adigehaber
  Tokat Yöresinin, Erbaa'nın Saklı Kalmış Çerkesleri
 

 

 Tokat Yöresinin, Erbaa'nın Saklı Kalmış Çerkesleri

                                                                            II

 

Sonunda Erbaa’ya vardık. Dediğimiz gibi Erbaa 60 bin nüfuslu bir ilçe merkezi. Kentin kuzey tarafı daha düz bir alan, o kesimde Çerkes sayısı az. Kuzey taraf yamaç, Çerkes’i çok. Kent merkezinde Çerkesler tarafın işletilen birçok işyeri ve dükkan var.

Yılmaz bey arabayı sağa çevirdi, bir sokağa girdik. Bir bahçeli evin önünde durduk. Bizi , adını sonradan öğrendiğim Melgoş Ayhan Çetinkaya, Melgoş İlhan Demir  ve bir öğretmen daha karşıladı. Baktık bahçe terasında sofralar kurulmuş genç yaşlı birçok kişi yemek yiyor. Çerkeslerde sofrada oturanların ayağa kalkmaları gelenekten değil, sofraya ve sofrada bulunan  nimete saygısızlık sayılır. Gelenek öyle.

İkimizi bahçe merdiveninden aşağı indirerek alt bahçeye  ve birkaç kadının oturmakta olduğu  uzunca bir  masaya aldılar. Kadınlar evin içine girmiş olmalılar.

Yılmaz bey bizi tanıştırdı. Melgoş İlhami Demir, öğretmen ve dernek başkanı. İlhami’nin vınekoş’u (sülalesinden) Melgoş Ayhan Çetinkaya ve bir emekli öğretmen daha, hepsi de  yönetim kurulu üyeleri..

Melgoş Ayhan, “Bu yakında köyümüzde - Kozlu’da-  bir cenaze kalktı, kardeşimin oğlunun düğününü yapacaktık. Bu nedenle düğün yapmıyor, sadece yemek veriyoruz” dedi.

Zengin bir sofra kurulmuştu, aklımda kaldığı kadarıyla çorba, çukur bir tabak dolusu kuzu kavurma, pilav, salata, karpuz ve tulumba tatlısı getirildi. Tabii hepsini yiyebilmek zordu, yiyemedik.

Üst bahçede yemek verilen kalabalığın hepsinin Çerkes olduğunu öğrendim. “Çerkes düğününe Türk gelmez ama cenazeye gelirler, biz de Türk cenazelerine gideriz” dedi Tsey Yılmaz.

Yemek sonrası sofrada bir süre söyleştik, üst üste çay getirildi. Derneği kuranların öğretmen, yani meslekdaşlarım olmasına sevindim. Buralarda   çay içme geleneği yaygın, içki yok. İçki içmek çok ayıp karşılanıyor. “Tek tük içen olsa bile gizli içiyormuş”, tamamen yok da değil. Yeni  gençler ne yapıyor olabilirler?  Bunları daha sonra anlatmaya çalışacağım.

Kozlu Kafkas Derneği kuruluşuna  öğretmenler öncülük etmişler dedim. “Eskiden Çerkes öğretmenler Çerkesçe konuşulmasına karşı çıkıyor, konuşan çocukları dövüyorlardı. Şimdi, okumuş Çerkesler dilimize sahip çıkıyorlar” diyeceklerdi İverönü ve Kozlu köyünde.

Son derece konuksever, saygılı ve hoşgörülü kişiler. Bırakın içkiyi, sigara içen bile yok gibi. Memleketim Düzce’nin köylü kızlarını ve kadınlarını düşününce, Düzce kızları adına üzüldüm. ‘Kibarlığa, sosyeteye’ özenti tabii. Ama öyle başlıyor, ardından alışkanlık yaratıyor. Sigara içmek, süslenmek ile sınıf atlanacağı sanılıyor. Oysa kültürlü tabaka arasında yer almak için okumak, okumak yine okumak gerekiyor, sigara içmek değil. Düzce göğüs ve akciğer kanserinin çok görüldüğü, neredeyse kanserden geçilemeyen  bir yöre olmuş. Düzceli Çerkes kadınlar içinde sigara içmeyeni yoktur diyemeyiz, ama çoğunluk içiyor. Yazık.

İzin istedik, katılacağımız seminer ertesi günü akşamı Kozlu/ Betmethable Köyünde verilecekti. Düğün sahipleri de aynı köydendi. Köylülerin birçoğunun Erbaa’da da evi vardı. Ertesi gün buluşmak üzere uğurlandık.

İverönü Köyü

 

İstikamet İverönü  idi. İverönü Erbaa’ya 7 km mesafede, Erbaa’nın en büyük Adıge köyü, eskiden 250 hane imiş, kente göç sonucu şimdi 150 haneye düşmüş. Dilci Hatko Nuri’nin köyü. Köyün Adıgece adı yok ama mahallelerinin Adıgece adları var.

Akşam olmuş karanlık bastırmaya başlamıştı. Yılmaz bey Hatko Nuri’nin çalışma arkadaşı, ikisi de dilci.  

Yılmaz, “Ortaokullara konan seçmeli Adıgece  dersi Kiril alfabesiyle okutuluyor. Türkiye koşullarına göre Latin esaslı bir alfabe ve bir okuma kitabı hazırladık, Bakanlığa verdik. Ama Bakanlık, daha önce  Kaffed ile Kiril (Rus) alfabesine ilişkin bir protokol imzaladık. Önemli bir neden olmadığı sürece protokolü feshedemeyiz” dedi.

Radyo ve Televizyon konusunu da sordum. “TRT Genel Müdürü ile görüştük. 24 saat Çerkesçe yayın için bir kanal tahsis etmeye hazırız. Bu iş için en az 89 kişilik Çerkesçe – Türkçe okuma yazma bilen, Çerkesçeyi düzgün ve seri kullanan bir kadro oluşturmanız gerekir. Kurun kadronuzu, biz de her birine maaş veririz, masrafları karşılarız dendi. Maalesef bir başarı, denkleştirme sağlayamadık” dedi.

Ben de 24 saat değil, haftanın belli günlerinde ve belli sürelerle, günde bir iki saat yayınla da işe başlanabilir, dedim. Yılmaz da “Olabilir” dedi.

Hatko Nuri’nin evine vardık, karşılandık. Nuri annesi ile birlikte oturuyor, annesi yaşlı, yalnız bırakmıyor. Fırsat buldukça da Ankara’ya, eşinin ve çocuklarının yanına gidiyor.

Annesi Nadide mükemmel Çerkesçe konuşuyor, eski toprak. Çerkesçeleri Abzah temeline dayanıyor, ama Gönen’in Üçpınar köyü Abzah’ından  biraz farklı, biraz  Şapsığ, K’emguy karışmış gibi geldi bana. Kozlu şivesi de İverönü gibi, fark yok.

Nedenleri olmalı. Yaşlılarımız,  “Bir kısmımız “Vermeli”den (Vermelım tıkićıjığ), bir kısmımız da Kafkasya’dan geldik” diyorlardı. Aynı şeyi söylüyorlar sanıyorduk. Çok şeyi bilmiyor, öğrenme gereği de duymuyorduk, sıkıştığımızda da yakıştırıyor, bazen de uyduruyorduk. Sözgelişi, “Çernomorxer”, “Çernomorya” gibi Rusça kökenli deyimlerle Adıgece yazılarda karşılaştığımız oluyor, bu sözcükler kabaca “Karadenizliler”, “Karadeniz ülkesi” gibi  anlamlara geliyor. Ama farklı ve özel bir kavram. Bunu sonradan öğrendim:  Zalim Rus Çariçesi II. Yekaterina, 1783’te ilhak ettiği Kırım’a ait olan ve Nogaylardan  temizlettiği Kuban Irmağı kuzeyindeki eski Adıge topraklarını 1792’de  Ukrayna taraflarında yaşayan Karadeniz Kazaklarına verdi. Bu yerlere yerleşen  Kazaklara “Karadeniz Kazakları”- “Çernomorxer” /Karadenizliler, yerleştikleri yöreye de Adıgeler “Çernomorye” – “Karadeniz Kazakları yöresi” dediler. Tabii bu bir özel deyim. Daha sonra bu Kazaklar  ‘Kuban Kazakları’ adını aldılar. Kabardey yörelerindeki Kazaklara da ‘Terek Kazakları’ dendi.

Kuban Kazakları Ruslar tarafından Ruslaştırıldı ve Hıristiyanlaştırıldı ancak din dışında Adıge geleneklerini benimsemiş bulunuyorlar. Ayrıca, bol miktarda Çerkes kanı taşımalarına karşın bu kişilerin erkekleri  Ruslar gibi aşırı içkiciler.

21 Ağustos’taki Çerkes Soykırımını ve Rus politik cinayetlerini kınama  eylemine,  yürüyüşe gelen İsrailli Bayan Adıge hekim Amira ile söyleşirken “Vermelı” sözcüğü geçti, biz bunu ‘Rumeli’ diye algılayıp geçiyorduk. “Değil” dedi Amira, “Vermelı Romanya’da, orada Çerkeslerin yoğun olarak  toplanmış olduğu bir yörenin adı”.  

Hemen anımsadım, çocukluğumda yaşlılarımızdan bazıları “Vermelım tıkiқıjğ” (Ормэлым тыкъик1ыжьыгъ/ Vermelı’den geldik), bazıları da “Balkanım tıkiқıjğ” (Балкъаным тыкъик1ыжьыгъ/ Balkan’dan geldik) diyorlardı. Şu durumda “Vermeli” ile Romanya, “Balkan” ile Bulgaristan ve diğer Balkan ülkeleri kastediliyor olmalı. Araştırmakta yarar var.

1877 – 1878 Osmanlı – Rus Savaşı sonunda imzalanan Berlin Antlaşması’nda Rus dayatması sonucu  Vermelı (Romanya) ve Balkanlar Çerkes nüfusundan boşaltıldı. Aynı dönemde ya da o yıllarda Osmanlı Devleti’nin olurunu alan Rusya, Kuban’ın kolu Laba Irmağı sol kıyısında yaşayan Çerkeslerin  çoğunu Türkiye’ye göç ettirdi.

Demek ki, aynı dönemde (1880’lerde) Romanya, Bulgaristan ve Kafkasya’dan önemli bir Çerkes nüfusu Anadolu’ya göç etmiş ya da ettirilmiş bulunuyor.

Bunlar tarihimizin az bilinen yanlarından. Araştırmak gerekir.

                                                                         ***

Yukarıda anlatıldığı gibi, köyler  bir anda, bir yılda  oluşmuş değil. Romanya’dan, Balkanlardan ya da Kafkasya’dan  gemilerle Karadeniz yoluyla getirilen bu Çerkes göçmen kafileleri Samsun’a indirilmiş boş olan yerlere, özellikle Abzahlar dağ vadilerine  götürülerek yerleştirilmiş ya da o yerleri kendileri seçmişler, yeni köyler kurulmuş ya da kurulmuş olan köylere yeni katılmalar olmuş.

Bunların hepsinin belgelerden araştırılmaları  gerekir. Adıge ulusunun ve Türkiye’nin tarihi ve bilim için bunlar gerekli. Ancak yetişmiş yeterli sayıda uzman ve tahsisat  yok. İmam Hatip Liseleri, Arap – Fars Filolojileri ve İlahiyat fakülteleri çoğaltılıyor ama buralardan araştırıcı, biliminsanı yetişmiyor, daha çok memur, bürokrat temini amaçlanıyor. Yanlış bir politika. Erkek arı çoğalıyor. Gerekli olan bal yapan işçi arının çoğalması. Araştırma çalışmaları, nektar ve polen getirme işi erkek arılarla yapılamaz, işi benimseyen  amatörler de araştırma yapabilirler (-benim gibi-) ama amatörlerin uzmanlaşmaları zor olur ve zaman alır.

                                                                               ***

Hatko Nuri’nin ön bahçesine geçtik. Köyün thamatelerinden Tsey Nihat Demir, Ançok Nurettin Aslan, Çunţıĵ  Osman Özdemir ziyarete geldiler. Üçü de Adıgeliğe, ulusal sorunlara duyarlı kişiler. Osman bey eski bir diplomat, eski Londra Kültür Ataşesi imiş. Şimdi emekli, köyde yeni bir ev ve bahçe kurmuş, arıcılık da yapıyor.

Nihat bey, “Eskiden Çerkes öğretmenler Çerkesçe konuşulmasını istemiyor, konuşan çocukları dövüyorlardı. Şimdiki okumuşlar Çerkesçeyi savunuyorlar, buna seviniyorum” dedi.

Maalesef durum öyleydi. Ortaokul birinci sınıfta sınıf başkanımız (o zamalar  sınıf mümessili derdik) çalışkan ve güzel bir Çerkes kızıydı. Sınıfta Önder diye yaramaz bir subay çocuğu vardı. O gün nöbetçi öğretmen Selanik muhaciri ve aşırı Türkçü biri olan Türkçe dersi  öğretmeniydi. Sınıfa geldi, “Kim bu gürültüyü çıkaran?” diye sordu, sınıf başkanı Önder’i gösterdi. Önder hemen ayağa fırladı, “Yalan söylüyor, Çerkesçe konuşuyordu, konuşma dedim, o yüzden Şeyma  adımı yazdı” dedi. Öğretmen,  sorgulamaya bile gerek duymaksızın Sınıf başkanına okkalı bir tokat atıp ayrıldı.

(Devam edecek)
 
  Bugün 49 ziyaretçi (54 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol