adigehaber
  Toprağımızı,Dilimizi ve Geleneğimizi Asla Terk Edemeyiz, Üçü de Bizim
 

 

Toprağımızı, Dilimizi ve Geleneğimizi Asla Terk Edemeyiz, Üçü de Bizim

 

 

 

  Açumıj Hilmi, Türkiye Düzce doğumlu, liseyi bitirip yüksek öğrenim için başkent Ankara’ya gittiğinde,  apayrı bir dünyanın içine düşmüş gibi oldu. Öğrenimini sürdürürken, bir yandan da Ankara “Kafkas Derneği” gençlik kolunda görev aldı, arkadaşlarıyla birlikte “Marc” adlı dergiyi çıkarmaya başladı.

 

1993 yılında Abhaz Savaşı sırasında, Adıge gençlerinin de savaşa  katıldıklarını  öğrendi, duraksamadan  Abhazya’nın yolunu tuttu ve elde silah cepheye koştu ve  Suhum’u kurtaranlar arasında yer aldı.

 

Savaş bitince bir düşünü, bir özlemini  gerçekleştirmek üzere Adıge ülkesini görmeye geldi. Maykop’a yerleşti , evlendi ve  bir aile oldu. Maykop’taki Adıge Devlet Üniversitesi'ne kaydoldu, Adıge dili ve edebiyatı bölümünden mezun oldu. Ancak öğretmenlik mesleğini seçmedi. Hilmi, şu sıralar değişik ülkelerdeki Adıgeler arasındaki iletişimi  pekiştirmeye çalışıyor , daha çok,  “Adıge maq” gazetesindeki Adıgece  yazıların bazılarını Türkçeye çeviriyor ve  Türkiye’deki soydaşlarımıza ulaştırıyor.

 

Dünyanın her bir ülkesindeki Adıgelerce anılan 21 Mayıs'taki Soykırım, Sürgün ve Yas günleri, Kafkas Savaşı’nın Adıge ulusal yaşamına indirdiği felâket boyutlu yıkım, Rusya’nın yüzyıla yakın sürdürdüğü sınırlarını kapalı tutma politikasına son vermesi sayesinde  dış ülkelerde yaşayan soydaşlarımızla yeniden bir araya gelmeye başlamış olmamız ve gelecekte ulusumuzu bir araya getirmenin yolları üzerine  söyleşide bulunduk.

 

  

- Hilmi, Adıgelerin özgürlük ve bağımsızlıklarını koruma uğruna  verdikleri yüz yılı aşkın direniş hâlâ belleklerde, bu süreç tarihimizin karanlık/ çok üzücü bir kesiti, Kafkas Savaşı’nın bize getirdiği korkunç yıkımı elbette unutmamalıyız. Ancak “bizi ülkemizden kovdular”, “katlettiler” ve  “dağıttılar”  gibi   ardı arkası kesilmeyen yakınmalar yerine, şimdiki konumumuzu  ne yapsak da daha ileriye götürsek, daha  bir pozisyona soksak, iyileştirsek diye bir çabanın içine girsek  daha iyi yapmış olmaz mıyız?

 

- Rusya İmparatorluğu (Çarlığı) ulusumuzu bütün halinde  yok etmeyi planlamıştı, ama gerçekleştiremedi. Bir ulusu ulus yapan etmenler, o ulusun  bir yurdunun, bir dilinin olması  ve kendi geleneklerini yaşamasıdır. En başta da  bir toprağa sahip olmak gelir.

 

Dil canlı bir varlıktır, sürekli kendini yeniler, değiştirir. Kişi başka bir dili benimseyebilir, başka ilişkiler içine  de girebilir. Ama savaş yoluyla bir ulusu yok etmek ve dağıtmak çağımızda olanaklı değil.

 

Türkiye’de ve başka ülkelerde yaşayan soydaşlarımız bizim başkanımızın  (ти лIышъхьэ)  kim olduğundan habersizler, bildikleri fazla şey yok, ama Adıge   önderlerini  kendi önderleri imiş gibi algılayabiliyorlar. Örneğin, Adıge evlerinde Adıge bayrağı, Çerkesya Haritası ve AC Başkanı’nın   resmi de bulunuyor.

 

Türkiye’de, sanki  “Natuhay toprağında imiş” gibi, “Ben Natuhayım/ Natuhaylıyım” diyenlerle karşılaşabilirsiniz. Böyle demekle Anapa/ Natuhay  yöresini anımsıyorlar, ancak kendilerini Adıgelerden bir boy, bir topluluk olarak görüyorlar, köklerinin bulunduğu  diyarı da  unutmuyorlar. Ademıyeler, Hatikuaylar ve diğerleri de öyleler.

 

Ben Türkiye’de doğdum, bir Adıge ülkesi olduğunu biliyordum. Çocuken bu ülkenin nerede olduğunu ve neye benzediğini öğrenme özlemi içindeydim. Her yerdeki Adıge de aynı özlemi içinde taşıyor, anayurt  toprağını kalplerinde yaşatıyorlar, canları gibi seviyor ve Adıge ülkesini vatan olarak görüyorlar. Yöneticilerimiz bu seslere kulak verseler ve görevleri süresince ellerinden gelen desteği esirgemeseler, her yerdeki Adıgeleri kalben  daha da yakınlaştırmış, kaynaştırmış olurlar.

 

- Diasporadaki Adıgelerin kalben Adıgey’e sıcak baktıklarını biliyoruz. Ama Adıgey’e gelme konusunda  pek de aceleci  değiller gibi.

 

- Adıgey’e hiç dönmeyecek olanlar da var. Bunun değişik nedenleri olabilir. Ama Adıgey’e dönmeyi istemiyorlar , dönmeye karşılar diyemeyiz.  Bunun ilk nedeni, Rusya’da olup biten  şeyler içinde anlayamadıkları ve yanlış olarak değerlendirdikleri  çok şey var. Liberal/ kapitalist düzene, yaşam biçimine  alışmış insanlar onlar, Rusya’nın karşı konulmaz korkunç bir güç olduğunu sanıyor, 100 yıldan çok bir süreden beri Rusya’daki insanların zulüm altında çileli bir yaşam sürdürdüklerini ve anayurdunda kalmayı başarmış olan bir avuç insanın da ilk fırsatta topraklarından sürüleceği gibi kaygılar taşıyorlar. İkinci neden, dönüş için gerekli bürokratik işlemlerin çokluğundan, işlemlerin uzun sürmesinden ve masraflardan yakınıyorlar. Bu da onları duraksatıyor, çekingen hale getiriyor.

 

- Dönüş işini canlandırmak için  çıkış yolları bulunamaz mı?

 

- Bu son 10 yılda ilişkiler hayli gelişti, bize güvenip  gelecek olanların artması  için  bir süre daha  beklemek gerekiyor. Her şey neyin düşünüldüğüne bağlı. Düşünce   değişmedikçe kişi de değişmiyor. Bu da hemen olmuyor, bir süreç işidir bu. Bir şeyi gerçekleştirmek için onu içten, güçlü bir biçimde ve inanarak arzulamak gerekiyor.

 

 İsrail’den örnek vereyim. İsrailliler dayanışma içinde oraya gittiler, ortak bir amaçları vardı, çöle kondular, tırnaklarıyla toprağı kazıdılar ve toprağı  kumların üzerine örterek bir ülke yarattılar. Yahudiler bizden   fazla yıkıma uğradılar, ama kararlıydılar ve  ulus olmanın azmini taşıyorlardı ve  oldular. Biz de geleceğe/ kendimize  güvenirsek, bir birlik ruhunu yaratabiliriz.

 

- Birlik duygusunun, en başta  yöneticilerden başlaması gerekir diye düşünüyorum. Bizler Sovyetik yaşam biçimine alışmış kişileriz, yöneticiler, baştakiler istemezlerse bir  iş olmuyor, başarılamıyor bizde.

 

- Sana katılıyorum. Başkanlar sadece şimdi üstünde yaşamakta olduğumuz  bir toprak parçasının başkanları değiller ki, değişik ülkelerde yaşayan Adıgeler de o kişileri  “sahipleniyor”, onları  “başkanları”  olarak görüyorlar. Yaşadıkları yerlere bakarak, kendilerini bizden ayrı, farklı insanlar olarak görmüyorlar. Başkanlar ellerindeki olanakları harekete geçirecek olurlarsa, topluma  daha yararlı olurlar.  Ulus için bunlar istenmeli, bunlar için uğraşılmalı.

 

40’tan fazla ülkede Adıgeler yaşıyorlar, içlerinde zengin olanlar, politikacılar, bilim insanları, iş adamları var. Bu gücü bir araya getirebilirsek, o güç ulusun hizmetine girecek, ulusun gücü artmış olacak.

 

- Suriye’den dönecek olanların işlemlerini hızlandırmak için ne yapılması gerekiyor?

 

-  Suriyelilere  yeterince destek verildiği kanısında değilim. Dış ülkelerde yaşayan Rusya soydaşları için Rusya Federasyonu tarafından çıkarılmış  bir yasa var. Bu yasadan Adıgeler yararlanamıyorlar, Adıgelerin de yararlanabilmeleri  için,  yasaya yeni maddeler eklemek   ve bazı değişiklikler yapmak  gerekiyor

 

Suriye’den gelen Adıgeler turist gibi geliyorlar, “sığınmacı” sayılmak da  istemiyorlar, “oturma izni” almak için tanınmış süreler yetmiyor,  üç ay kaldıklarında  vize süresi doluyor,  ülkeden ayrılmak zorunda kalıyorlar.

 

Dış ülkelerde yaşayan Adıgelerin bizden birer parça olduklarını kabul eden   bir düzenleme yapmak gerekiyor. Çünkü 10- 15 yıl içinde başka ülkelerde de, Suriye’deki gibi olaylar  yaşanabilir, oralarda yaşayan  soydaşlarımız da zor  durumlarda kalabilirler, hazırlıklı olmamız gerekiyor. Soydaşlarımız  bulundukları her bir yerde  yabancı/ azınlık  konumundalar. Yüzyıllar geçse bile, onlara “ Sen bir Adıgesin, sen bir Çerkessin, burası senin yurdun değil” diyebilirler. O  zaman, bu insanlar Adıgey’e gelmeyip de nereye gidebilirler ki? Dönmek isteyenlere Adıge Cumhuriyeti’nin yardımcı olabileceği kanısındayım. Devlet sistemi olan ülkeler vize süresi dolduğunda süreyi uzatabiliyorlar. Adıge Cumhuriyeti’nin de böyle bir yetkisinin olması gerekmez mi?! Bir ülkeye girmek serbestse, süreyi uzatmak da olanaklı olmalı.

 

Konuşmayı yapan: Şavko Aslanguaş

 Adıge maq, 25 Mayıs 2012

Çeviri: Hapi Cevdet Yıldız

 
  Bugün 46 ziyaretçi (61 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol