adigehaber
  21 Mayıs'a Doğru: Çerkeslerin Trajedisi- 1
 

21 Mayıs'a Doğru: Çerkeslerin Trajedisi- 1


 

Hapi Cevdet Yıldız (Notlar) - 4 Mayıs 2013 Cumartesi, 11:39
 

21 Mayıs’a Doğru: Çerkeslerin Trajedisi - 1

Geçtiğimiz yıl, 21 Mayıs günü nedeniyle bir yazı yazmıştık. Aradan geçen bir yıl süresince, Çerkes sorunu konusunda, Rus tarafında hiçbir olumlu ve demokratik gelişme yaşanmadı. 22 yıldan, Sovyetlerin dağılmasından beri de bir düzelme yok. Aynı inkâr, aynı gericilik, aynı soykırımcı zihniyet ve aynı nefret sözkonusu…

Rus, Çerkes'e "elindekiyle yetin, fazlasını bekleme, diasporadan gelmesini istediğin soydaşlarına da hayır, sadece Rus kökenli olanlar için dönüş izni veririm" diyen bir havada...

21 Mayıs’ın Adıge (Çerkes) ulusunun tarihinde özel bir yeri var. Bu tarih, binlerce yıl süren Çerkes bağımsızlığının ve Çerkesya’nın yok edilişinin, Çerkes ulusunun soykırım, etnik temizlik ve % 95 oranında sürgüne, Belaya/ Şhaguaşe Irmağı batısındaki topraklar ve Karadeniz kıyıları alanında ise, % 100 oranında toplu sürgüne tabi tutulduğu gerçeğinin bir tarihi.

Bir de, 21 Mayıs, Rus’un soykırım ve sürgünü törenlerle kutladığı, cinayete/ soykırıma alkış tuttuğu, Adıge/ Çerkes varlığını tarihten silmeyi ya da müzelik bir halk konumuna getirmeyi kararlaştırdığı, o olayı/ günü bayram havasında andığı bir gün. 21 Mayıs, bizim için, bu uğursuz olayları, Rus ırkçılığını ve dinsel bağnazlığını çağrıştırıyor ve simgeliyor. Ancak bizim için simgeden çok, olayın kendi ve anlamı önemli.

Önce şu noktayı da belirtelim: 1864 yılındaki 21 Mayıs, şimdiki takvime göre 21 Mayıs gününe denk gelmiyor, günümüz 21 Mayıs'ı değil, tam karşılığı 2 Haziran 1864’tür. Örneğin 31 Mart Olayı deriz, ama eski 31 Mart günü bugünkü takvime göre 13 Nisan’a denk geliyor.

21 Mayıs da böyle bir şey, simgesel bir tarih ve simgesel tarihler aynen kabul edilmeli, değiştirilmemeli...

21 Mayıs öncesi

Buradaki amacımız tarihin derinliklerine inmek değildir. Amacımız Adıge/ Çerkes ulusunun başına gelen bu korkunç belayı / bu büyük felâketi, soykırım ve sürgünü vurgulamak ve günümüze ilişkin bazı çıkarsamalar yapmaktır. Önce bir tarihsel kronoloji sıralaması yapalım:

- 1556. Kuzey Kafkasya’nın kuzeybatısında Osmanlı korumasında Kırım Hanlığı, kuzeydoğusunda da Rusya korumasında Astrahan Hanlığı var. Astrahan Hanlığı aynı yıl, 1556’da Rusya tarafından yok edildi, toprakları ilhak edildi (Daha önce kuzeydeki, Volga [İndil] boyundaki Kazan Hanlığı toprakları da Rusya’ya ilhak edilmişti). Böylece Adıge/ Kabardeyler Rusya ile de komşu olmuş oldular.

- 1557. Kuzey Kafkasya’nın merkezi bir yerinde Kırım Hanlığı korumasında yaşayan Kabardey beyleri (pşı), Osmanlı- Rus çekişmesinde, Rusya yanlısı bir politikayı tercih ettiler. Bunda Rus tarafının daha güçlü bulunmuş olması tercih nedeni olmalı. Tercih sonucu bir anlaşma ve bir Rus – Kabardey ittifakı oluştu (1557). Kabardey büyük prensi/ pşı İdar Temruk'un Müslüman kızı Goşevnay [Kabardeyce- Goşenay], Maria Temrukovna adıyla vaftiz edilerek ilk Rus Çar'ı İvan Grozni'nin (Korkunç İvan) ikinci eşi oldu (1561). İttifak 1739 yılına, Belgrad Antlaşması'na değin ya da 182 yıl boyunca sorunsuz sürecekti.

Kabardey beyleri Karaçay, Balkar, Oset, İnguş, Çeçen ve bazı Dağıstanlı topluluklar üzerinde de etkiliydiler.

- 1722. Çar I. Petro’nun (Deli Petro) İran Seferi. Sefer sonucu , Dağıstan’daki hanlıklar (yerel prenslikler) İran yönetiminden ayrılıp Rusya’nın koruması (yönetimi) altına girdiler. Ruslar Terek Irmağına değin güneye doğru sarktılar. Kabardey beylerinin yardımıyla Ruslar, batıdaki kalabalık Adıgeler dışındaki Kuzey Kafkasya halklarını pasifleştirmeyi ve Kuzey Kafkasya topraklarında barışçıl bir biçimde yayılmayı başardılar (Bu oluşum, daha sonra bumerang etkisi yaratacak ve Kabardeyleri de vuracaktı). Ancak bu yayılma, daha çok, kolonizasyon biçiminde değil, bazı kaleler kurma ve koruma altına alma (himaye/ protectorate) biçiminde gerçekleşiyordu.

Rus, dost pozisyonundaydı, yerel beylere karşı son derece saygılıydı.

- 1739. Belgrad Antlaşması gereğince Büyük Kabardey (4 büyük pşı/ bey ailesi yönetiminde idi) ve Küçük Kabardey/Cılahsteney (3 büyük pşı ailesi) bölgeleri, Osmanlı Devleti ile Rusya arasında tarafsız (tampon) bölgeler haline getirildiler. Belgrad Antlaşması Türklerin imzaladığı son başarılı/ avantajlı antlaşmadır. Ancak, yine de Ruslar Kuzey Kafkasya’dan atılmış olmadılar, Kabardey beyleriyle kurdukları dostluk ilişkileri sürdü; Terek Irmağı kuzeyinde ve Hazar Denizi kıyılarında da askeri faaliyetlerini sürdürdüler. Kabardey beyleri ve diğer beyliklerle kalıcı dostluklar kurmuşlardı, nitekim Dağıstan hanlıkları üzerindeki Rus koruması (aslında egemenliği), 1722’den beri kesintisiz sürüyordu ve 1860'lara değin de sürecekti.

Çünkü yerli ulusların, daha doğrusu halklara hükmeden yerel prenslerin/ beylerin Rusya ile önemli ölçüde siyasi ve ticari ilişkileri, çıkarları vardı; at, hayvan ve tarım ürünleri satıyor, karşılığında sanayi mallarını alıyorlardı. Ticaret takas/ trampa/ değiş tokuş biçiminde yapılıyordu. O dönemlerdeki Rus yaklaşımı uzlaşmacı bir karakterdeydi; Rus iç işlerine karışmıyor ve vergi talep etmiyordu. Bu bir ısındırma dönemi olmalıydı. Başka ülkeler kapıları, ticari yollar, batıdaki Adıgeler dışında bu halklara kapalıydı. Bu halklar tecrit edilmiş durumdaydılar. Bir tek Kabardeylerin batıdaki Adıgeler, Dağıstanlıların da güneyde, İran'a bağlı hanlıklar (şimdi Azerbaycan) ile temasları vardı. Batıdaki Adıgeler ise, Karadeniz yoluyla dışa açılabiliyorlardı. Adıgey/ Bağımsız Çerkesya Kırım Hanlığı'nın gerisinde, siperinde ve Rusya'ya uzaktaydı.

- 1774. 1768- 1774 Osmanlı- Rus Savaşı'nda Ruslar, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile 1739’un (Belgrad Antlaşması'nın) rövanşını aldılar. Ruslar, savaşta Osmanlıları yenmiş, Daryal Geçidi’ni ele geçirmiş, Gürcistan’a girmiş ve Karadeniz kıyısındaki Osmanlı kalesi Poti’de Türkleri kuşatma altına almışlardı.

Savaş, Osmanlı Devleti’nin çok güçsüz, daha doğrusu kof bir devlet olduğunu açığa çıkarmıştı. Osmanlı ve İran, aslında birer kof Ortaçağ devletiydi ve Batı korumasında varlıklarını sürdüreceklerdi.

Savaş sonunda Kabardey, Osetya ve kısmen de İnguş toprakları Rusya’ya ilhak edildi. Böylece batıdaki Adıge ülkesi (Çerkesya) dışındaki Kuzey Kafkasya topraklarının (ilhak ya da himaye biçimlerinde) kontrolü Rusya’ya geçmiş, Rusya sınırı Daryal Geçidi güneyine ve Elbrus Dağına ulaşmış ya da Merkezi Kuzey Kafkasya, resmen Rusya’nın devlet sınırları içine alınmış oldu (Kabardey'in 1822'de Rus işgaline uğradığı biçiminde yazılmış yanlış yazılar vardır, ilhak tarihi 1774'tür. Bkz. Ç'ırğ Ashad, "Tehlike Kuzeyden Geliyordu", Cherkessia.net, tarih). Rusya artık, Kuban Irmağı üzerinden/ doğudan Bağımsız Çerkesya’nın da komşusu olmuştu. Bağımsız Çerkesya Kuban’ın kuzeyinde Kırım, güneyde, Karadeniz kıyısında da Bzıb Irmağı üzerinden Osmanlı Devleti ile komşuydu. Osmanlılar henüz Çerkesya’ya ayak basmamışlardı. Küçük Kaynarca Antlaşması sonucu Kırım Hanlığı Osmanlı Devleti’nden koptu ve ‘bağımsız’ oldu (aslında yeni/ bağımsız Kırım Hanlığı Rus uydusu/ oyuncak bir devletten başkası değildi).

Rus- Kafkas (Adıge/ Çerkes) Savaşının başlaması

Son savaşta Rusya beklenmedik bir biçimde üstün gelmiş ve iyice yayılmıştı. Bu durum Adıgeler ve Türkler arasında paniğe yol açtı, savunma içerikli Türk- Çerkes yakınlaşması oldu.

Rus'un niyeti kötüydü: Çariçe II. Katerina'nın emriyle Ruslar Çerkesya-Kırım sınırında hazırlık yapıyor, Bağımsız Kırım’a ait olan topraklarda, Kuban Irmağının sağ ya da kuzey yakası boyunca, General Suvarov komutasında, pervasız bir biçimde askeri kaleler kuruyorlardı. Amaç, Adıge, Nogay ve Kalmukların Rus yayılmasına karşı birleşip direnişe geçmelerini önlemekti. Ancak, Adıge/ Çerkesler, umarsız Türkler ve diğerleri olup biteni seyretmekle yetindiler. Çünkü güçsüzdüler. Rus hukuk tanımıyor, dilediğini yapıyordu. Çünkü, Türk’ün, bir başına, Rus’u durduracak ya da söz dinletecek gücü kalmamıştı.

- 1781/1782. Osmanlılar, alternatif olarak, Adıge kıyılarında savunma ve Çerkes gücünden yararlanma amaçlı Soğucak (Gelencik yakınında), Anapa ve Sucuk- Kale (şimdi- Novorossiysk) kalelerini kurdular. Türkler Çerkeslerin yardımıyla Rusya’yı durdurmayı, ardından Kırım’ı Rus etkisinden çıkarmayı/ kurtarmayı hesaplıyorlardı. Evdeki hesap buydu. Ancak Osmanlı, yardım edecek yerde, Çerkeslere karşı son derece hasis davranıyor, yardım ve yatırım yapmıyor, Çerkesleri güçlendirici önlemler almıyor, Çerkesleri küçük hediyelerle kandırılabilecek 'ilkel bir topluluk imişler' görüyor, örneğin silâh ve mühimmat vermiyor, aksine Çerkesleri kendisine bağlamaya, Müslüman dinini yaymanın ve vergi toplamanın yollarını arıyorlardı. Yani en masrafsız yolu seçiyor, Çerkesya'ya bol miktarda din adamı (imam) ihraç ediyorlardı. Osmanlı'nın yaklaşımı faydacıydı, güven yaratıcı ve ileriye yönelik değildi. Çerkes silâh ve cephaneyi devletten değil, Anapa’daki Osmanlı pazarlarından kendi parasıyla satın alıyordu.

Oysa Rus, Kazak’ı örgütlüyor, para/ maaş veriyor, silâhlandırıyor ve ona yeni yerleşim alanları açıyor, sermaye sağlıyordu. Türk ise, vermeden almak istiyor, zavallı Çerkes'ten karşılıksız her şeyi bekliyor, istiyordu.

- 1783. Kuban Irmağı kuzeyinde hazırlıklarını tamamlayan ve bir savunma hattı oluşturan Ruslar cephe gerilerini sağlama almış oldular ve Kırım Hanlığı’nı ortadan kaldırdılar, topraklarını ilhak ettiler (1783). Böylece Rusya, doğu yönü dışında, kuzeyden de Çerkesya’nın komşusu olmuş, Çerkesya üzerindeki 300 yıllık Kırım koruma kalkanı kalkmış oldu. Ruslar Kuban Irmağı kuzeyindeki yeni topraklarında, önce bir içki ziyafeti çekerek Nogayların bağlılıklarını (Rusya yurttaşı olmalarını) kabul ettiler, ardından da kuzeydeki Ural Dağları Bölgesi'ne sürgün kararlarını tebliğ ettiler. Rus'ta utanma denen şey yoktu. Bunun üzerine Nogaylar ayaklandılar. Ayaklanma bastırıldı, onbinlerce Nogay kılıçtan geçirildi. Ruslar Kuban'ın kuzeyinde yaşayan Nogayların ve Adıgelerin tamamına etnik temizlik uyguladılar, bu topraklardaki insanları son bireylerine değin yok ettiler (Daha çok bilgi için Bkz. Prof. Ç’ırğ Ashad, “Tehlike Kuzeyden Geliyordu”, Cherkessia. net, tarih bölümü). Kuban Irmağı Rus- Çerkes devlet sınırı oldu.


 

Savaşlar ve ilhaklar dönemi

-1783. Güney Kafkasya’ya da sarkmış olan Rusya, oradaki Kartlı- Kaheti Krallığı’nı (Doğu Gürcistan) korumasına aldı (1783). Rus planlı hareket ediyor, aceleci olmuyor, vaktinden önce harekete geçmiyor ve adım adım ama sağlam ilerliyordu.

- 1792. 1787- 1792 Osmanlı- Rus Savaşı Rusların zaferiyle sona erdi. Çerkeslerin yardımları, sert direnişleri sayesinde Ruslar iki kez Anapa önünden püskürtüldüler. İstanbul ve Türk komutanlar bunu kendilerine ve Rus'un belinin kırıldığına yordular. Ama, çok geçmeden acı gerçekle başbaşa kaldılar. Doğu'da Kuban'ı geçen Battal Hüseyin Paşa komutasındaki 30 bin kişilik Osmanlı Ordusu ve destekçi Çerkes kuvvetler, daha küçük bir Rus ve Kabardey birliği karşısında bozguna uğradılar, Battal Hüseyin Paşa Ruslara esir düştü (Rus'a sığındığı biçiminde yazılar da var). Türklerin hedefi Kabardey üzerinden Dağıstan'a, Hazar Denizi'ne ulaşmak, oradan da Türkistan'a/ Orta Asya Müslüman bölgelerine uzanmaktı. Demek ki, Enver Paşa'nın Türkçü hayallerinin bir geçmişi de olmalı...Ama hedef tutmadı. Savaşın yapıldığı yerde, daha sonra Batalpaşinskaya adıyla bir Kazak stanitsası kuruldu (1804), şimdi bu yerde Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti'nin merkezi Çerkessk kenti bulunuyor. Rus, Osmanlı'nın burnunu iyice kırmıştı.

Bu durumdan yararlanan Rus, Kuban’ın kuzeybatısında Nogay ve Adıgelerden temizlediği ve 10 yıldan beri kapalı bir askeri bölge olarak boş tuttuğu topraklara Ukrayna taraflarından getirdiği Kazakları yerleştirildi; Yekaterinodar (şimdi- Krasnodar) kentinin temeli atıldı (1792-93).

- 1801- Rusya, Kartlı- Kaheti Krallığı (Doğu Gürcistan) topraklarını ilhak etti; Daryal Geçidi'nden geçen Rus birlikleri Tiflis’e yerleştiler. Gürcistan'ın doğu yarısı Rusya sınırları içine alınmış oldu. Batı Gürcistan ise Osmanlı korumasındaydı, burada Osmanlı korumasında başkenti Kutaisi kenti olan İmereti Krallığı (Açıkbaş Krallığı) ve bu krallığa bağlı Mingreli ve Abhazya prenslikleri vardı.

- 1812. 1806- 1812 Osmanlı- Rus Savaşı sonunda imzalanan 1812 Bükreş Antlaşmasıyla yenik Osmanlı Devleti, Bzıb Irmağından güneyde Poti Kalesi’ne/ Rioni Irmağına değin uzanan Karadeniz kıyılarını ve iç yöreleri (İmereti Krallığı ve buraya bağlı Mingreli ve Abhaz prenslikleri topraklarını) Rusya’ya bıraktı. Abhaz Prensliği, 1810'da gönüllü olarak Rus koruması (protectorate) altına girmiştir. Feodal- gerici Abhaz Prensliği, 1864 yılına değin yaşayacak ama hiçbir çağdaş gelişmeyi kabul etmeyecek, ardından da lağvedilecekti (1864).

Aslında sadece Abhazlarda değil, Kuzey Kafkasya halklarının tümünde feodal ilişkiler aşılamamış ve modern sınıflar (burjuvazi) henüz doğmamıştı.

- 1813. Ruslar İran’ı yendiler, 1813 Gülistan Antlaşmasıyla Güneydoğu Kafkasya’nın (şimdiki Azerbaycan Cumhuriyeti’nin) kuzey bölümlerini/ hanlıkları ilhak ettiler. Ayrıca, İran, Dağıstan üzerindeki tüm egemenlik haklarını Rusya’ya devretti. Böylece, gayrimemnun Çeçenlerin ve Dağıstanlıların dış dünya ile olan tüm bağlantıları kopmuş, tamamen bir Rus kuşatması/ çemberi içine alınmış oldular. Adıgeler (Çerkesler) karadan kuşatılmışlardı, ancak Karadeniz yoluyla Türklerle ilişkilerini sürdürüyorlardı. Türklerin Anapa’da, deniz yoluyla takviye edilebilen 5 bin mevcutlu, ama kokmaz bulaşmaz ya da kendine bile hayrı olmayan bir askeri garnizonu vardı. Anapa, Adıgelerin Osmanlı tüccarlarından silâh ve mühimmat satın aldıkları önemli bir ticaret kenti idi.

Anapa, ayrıca Çerkesya’nın da başkenti konumundaydı (Daha çok bilgi için Bkz. Anapa”- Vikipedi; “Adıge Cumhuriyeti”, tarih bölümü, Vikipedi).


 

Politik durum

Ruslarla Adıgeler 1774, özellikle 1783 yılından beri karşılıklı gergin ilişkiler içindeydiler. 1783’te Ruslar, Kuban’ın kuzeyinde yaşayan Nogay ve Adıgelere yönelik soykırım ve etnik temizlik suçlarını işlemişlerdi, dahası Kuban’ın güneyine, Adıge ülkesine sığınan Nogayları da, Kuban'ın güneyine geçerek izlemiş, çok sayıda Nogay’ı ve onları koruyan Çerkes'i de katletmişlerdi (Bkz. Prof. Ç’ırğ Ashad, “Tehlike Kuzeyden Geliyordu”, Cherkessia. net, tarih bölümü). Adıgeler Nogayları korumaya devam ettiler. Bu gibi nedenlerle arada bir husumet/ düşmanlık vardı. Ruslar sık sık Kuban’ı geçip Adıgelere saldırıyor, yağma yapıyorlardı.

Ruslar, Adıgeler dışındaki Kuzey Kafkasyalı topluluklara karşı da birbirinden farklı politikalar yürütüyorlardı.

Örneğin, Rus yönetimi tarafından Kabardey, Oset ve İnguş yöreleri soylu ailelerine, diğer komşularına oranla daha geniş (yeterli) topraklar bırakılmıştı. Dağıstan'daki büyük prensler de (hanlar) çok geniş topraklara sahip idiler, soyluların hepsi Rus korumasından yararlanıyordu. Bu nedenle Rus yönetimi o gibi yörelerde beylerin/ prenslerin, büyük toprak ve hayvan sahiplerinin desteğini yanında bulmuş, önemli bir muhalefetle karşılaşmamıştı.

Buna karşılık yoksul Balkarlar, topraksız Çeçenler ve hanlık dışı/ yoksul ve topraksız Dağıstanlılar Rus yönetiminden ve baskılarından hoşnutsuz idiler. Rus yönetimi bu sonunculara acı dışında birşey getirmemiş, sadece ağır vergi ve angaryalar yüklemişti.

Örneğin, baskılara karşılık Çeçenler, 1785’te Uşurma/ İmam Mansur önderliğinde ayaklanmış, Kutsal Savaş (Gazavat/ din adına savaş) bayraklarını açmışlardı. Ancak ayaklanma bastırılmıştı.

Rus zulmü, ağır vergi, angarya ve toprak müsadereleri gibi nedenlerle çekilmez boyutlara ulaşmıştı; bu son yerlerde, özellikle Çeçenler arasında tam bir hoşnutsuzluk vardı ve bu yüzden Çeçenya ve Dağıstan'ın bir bölümünde tam bir Rus kontrolu kurulamamıştı; bu iki yerde 1830'da Mürid Hareketi başlayacaktı.

1557- 1739 yılları arasında vergi almayan ve eşit koşullarda -trampaya dayalı- ticaret yapan Rus kalkmış, onun yerini Rus despotizmi (hukuk tanımazlığı) almıştı. Yerli halkların uyanışlarını ve gelişmelerini engellemek için ekonomik, ticari ve sosyal kısıtlamalar ağırlaştırılmaya başlanmıştı.

19. yüzyıl başlarında Kabardeyler arasında görülen memnuniyetsizlikler, başkaldırmalar, işte bu kötü (zalim) Rus yönetiminin politik ve ekonomik uygulamalarına bir tepkiydi.

Bu bağlamda, 1803- 1804'te Bağımsız Çerkesya ile Rusya/Kabardey sınırında, Kuban Irmağının sağ yakası boyunca hat çekerek, kale ve karakollar kurarak (Kislovodsk, vd), Kabardeylerin Adıgey (Bağımsız Çerkesya halkı) ile temas ve ticaretini kesmişlerdi.

Bu olay, ekonomik yoksullaşmayı beraberinde getiren bu uygulamaydı; nitekim tepkileri büyüttü ve ayaklanmaya dönüştürdü, ayaklanmalar 1822- 1825'e değin sürdü. General Yermolov Kabardey ayaklanmalarını çok sert bir biçimde bastırdı. Daha başka ticari engeller de sözkonusuydu.

Örneğin, Ruslar Oset ve İnguşların, bir ölçüde kentlere yerleşmelerine ve parayla ticaret yapmalarına izin veriyor, ama Kabardeylerin sadece takas ve trampa yoluyla ticaret yapmalarına izin veriyor, kentlere yerleşmelerine ve iş yerleri açmalarına izin vermiyorlardı. Amaç, Kabardeyleri modern ekonomik ve sosyal ilişkilerin dışında tutmak, onları feodal düzenleri içine kilitlemekti. Rus, geleneksel dostları olan Kabardeyleri/ beylerini (pşıları) bile artık fazla takmıyordu.

Para ile alışveriş daha gelişmiş bir ekonomik sisteme geçişi, sermaye birikimini simgeliyordu, Rus bunu, yani Kabardey'in kalkınmasını, tarım ve hayvancılık dışı sektörlere, örneğin burjuva/ sanayi düzenine geçiş yapmasını önlemeye çalışıyordu. Bu ilişkiden zararlı çıkan taraf da tabii ki, Kabardeylerdi. Ruslar, veba gerekçesiyle, işi Kabardey’e ekonomik abluka uygulamaya kadar vardırmışlardı. Böylece Kabardey ekonomisi sarsıntı geçirmiş, iflaslar ve baskılar sonucu halkın kaçışı başlamıştı. Kaçış ve göçler Kuban'a/ Özgür Çerkesya'ya yöneldi (şimdiki Karaçay-Çerkes ve Adıge Cumhuriyeti yörelerine).

Ayrıca, bir ara, beklenmedik bir biçimde Kabardey ormanlarında veba yayan sincaplar türemiş, yerli nüfus kırılmaya başlamıştı. Daha yukarıda sözünü ettiğimiz bumerang da bunlar olmalıydı, "Besle kargayı oysun gözünü" dememişler boşuna.

Sincaplar General Yermolov’un emriyle Kabardey ormanlarına salınmıştı.

Ruslar 1828- 1829 Osmanlı- Rus Savaşı sırasında batıdaki Adıgeler arasında da veba hastalığını yaymışlardı. Ruslar veba mikrobu bulaştırılmış at koşum takımlarını, kumaş, elbise, ev eşyası ve benzerlerini öteye beriye bırakıyor ve kasıtlı veba salgınları yaratıyorlardı (Aynısını Moğol ve Tatar saldırganlar da yapıyor, vebadan ölmüş insan cesetlerini, kuşattıkları kent ve kalelerin içine mancınıkla atıyor, salgınlara yol açıyor ve paniğe yol açıyorlardı). Çerkes nüfusunu kitlesel olarak kıran bir etken de bu tür veba salgınlarıdır. Adıgeler vebaya “yemıne vız” diyorlardı. "Yemıne" (Yemnej/ Kötü, Aşağılık Yemıne) Adıge mitolojisinde ve Adıge Nart destanında kötülüğü simgeleyen varlık/ yarıtanrı'dır.

Bu arada anımsatalım: veba nedeniyle Kafkasya’da sincap soyu kırılmış, hiç sincap kalmamıştı. Ruslar bunu aşırı avlanmaya bağlıyorlar ama doğru değil. Şimdiki sincaplar Sovyetler döneminde Sibirya ormanlarından getirilip Kafkasya ormanlarına salınmış ve çoğaltılmışlardır.

- 1829 Edirne Antlaşması sonucu Türkler Çerkesya kıyılarını Ruslara ‘terk ettiler’ (Diplomasi bilmeme ve geri kalmışlık sonucu Çerkesler Türklerin, Rusların ve antlaşmaya onay veren Batılı ülkelerin oyununa gelmişlerdi). Böylece Çerkesya, Ruslar tarafından karadan ve denizden tam bir kuşatma ve abluka içine alınmış oldu (1828- 1829 Osmanlı- Rus Savaşı ve sonuçları için Bkz. “Kafkasya ve Kafkasyalılar- 3”, Kafkas Diasporası, tarih bölümü).

Öte yandan, 1774 sonrasında kahraman Balkarlar Ruslara boyun eğmemişlerdi; Balkarya’daki direniş uzun sürmüştür- 1827. Çerkesya bileşiminde yer almış olan Karaçaylar ise 1828’de Ruslara boyun eğdiler.

1830’larda Kuzey Kafkasya’da her biri kuşatma altında olan Adıge, Çeçen ve Dağıstanlı (özellikle Avar) toplulukların direnişleri kalmıştı. Bu arada Abazinlerin (Abazelerin) de Çerkes egemenlik alanı içinde yer almış olduklarını da belirtelim.

Adıge/ Çerkeslerin Farkı

Anımsatalım, tarihleri boyunca bağımsız yaşamış olan Adıgeler (Çerkesler), diğer halkların aksine yabancı yönetimi altında yaşamamışlardı. Karadeniz kıyısında Osmanlı hakimiyetine alınamamış ve bağımsızlığını korumuş olan tek ülke Çerkesya idi. Bu nokta çok önemlidir. Adıge, tarihin hiçbir döneminde, ana kitle olarak bir yabancı yönetimi altına girmemiş, hep bağımsız yaşamıştır; sadece doğudaki Kabardey'in Adıge beyleri dış korumalardan yararlanmış, bu sayede feodal düzenlerini sürdürebilmişlerdi (Kabardey'in özet koruma tarihi kronolojisi için bkz. "Kabardino-Balkaria"- Wikipedia). Osmanlıların Karadeniz kıyısında hakimiyet kuramadıkları (ele geçiremedikleri) tek ülke Çerkesya idi. Bazı tarihçiler bu noktayı görmezlikten geliyor ya da tahrif etmeye çalışıyorlar ama doğru değil.

Adıgelerin ve Adıge ülkesinin farklı bir toplumsal ve coğrafi yapısı ve stratejik konumu vardı. Ancak, Adıgeler modern donanımlı değildiler. Bu bakımdan şanssızdılar. Geleneksel bir demokrasileri vardı. Demokratik yapılı Adıgeler (çoğunluktaki Natuhay, Şapsığ, Abzah, Vıbıhlar, vb) yönetilmeye ve vergi vermeye alışık değildiler. Adıge, kapısındaki son hayvanını konuğu için kesebilirdi, o denli eli açık ve cömertti, ama kimseye de vergi vermezdi. Vergi vermeyi bir tür 'kölelik', bağımlılık ve özgürlüğünü yitirme olayı olarak algılıyordu. Çünkü derebeylerine (pşı) vergi veren komşu yöreler fekoľ köylülerinin (halkın), komşu devletler yurttaşlarının ezik, boynu bükük yaşamlarını ve kendi özgür yaşamlarını karşılaştırabiliyorlardı. Vergi, yarıfeodal Adıge yörelerinde vardı (Bjeduğ, K’emguy, Besleney, Kabardey, Abazin, vb). O kesim köylüleri (fekol'lar) koruma karşılığı beye (pşı) vergi verir, beyin angaryasını ve konuklarını ağırlamayı yüklenir, beyin emrinde savaşa katılırlardı.

Beyi bulunmayan Adıge yörelerinde ise, bağımsız (serbest) köy toplulukları sistemi vardı, herkes eşit haklardan yararlanırdı; buradaki sistemin bir benzeri 1796 köylü devriminden beri - Kabardey dışındaki- yarı feodal yörelerde de kurulmuştu.

Bu demokratik yapı feodal Rusya düzeni ile uyuşacak nitelikte değildi. Bu nedenle Rusya bu tehlikeli oluşumu/ örneği yok etmek ya da dağıtmak istiyor, sık sık beylere yardım ediyor, fekol'ları köleleştirmeleri/ pşıl'ı yapmları için onlara destek çıkıyordu. Adıge ülkesi (Çerkesya), ayrıca Rus nüfusunu yerleştirmeye elverişli, geniş ve verimli topraklara sahipti, Karadeniz yoluyla da dışarıya açılıyordu; direnen Adıgeler, herhangi bir dış devletten yardım alamadıkları için zayıf bir güç konumundaydılar. Bu da Rusya'yı cesaretlendiriyordu.

Bu nedenle Çerkesya’nın boyunduruk altına alınması ile yetinilmeyecek, yani Adıgelerin kendileri Rusya yurttaşlığını kabul etseler bile, bu 'tehlikeli varlık' (Çerkes ulusu) Çerkesya'dan uzaklaştırılıp dağıtılacak, böylece büyük bir stratejik kazanım yanında zengin tarım toprakları kazanılmış ve Çerkesya Ruslaştırılmış; Rus bir taşla birkaç kuş vurmuş olacaktı.

Rus'un amacı özetle buydu.

(Devamı ikinci bölümde)

 
  Bugün 37 ziyaretçi (42 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol