adigehaber
  Yeni sayfanın başlığı
 


“Çerkes Soykırımı ve Çerkesler” Konulu Bir Söyleşi - I


21 Kasım 2014 Cuma günü akşamı Pelin Batu’nun yönettiği, Sefer
Berzeg
ve Halit Kakınç’ın
katıldığı bir program 20.30 haberlerinin ardından “Bugün Tv”de sunuldu.


Programın her iki konuşmacısı  Çerkes soykırımı ve sürgünü konusunda
bilgilendirmelerde bulunmaya çalıştılar.


Sefer Berzeg, ilgi konusu  özellikle  Vıbıhlar ve Abhazlar olan, Vıbıh konusunda yayınları
bulunan, Abhaz, Vıbıh ve Adıge konularına ağırlık veren “Kafkasya Gerçeği” dergisini de çıkarmış olan biri. Benim gibi yaşlı
kuşaktan, eski bir  tüfek diyelim. 28 yıl avukatlık yaptıktan sonra emekli olmuş, şimdi Ankara’da yaşıyor.


Halit Kakınç ise ünlü bir yazar ve akademisyen. Ankara doğumlu (d.1952) ancak İstanbul’da yaşıyor. Ayrıca yurttaşı olduğu Kıbrıs’a da ara sıra gidiyor. “Sultan Galiyev” üzerine akademik bir çalışması, “Struma” ve “Çerkes Aşkı (Adıge Şuleğu/ Адыгэ Ш1улъэгъу)” adlı belgesel romanları var. Şu sıralar  yazıları internet sitelerinden veriliyor.


Bu kısa tanıtımdan sonra asıl konuya geçebiliriz.


1. Çerkes soykırımı ve sürgünü nedir? Bütün Çerkeslere yönelmiş bir uygulama mıdır?


Yukarıdaki soruya konuşmacılardan  doyurucu bir karşılık verebildikleri kanısında değilim. Berzeg konuyu yaydı, Kakınç ise değinmekle yetindi. Belki değinecekti ama sözü Berzeg tarafından sık sık kesildi.


En başta soykırım, toplu ya da kitlesel sürgün denen şeyi iyi ayırmamız gerekiyor. Arada bir de etnik temizlik deyimi  var. Söyleşide etnik temizliğe açıkça değinilip değinilmediğini anımsayamıyorum. Etnik temizlik, kitlesel sürgüne oranla, soykırıma daha yakın olan bir kavram, bir uygulama, kitlesel ölümlerin bolca eşlik edebildiği bir insanlık suçu. Her üçü – soykırım, etnik temizlik ve kitlesel sürgün – insanlığa karşı işlenmiş suçlar arasında yer alıyor, üçü de Çerkeslere karşı işlenmiş durumda. Türkiye de 1990’larda Kürt köylerine yönelik köy yakmaları ve köy boşaltmaları biçiminde kısmî etnik temizlik uygulamış, bu nedenle  AİHM’de yargılanmış ve insan hakları ihlâllerinden sorumlu bulunarak  tazminata mahkûm edilmiştir.

Rusya'ya ise soran olmamıştır.


***


Çerkesya’daki etnik temizlik, Çerkes topraklarının tamamı için değil, aşağıda değineceğimiz bir bölümü, 1860 yılında henüz işgal edilmemiş olan  Çerkes topraklarını ve bu topraklar üzerinde yaşayan Çerkes nüfusunun tamamını kapsayacak boyutta uygulanmış, beraberinde birçok tarihi ve kültürel değer, büyük bir ulus/ Çerkes ulusu ve onun yaşam kaynağı olan ülkesi - etnik temizlik uygulanan kesimi - tamamen yok edilmiş, Çerkesya toprakları üzerinde “Yeni Rusya” (Novorossiya/ Новороссия) anlamında yeni bir ülke inşa edilmiş, Çerkesya adı ise tarihe  gömülmek istenmiştir. Diğer Kafkas bölgelerinden ayırdedici  olan bu olgu asla gözardı edilmemelidir.


Sefer Berzeg’in açıklamalarında bu nokta vurgulanmamış, daha çok, anı anlatır gibi tarihsel  olaylara değinilmekle yetinilmiştir. Toparlarsak, Sefer Berzeg’e göre dış  sürgün Adıge ve Abaza- Abhazlara, diğer Kuzey Kafkasya halklarına da uygulanmıştır.


Konu, kuşkusuz perakende göçler  değil, Çerkes soykırımı ve sürgünü idi. Çerkes örneğinde sadece yerli nüfus değil, o nüfusun barındığı ülkeyi, Çerkesya’yı da yok etme gibi   öncesinden alınan bir olay, bir tasarlama, köylerin tamamının yakılması gibi bir olay var. Çift yönlü ve diğerlerinden farklı bir olay söz konusu.


Bu gerçeği, Çerkes sorununu, soykırımı diğer siyasi göçlerle aynı kategoriye sokmak, sorunu görünmez ve savunulamaz hale getirme sonucunu doğurmaz mı? Söz gelişi, Abhaz, Oset ve Balkar ile Adıge aynı kaba konabilir mi?..


İşin burasında soralım, Çerkesya dışında ulus adı silinmiş bir başka Kafkasya ulusu ya da  ülkesi var mıdır?..


***


Halit Kakınç da, objektif bir biçimde Ruslar tarafından Çerkeslere uygulanan yok etme politikasının tartışmasız bir soykırım ve dış sürgün olayı olduğunu vurgulamıştır.


Ancak her iki konuşmacı olayın boyutunu sergilemede, büyük resmi göstermede yetersiz kalmışlardır  kanısındayım. Bunu doğal karşılamak da gerekir, çünkü konu yeni. Konu yeni ele alınmaya başlanmış.  


Duruma açıklık getirmek için geçmişe, özellikle Adıgeler/ Şapsığlar, vd kıyı toplulukları için dış sürgün (deportasyon) kararının alındığı 1860 yılına gitmekte ve 1960 yılı haritasına  bir bakmakta yarar var. Niçin Şapsığlar ve onların  kıyı komşuları? Verimli ve stratejik bir bölgede yer alan bu insanlar, olası 1 milyonu aşan nüfusları, uygar ve demokratik toplum yapılarıyla feodal bağlardan kurtulamamış  Rusya’nın geleceği açısından bir  tehlike olarak görülüyorlardı. Bu  nüfus 30 yıldır bağımsızlığı için direniyor ve Rus’a boyun eğmiyordu.


Rus komutanlar acımasız/ yok edici bir savaş, bir soykırım savaşı  başlatarak bu demokratik yapıyı kırma, yok etme kararı aldılar. Rus Çarı da onay verdi.


***


1860 yılında Çerkesya’nın Karadeniz kıyıları ( Şapsığlar, vd) dışındaki bölümleri,ayrıca bütün bir  Kafkasya toprakları Rusya’ya  ilhak edilmiş, Türkler ile İranlılar Kafkasya’dan atılmış durumdaydı. Karadeniz kıyısında, Çerkesya’da, kuzeyde Anapa,  Ṡemez (Novorossiysk/ Yeni Rusya Kalesi) ve Ĥuĺıĵıy  (Hulıjıy/ Gelencik)  (1), güneyde de Adler ve Gagra kaleleri Rusların elindeydi.


Kuban Irmağı orta sol düzlükleri ya da Bjeduğ yöresi ; Belaya/ Şhaguaşe Irmağı sağı (doğu yakası) ya da K’emguy ve Kabardeyler  yöresi Rusların elindeydi, bu iki yöre halkı Rusya yurttaşlığına alınmıştı (Her iki yöre toprakları bugünkü Adıge Cumhuriyeti sınırları içindedir). Ancak bu son ırmağın, Belaya’nın solundaki/batısında yaşayan Abzahlar (абдзахэхэр) ile Karadeniz kıyısında Anapa ve emez yörelerinde  yaşayan Natuhaylar Rusya’ya boyun eğmiş ya da  Rusya yurttaşlığına kabul edilmiş  durumdaydılar. Her iki topluluğun da   hatırı sayılır bir nüfusu vardı (yaklaşık 1 milyon ya da üzeri). Şapsığları sürerek, ama kalabalık Abzahları yerinde bırakarak “Novorossiya” da (Çerkesya yerinde bir ‘Yeni Rusya’) kurulamazdı.


Şu durumda Şapsığ kabilesi ile kıyı komşularının   topraklarından çıkarılıp Türkiye’ye gönderilecekleri kesinleşmiş gibiydi. O
sıralar sadece Şapsığların nüfusu 600 binin üzerinde olmalıydı, sayı için   1 milyondu diyenler de var. Sayıya Vıbıhlar,
Hak’uç ve Cigetler (Sadz kavmi) dahil değildi.


1861’de Rus Başkomutan Yevdokimov - şimdiki Ukrayna örneğinde olduğu gibi- durup dururken, bir bahane yaratıp  Abzahlara saldırdı ve 1859’daki Abzahları Rusya yurttaşı olarak kabul eden antlaşmayı feshettiğini duyurdu. Onun ifadesine göre, Vıbıh ve Ahçıpsı atlıları Abzah yöresine gelmişler, birlikte yağmacılık yapmışlar, saldırılarda bulunmuşlar imiş. İddia doğru olsa bile, bir olay yüzünden, ulusu ilgilendiren önemli bir  antlaşma bozulabilir miydi? Bu bir bahane olmalı. Sonuç olarak Abzahların da topraklarından çıkarılacakları, perde gerisindeki niyetin bir bahane olduğu, asıl kararın St. Petersburg’dan gelen talimat olduğu  belli olmuştu. Rus, fırsat buldukça hep öyle yapar, emperyal yöneticilerinin iliklerine sinmiştir bu.

Günümüzde, durup dururken Kırım’ın işgali ve ilhakı, Doğu Ukrayna’ya müdahale, istikrarsızlaştırma ve bir ülkeye ağır zarar verme, Abhazya ve Güney Osetya’nın ilhakı için alt yapı  hazırlıkları hep bu emperyal politikanın değişmeyen örneklerinden.


Ancak Rus’un bu taktiği bundan sonrası için söker mi? Sanmam. Hele ortada somut bir Rus tehdidi ve tehlikesi dururken, sık sık nükleer silâhtan söz edilirken…


Abzahlar Şapsığlardan sonra sayıca en kalabalık Adıge kabilesiydi. Karadeniz kıyısına koşut uzanan sıradağların doğusunda ya da Çerkesya’nın ortasındaki dağlık arazide, dağ vadilerinde yaşıyorlardı.


Oralarda dağ taş neredeyse yoksul ama yürekli ve dindar Müslüman Abzahlarla doluydu. Ancak Abzahlar, Maykop yakınındaki  Mıyeko Irmağı vadisinde Temmuz 1825’te Kabardey beyi (pşı) Albay Bekoviç-Çerkasskiy komutasındaki Khersonski Alayı'na yenilerek ağır darbe almış, verimli topraklarını yitirip dağlara  çekilmiş durumdaydılar. O tarihte, Ruslar, şimdiki Adıge Cumhuriyeti’nin Tulski beldesi yerinde bir askeri kale kurmuşlardı (3).


Abzahlar ayrıca 1848 - 1859  yılları arasında Şeyh Şamil’in naibi Muhammed Emin’in radikal dinci
politikalarını desteklemiş, bu yüzden Adıge birliği de bozulmuş ve ulus adına ortak bir karar alınamaz olmuştu. Ocak 1857’de de Muhammed Emin komutasındaki birlikler ile Zaneko Seferbey’in oğlu ve Şapsığların lideri Zaneko Karabatır
komutasındaki birlikler arasında Tuapse Irmağı vadisinde bir çarpışma olmuş, Muhammed Emin yenilmişti (4). Bu yüzden
Abzahlara ilişkin bir güvensizlik ve  kırgınlık da vardı.


İmparator’un Kuban Gezisi


Bütün bunlar bir yana, 1861’de yeni bir durum doğmuş, Abzahlar da dahil Rus yönetiminde olmayan Adıgelerin/ Şapsığların ve diğer kıyı
topluluklarının Türkiye’ye  sürülecekleri kesinlik kazanmış gibiydi. Rus hiçbir biçimde “asî” Çerkeslerin yerlerinde/ topraklarında  kalmalarına izin vermeme kararını almıştı. Bunu bildikleri için  kabileler arası görüşmeler başladı.


Görüşmeler sonucu üç büyük Adıge kabilesi, Şapsığ, Abzah ve Vıbıhlar birleşme ve topraklarını terk etmeme kararını aldılar. 13 Haziran 1861’de (yeni takvim “25 Haziran”) Soçi’de bir Ulusal Meclis toplandı ve  demokratik bir Çerkes yönetimi (devleti) oluşturuldu.


Çerkesler Karadeniz’in savaş gemilerine kapatıldığını, dışarıdan kaçak olarak silâh getirtmenin bile olanaksız olduğunu biliyorlardı. Karşılarında Osmanlı ve İran imparatorluklarını yenip kovalamış olan  koca bir Rus Ordusu vardı. Yine de, ‘denize düşen yılana sarılır’ misali güçsüz, boynu bükük Osmanlı Padişahı'na, 1815 Viyana Kongresi gereği sınırların değişmezliğini ve yeni devletlerin kurulamayacağını savunan sömürgeci Fransa ve  İngiltere’den boşuna medet umuyorlardı.


Eylül 1861’de İmparator II. Aleksandr , Çerkeslerden ele geçirilen toprakları görmek, olabilirse Çerkeslere silâhsız  göçü kabul ettirmek için Kuban Oblastı’na  geldi ve  bir Çerkes Heyeti’ni kabul etti.
 
Heyet’le görüşme konusunda bir spekülasyon var (5). Spekülasyonlar bir yana, İmparator, terk edecekleri kendi topraklarına karşılık, Heyet temsilcilerine Kuban Irmağı solu ile Belaya veLaba ırmakları arasındaki düzlüklerde yer  ayrıldığını, arazi değiş tokuşunu kabul
edenlerin oralara  yerleşebileceklerini, kabul etmeyenlerin Türkiye’ye göç etmeleri gerektiğini, kimsenin bir biçimde köyünde
kalamayacağını, terk edilmesi emredilen topraklara Rusların yerleştirileceğini, düşünüp  karar vermeleri için kendilerine  bir ay süre tanıdığını söyledi. Ayrılırken de, “Gürültücü komşularınızı uyandırmadan  hazırlıklarınızı tamamlayın” (- Savaşa hazırlan-) diye generali Yevdokimov’un kulağına  fısıldadı  (6).


Şu durumda 1864 yılında soykırım, etnik temizlik ve dış sürgüne konu olan Çerkes toprağı Belaya Irmağı ya da Maykop ile Karadeniz arasındaki toprak ve o topraklarda yaşayan Çerkeslerdir. Bu alanın doğusunda, yani Belaya ile Laba Irmağı arasında yaşayan K’emguy ve Kabardeyler ile Orta Kuban solunda yaşayan Bjeduğlar sürgün kapsamı dışında idiler. 


Sonuç olarak, etnik temizliğe konu olan alan (Maykop’un batısında uzanan, Kuban Irmağı ile güneyde Bzıb Irmağı
arasında kalan Karadeniz kıyıları)
Çerkes nüfusundan tamamıyla, son bireyine değin temizlendi.


Bu arada 500 binin üzerinde bir sivil nüfus kaybının yaşandığı da gözardı edilmemeli.


 


 


 


2. Diğer göçler


Sefer Berzeg, diğer Kuzey Kafkasya bölgeleri ile Abhazya’dan da dış sürgünler yapılmış olduğunu söyledi, Rus generali Musa Kundukov’un öncülüğünde 5 bin Çeçen ailesinin Türkiye’ye gönderildiğini örnek olarak sundu: Karabulak grupu bu Çeçenler Stavropol
düzlüklerine (orası da eski Çerkes/ Kabardey toprağı) sürüleceklerdi, Kundukov Rusların izin ve desteğini alarak onları 1865’te Türkiye’ye getirdi, dedi.


Biz bu olayı ve benzerlerini, 1864’teki Natuhay, Şapsığ, Abzah, Vıbıh ve Cigetlere yönelik etniktemizlik uygulaması  ile bir tutabilir
miyiz? Hem sayı daha az  ve hem de barışçı/ sivil  bir ortamda yapılmış bir göç söz konusu. Çerkes sürgünü ise askerin süngü ile
dayatılmış bir uygulama. Çerkes herşeyini geride bırakıyor, hazırlanması, kıyıya inmesi, at, ev eşyası ve benzeri mallarını  haraç mezat askerlere satabilmesi için ona 1 ay süre tanınıyordu. Süre dolduğunda ve ufukta bir gemi göründüğünde, hınca hınç gemiye dolduruluyordu.


Oset, Çeçen ve Dağıstanlı ise trene biniyor, Ṡemez’e ve diğer limanlara pasaportu eline tutuşturulmuş
olarak götürülüyor, oradan da gemilerle Türkiye’ye gönderiliyor. Süre daha uzun, isteyen yerinde kalabiliyor. Malını elden çıkarabildiği,
satabildiği gibi, Rus’tan maddi destek ve para yardımı da alabiliyor. Zaman zaman Bulgaristan’dan Türkiye’ye yapılan
Müslüman göçlerini andıran bir durum. Son göçte (1989)  Bulgar diktatörü Todor Jivkov, göç kervanına katılan ailelerin eline 100’er dolar  verdirmişti. O hesap.
İstanbul'dan Yunanistan'a  sürülen Rum ailelere de İsmet İnönü 30'ar dolar verdirmişti. Jivkov daha insaflı olmalı...

Bunlar Rusya’nın ara sıra uyguladığı Müslüman nüfusu azaltma ve kolonizasyon politikalarının örneklerindendir. Soykırım ölçüsünde
olaylar,
hele  bir ulusu toptan  yok edici ölçekte olaylar değildir.


Çerkes’inki, askerlerin yaptığı katliamlar, savaş ve sürgün yüzünden yaşanan açlık, soğuk ve salgın hastalıklar, toplu ölümler, bir ulusun yaşam alanından yok edilmesi, yaşam kaynaklarının kurutulması   biçimlerinde gelişip süren bir  soykırım olayıdır.  


3. Abhazya’ya ilişkin bilgiler


Sefer Berzeg'in bir Abhazya tutkusu var mıdır, bilemem, ancak Abhazya’daki Osmanlı varlığının Sohum- Kale ve çevresiyle sınırlı kaldığını söyledi. Eksik  bir açıklama.


Öncelikle şu nokta belirtilmeli: Abhazya bağımsız  bir ülke  değildi, Osmanlı Devleti’ne de doğrudan bağlı değildi. Abhazlar komşuları Gürcüler gibi ve onların Ortodok Kilisesi’ne bağlı olan  Hıristiyan bir topluluktur . Abhazya, Osmanlı Devleti’nin koruması altında olan, Osmanlı ülkesine cariye, köle/ esir oğlanlar ve gelinlik kızlar ihracatı yapılan İmereti Krallığı’na (Batı Gürcistan’a) bağlı  feodal bir
prenslikti.
Her iki halkın Gürcü ve Abhazların Hanefî Müslüman birer kesimi vardır (Oset ve Ermenilerin de Hanefî Müslüman
kesimleri vardır).


Osmanlıların Karadeniz kıyısında Anapa (Çerkesya’da), Sohum – Kale (İmereti/ Abhazya) ve Poti (İmereti/ Mingreli) liman kaleleri vardı.


1806 – 1812 Osmanlı – Rus Savaşı sonunda imzalanan 1812 Bükreş Antlaşması ile Osmanlı Devleti kuzeyde Bzıb Irmağı ile güneyde Rioni Irmağı arasında bulunan topraklar üzerinde  Rus egemenliğini tanıdı.


Abhazya’nın kendisi ise savaşta saf değiştirdi, Rus yanlılığını seçti, bu sayede prenslik lağvedilmedi ve Rusya’nın korumasına alındı (1810).


Rusya ise, işgalle birlikte   İmereti Krallığı’nı ve oraya bağlı Mingreli Prensliği’ni lağvedip topraklarını ilhak etti. Kral, Türkiye’ye sığındı.


Abhazya’daki feodal (çağdışı) prenslik yönetimi ise1864 yılına değin Rus koruması altında  varlığını sürdürdü.


Bütün bunların bilinmesinde yarar vardır.


4. Pelin Batu’nun sorusu


Moderatör Pelin Batu, ‘Kafkasya’nın batısından Türkiye’ye sürgünler oldu, Ruslar niye aynısını Doğu Kafkasya’da yapmadılar’ biçiminde bir soru sordu.


Buna da doyurucu bir yanıt verilemedi. Sefer Berzeg Dağıstan’da daha dinamik olan Nakşibendi, Çeçenya’da da Kadiri tarikatının bulunduğunu söyledi. Karabulak Çeçenleri ve Musa Kundukov örneklerini sundu. ‘Aslında Ruslar diğer Kuzey Kafkasya halklarını da
Türkiye’ye sürmeyi düşündüler ama bunu göze alamadılar’ dedi. Bu son değerlendirmede
bir doğruluk payı vardır. Ancak, olası iç tepkiler dışında başka engeller de vardı. Türkiye bu nüfusu kabul edecek miydi? Kabul etmek istemediğinin uygulama örnekleri var. Osmanlı, herhalde gönderilmesinler diyerek olmalı, gelen  Çeçenleri Rus sınırına yakın yerlere, Kars taraflarındaki  Kürt ve Ermeni arazilerine yerleştirmişti.

Rus, “O yerlere Kabardeyleri yerleştir ama Çeçenleri yerleştirme
yin” biçiminde istek ve  uyarılarda bulundu. Osmanlı da, “Öyle olacak, onları oralardan içerilere alacağız” dedi ama  içerilere almadı, atlatma taktikleri uyguladı, Çeçenleri Rusların istemediği yerlere yerleştirmeye devam etti. Bunun üzerine Rusya, herhalde durumu kendisi için tehlikeli bir gelişme olarak görmüş olmalı, Çeçen göçü durdu.


Başkaca  ne gibi bir nedenler  olabilir? Bir kere, Şafii Çeçen göçünü Hanefi ağırlıklı Türkiye’ye kabul ettirmek, Çerkes örneğinde olduğu gibi kolay değildi. Osmanlı’da Türk ve Araplar Hanefî, resmi mezhep de oydu, Kürtler ise Şafiî mezhebindendi. Şafiilik Kürtleri diğerlerinden, Türkler ile Araplardan  ayıran bir kimlik niteliğindeydi.


Padişah, idarî reform gereği yarı özerk Kürt emirliklerini (prenslikleri) kaldırmıştı, merkezî yönetime geçilen Kürdistan’da bir otorite boşluğu doğmuş, aşiretler arası çatışmalar baş göstermişti. Emirlerden boşalan yeri Nakşibendî şeyhleri doldurmaya, aşiretleri uzlaştırmaya başlamış, Kürdistan bir şeyhler ağıyla kaplanmıştı. Şeyhler Batı olan her şeye ve Padişah'ın reformlarına karşıydılar.
Kürdistan kapkara bir cehalet içine yuvarlanmıştı. Emirlikler döneminde Kürt din alimleri Türkçe, Arapça ve Farsça biliyor, bu diller arası iletişimde görev alıyorlardı. Etkileri Farsça yazısı olan Hindistan'a değin uzanıyordu.


Dinî yönden İnguş, Çeçen ve Dağıstanlılar, tıpkı Kürtler gibi Şafii mezhebinden, o mezhebin Kafkasya’daki mensupları Rus yönetimine boyun eğmişlerdi, prensler ve şeyhler Rus işbirlikçileri konumunda idiler. Diğer Kuzey Kafkasyalılar ve Çerkesler ise  Hanefî idiler. Reformlar nedeniyle Kürdistan’ın kaynaştığı, ayaklanmaların yaşandığı bir dönemde, Şafiî Çeçen göçü Kürt şeyhlerinin gücünü artırıcı bir işlev görebilir, bu durum her iki devlet – Rusya ve Türkiye- için  bir tehlike  olabilirdi.


Şafiilik, Hanefiliğe göre daha katı ve toprağa bağlı bir mezhep. Şafiîyi asimile etmek de daha zordu.


(Devam
edecek)


 


 


 


(1)    -   Putin için Hulıjıy’da (Gelencik), görkemli bir dinlenme sarayı  yapıldığı, eleştiriler üzerine sarayın yabancı
bir otel firmasına kiralandığı söyleniyor. Putin yatırımları Karadeniz kıyılarına yoğunlaştırarak Çerkesya konusundaki 150 yıllık “Novorossiya” (Yeni Rusya) projesini kalıcılaştırmak istiyor olmalı. - hcy


(2) - Bkz “Tihomirov Lev Aleksandroviç'in Anıları Üzerine Bir Ön     Değerlendirme” başlıklı son yazımız, Cherkessia.net; Semen Esadze,“Çerkesya’nın Ruslar Tarafından İşgali”.


(3) – Çuvıç Anjel, “KIRIM SAVAŞI VE ERTESİNDEKİ ÇERKESLERİN TARİHİ (1853- 1856)”,
Cherkessia.net

 
(4) -
Bkz. “Eski Yazılı Belgelerde Adıgeler, 13 Eylül 2013”,Cherkessia.net.


(5) – Tihomirov Lev Aleksandroviç'in Anıları Üzerine Bir Ön     Değerlendirme” başlıklı son yazımız, Cherkessia.net

(6) - Semen Esadze, "Çerkesya'nın Ruslar Tarafından İşgali".


 


 
  Bugün 14 ziyaretçi (52 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol