adigehaber
  Soykırım ve Kitlesel Sürgünün 152. Yılında Çerkesler - II
 

Soykırım ve Kitlesel Sürgünün 152. Yılında Çerkesler - II
16 Mayıs 2016
Yazımızın ilk bölümünde anayurttaki Adıge/ Çerkes topluluklarının sosyal ve sınıfsal yapılarını, ne gibi bir süreç içinde Rus yayılmasıyla karşılaştıklarını, Osmanlı Devleti'nin beceriksiz yönetiminin işlemiş olduğu tarihi hataları belirtmiş, Çerkesleri 1829 Edirne Antlaşması günlerine getirmiştik.
Bu arada belirtelim, Çerkesler 13. yüzyıla ya da 1222 yılı Moğol istilâsı başlangıcına değin bir aradaydılar. Çerkesler Kırım, Don nehri (Téne), Ukrayna içleri ve Volga nehri (İndil) boylarına ulaşan geniş bir alana yayılmışlardı, sayıları çoktu. Veba salgınları ve savaşlar sonucu azaldılar.
Moğol istilâsı ile izleyen dönemlerde Çerkeslerin birliği parçalandı, Çerkesya Kuban Irmağı (Pşıze) güneyine çekildi ve bağımsızlığını korudu. Bazı tarih haritaları Çerkesya'yı Osmanlı Devleti sınırları içinde imiş gibi gösteriyorlar, doğru değil. Çünkü 1781-1828 yılları arasında, her ne kadar Osmanlı askerleri Karadeniz kıyısındaki Anapa ve Sucuk-Kale'de bulunmuş olsalar da bunun idari ve siyasi arka planı yoktu. Çerkeslerin çağrısı üzerine gelmişlerdi. Çerkesler, Yunanlılar/ Grekler dışında Karadeniz kıyısında hiçbir yabancı nüfusun yerleşmesine izin vermemişlerdi. Sadece Greklerin ticari koloniler kurmalarına izin vermişlerdi. Adıge-Grek ticari ilişkileri için tıklayın -http://www.circassiancenter.com/cc-...
Dinsel hoşgörü nedeniyle Adıgelerin misyoner çalışmalarına ve dini örgütlenmelere, Cenevizlilerle ticarete de izin verdikleri görülmüştür.
13. yüzyıl ile birlikte Kuban Irmağı kuzeyinde yaşayan Çerkesler bağımsızlıklarını yitirdiler. Bu yerlerde yaşayan Çerkesler Kabardeyler [Къэбэртайхэр/ Къэбэрдейхэр) adını alacak, 13 - 14. yüzyıllarda şimdiki Kabardey [Kabarda] arazisine doğru çekilmeye başlayacaklardı.
İkinci büyük çekilme Rus idaresine geçişten [1774] yaklaşık 25 yıl sonra gerçekleşmeye başladı. Kabardeyler Maniç Çukurluğu’ndan başlanarak Terek Irmağı güneyine sürüldüler, bunların bir kısmı daha sonra Ruslar tarafından göç ettirilerek Büyük ve Küçük Zelençuk ırmakları vadilerine yerleşleştirildiler. Şimdiki Çerkes yöresi (Karaçay- Çerkes Cumhuriyeti) bu oluşuma dayanıyor. Bu son Kabardey nüfusu dağlardan indirilen diğer Çerkes [Besleney] ve Abazin [Abaza] gruplarıyla takviye edildi.
Bu arada bunları da belirtmiş olalım.
Çerkes Özgürlük Savaşı
1829 Edirne Antlaşması sonucu Osmanlılar Kafkasya’dan ayrılmış oldular. Osmanlı sınırı Batum’a değin geriledi. Batum, Osmanlılarda kaldı. Çerkesya kendi haline terk edilmiş, karadan ve denizden tam bir Rus kuşatması içine alınmıştı. Çerkesya, Kafkasya’da fiilen Rus boyunduruğu altına alınamamış tek ülke olarak kalmıştı.
Bu durumda Rusya’nın Çerkesya’yı istilâ etmek ve Çerkesleri itaat altına almak gibi bir sorunu doğmuştu. Çerkesler/ Adıgeler çetin ceviz çıkmıştı. Propaganda da onlara etki etmiyordu.
***
Çerkesya, ayrıca yeryüzünün benzeri görülmemiş bir özgürlük adası özelliğinde ve örnek nitelikte bir yerdi. İnsanları temizliğe özen gösteren, insancıl, birbirine ve kadınlara saygılı, konuksever ve kültürlü insanlar ülkesi idi. Bir benzeri dünyanın başka hiçbir yerinde görülmeyen bu üstün özelliklerin kaynağı neydi? Hâlâ bir muamma... Çerkes nüfus çoğunluğu ya da Şapsığ, Natuhay, Abzah, vb bir dış otoriteye [devlete] bağlı olarak hiç yaşamamışlardı, modern devletin bir gereği olan vergi vermeye de alışık değildiler. Çünkü sınıfsız ve kendine yeten bir toplum söz konusuydu.
Yukarıda belirttiğimiz gibi her bir Çerkes yöresi, köyü ya da ailesi kendi kendisini yöneterek özgürce yaşıyordu. Kuşak çatışmaları olmazdı. Örneğin, her yaştan insanın ayrı bir statüsü vardı, kızların ve gençlerin ayrı odaları olur, gerekmedikçe odalarına girilmez, yaş esasına göre sofra kurulurdu. Gençler için ayrı, yaşlılar ve kadınlar için ayrı sofralar kurulurdu. Böylece aile içi çatışmalar önlenmeye çalışılırdı. Geleneğe/ Khabze’ye (Хабзэ) titizlikle uyulurdu, Khabze yasa, Khebzeşhae (ХэбзэшъхьаIэ) anayasa hükmündeydi, bütün bunlar Ülke Khase’si [Üst Meclis/ Хэсэшхо] tarafından alınan kurallardan oluşuyordu. Ancak gelişimi frenleyen tutucu bir özelliği de vardı, bağımsızlık yitirilmeseydi kuşkusuz aşılır, modern demokratik kurallar geliştirilebilirdi.Örneğin, Soçi’de toplanan “Üst Meclis” [Шъхьафитныгъэ Хасэ] seçim esasına dayalı demokratik kuralları benimsemiş, kendi içinden yürütme organını [hükümet] çıkarmış, idari ve yargısal düzenlemeleri gerçekleştirmişti. Tıklayın - http://www.cherkessia.net/news_deta....
Rus, bu Çerkes yaşam sistemi için ‘Başıboş bir yaşam tarzı’ diyordu, çünkü özgürlüğün ne demek olduğunu bilmiyor ya da farklı algılıyordu.
Ülkede 1796’dan bu yana feodal (Bjeduğ, Hatukay, K’emguy, Besleney, vd) yörelerdeki bey (pşı) otoritesi de yıkılmış, yönetim Khase’lere (halk meclislerine) geçmişti. Bu yapı, Rus ve Osmanlı devlet sistemlerine aykırı düşen bir yapıydı. Çerkes toplum yapısı daha çok İsviçre’nin federal/ kantonal toplum yapısına benziyordu.
Böyle bir ülkenin işgali çok zor olacaktı. İnsanları ülkeleri ve ülke onuru için gönüllü ölmeyi göze alabiliyorlardı. Feodal Rusya ile demokratik Çerkesya’nın bağdaşması olanaksızdı. Rusya işte bunu algılamıştı. Rusya’da herşey Saray’dan verilen emir ve talimatlarla yürütülüyordu, mutlakiyete dayalı katı bir imparatorluk yönetimi söz konusuydu. Milyonlarca insan [büyük çoğunluk] köleydi, beylerin (kinyaz) toprağını ekip biçiyor, köle boyunduğunda bir yaşam sürdürüyordu. İnsanın insan olarak hiçbir değeri yoktu. Çerkesya’da ise insana değer veriliyordu, tam bir eşitlik anlayışı vardı, meclisler ve görüşmeler yoluyla sorunlara çözümler aranıyordu, tek başına bir bireyin bile söz hakkı vardı.
***
Osmanlıların Kafkasya’yı tahliyesi üzerine Rus, uzlaşma yerine kaba güçle Çerkeslere boyun eğdirme yolunu seçti. Örneğin, 1809-1917 yılları arasında var olan Finlandiya Grandüklüğü benzeri bir özerklik, belki barışçıl bir çözüm yolu olabilirdi. Ancak Rusya herhangi bir barışçı yaklaşım yanlısı değildi, devlet yapısı da buna el vermiyordu.
Aslında Finlandiya ya da Polonya ile Çerkesya’nın bir yapısal benzerliği, bir ortak yanı da yoktu, Rus zulmü ile karşı karşıya kalmış olma dışında.
Ruslar Rus yönetimine boyun eğmelerini Çerkeslerden istediler. Toplanan Çerkes Kurultay’ı (Khase/ Zeuć/ ЗэIукI) Edirne Antlaşması’nı tanımadı, boyun eğmeyi reddetti.
Bunun üzerine Rus İmparatorluk yönetimi çözümü askere havale etti. Osmanlıları fena halde yenen, savaşta Sivas Şebinkarahisar’a değin ilerlemiş olan muzaffer Rus Ordusu’nun komutanı ve Kafkasya Valisi General Paskeviç harekete geçti ve Çerkeslere boyun eğdirme hedefli bir plan yaptı.
Buna göre karadan tam bir kuşatma altına alınmış olan Çerkeslerin deniz yoluyla olan dış temasları da kesilecekti. Böylece boyun eğmeleri sağlanacaktı. Bunun için Karadeniz kıyısı boyunca uzanacak, üzerinde askeri kale, karakol ve gözetleme kuleleri [Çeşane] bulunacak bir yol/ hat inşa edilecek, Çerkeslerin deniz yoluyla dışa açılmaları ve bağlantı kurmaları önlenecekti.
Plan uyarınca Ruslar Sucuk-Kale (Ṡemez) yerinde Novorossiysk (Yeni Rusya) adlı bir liman kenti, Ĥuĺıĵıy’da da Gelencik Deniz Üssü’nü kuracak, Ĥuĺıĵıy’dan başlayan ve karadan ülke içinden geçip Yekaterinodar (Krasnodar) yakınlarına, Olginsk Köprüsüne ulaşacak bir başka hat daha inşa edilecekti. Böylece Natuhaylar diğer Çerkeslerden koparılmış olacaktı. Anapa’dan başlayan kıyı hattı önce St. Duh’a (Kutsal Ruh/ Adler), ardından Rus korumasındaki Abhaz Prensliği’nin merkezi Sohum-Kale’ye uzatılacaktı.
Hat inşaatları başlatıldı, kıyı hattı Ĥuĺıĵıy’a [Gelencik] ulaştırıldı. Ancak 1830 yılında beklenmedik olaylar patlak verdi. Rusya’ya bağlı Polonya topraklarında büyük bir ayaklanma baş gösterdi, General Paskeviç , ayaklanmayı bastırmakla görevlendirilerek Polonya Valiliğine atandı. Ardından Dağıstan’da da Baş İmam Gazi Muhammed (1830-32) önderliğinde dini görünümlü büyük bir ayaklanma başladı. Ruslar iki yıl uğraştıktan sonra Gazi Muhammed’i [diğer adıyla Kazi Molla’yı] öldürerek ayaklanmayı bastırdılar.
Ancak iki yıl sonra, 1834’te ayaklanma, yeni Baş İmam/ Şeyh Şamil önderliğinde ve daha köklü bir biçimde yeniden başladı (Şamil ‘Nakşibendi Tarikatı’ şeyhi/ başı olmuştu).
Bu gelişmeler üzerine Ruslar Karadeniz kıyı hattındaki yol yapım çalışmalarını geçici olarak ertelediler.
***
Şamil 1839’da Ahulgo Kalesi’nde Ruslarca kuşatma altına alındı, ancak kurtulmayı ve Çeçenistan’a sığınmayı başardı.
Ruslar Polonya başarısı ve Dağıstan’daki başarıları üzerine ara verdikleri Karadeniz kıyı hattındaki yol yapımı çalışmalarını yeniden başlattılar. 1837-1839 yıllarında hattı St. Duh’a (Kutsal Ruh/ Adler) ulaştırmayı başardılar. Rus birlikleri üç yıl boyunca Çerkeslerle çarpıştılar ve ırmak ağızlarında kaleler kurdular.
Soçi Irmağı ağzında Navaginsk, Şahe Irmağı ağzında Golovinka, Psesuape [ПсышIу] Irmağı ağzında Lazarevsk, Tuapse Irmağı ağzında Velyaminovsk, Nıgepsıho Irmağı ağzında Mihailovsk gibi kaleler kuruldu. Kıyı bandı tamamen Rus kontrolü altına girdi. Dış bağlantı kesildi.
Bu arada Osmanlı ve İngiliz ajanları Çerkesya’ya geliyor, özellikle Osmanlı din adamları, laik düşünceli ve dinsel hoşgörülü olan Çerkesleri, tarikat bağımlısı Çeçen ve Dağıstanlılarla bir tutarak ‘din uğruna Ruslarla Kutsal Savaşa çağırıyor’, kendilerine dış yardım geleceği vaadlerinde bulunuyorlardı.
***
1839-1840 kışını Çerkesler çok zor koşullar altında geçirdiler, ülke içine dalan Rus birlikleri önlerine çıkan Çerkesleri öldürdüler, köyleri ateşe verip yaktılar, erzak depolarını (hambar, natıf tıv) ve hayvan sürülerini yağmaladılar.
Buna karşın Çerkesler, Osmanlı ve İngiliz ajanlarının asılsız sözlerinin de etkisinde kalarak ve yardım geleceğini umarak, bazıları 10-15 bin kişilik büyük guruplar halinde Rus kalelerine saldırdılar, Şapsığ kıyısındaki kalelerden [Golovinka, Lazarevsk, Velyaminovsk, Mihailovsk’tan] Rusları attılar ama ağır kayıplar da verdiler. Umdukları dış yardımlar da gelmeyince, üstelik Ruslar da takviyeler almaya başlayınca harekâta son verdiler.
Rus birliklerine karşı iki savunma örneği için tıklayın - http://cherkessia.net/makale_detay.php?id=3193.
***
Çerkes direnişine koşut olarak Şeyh Şamil Çeçenistan’da güçlendi ve yeniden harekete geçti. O sıralar Ruslar Çeçenistan’da halka zulmediyor, ağır vergiler, müsadere ve angaryalar uyguluyorlardı. Ruslar Çeçenlerin de çetin ceviz olduklarını algılayamamış olmalıydılar.
Tepki olarak Şamil’e katılım artmaya başladı. 1845’te Şamil gücünün doruğuna ulaştı, Dargo yöresinde Kafkasya Valisi General Vorontsov komutasındaki Rus Ordusuna büyük kayıp verdirdi. Rusların ölü ve yaralı sayısı 3,000’i bulmuştu. Şamil, ertesi yıl, 1846’da Kabardey’e yürüdü, batıdaki Çerkes direnişi ile birleşmeyi ve savaşı Kuzey Kafkasya geneline yaymayı istiyordu ama başaramadı. Rus işbirlikçisi Kabardey beyleri (pşı) vadi çıkışlarını denetim altında tutarak Şamil’e katılımı önlediler.
Şamil Çeçenistan’daki üssüne dönmek zorunda kaldı. Şamil’in bundan sonra etkinliği azaldı.
Bu azalmada Kont Baryatinski’nin akılcı uygulamaları belirleyici oldu.
***
General Prens Baryatinski, 1851’den itibaren Çeçenistan’da politik değişikliğe gitmiş, daha önce harap olmuş olan avulları (Dağlı/ Çeçen köylerini) onarmaya, dağ köylülerine toprak dağıtmaya, yönetimi seçilmiş Müslüman köylü komünlerine bırakmaya, Şamil yanlısı köylere uyarı ateşinden sonra gece baskınları yapmaya başlamıştı. Daha önce uyarısız gece baskınları yapılıyor, bu da Şamil’in lehine intikam isteklerini artırıyordu” (Bkz, Lesley Blanch, “Cennetin Kılıçları”, s.270-271).
Şamil’in yönetimindeki yörelerde halk çoğunluğu topraksızdı, beylerden müsadere edilen topraklar köylüye dağıtılmıyor, tarikat yönetimindeki işletmelere ekleniyordu. Köylü Şamil’e bağlı tarikat toprağında yarıcı/ kiracı benzeri bir statüde çalışıyor, angarya işler görüyor, ağır vergiler ödüyordu. İngiliz tarihçi Allen, Şamil’in bu devlet sistemi için bir tür “ilkel komünizm” ifadesini kullanıyor (bkz. W.E.D. Allen ve ölü Paul Muratoff, “Kafkas Harekâtı, 1828-1917 Türk- Kafkas Sınırındaki Harplerin Tarihi”).
Şamil’in uygulamaları, istekleri halkı bezdirmişti.
General Prens Baryatinski’nin bu yeni uygulamaları nedeniyle, özellikle Çeçenistan’da Şamil’e destek gün geçtikçe azalmaya başlamıştı. Baryatinski Şamil’in altını oyuyordu. Kırım Savaşı boyunca Türkler/ Osmanlılar bunun ayırdına varamamışlardı, aksine Şamil’i “Kafkasya Umum Valisi” olarak ilan etmişlerdi ve ondan boşuna umulmadık başarılar bekliyorlardı. Daha çok bilgi için tıklayın - http://adigehaber.tr.gg/KIRIM-SAVA%26%23350%3BI.htm.
***
Osmanlılar ve Müttefikler Kırım Savaşı sırasında Çerkesya’yı bağımsız bir ülke (devlet) statüsü altında tanımaya yanaşmamış, aksine Çerkesya’yı Kafkasya Genel Valiliği’ne bağlı bir il statüsünde değerlendirdiler, eski Kheğak’e (ХэгъакIьэ/ küçük bir Adıge kabilesi) köy beyi (pşı) ve eski Rus subayı Zaneko Seferbey’i “Sefer Paşa” adıyla “Çerkesistan Valisi” sıfatıyla Şapsığe’ye gönderdiler. Sefer Paşa, Şapsığlardan umduğu desteği bulamadı, Natuhay’a gitti. Şapsığlar Rus yönetimi gibi, Osmanlı yönetimini de reddediyor, bağımsızlığı savunuyorlardı.
Müttefik Komutanlığı Kafkasya’nın işgal edilebileceğini, ancak elde tutmanın kolay olmayacağını anladı, işgalden vazgeçti. Haksız da sayılmazlardı. Çünkü Kafkasya Türk boğazları dışında açık denizlere kapalı olan bir yerdi, ayrıca Adıgeler dışındaki Kafkasya halkları Rus yanlısı görünüyorlardı, bir hareketleri, bağımsızlık diye bir dertleri yoktu. Çeçenlerin büyük çoğunluğu Ruslardan yana olmuş, Şamil’e düşman kesilmişti.
***
Şapsığ ve Abzahların direnişi, temel olarak, topraklarını tümden yitirme, Rus’a kaptırma, sürülme ve özgür yaşam biçimlerinin yok olması endişelerinden kaynaklanıyordu. Bir başlarına Rus ile baş edemeyeceklerini biliyor, dış yardım almayı umuyorlardı. Öte yandan bir süre önce yeniden bey (pşı) boyunduruğuna sokulan Kabardey serbest köylülerinin (лъхукъолI/ фIэкъол) ve eski kölelerin başlarına gelenleri görmüşlerdi.
Kabardey’de Büyük Bey Kaytoko Aslanbek’in (Къетыкъуэ Аслъанбэч) danışmanı yargıç Kazanoko Jebağı (Къэзэныкъуэ Жэбагъ; ö. 1750), uzun süre beyleri dizginlemeyi, köylüleri, köleleri ve halk öfkesini yatıştırmayı, bey yönetimine bağlı tutmayı başarmıştı. Ölümünden sonra köylüler Dameley önderliğinde ayaklanmış (1854), özgürlük arayışları yayılmış, sonunda 1767’de, 1768-1774 savaşından 1 yıl önce, nüfusu 10 bin kişiyi bulan serbest köy toplulukları oluşturmayı başarmış, beyleri geriletmişlerdi. Ancak Rus idaresi ile birlikte eski düzene dönülmüş, köylüler beylere yeniden bağlanmıştı.
Adıgeler bunu biliyor, korkuyorlar ama Rusya’nın idari ve sosyal reformlar yapmaya hazırlandığını, kölelerin azat edileceğini, 1815 Viyana Kongresi gereği mesafe alındığını herhalde değerlendiremiyorlardı.
Kitleler genellikle [büyük darbeler ve krizler yaşanmadığı sürece] değişimleri öncesinden algılayamıyorlar.
***
1856 Paris Antlaşması sonrasında Ruslar, iyice güçten düşmüş olan Şamil’in üzerine yürüdüler. Çeçenlerin desteğini yitirmiş olan Şamil, kendisine sadık kalmış küçük bir kuvvetle Dağıstan’daki Gunib Kalesi’ne çekildi, 6 eylül 1859’da anlaşmalı olarak Kafkasya Valisi ve Kafkas Ordusu Komutanı Kont Baryatiski’ye teslim oldu. Kont Baryatinski’nin teslim olmak üzere gelen silâhlı Şeyh Şamil’i ve maiyetini oturarak karşladığını gösteren resmi görmek için tıklayın - https://upload.wikimedia.org/wikipedia/tr/f/fd/%C5%9Eeyh_%C5%9Famil_ruslarla_da%C4%9F_ba%C5%9F%C4%B1nda-resim_1800_y%C4%B1llar.JPG.
 
Şamil’in tesliminden sonra Çerkesya’da Abzahlar tarafından desteklenen Şamil’in naibi Muhammed Emin de Aralık 1859’da Abzahlarla birlikte Rus yönetimine boyun eğdi, Çar’a sadakat/ bağlılık yemini verdi. Tıklayın - https://tr.wikipedia.org/wiki/Muhammed_Emin_(Da%C4%9F%C4%B1stan).
Ancak Başkomutan General Yevdokimov, bazı olayları bahane ederek ve Çar’a verdikleri sadakat yeminine bağlı kalmadıklarını öne sürerek 1861’de Abzahlara saldıracak ve Abzahlarla varılan Rusya’ya bağlılık antlaşmasını iptal edecek, sonuç olarak Abzahlar Rusya yurttaşlığından atılacaklardı.
Bjeduğların Rusya’ya boyun eğmeleri
Daha önce Rus birlikleri, gözdağı verme ve boyun eğdirme amaçlı, kış ortasında Orta Kuban solundaki sık ormanlık alanda barınan Bjeduğlar üzerine yürüdüler, köyleri ateşe verdiler, gıda stoklarını ve hayvanları yağmaladılar. Sonuç olarak Bjeduğlar uzun görüşmelerden sonra Rusya vatandaşlığına alındılar (Temmuz 1859). Bjeduğlardan bir kolluk gücü oluşturuldu ama bu kolluk gücü diğer Rusya’ya bağlı yerli güçlerden farklı olarak Yevdokimov’un Şapsığlara karşı yürüttüğü savaşa katılmayı reddetti. – Tıklayın - http://cherkessia.net/makale_detay.php?id=3372.
Daha sonra Laba Irmağı solunda barınan kabileler de (K’emguy, Besleney, Yecerukay, Kuban Kabardey, vs) birer birer Ruslara boyun eğdiler. Böylece Çerkesya’nın doğu yöreleri ya da başka bir ifadeyle Şhaguaşe/ Belaya Irmağı doğusunda kalan ve Laba Irmağına ulaşan bir bölge Rusya’ya bağlanmış oldu.
Sürgün olayı
Kafkas Ordusu Kurmay Başkanı General Milyutin Çerkeslere boyun eğdirmek için Çerkeslerin bir kısmının, özellikle Karadeniz kıyısında yaşayanların [Şapsığlar, vb] Ukrayna’nın doğusundaki Don Nehri düzlüklerine sürülmesi gerektiğini 1857’de gizli bir raporla başkent St. Petersburg’a bildirdi. Böylece sürgün olayı Rusların gündemine girmiş oldu.
Karar beklemeye alındı ve 1860 yılında olgunlaştırıldı. Buna göre Karadeniz kıyısındaki Çerkesler (Şapsığlar, vb) topraklarından çıkarılacaklar ve Türkiye’ye gönderileceklerdi. İsteyenler de Şhaguaşe/ Belaya Irmağı ile Laba ırmakları arasında bulunan boş yerlere/ düzlüklere yerleşebileceklerdi. Bu yerler olsa olsa, en çok 100 bin kişinin yerleşebileceği kapasitede dar bir alandı. Ayrıca ilkbaharları su basan, yer yer bataklık ve yazları sıtma yatağı olan bir yerdi (sıtma o sıralar kitlesel ölümlere yol açabiliyordu, daha sonraları 1880’lerde sıtma tedavisinde kullanılan kinin bulunacaktı).
Tehlikeyi anlayan Şapsığ, Vıbıh ve Abzahlar 13 Haziran 1861’de [günümüz takvimiyle 25 Haziran 1861’de] Soçi’de (Ŝaçe/Шъачэ) “Büyük Özgürlük Meclisi” [Шъхьафитныгъэ Хасэ] denilen ortak bir yönetim oluşturdular.
Meclis, barış, tanınma ve dış yardım arama çalışmalarını başlattı, dış ülkelere temsilciler yolladı. Temsilcilerin İstanbul, Paris ve Londra temasları usta yazar Halit Kakınç’ın “Çerkes Aşkı” (Adıge Şuleğu/ Адыгэ ШIулъэгъу) romanında, 1860’lı yılların İngiliz belgelerine, muhabirlerin gazete haberlerine dayalı olarak, çarpıcı ve gerçekçi bir dille anlatılmıştır. O sıralar Karadeniz kıyısındaki başlıca limanlarda, 1856 Paris Antlaşması maddelerinin, Karadeniz’in tarafsızlığının ihlâl edilip edilmediğini gözleyen İngiliz gözlemcilere, haber ve basın elemanlarına rastlanabiliyordu. Örneğin, gazetelerde hangi tarafın nerelerde egemen olduğu, Çerkesya’nın ve Şamil’in devlet sınırları, nerelerde savaşın sürdüğü, şaşırtıcı bir isabetle ve doğru bir biçimde telgrafla Londra’ya bildiriliyor, haritalar üzerinde gerekli güncellemeler yapılarak gelişmeler okuyucuya sunuluyordu. İngiliz, 150 yıl öncesinden böylesine titiz çalışıyordu. Demek ki, İngiliz kamuoyu Çerkes - Rus Savaşı’nı güncel anlamda ve doğru bir biçimde izleme olanağına sahipti. Gerçekten görmeden inanması zor.
Halit Kakınç, İngiltere’den getirttiği o zamanki İngiliz belgelerinin birer kopyalarını internet üzerinden bana da gönderdi. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bir de Yalçın Kaya imzalı ve “Çerkesler” adlı, arı bir dille yazılmış 3 büyük ciltlik güzel bir çalışma, geçen yıl [2015] yayınlanmış bulunuyor.
Bütün bunlar geleceğe ilişkin umutlalarımızı güçlendiriyor, bize moral veriyorlar. Kendilerine teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Yeryüzündeki bazı soykırım, toplu sürgün ve katliamlar
1864 yılı öncesinde bilinen belli başlı bir sürgün olayı MÖ 598’de yapılan ve 60 üzeri yıl süren Yahudilerin Filistin’den Babil’e, şimdiki Irak’a sürülmeleri olayıdır. Pers istilâsı üzerine Yahudiler Filistin’e döndüler. Yahudiler daha sonra Roma yönetimi tarafından Filistin’den kovuldular. Yahudi Diasporası, bu kovulma ve dağılma sonucu oluştu.
1864 yılında Rusların uyguladığı Çerkes soykırımı ve sürgünü olayı ikincisidir. Böylece büyük bir Çerkes Diasporası da oluştu. Rus bu tarihsel gerçeklerle yüzleşmek istemiyor.
Daha sonra Osmanlı yönetimince uygulanan 1915 Ermeni soykırımı ve sürgünü gelir.
İlkinde sınırları çizili bir alandaki bir Çerkes nüfus [yaklaşık 2 milyon], son bireyine değin kitlesel biçimde askeri harekâtla ya yok edilmiş, malları kapışılmış/ yağmalanmış ya da sağ kalanları Osmanlı topraklarına topluca gönderilmiştir. Ülke, Çerkes halkının elinden alınıp Rus yerleşimine tahsis edilmiş, ‘Novorossiya’ (Yeni Rusya) adıyla etnik kimlik değişimine uğratılmıştır.
İkincisinde Osmanlı Ermenileri kitlesel halde yok edilmiş, öldürülmeyenler de güneye, Suriye’ye sürülmüştür. Bölece büyük bir Ermeni Diasporası da oluşmuştur.
Dünya Ermeni soykırımını aşağı yukarı tanımış durumda, ama Rus misillemesi endişesiyle Çerkes soykırımını tanımayı şimdilik sadece Gürcistan (2011) ve ABD’nin bazı yerel yönetimleri göze alabilmiştir. Önümüzdeki dönemde biz bu tanımanın yaygınlaşacağı düşüncesindeyiz. Çünkü Rusya’nın pervasız yayılma politikaları ciddi endişelere yol açmış bulunuyor.
Bu arada sömürgeci ülke yönetimleri tarafından ele geçirilen yeni kıtalarda yerli halklara karşı uygulanmış zulüm, katliam ve soykırımlar da vardır. Her birinin acısını aynı ölçekte yüreklerde duymak, anılarını canlı tutmak gerekir.
***
Son sürgün olayı, Sırbistan yönetimi tarafından Kosova’da Müslümanlara [Arnavutlara] karşı başlatılmış olan, ancak Batılı ülkelerin müdahaleleriyle bastırılmış olan ve ülkesi dışına sürülen 750 bin Arnavut’un BM gözetiminde ülkelerine geri dönmeleriyle onarılmış olan olaydır (1998-1999). Uygulayıcı Sırp lider Slobodan Milošević, Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından 6,000 etnik Arnavut’un öldürülmesinden de sorumlu tutuldu, ancak yargılama tamamlanamadan öldü (Tıpkı faşist generaller Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarının ve er rütbelerine indirilmeleri kararlarının Yargıtay’daki temyiz süreci devam ederken ölmüş olmaları gibi).
Rus Hükümeti 10 Mayıs 1862 tarihli bir resmi kararla Karadeniz kıyıları ile doğuda Şhaguaşe/ Belaya Irmağına kadar olan egemen Çerkes toprağında oturan Çerkes nüfusunun “göç ettirilmesi” kararını aldı, kararı uygulama görevi de General Yevdokimov komutasındaki Kafkas Ordusu’na verildi.
Bağımsızlık dönemi ile şimdilerde anayurtta Çerkeslerin yaşadığı kalıntı adaları gösteren haritaları görmek için tıklayın - http://www.cherkessia.net/makale_de....
***
Ağustos 1863’te Abzahlar Rus barış şartlarını kabul ederek savaştan çekildiler, ardından savaş, Kasım 1863’te Şapsığların Ruslarla vardığı ateşkes antlaşmasıyla sona erdi.
Kış koşulları ya da Karadeniz’in deniz ulaşımına elverişli olmaması, ayrıca Osmanlıların da talepleri sonucu ve anlaşma gereği, Şapsığ göçü yaklaşık 4 ay süreyle ertelendi, Şapsığlara 6 mart 1864 günü akşamına [günümüz takvimiyle 18 mart akşamına] değin köylerinde kalma izni verildi. Ateşkesten Şapsığların güneyinde yaşayan Vıbıhlar da kuşkusuz yararlanmış ve zaman kazanmış oldular. Ama sonuç değişmeyecekti.
Nisan ayında Vıbıhlar ve Cigetler, mayıs ayında da yerinden ayrılma ve göç etme emrine karşı çıkan direnişçi Aibga köyü sakinleri de kıyıya indirilerek (12 mayıs 1864) diğer Çerkeslerle birlikte Osmanlı ülkesine gönderildiler. Tıklayın - https://tr.wikipedia.org/wiki/Aibga....
Haziran 1864 sonlarına doğru Türkiye’ye Çerkes nüfus transferi, sürgün olayı tamamlanmış oldu. Ancak dağlarda barınan küçük Hak’uç kabilesi 1865 yılı sonbaharına değin direnişte bulundu. Tıklayın - https://tr.wikipedia.org/wiki/Haku�....
Hak’uç kalıntıları 1880’lere değin küçük gruplar halinde direnişlerini sürdürdüler. Tıklayın - http://cherkessia.net/makale_detay.....
Çerkesya’nın işgali üzerine dört ayrı yöreden ve yönden gelen sembolik 4 Rus askeri birliği şimdi Krasnaya Polyana [Atkuac] denen ve 2014 Soçi Kış Olimpiyatlarının yapıldığı yerde, Kabaada denilen dağ çayırında toplandı, 21 Mayıs 1864 günü, Kafkasya Valisi ve Kafkas Ordusu Komutanı Grandük/ Veliaht/ Büyük Prens Mihail Nikolayeviç’in de katılımıyla büyük bir dini ve bir askeri geçit töreni yapıldı. Savaşın Rusların zaferiyle sona erdiği ilan edildi. Kbaada çayırını, orada 21 mayıs 1864 günü törenleri için toplanmış ve çadır kurmuş olan Rus askerlerine ilişkin bir fotoğrafı görmek için tıklayın - http://sochived.info/fotografiya-vo... .
Ruslar 21 Mayıs’ı Krasnaya Polyana’da ‘zafer günü’ olarak kutluyor, Çerkesler de dünyanın her bir yerinde ‘Yas Günü’ olarak anıyorlar. Her halde üst direktifler sonucu olmalı, bu yıl, 21 Mayıs, Kafkasya’da “Kafkas Savaşı’nın sona erdiği gün” olarak anılacakmış. Rus yönetimi 21 Mayıs’ı yas anlamında anmayı önlemek, Çerkes özgürlük arayışlarını bastırmak için zor kullanmaya, baskı uygulamaya başladı, örneğin özgürlükçü aktivistlerden Khuade Adnan’ı, ‘kırmızı ışıkta geçmek’ gibi basit bir gerekçeyle, 22 Mayıs günü salınmak üzere tutuklamış bulunuyor.
Şapsığlar niçin Osmanlı’ya göçü benimsemiş olabilirler?
Şapsığlar Ruslara karşı kararlı direnmiş olan ana Adıge toplumu idiler. Sayıları, kimi ifadelere göre 300 bin ile 1 milyon arasında değişiyordu [Rusların sayıları az gösterdikleri de unutulmamalı]. Şapsığların savaşa son verip Türkiye’ye göçe karar vermelerinden sonra savaşı sürdürmenin zaten bir anlamı kalmamıştı.
Ancak Vıbıhlar Ruslarla uzlaşmadılar, dış yardım umarak bir süre, yaklaşık 4 ay kadar beklediler.
Peki, çok olmalarına karşın Şapsığlar niçin savaşa son verdiler ve göçe karar verdiler? Şöyle bir propaganda yapılmış olmalıydı, birçok anlatı da bunu doğruluyor: Osmanlı Müslüman bir ülke, dindaşımız. Hepimize yetecek kadar verimli toprak, ev yapımı ve tarım yapmak için yeterli malzeme, tarım aracı, çift hayvanı ve süt hayvanı verilecek, üretici olana dek de geçimimiz devlet tarafından karşılanacak, daha iyi ve daha huzurlu bir yaşama kavuşmuş olacağız.
Bu propaganda etkili oldu. Rus da öyle diyordu. Rus ve Osmanlı göç konusunda anlaşmıştı, her iki kesim de bunu propaganda ediyor, ettiriyordu.
***
Peki sonuç ne oldu? Bir görüşe göre göçten önce 3 milyon (‘Nural Mekabiz fi Tevarih al Çerakis’ adlı kitaba göre), bize göreyse yaklaşık 2 milyon olarak tahmin edilen Çerkes nüfusunun büyük çoğunluğu [% 90 ya da % 95 kadarı] yurdundan sürülmüş, değişik diyarlara gruplar halinde dağıtılmış oldu. Bu bir soykırım, bir ulusu yok etme ya da yaşam kaynaklarını kurutma olayıdır. Çünkü bir ulusun ana kitlesi, boyun eğmemiş olan kesimi, belli sayılarda kitlesel olarak öldürülmüş (500 bin üzeri), belli sayıda da öz ülkesi dışına sürülmüş (1 milyon üzeri), daha azı ise Rusya yurttaşı olduğu için sürgün [deportasyon] dışı tutulan soydaşlarını yanına (Şhaguaşe/Belaya Irmağı doğusuna) sürülmüş, anayurtta kalmış olan Çerkesler, birbirinden kopuk adacıklarda barınmak zorunda bırakılmışlardı. Bu olay ve öldürmelerin, kitlesel sürgünlerin, insanlığa karşı işlenen suçların, Hitler’in Yahudi soykırımı uygulamalarından daha önemsiz/ daha basit, bağışlanabilir şeyler olduğu söylenebilir mi?..
Yine belirtelim, Kuban’ın kolu Laba Irmağı soluna yerleştirilen Çerkeslerin çoğu, özellikle Abzahlar 1880’lerde yerlerinden kaldırılarak Türkiye’ye göç ettirildiler. Rus kaynaklarında 1880’de 15 bin olan Abzah nüfusu ülke dışına göçler sonucu tükenmeye yüz tutmuş, bugün Kafkasya’da Hakurnehabl adlı 4 binden az [2016’da 3,959] nüfuslu tek bir Abzah köyü kalmıştır. Oysa Abzah nüfusu, Rus askeri kaynaklarında 1830’da 260 bin, Adıge toplam nüfusu da 1 milyon 082 bin 200 olarak verilmektedir. Sayı Kabardeyleri ve bazı kabileleri kapsamıyor. Tıklayın -http://cherkessia.net/makale_detay.....
Ruslar yeni topraklar elde etmek, oralara Kazakları ve azatlı Rus toprak kölelerini (mujikleri) yerleştirmek için Çerkeslerden kurtulmak, Türkler de yeni bir nüfus elde etmek (kan takviyesi) için Çerkes göçünü kabul etmiş ve desteklemişlerdir.
Sözü daha fazla uzatmak istemiyorum. Durum özetle böyle.
Günümüzdeki durum
Gerek Rusya Federasyonu’nda ve gerekse diasporada durum hiç de iç açıcı değil. Türk, Rus ve Arap yönetimleri planlı bir biçimde asimilasyon politikalarını sürdürüyorlar. Daha yeni, bir iki gün önce Aydın Nazilli’de bir kız öğrenci Türkçe bilmeyen annesiyle telefonda Kürtçe konuştu, muhakkak örgüt propagandası yapmıştır denerek oda arkadaşları tarafından Kız Öğrenci Yurdu müdürüne ve polise ihbar ediliyor, öğrenci yurttan atılıyor, bursu kesiliyor. Daha berbatı da Türk kız öğrencileri içinde bile yaygınlaşmış olan ırkçı nefret, saldırgan zihniyet, tehlikeli ve ihbarcı eğilim. Bu kafayla mı AB’ye girilecek, dünyayla entegre olunacak? Tıklayın - http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/533272/Ailesiyle_Kurtce_konusan_ogrenci___teror_propagandasi__denerek_yurttan_atildi.html.
Özgürlük vaatleriyle iktidara gelen Erdoğan bakın ülkeyi nasıl bir cehenneme çevirmiş? İnsanlar birbirlerinden kuşkulanır korkar olmuşlar…
Sonucu da kan ve şiddet…
***
Rusya’da da durum iyi değil. Cumhuriyetlerin iç egemenlikleri sözde. Türk kadar olmasa da, kimi Rus, başka dillerde konuşanlara katlanamıyor, nefret ediyor, herkes Rusça konuşsun istiyor. Gorbaçov öncesinde Rusça dışı bir dilde konuşanların baskı gördüğü, örneğin toplu taşıma araçlarında Çerkesçe konuşanların ya da yerini yeni gelen ve ayakta kalan bir Rus’a vermeyen yerli yolcunun Rus yolcular tarafından rahatça dövülebildiği ve otobüslerden atılabildikleri bilinen şeylerden. Sanırsınız Rus dili peygamber dili...Bu tür şeyleri yapanların devir değişti diye eski huylarından kendiliklerinden vazgeçecekleri söylenebilir mi?..
Bugün Kafkasya’da 700 bin üzeri bir Adıge nüfus kalmış durumda. Ancak yavaş yavaş kuzeye, Rus sanayi merkezlerine doğru bir nüfus akışı, dağılma başlamış bulunuyor. Örneğin, Kabardey’den dışarıya mevsimlik işçi olarak çalışmak üzere giden ve bir kısmı bir daha geri dönmeyen insan sayısının artmakta olduğu söyleniyor (Hapae Erhan’a göre, son dönemde Kabardey- Balkarya’dan ayrılan insan sayısı 50 bini bulmuş, tıklayın - http://cherkessia.net/author_article_detail.php?article_id=4158).
Okullarda Rusça dışı dillerdeki ders saatleri (1 – 3 ders saati arası gibi) azaltılmış, iyice düşürülmüş durumda. Putin demokrasisi de böyle.
Ürdün’de Araplaşma/ asimilasyon var gücüyle devam ediyor. Bir tek İsrail’de anadili Çerkesçe canlı, devlet koruması altında. Ya diğerleri...
***
Suriye’de Devlet Başkanı Beşar Esad, “Suriye Arapların, Kürtlerin ve Çerkeslerin ülkesidir” diyor. Daha önceleri, Hürriyet’in manşetindeki “Türkiye Türklerindir” sloganı benzeri, ‘Suriye Araplarındır’ deniyordu. Şimdi ne olacak, başka ulusal ve kültürel birimlere eşit haklar sağlanacak mı? Öyle görünüyor, Rusya da öyle istiyor ama ABD ikircikli, mırın kırın ediyor. Türkiye Rojava Kürtlerinin güçlenmesini istemiyor. İŞİD dersen iyice köklenmiş, yuvalanmış durumda, koparılıp atılması kolay olmayacak gibi.
Esad’ın sözlerinden Kürt ve Çerkeslerin, en azından Esad’a karşı olmadıkları gibi bir anlam mı çıkıyor? Bekleyip göreceğiz. Suriye’de Arapça ve Kürtçe gibi Çerkesçe de resmi dil statüsü elde edebilecek mi? Asimilasyona karşı, İsrail’in yaptığı gibi koruyucu devlet önlemleri alınacak mı?..
Türk’teki şimdilerdeki durum felâket, tedavisi zor, süreğen,müzmin yara.
Sonuç olarak ihanetin dört bir yandan fışkırdığı, ama azmin de bilinçlendiği buruk bir 21 mayıs anması yaşanacak gibi. Bu arada KAFFED yönetimi yine yapacağını yaptı, kitleleri gözlerden ırak bir köşeye, KEFKEN’e kaçırdı, Rus’u kızdırmamak istemiş olmalı, sonuç olarak, “Türk’e Türk propagandası” yapma benzeri bir yöntemi seçti. Bazıları da derler ki, Kaffed kitleleri kaçırmamak için peşlerine takılıp Kefken’e gitti...
Umarız yurtseverler/ aktivistler 21 mayıs 2016 günü saat 14.00’te, aynı günün akşamı saat 21.00’de İstanbul Rus Başkonsolosluğu önünde gereken anma ve açıklamaları yaparlar ve 21 Mayıs Ruhu’nun diri olduğunu gür bir sesle dünyaya haykırırlar.
 
Not: Makale Adigehaber ve Cherkessia.net sitelerinde de yayındadır.
 
  Bugün 44 ziyaretçi (58 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol