adigehaber
  Ağustos sıcağında Durum
 
Ağustos sıcağında Durum

 

13 Ağustos 2011

 

 

Ağustos  Sıcağında Durum


 Bir önceki yazımızda,22 Temmuz 2011 günü Bandırma’da “Nef” çocuk dans topluluğu ve refakatçileri  ile karşılaştığımı,bunların bazıları ile kısa  görüşmeler yaptığımı  ve o konuda bir yazı yazacağımı belirtmiştim (*) .Olayların hızlanmış ve yaygınlaşmış olmaları nedeniyle,konuyu kısa geçiyorum.”Nef”in gezisi  “Adıge maq” gazetesi tarafından verilmeye başlanmıştır (**).

***

Gazetecilerle görüşme

Şapsığ gazetesi (Soçi) muhabiri ve genel yayın yönetmeni Nıbe Anzor,Bandırma’daki görüşmemizde, Şapsığ yöresinde, ‘Adıgece’nin sadece 3 okulda öğretildiği’ bilgisini doğruladı.Bu üç okul, Şeh (Şahe) Irmağı boyundaki Şeh’ek’eyışhu (Bolşoy Kiçmay),Aşe Irmağı boyundaki Hacok (Хьаджэкъу)    ile Tuapse'nin kuzeyinde Aguy Irmağı boyundaki Aguy-Şapsığ köylerindedir.İlk ikisi Soçi (Ş’açe),üçüncüsü de Tuapse rayonundadır.Diğer okullar,   sadece Rusça eğitim veren birer okula dönüştürülmüş durumda.Anlaşılan asimilasyon tırpanı orada da mesafe almış olmalı,oralarda çocuklar Rusça konuşmaya başlamışlar,bizde de Türkçe konuşuyorlar.

  “Adıge maq” gazetesi (Maykop)  muhabiri ve genel yayın yönetmeni Derbe Timur’a da,gazetede Adıgece  tarih yazılarına niçin az yer verildiğini,Türkiye’de tarih yazılarına ilginin büyük  olduğunu,tarihi yazılara gereksinim duyulduğunu söyledim.Derbe Timur da, “Bunu dikkate alacağını” söyledi.Sayın yönetmene,ayrıca, “Gazeteniz ekinde ve internet yayınlarınızda Rusça  tarih yazıları yayınlıyorsunuz,Adıgece yazılanlar ise çok az,eklerde ise hiç yok.Biz Rusça yazılmış yazıları okuyamıyor ve anlayamıyoruz.Tarih yazılarını Adıgece olarak da yayınlayamaz,Adıgece ekler de veremez  misiniz?” diye sordum.

“Adıge çocukları, iyi Adıgece bilmediklerini,Adıgece olarak yazılmış olan yazıları ,Rusça'sındaki gibi hızlı okuyamadıklarını söylüyorlar,biz de, bu nedenle,tarih yazılarını Rusça olarak  sunmak zorunda kaldık”  yanıtını aldım sayın yönetmenden.

Yani kötü bir  haber bu.

Durum açık,sanırım  yoruma   ‘gerek yok’.

Her iki güçlü muhabirin yazılarını,fırsat buldukça  çevirip  yayınlamaya çalışıyorum.

***

Bırsır Batırbıy ile görüşme

 

Prof.Dr.Bırsır Batırbıy’a,dil konusunda  sordum: “Bir yazınızda,günümüz koşullarında,bir dilin yaşaması için en az 700 bin gibi bir nüfusa gereksinim olduğunu belirtmiştiniz.Bu 700 bin rakamını soranlar var,konuyu biraz açar mısınız?”.

-“700 bin rakamı bana değil,UNESCO’ya ait.Bu rakam ve bilgi,Unesco’nun ‘Kaybolma tehlikesi altındaki diller’  konusunda çalışan uzman ve biliminsanlarının bir saptaması,vardığı bir sonuç. Az kişi,yani 700 binden az kişi  tarafından konuşulan   diller kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya,Adıgece de bunlardan biri”,dedi Prof.Bırsır Batırbıy (1).

Uzmanlara göre,küresel çağda bir dilin yaşaması  için gerekli görülen asgari nüfus 700 bin...

“Adıgece dersi,cumhuriyetinizde  haftada 1-2 ders saatine düşürülmüş.Nedeni ne olabilir bunun,Rusya’nın her yerinde uygulama öyle mi?Bu kadar az bir saatle Adıgece öğretilebiliyor mu?” diye soruyorum.

-“Kuzey Kafkasya ve RF azınlık dilleri için durum aşağı yukarı öyle,standart bir durum bu.Temel dersler Moskova'dan gönderilen federal eğitim çizelgesine göre dağıtıldığında, Adıgece’ye haftada 1 ya da 2 ders saati gibi bir süre kalıyor.İyi değerlendirirsek,bu da bize yeter.Tataristan gibi büyük ve durumu bizden  daha iyi olan bir iki cumhuriyet var.Biz de,onları gerekçe gösterip durumumuzu  iyileştirmek istiyoruz” .

Bizden de bir ekleme:Haftada 1-2 saatlik Adıgece dersi dışında,1-2 saatlik Adıge edebiyatı ve sınıfların çoğunda (geçen yıl 8 ve 9’uncu sınıflar dışında),1-11 sınıflarda  1 saatlik Adıge geleneği (Adıge xabz) dersi de okutuluyor (2).

“Size göre,Adıge dilinin ve ulusunun bir geleceği olacak mıdır?”.

-“Elbette olacaktır.Ulusumuz ve dilimiz köklü,yaşayacak,hiç kuşkum yok.Hele diasporadan,sizden bize  bir 100 bin kişi   katılacak olursa,işte o zaman bizi kimse alt edemez,tüm  sorunlarımızı  aşar geçeriz.Ama,dönüş için gerekli koşullar henüz yok,tam oluşmuş değil,bunu biliyorum.İnanıyorum,koşullar oluşacak ve kardeşlerimizin eve dönüşüne de  sıra gelecektir” dedi Sayın Bırsır Batırbıy.

“Türkiye’de Adıge olmayan,ama kendisini Çerkes olarak tanıtan Abaza (Abazin),Karaçay ve Oset gibi Kuzey Kafkasya kökenli kardeş uluslardan bireyler var.Bu insanların kendi ulus adlarını taşıyan örgütleri (dernek ya da federasyonları)  var,bu insanlar Adıge (Çerkes) örgütlerine de üye olabiliyorlar.O gibi  kişilerin kendilerini Çerkes olarak adlandırmalarını ve tanıtmalarını nasıl değerlendirirsiniz?Bazı Adıgeler, Adıge olmayan o uluslardan bireyleri  Çerkes olarak kabul etmek istemiyor,onların birliğimizi bozacağını söylüyorlar.Türkiye’de,o uluslardan olan ve  kendilerini Adıge  değil,sadece  Çerkes olarak görenlere karşı  tavır koyanlarla ve bu gibi kişilerin samimiyetinden kuşku duyanlarla karşılaşıyoruz.Sizce, “Ben Çerkes’im” diyen birinin aramıza katılması ve derneklerimize gelmesi  sakıncalı olabilir mi?”.

-“Niçin  sakıncalı olsun  ki? Gelsinler,aramıza katılsınlar,ben   hiçbir sakınca görmüyorum…”

***

Kafkasya’da durum

Adıge Cumhuriyeti L’ışhası (Baş Kişisi/Başkanı) Thakuşın Aslan,sağlığına kavuştu ve  iş başı yaptı.Başarılı bir kalp ameliyatı geçiren Thakuşın Aslan,bir süre önce Almanya’da uzunca bir tedavi görmüştü.

Sayın L’ışha’ya yeniden geçmiş olsun der,sağlıklı bir yaşam dileriz.

L’ışha,kuşkusuz  dürüst biri,ama çevresinin pek de bir  ‘iştahlı/doyumsuz’    olduğu söyleniyor ve hiç de  iç açıcı  olmayan kokular geliyor.Umarız Adıgey, ‘Kuzey Kafkasya Federal Okrugu’ yöreleri gibi bir sorunlar yumağı içine sokulmaz…

***

Toprak sorunu

Kafkasya’nın müzmin/kronik bir sorunu da toprak sorunu.Toprak,Adıgey’de,özellikle de Kabardey’de önemli.Kabardey toprağı   bitek,Kabardey köylüsü,geleneksel anlamda   toprağa bağlı idi,anlatılar hep  toprak üzerine.Dağlardan inen  'sayısız' çoklukta ve bol akışlı  ırmak, toprağı suluyor ve her yıl çevresine  mil (doğal gübre) bırakıyor ve bereket saçıyor.Şimdilerde bereket uçup gitmiş:Toprak,köylünün elinde değil,kapanın elinde.1918’de Lenin’in köylüye dağıttığı toprak,1928’de Stalin tarafından  geri alındı:O yıl,1928’de Stalin,  toprakta   kolektivizasyona gitti,kolhoz ve sovhozlar  (kolektif çiftlikler)  kurdurdu.Bu yolla köylünün gelirine (ürününe) daha fazla el konabilecekti.

Sonuç olarak, köylünün geleneksel  aile mülkiyeti de sona erdi,mülksüz  süreç  60 üzeri yıl sürdü.

Stalin’in kolektivizasyonu,bir ölçüde köylüyü, yine de koruyor,her şeyi alıp götürmüyordu.Şimdiki uygulama ise,daha da berbat,köylüyü,orta ve küçük boy tarımı kökten bitirdi.Ortalık işsiz kaynıyor.Böylesine bir bataktan da  her türlü kötülük ürüyor...

Sorunun en iyi çözümü, toprağın –belirli,satış hakkı tanımama gibi koşullara bağlanarak- köylüye geri verilmesi   olabilirdi.Bulgaristan   öyle yaptı,daha da ileri gitti ve eski tapuları geri verdi,bunu başardı  ve AB’ne katıldı.Ancak,60’a,son  20 yılı da  eklediğimizde,80  ediyor.Çok eskilere,80 yıl öncesine dayanıyor bu  mülkiyetsiz süreç . Bulgaristan’ınki gibi  yakın bir geçmişe,40 yıl gibi daha az  bir zaman dilimine  dayanmıyor,yani kolay bir şey değil eski tapuları  hak sahibi  köylüye geri vermek.

Rusya, İkinci Dünya Savaşı’nı, işgali ve büyük bir nüfus kaybını yaşadı.Savaşta 25 milyon Sovyet insanı öldü (Sovyetler Birliği genel nüfusunun % 15’i).Sakat kalanları saymıyoruz.

Adıgey Adıgeleri de,savaş öncesinde,1939’da  55 bin olan nüfuslarından 17 bin (% 30) gibi genç bir erkek nüfusunu yitirdiler (Sovyetlerin genel kaybının  iki katı oranında bir kayıp).Bu da,genç Adıge erkek nüfusunun neredeyse tamamı gibi bir şeydi.

Karaçay ve Çeçen ise,Kazakistan’a/Sibirya’ya sürüldü,ama askere alınmadığından,yine de  genç nüfusunu  korudu ve şimdi çoğalıyor.Olan Adıge’ye oldu,daha beterine,cepheye,ölümün pençesine  atıldı.Adıge, o acıyı hâlâ yaşıyor ve   çoğalamıyor.Her kötü şey ve hastalık ,Adıge'ye de bulaştı.Onca acı ve yıkımdan sonra eskisine dönüş,Bulgaristan’ınki  gibi kolay değil.

***

Kabardey-Balkar’da durum

 

Kabardey-Balkar’da,2002’de  500 bin Kabardey,105 bin Balkar ve 227 bin Rus/Kazak nüfus bulunuyordu.Kabardeylerin çoğu  ile bir kısım Ruslar tarımla,Balkarlar da hayvancılıkla geçimlerini sağlıyorlardı.Kolhozların bir bölümü sırf hayvancılık yapıyordu.Kolhoz,merkezin denetiminde,köylülerin kendilerince yönetiliyordu.Yani 'olumlu' bir yanı da vardı.

Toprak sorunu RF'nin birçok yöresinde hâlâ çözülememiş durumda,toprak bazı kişilerce,büyük ölçekler (birkaç bin dönüm) biçiminde 'kiralanmış,kapatılmış' durumda.Bunun,çoğunca bir peşkeş çekme olduğu söyleniyor.2009'da otlaklar da yağmalanmak istenmişti.Sivil toplumun müdahalesiyle mera (dağ otlakları) yağması durdurulmuştu:Dağ otlakları,şimdi,Türkiye’de olduğu gibi, devlet mülkiyetinde ve köylülerin kullanımına tahsis edilebiliyor (Yani,'Yorgan gitti,kavga bitti' denebilir mi?).Dağ köylüsü diye önemli  bir topluluk da  kalmış mıdır?Şimdilerde dağlarda  40 binden az bir  Balkar ve ondan da az  bir Kabardey nüfusu yaşıyor.Ancak,bu nüfus,çobanlığı benimsemeyen,dağı terk etmekte olan   bir nüfus.Dağ yaşamı zor,getirisi de az.Daha önce,dağlarda bol getirisi olan bir turizm  faaliyeti vardı ve Balkar’ı rehber,satıcı ve otel görevlisi olarak dağa bağlıyordu.Şimdi bunlar yok.Terör var.Turistik tesisler atıl durumda ve sinek avlıyor.Bu gibi nedenlerle dağlı Balkarlar işsiz kaldılar ve azar azar   kentlere taşınıyor,başta da Nalçik’e ve diğer kentlere ya da  çevrelerine yerleşiyorlar.

Örneğin,2002  nüfus sayımına göre Nalçik kentinde  ve banliyölerinde  46,155 Balkar (% 15,4) yaşıyordu (Aynı yerde 138,807   Kabardey [% 46,2] ve 88,457 Rus [% 29,4] nüfus da bulunuyordu).Nalçik’teki Balkar nüfusu,tüm Balkarların neredeyse yarısı ya da yarıya yakını demekti.Şimdi,kentli Balkarlar (ve Kabardeyler)  sayı ve oran olarak  daha da fazlalaşmış,Ruslarsa  azalmış  olmalı.

Rusların  (Kazakların) iki ilçede,Prohladnı ve Mayski rayonlarında birer  küçük  köylü/tarımcı/hayvancı  kesimi var.Rus nüfusun  büyük çoğunluğu kentli.Şu durumda toprak sorunu,ağırlıklı olarak  Kabardeyleri ilgilendiren bir sorun. Ancak toprak,dediğimiz gibi,büyük ölçekli yerler halinde   özel kişilere (herhalde yönetici kliğin adamlarına)  ‘kiralanmış’  durumda. Bu da köylü nüfus açısından işsizliğe ve  yoksullaşmaya yol açan ana etken.Kabardey,savaş ateşi içinde silahsız kalmış asker konumunda.Ancak,aynı yoksulluk,tüm etnik kesimleri de kapsıyor.Rus’u,Adıge ve Balkar’ı ayırmıyor.Hepsi aynı umutsuz oluşumun pençesinde.

Yoksulluk ve işsizlik nedeniyle cumhuriyetten başka yörelere doğru,sürekli ya da geçici bir nüfus akışı yaşanıyor,çok kötü bir tablodur bu.Özellikle ‘Kuzey Kafkasya Federal Okrugu’ ,Rus nüfusundan adeta boşalıyormuş gibi.Rus nüfus,eğitimli, üretici ve kalifiye bir nüfus,becerikli ve çalışkan,üç kâğıtçısı az,yok gibi,dürüst.Kabardey ve Balkar kesiminde kalifiye ve uzman kişi sayısı az,ağırlıklı olarak çiftçi ve çoban bir nüfus bu,Ruslar düzeyinde modern ve gelişmiş değil.

 Kabardey ve Balkar köylüsü,mevsimlik işçi/toprak işçisi ve sürücü/makinist   olarak,kuzeydeki özel çiftliklere ve inşaatlara çalışmaya gidiyor,amelelik  yapıyor.Türkiye’de fındık ve pamuk toplamaya giden,inşaat işçiliği yapan Kürt ırgatlar  gibi bir durum bu.Ruslardan fırsat bulanlar ise,   kuzeyin zengin ve ücreti dolgun   yörelerine (Moskova ve St.Petersburg  taraflarına)  kapağı atıyor ve  oralara yerleşiyorlar.

Ancak Adıgey ve komşu Krasnodar ilçeleri Ruslarının,özellikle Kazakların  kuzeyli Ruslara ısınamadıkları,bu gibi nedenlerle  geri döndükleri söyleniyor.Nedeni de bunların Adıgeleri andıran bir yaşam tarzlarının olması imiş...

***

Bozuk görüntü

 

Eşhatet (Baş yönetici) Kanoko Arsen,sivil toplum önderlerine yöneltilen saldırıları yaptıran kişi midir,bir şey söyleyemem,bilmiyorum,bizimkisi sadece bir duyum.Ama Kanoko’nun  kurduğu yönetim,anlaşıldığı kadarıyla,sorunlara çözüm getiremiyor,aksine toplumda güven erozyonuna yol açıyor.Kabardey’de   Ramzan Kadirov  benzeri otoriter bir yönetim  kurulabilir mi?Sanmıyorum,halk buna izin vermez.Ancak gidiş,çok kötü,ölümlere ve yörenin boşalmasına yol açan  bir gidiştir bu.Sivil toplumun girişimleri dışında, bir tutum birliği de sağlanamıyor ve ortak bir  akla varılamıyor.Tarih tekerrür mü ediyor yoksa?Geçmişte de öyleydi:Kabardey beyleri,boğuşan çakallar misali, durmadan birbirleriyle didişirlerdi.Ancak bir aslan gördüklerinde didişmeyi bırakır,o aslana karşı hemen birleşirlerdi.Nitekim,o beyler,çıkarları gereği,adaleti arayan halk kahramanı Aydemirkan’ı da dost  ihaneti ve pusu kurma yoluyla katlettirmişlerdi.Hep öyle oluyor.Ama Aydemirkan’ın adı şimdi bir anıt,çakalların adları ise ‘Lanetliler Bahçesi’nde nefret yumağı.Peki,Sayın  Kanoko,o denli bir ağırlığı/yükü kaldırabilir mi?Bunu kabul edebilir mi?

***

Yağan İbrahim'e ve halk sözcülerine yapılan saldırılar, kızgınlık ve aşırı tepkiler,geçmişin o uğursuz olayını,Aydemirkan destanını  çağrıştırıyor ister istemez. Maalesef iktidar,sivil ve barışçı muhalefete karşı giderek sertleşiyor.Niyetler iyi değil.Son seçimden sonra,Türkiye’de de o yönlü bir gidişin belirtileri var.

Bütün bunlardan usanan ve hayatından bezen cumhuriyetin yoksul kesimi,dış kaynaklı  köktendinci  akımlara,Vahabilik ve Selefilik gibi aşırı  akımlara   açık hale geliyor.

'Bal tutan parmağını yalar' hesabı,cumhuriyetin kaymağını yiyen, Moskova’dan gönderilen paraları 'cebe indiren' yönetici klik/ “beyaz Çerkesler” (buna ‘Kabardey eliti’  de deniyor,tabii buna Rus ve Balkar eliti de dâhil),dağ otlaklarını,bir  sus payı olarak küçük bir  Balkar köy topluluğuna peşkeş çekmeyi,karşılığında da, Elbrus ve  çevresindeki    turistik tesislere ve verimli bakir alanlara el koymayı  planlamış,yani gelecek ve para vadeden  müthiş  bir  planı tezgahlamışlardı.Kabardey halkı 'ahmak'  ya...

Plan,sivil toplum,yani Yağan İbrahim ve arkadaşları tarafından fark edildi ve deşifre edildi,bizim ‘Susurluk kazası’ örneği,rastlantı sonucu yakalanan çete mensupları –derin devletin çakalları- gibi,Kabardey elitinin çirkin yüzü de açığa çıktı.Kabardey eliti,üç kesimli halkı birbiriyle sürtüştürerek,muhalefeti pasifleştirmeyi, birleşmelerini ve  güç birliği etmelerini önlemeyi istiyor olmalıydı.İlginçtir,klik,Balkar miting ve gösterilerine ses çıkarmıyor,el altından onları Kabardeylere karşı  kışkırtıyordu.Sıra Kabardey mitingine gelince,elit öfkeye  kapıldı.

***

1783 yılı öncesinde Rus generali Suvarov,Çariçe II.Yekaterina’nın emriyle,Kuban Irmağının kuzeyi boyunca kaleler kurdurmuş ve bu kaleleri askeri yollarla (hatlarla) birleştirerek,Ruslara karşı Çerkes,Nogay ve Kalmıkların olası birleşmelerini baştan önlemişti.Bizimkiler ve Kırım Tatarları,herhalde “ne de güzel kaleler inşa ediyorlar” diye bakmakla  yetinmiş olmalıydılar:1783’te Nogaylar Suvarov’un ‘konuğu’ olarak 400 kova dolusu votka  içmiş,dana ve kuzu kebabı ile mangal  keyfi yapmış ve Çariçe’ye bağlılık yemini vermek üzere sıraya dizilmişlerdi.Gerisi,her üç halk için de yıkım olmuştu (3).

***

Kötü gidiş,Yağan İbrahim'in "Xase"   örgütü ve diğer Kabardey  sivil toplum   örgütleri tarafından,dediğimiz gibi, fark edildi, Nalçik’te  bir protesto mitingi düzenleme  ve halkı bilgilendirme kararı alındı ve otlakları yağmalama planı boşa çıkarıldı (2009).Çıkarı bozulan ve çok kızan 'Kabardey eliti',Yağan İbrahim'e ve  bazı  toplum önderlerine karşı saldırılar düzenledi.Ayrıca,destekçi  Karaçay-Çerkesli ve Adıgeyli  yurtseverler de planlı ve eş zamanlı olarak bu saldırılardan ‘nasiplerini’ aldılar.Dolayısıyla  saldırı organizasyonun üst düzeylerde bir yerlerden  planlanmış olması olası.Bizde de üst düzeyden planlanıp 'faili meçhul cinayetler' işlenmemiş miydi?Süreç,bazı halk sözcülerinin    katledilmeleri, bazılarının   kaçırtılmaları,dövülmeleri  ve yaralanmaları ile sürdü gitti: Nitekim,“Xase” Başkanı Yağan İbrahim üçüncü kez saldırıya uğradı ve komalık edildi (19 Temmuz 2011).

Dinci militanlarla polis arasında karşılıklı olarak  süren   ve çok sayıda ölümlü olayla sonuçlanan çatışmalar ise, ayrı ve daha başka bir kategori,onların ulusallıkla bir ilgileri yok.

 

***

Kabardey-Balkar’da Sivil Forum

 

19 Temmuzda Yağan İbrahim komalık edildi,ama Kabardey,Balkar ve Kazak toplumları sözcüleri 30 Temmuz’da,Nalçik’te  bir ‘Sivil Forum’da bir araya gelmeyi başardılar.Son derece sevindirici ve barışın korunması adına atılmış olumlu bir adımdır bu.

Forumda Balkar temsilcisi Dalhat Baydayev, ‘Diyalog sürecinin başlamasıyla toprak sorununun çözümü yolunda bir umut ışığı belirdiğini ve olumlu bir adım atıldığını’ söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü: 'Sonunda bizler,çözüm için  bir arabulucuya gereksinim olmadığını anladık. Şimdi birbirimizi dinleyebilir, anlayabilir ve aramızda  uzlaşabiliriz…

Gençler –işsizlik ve yoksulluk nedeniyle- evlenemiyorlar, nüfusumuz da artık artmıyor.Daha önceleri Kafkas ailesi,hep birlikte çalışır ve  kendisini geçindirirdi, şimdi  aileyi kadınlar geçindiriyor,erkeklerse işsiz.Balkar ve Kabardey erkeği için aşağılayıcı bir pozisyondur bu.Toprağı olmadığı   için,erkek nüfus boşta geziyor, işsiz.Toprak,belirli kişilere kiralanmış (bloke edilmiş) durumda. O kişiler de,ellerindeki toprağı fahiş fiyattan bize,köylüye  yeniden 'kiralamanın' peşinde. Bu da  kazığı daha işin başında  yeme,kazancı   suya atma anlamına gelir’.

Kazak temsilci Nikolay Samohvalov,Kazak halkının  da   aynı durumda ve aynı dertten mustarip olduğunu,kendisinin ancak bir gözlemci olarak gelebildiğini,kendilerine baskı yapıldığını, Kazak temsilcilerin  toplantıya katılmalarının engellendiğini ve  toplantıya  önderlik eden  Yağan İbrahim’e teşekkürlerini sunduğunu söyledi (4).

Köylüler,toprak idaresinin,doğrudan hükümete bağlı olan rayon yönetimlerinden -ilçe kaymakamlıklarından- alınmasını,halkın seçtiği belediyelere devredilmesini istiyor ve bu yolla daha adil bir düzenleme yapılabileceğini söylüyorlar. 

Görüldüğü gibi,halklar, üzerlerine serilmiş olan  ölü toprağını kaldırmaya,yeniden canlanmaya ve dayanışmaya başlamışlar…

***

Adıgey’de durum

 

Adıgey’de de toprak köylüye tahsis edilmiş değil,çoğu kapanın elinde kalmış.Toprak,Kabardey’i de aşacak bir düzeyde, büyük çiftlikler halinde,yöre dışı  büyük  şirketlere satılmış  ya da Kabardey’de olduğu gibi ‘özel’ kişilere kiralanmış. Şirketlere satış ya da kiralamalarda bir zaman sınırlaması getirilmiş midir?Bilemiyoruz.Getirilmiyorsa,çok kötü.Çerkes insanı topraksız yaşama  alışık değil.Satılan ya da kiralanan yerlerde büyük ölçekli tarım yapılıyor,domuz ve hayvan sürüleri besleniyor (ABD  usulü modern,büyük üretim).Kremayı da bir avuç  (çoğu da yöre dışı olan) insan yiyor.Köylü (Rus ve Adıge) ise,aç,işsiz ve perişan.Bu nedenle konuk ağırlayamıyor ya da dönüşe destek  veremiyor.Güneydeki dağlık Maykop rayonunda köylü büsbütün  umutsuz, kendini  içkiye vermiş deniyor.Köylüye toprak,tarım araç ve gereçleri sağlama,köylüyü üretici konuma getirme,destekleme gibi bir devlet programı yok.Böyle şeyler kimin umurunda? ‘Gemisini kurtaran kaptan’ anlayışı yaygın hale gelmiş.Böylesine bir Amerikanvarî  program,özellikle küçük ulusal toplulukların asla  lehine olamaz,Adıgeleri de,diğer küçükleri de bitirir.Bitiriyor zaten.Ortam suç ve suçlu üretmeye son derece  yatkın.Kaberdey'deki kadar olmasa da,her türlü suç ve suçlu mevcut.Berbat bir durum.

Ne oluyor?RF merkezi yönetimi kasten mi böyle yapıyor,niçin yerel/oportünist  yöneticilerin kulağını bükmüyor,ulusal politika böyle mi olmalı?Kuzey Kafkasya Federal Okrugu yöreleri ile birlikte,Krasnodar Kray ve Adıgey de gözden mi çıkarılmış yoksa,buraları da yoksulluğa ve batağa  mı terk  edilmiş?

***

Emperyalist cendere

 

Anlaşılan RF'nin kendisi de ABD şirketlerinin cenderesinde.Onlar,o firmalar dünyanın hakimleri.Putin bir şeyler yapmak istiyor,ama yeterli kadro,özellikle para ve ekipmanı yok.ABD şirketlerinin yol vermediği hiçbir ülke   gelişemiyor ve rekabet piyasasından pay alamıyor.Kim ne derse desin, bu bir gerçek.Gelişenler,ABD ve Batı ile ortak yatırımlara giden güdümlü/uysal ülkeler:Güney Kore,Singapur,Brezilya,Endonezya ve Türkiye gibi.Bunun istisnası enerji,yani petrol ve doğal gaz kaynakları olan ve bunları ihraç eden ülkeler.Bu tür ülkelerin alıcıları,ABD'ye kısmen dirnebilen Çin ile Hindistan.RF de,ihraç ürünü olarak silah,petrol ve doğal gaz dışında pek birşey satamıyor,çünkü sanayi üretimi kaliteli  ve rekabete uygun değil,modernizasyon için de,dediğimiz gibi,yeterli parası ve ekipmanı yok.

Enerji kaynaklarından yoksun ülkeler ise sürünüyor:Somali ve Etiyopya’daki  açlık ve kitlesel ölümler gözler önünde.Kimler yardım ediyorlar ki onlara?Bu gibi ülkeler kuyu açıp toprağı sulama,halkı açlığın pençesinden kurtarma olanağından,kuyu açtıracak paradan bile yoksunlar...

Emperyalizm denen şey işte böyle birşey.Acımasız,ruhsuz insan üretiyor.Emperyal siyaset,bir buçuk asır önce Adıgeleri de ülkesinden etmiş,soykırıma doğru sürmüştü.Ama o kadar çok sayıda  beyinsiz kişimiz var ki,kakafoni nedeniyle  bir türlü gün ağarmıyor,sabah olmuyor…

Soralım,50 Ruble (3 TL) su parasını ödeyemeyen aileler Adıgey’de,Kafkasya'da var,ama Moskova ve St.Petersburg'da da var   mı?Peki,Antalya ve Kıbrıs’ın lüks otellerini kapatan şu çılgın Ruslar da   ödeme  güçlüğü çekiyorlar mı?

İnguşetya ve Dağıstan’ın içlerine uzanmıyoruz,oraları tam bir batak,tam bir fecaat,sanki birer küçük Etiyopya.Tanrı yardımcıları olsun.

***

Etnik temizlik

 

Yerli halkların sözcülerini de uyarmak isterim:Rus nüfusun Kafkasya'dan  kaçışını durdurmaya,geri dönüşü özendirmeye  çalışmalısınız.Kültürlerin bir aradalığı bir zenginliktir.Asla ırkçılığa yatmamalısınız.Rus komşularınızın yardımı  olmadan  demokrasiyi kurmanız, özgürlüğü tesis etmeniz,en azından kolay olmaz.Onlar bir denge unsurudurlar ve yerli halkların özgürlük  yolundaki en güvenilir dostları ve müttefikleridirler.En azından durumu  ben öyle algılıyor ve görüyorum.Yerli halklara zulmedenler,İmparatorluk ve Sovyetler döneminde merkezden gönderilen faşist  görevliler (bürokratlar,despotlar)  idiler. ‘Batan gemiden ilkin fareler kaçar’ misali,o türden kişiler çoktan maması bol olan yörelere,kuzeye kaçtılar.Birer fare,birer çakaldı  çünkü onlar…

Beyaz nüfusu kaçırtmayan Güney Afrika,Fas,Kenya ve Tanzanya’daki görece barışçı ve huzurlu ortama bir bakın,beyaz nüfusu kaçırtan ve  mülkünü  büyük bir iştiha ile yağmalayan ve bir iş (milliyetçilik) yaptığını sanan Cezayir,Angola ve Mozambik’teki iç savaşlara,ölüme,geriliğe ve yoksulluğa da bir bakın.

***

Türkiye’de de öyle yapılmamış mıydı?Atatürk ve “etnik temizlik uzmanı İnönü”nün milliyetçi  yönetimi tarafından 1,5 milyon kalifiye ve üretici Rum sınır dışı edilmemiş miydi?Irkçı   İnönü,son kez,1964’te,giderayak, İstanbul doğumlu 40 bin Rum’u kovmamış mıydı?İngilizce ve Fransızca gibi yabancı    dillerde eğitim veren ve dış dünya ile modern  iletişimi kurmada aracı    olan  kaliteli okullar,Ankara’nın milliyetçilik saplantıları  yüzünden kapatılıp   heba edilmedi mi,Adıgece,Türkçe ve Fransızca eğitim sunan İstanbul'daki ‘Çerkes Kız Numune Mektebi’ de ne diye kapatılmıştı?Peki milliyetçilerin/Türkçülerin  beklediği  ileri  sıçrama  başarıldı mı?Hani, ‘Bir Türk Dünya’ya bedeldi’,ne oldu?Milliyetçiler,1950’li yıllara,DP iktidarına ve ABD yardımları gelene  değin,köylü halka sadece sopa sundular,vergi bindirdiler,avurdu çökük ve açlıktan göbeği atmış,dibe sarkmış  Türk köylüsüne bir çift pabuç ve yamasız bir pantalonu  bile çok gördüler.Aynı milliyetçilerin/Türkçü CHP’lilerin kendileri ve aileleri ve tüm bürokratlar   ise,aşırı beslenmeden vücutlarını adeta taşıyamaz,enselerini çeviremez olmuşlardı.Sofralarından et,rakı ve alem eksik olmazdı.

Darbeci generallerimize de ne demeli?Binlerce liralık maaşları,600 bin lira emekli ikramiyesi ve onca kıyak yetmemiş mi?Neye yormalı o denli aç gözlülüğü?..

Bütün bunlar,solcu sanıp, sağcı ve Türkçü CHP ile flört eden Kaffed’e ve Abhaz derneklerinin kulağına çifte küpe olsun.Bunların politik algılamaları da o kadarlık olmalı…

Hâlâ,aramızda geçmişin  o kötü günlerinin özlemini çekenler,geriye dönmeyi savunan çeteler ve darbeciler  var.

***

Şu an Kabardey-Balkar’da ve Karaçay-Çerkes’te bir uyanma,ama yöreyi azar azar boşaltma  durumu yaşanıyor,Adıgey’de ise statik (durağan)  durum   sürüyor.

***

Tartışmalar

Türkiye’de uzun bir süreden beri, “Çerkes mi,Adıge mi,Kuzey Kafkaslı mı?” gibisine tartışmalar var ve sürüyor.Önceleri,derneklerimizde  “Kafkas” ve “Kuzey Kafkas” isimleri kullanılıyordu.Karadeniz’den Hazar Denizi’ne değin uzanan sıradağların kuzeyinde yaşayanların diasporadaki torunları ve güneyli Abhazlar “Kafkas”,dahası “Çerkes” adından  rahatsızlık duymuyorlardı:İlk Abhaz yazarı Gulya Dırmit,ben Çerkes’im değil,direkt “Ben önce Adıge’yim,daha sonra Abhaz’ım” diyordu.Oysa,şimdi,bazıları Çerkes denmesine,bazıları da   denmemesine karşı çıkıyorlar…

Süreç içinde Dağıstanlılar ve Abhazlar kendi ayrı derneklerini kurmaya ve oralarda  toplanmaya başladılar.Bu ayrışma ve kopmalar nerelerden manipüle edilmiş olabilir?Bizde o düzeyde ‘beyinler’ var mıdır?Bu ilk iki kopuşu Oset,Çeçen  ve Karaçay  toplulukları da izlediler.Geride sadece Adıgeler (Çerkesler)  ve Abazalar (Abazinler) kalmıştı.Ayrı dernekler kuran,o derneklere üye olan ve Adıge de olmayan bu gibi kişiler, gerekli ve yararlı gördükleri durumlarda, ‘Biz de Çerkes’iz’ diyebiliyorlardı.Yakınmalar da,bu gibi kişilere   Adıgelerden  yeterli destek verilmediği,ayırım yapıldığı biçiminde olabiliyordu.

Sonunda Adıgeler de “Kafkas” adlarını terk edip  “Çerkes”  ve “Adıge”  adlarını  almaya başladılar.Bu da beraberinde beklenmedik yeni tartışmalara   yol açtı.Sanırım “Çerkes”  (Adıge) yerine sadece “Adıge”  ya da “Adıge” (Çerkes) denmiş olsaydı,tartışmalar belki de o boyuta  varmayabilecekti.

***

Çerkes sözcüğü

 

Çerkes sözcüğünün tarihsel,bilimsel,politik ve yöresel anlamda değişik  karşılıkları ve yorumları var.Bunların hepsinden söz edecek değiliz.

En başta “Çerkes” sözcüğünün kaynağı,ne anlama geldiği ve ne zamandan beri kullanılmakta olduğu gibi şeyler  henüz tam bir açıklığa kavuşturulmuş değil.

Bazı Batılı biliminsanları,Çerkes adının,Milat öncesine ait Grek belgelerinde adı geçen ve Karadeniz kıyısında yaşayan yerel toplumlardan birine,Greklerin verdiği  “Kerket ” adından geldiği  varsayımında bulundular.Ancak,bugünkü Yunanistan’ın Sisam Adasında “Kerketos” Dağı (Kerket Dağı) diye bilinen bir dağ var, bunu da anımsatalım.Yani,zayıf bir argüman olmalı “Kerket” sözcüğü.Adıge dilbilimci Prof.Ğış Nuh’un da, “Çerkes” adına ilişkin ilginç bir yorumu da var:Strabon’un kitabında adı geçen ‘Genioh’ların  (Henioh) şeflerinden birinin adı  ‘Krekas’tır. ‘Krekas’,Adıgece   “K’elek’as” (Son oğul,sevgili oğul) ya da  “Cerekas” (Haykırarak Gelen)  sözcüklerinden birinin Grekçe telaffuz biçimi olmalı.Bu  iki sözcüğü doğru telaffuz edemeyen  Grekler,sözcüğü  “Krekas”a dönüştürmüş olmalılar, “Krekas” tan da  “Sirkas"   ve “Çerkes”  sözcükleri türemiş olmalı (5).

***

Çerkes adı,Ortaçağ’da geniş bir coğrafyayı,Gürcü,Laz,vb’ni de kapsayacak  boyutta,örneğin Mısır’da ve Avrupa’da kullanılıyordu.Zamanla bazı halklar Çerkes adından  kopmuş ve   kendi ulusal adlarına dönüş yapmış olmalılar.

Şimdilerde,Çerkes adı,etnik ve linguistik anlamda,bilim dünyasında  Adıge karşılığı olarak kullanılıyor.Kesindir bu.Linguistik anlamda Adıgelerin tek bir dili bulunduğuna göre,birbirinden bağımsız olan Kuzey Kafkasya dilleri (Abhazca,Adıgece,Çeçence,Avarca,vb) ya da Kuzeybatı Kafkas Dilleri (Abhazca,Adıgece ve şimdi ölü dil sayılan Vıbıhça) karşılığı olarak, “Çerkes dilleri”  dersek  yanlış ve bilim dışı bir iş  yapmış oluruz.Karşılık yukarıdakidir...

Bilimsel/linguistik  araştırmalarda "Adıge (Çerkes) dilleri" terimi kullanılıyor,doğrudur,öyle dendiğinde,a)Adıge yazı dilleri,Kabardeyce ve Adıgeyce;b) Adıge (Çerkes) dilinin lehçeleri,Şapsığ,Bjeduğ,Abzah,K’emguy,Besleney, Kabardey…vb anlaşılır.Bu gibi terimler  Adıge dili kapsamı dışına taşmaz .

 ***

Ancak, diasporadaki Abazalar (Abazinler) ve daha başka Kuzey Kafkasya kökenli  topluluklar (Oset ve Karaçaylar,vb),hâlâ   kendilerine Çerkes de diyebiliyorlar.Halk söylemleri boyutunda kaldığı ve bilimsel metodolojiye ters düşmediği sürece,bu tür söylemler, sorun ve sakınca oluşturmayabilir.Çerkes terimini kullananlar,metodolojiyi bilmeyen ve  uzman olmayan kişiler   iseler,karışıklıklara yol açabilirler.

Şu an,bu tür bir bilgisizliğin sıkıntıları yaşanıyor.

***

Tepkiler, özellikle Adıgeler açısından,bazı Abhaz ve Karaçaylardan gelen ve Adıge geçmişine (tarihine),coğrafyasına  ve etnik bütünlüğüne uzanan iddia ve saldırlarla da bağlantılı  olmalı.Kuşkusuz bu bir Adıge karşı tepkisidir...

Bazı Abhaz ve Karaçay  iddiacılarına göre Adıgeler,bu iki halka ait olan toprakları  istila etmiş ve bu halkların aleyhinde olacak bir biçimde yayılmışlar.Sözgelişi,bir zamanlar/Orta Çağ’da  Abhazya Krallığı’nın  sınırları, ‘kuzeyde Kuban Irmağına değin uzanıyor,Doğu Karadeniz kıyıları ve ard ülkesi, dahası tüm Gürcistan ve güneyde de,şimdiki Türkiye’nin bir kısım doğu arazisini içine alacak bir alana yayılıyormuş.Üstelik Abhaz Krallığı  '1870'li yıllara değin hüküm sürmüş' (Abhaz yazarı Hayri Ersoy’un iddiası).

Aynı biçimde,Tatarlarının önünden kaçan  Adıge/Kabardeyler,13-15’inci yüzyıllarda ‘Karaçay ve Balkarlara ait olan ve şimdi üzerinde yaşadıkları verimli arazileri istila etmişler ve   bu iki halkı verimsiz dağlara sürmüşler’.Böyle diyorlar bazı Karaçay ‘tarihçileri’.

Tabii  tek yanlı (asılsız) iddialardır bunlar.Bir kere,13-15’inci yüzyıllarda Tatarlar toprağı ekmiyor,göçebe hayvancılık ve yağmacılıkla  geçimlerini sağlıyorlardı.Bitek arazide,tarlada göçebe Tatar’ın işi ne?O,hayvanı için  otlak arar,yaz otlakları  da dağlardadır,dağa tırmanmak da yürek ister.Tırmananları yüzlerce ok ve dağ tepelerinden uçurumlara,vadilere  yuvarlanan kocaman kayalar bekler.

Karaçay ve Balkarlar,Kabardeylerin söylediklerine göre, Tatarlardan kopan ve Adıgelere dost olarak dağlara yerleşmelerine izin verilen iki küçük Tatar   toplumu idi .Bir gen araştırmacısı da olan şair ve yazar  Semih Akgün’ün belirlemelerine göre Karaçay ve Balkar nüfusu,bazı  Adıge ve Abaza/Abazin boylarının   katılımı ile çoğalmıştır.Böylesine bir karışma ve özümleme sonucu, Moğol ya da Tatar görünümlü  Karaçayların yüz çehreleri de değişmiş ve Adıgeleri andıran yeni kuşaklar baskın konuma  geçmiştir.Karşılıklı bir özümleme ve entegrasyon olmamışsa,yani dil yönünden Türkleşme (Karaçaylaşma),kültür ve fizik yönünden de bir Çerkesleşme süreci nasıl gerçekleşebilmiştir?Öyle olmasaydı,sıradan,çekik gözlü ve elmacık kemikleri çıkık  bir Tatar topluluğu,yüz ve vücut hatlarıyla Adıgelere benzeyebilir, Adıge (Çerkes)  geleneğini,davranış kalıplarını ve kültürünü içselleştirebilir  miydi? Nogaylar  ve diğer Tatarlar niye aynı şeyi başaramadılar?Niye çekik gözlü kaldılar?..

***

Bilimsel ahlak anlayışı gelişmemiş olan bireyler,yalan söylemeyi ayıp  görmezler ve utanmazlar.Feodal topluluklarda da utanma duygusu,lokal ve  içe dönük olarak kalıyor.Başkalarının ne dediği öyleleri  için  önemli sayılmayabilir.

Ama demokratik kurallara bağlı olan bir Adıge bireyinde ya da Adıge kültürünü içselleştirmiş olan bir kişide utanma duygusu gelişmiş,evrenselleşmişti.Aynı konumda başka bir yeryüzü toplumu var mıdır?Bilemiyerum.Adıge'ninki  en üst düzeyde birey ve toplum eğitimi biçimidir,içe ve dışa dönük,genel bir utanma anlayışı vardır,birey basitliklerden ve suç işlemekten çekinir ve kendiliğinden  kaçınır,bir öz terbiyesi vardır.Bu değerler toplumda geçerli hale gelmiştir.

***

'Abhaz yayılması'

Abhazlar,feodal bir küçük topluluk olarak öylesine geniş alanlara,güneyde Ermenistan içlerine,kuzeyde Kuban Irmağı boylarına  yayılacak ve hele  toprağı işleyecek,oralarda silahlı denetim kuracak bir güçte olamazlardı.Olmuşlarsa,peki, ‘bu Abhazlar’  ne oldular,nereye gittiler,öyle yaman kişiler idiyseler,18 ve 19’uncu yüzyıllarda  kurtuluş savaşı veren Adıgelere niçin yardım etmediler?Niye Rus safında yer tuttular?..

Biz yüze vurmaktan utanıyor ve kaçınıyorduk.

Bireysel anlamda feodal insanlar,kendilerini kolay kolay tehlikenin içine atmaz ve öldürtmezler,tehlikeli yerlerden sıyrılmanın da  bir  yolunu  bulurlar.Güçlünün yanında yer almaya da özen gösterirler.Sıkıyı görünce naipleri ve Çeçen savaşçıları Şamil'i terk edip,Rus safına geçmemişler miydi?Şimdi de öyle değil mi?..

Ama kurtuluş savaşı veren Adıge kitleleri hiç ihanet ettiler mi,saf değiştirdiler mi?..

Aslında MS 8'inci yüzyılda kurulan ve 975'te kendiliğinden bir Gürcü Krallığı'na dönüşen 'Abhaz Krallığı',resmi dili Gürcüce olan,kralları Gürcü Ortodoks Kilisesi’nce takdis edilen feodal bir devletti (6).Abhazca yazısı bile olmayan bir devlet,adı 'Abhaz'dır' diye, ulusal devlet olabilir mi?..

Günümüzde de Abhazlar, genişlemeci politikalar gütmek istiyorlar,’tarihî anlamda,'Soçi ve Tuapse  bizim toprağımızdır' diyorlar.Nüfusları,bırakın o yerleri,Soçi’nin bir mahallesini doldurmaya yeter mi?Niçin Krallık dönemi başkentleri Kutaisi'yi geri istemiyorlar?Gözleri hep Adıge toprağında…

Etnik ve politik anlamda da,bazı Abhazlar,Vıbıhları Adıge bütünlüğü içinden çekip çıkarmaya,kendilerine bağlamaya,Adıgeleri parçalamaya çalışıyor ve bazı Karaçaylar gibi Adıgeler aleyhine temelsiz ve kemirici  iddialar üretmeye ve piyasaya sürmeye devam ediyorlar.Ortalıkta Vıbıh diye,Adıge dışı  bir toplum var mıymış?Böyle dostluk,böyle kardeşlik olur mu?1864 yılına değin Bağımsız  Adıge (Çerkesya) sınırları içinde  olan Gagra (Ciget) yöresi,1896'da Rusların Kutaisi iline bağlı Sohum okrugu-ilçesi- (Abhazya’ya) içine alındı ve öyle kaldı.Gagra şimdi Abhazya'da.Hiçbir Adıge Gagra’ya yönelik bir talepte bulunuyor mu?Aksine,bu yakınlarda  Rusya'nın Abhazya'ya yönelik  sınır düzeltmesi,Gagra'yı geri alma  taleplerine Adıgeler de karşı çıktılar.Ama,anlaşılan Abhazlara  Gagra yetmiyor olmalı.Rusya,Soçi’yi Abhazlara bırakır mı hiç?Adıgelerin Abhazlara yönelik  tepkileri,Abhazların  bu olmayacak talepleri ve doyumsuzlukları  nedeniyle olmalı.Oysa,Abhazların dürüst davranmaları ve özeleştiriler yapmaları halinde,her iki kardeş toplumun  yakınlaşma ve işbirliği etme olanakları  artacaktır.Bundan da asıl Abhazlar kârlı çıkabileceklerdir.

 ***

Yöresel anlamda Çerkesya

Yöresel anlamda da  Çerkes adı,a)1864 yılı öncesinde Adıge egemenliği altında olan bir  coğrafyayı (ülke’yi)/Çerkesya’yı/Adıge ülkesini,kuzeyde Kuban Irmağından,güneyde Bzıb Irmağına değin yayılan bir coğrafyayı  ve halkını,b) şimdiki Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nin bir kesimini ve o kesimdeki Adıge halkını,c)1926-1957 arasında yaşayan ve merkezi şimdiki Çerkessk kenti olan özerk bir oblastı,kısa adıyla  “Çerkesya”yı  ve bu  oblasta/Çerkes Özerk Oblastı’na adını veren yöresel (lokal)  ‘Çerkes’ halkını  (o yöredeki Adıgeleri) anlatır.

Sonuç olarak, “Çerkes” adının paylaşımı işi,bir süre daha,gündemi ve hepimizi meşgul edeceğe benziyor.

 Notlar:

(*)-‘Yağan İbrahim’e Üçüncü Saldırı’,Cherkessia.net,25 Temmuz 2011.

(**)- “Nef-1:Sabaha Karşı Buluşuyoruz”,Cherkessia.net,Haberler,11 Ağustos 2011.-hcy

***

(1)-Bırsır Batırbıy  ile ilgili yazılar için Bkz. ‘Dil,Çağın Sesidir’,Cherkessia.net,Haberler,3.08.2011; ‘Prof.Bırsır Batırbıy ile Söyleşi’,adigehaber; Vınereko Mir,‘Bırsır Batırbıy-Ünlü Adıge Dil Bilgini’,internet.-hcy

(2)-Maykop’tan Huade Adnan kardeşimizin,bu yıl Ağustos ayı başlarında,eğitim üzerine bize verdiği bilgi özetle şöyledir:

Cumhuriyet’in kurulduğu yıllarda-Gorbaçov döneminde ve izleyen kısa bir dönemde-,1-4 sınıflarda derslerin tümü -zorunlu Rusça dersi dışında- Adıgece olarak okutuluyordu.Daha sonra bu uygulamaya son verildi,1-11 sınıflarda,üç ders –dil,edebiyat ve gelenek dersi-dışındaki tüm dersler Rusça olarak okutulmaya başlandı.

Adıge Cumhuriyeti’nde  herhangi bir okulda Adıge öğrenciler de varsa,sınıf ve dönemine göre,haftada 1 ya da 2 ders saati olarak değişmek üzere,Adıgece dersi de isteğe bağlı olarak okutulabiliyor.Adıgece, Rus ve Adıge öğrenciler için seçmeli bir ders,yani okunması zorunlu olmayan bir ders,Rus ya da Adıge öğrenci,istemediğinde bu dersi okumayabiliyor,ama Rusça’yı okumak ve öğrenmek isteğe kalmış değil,zorunlu.Tataristan (3,7 milyon) ve Başkırdistan (4 milyon nüfuslu) cumhuriyetlerinde Tatarca ve Başkırca,kendi cumhuriyetlerinde,  ilk ve orta öğretimde,yani 1-11 sınıflarda Rusça ile birlikte zorunlu dil olarak okutuluyor.O iki cumhuriyetin RF ile özel anlaşmaları var.Bizimkiler Moskova neyi uzattıysa,onu imzalamışlar.Bütün öğrenciler  -Rus ve Tatar- bu iki dili,Tatarca ve Rusça’yı birlikte öğrenmek zorunda (İsviçre modeline benzeyen bir uygulama.İsviçre’de öğrenci kendi anadilini ve ikinci bir İsviçre dilini okumak ve öğrenmek zorunda).

Diğer RF cumhuriyetlerinde ise Rusça zorunlu,diğer diller ise isteğe bağlı olarak okutuluyor (çifte standart).

Adıge Cumhuriyeti’nde,Adıgece dersi dışında,Adıge edebiyatı (haftada 1 ya da 2 ders saati) ve  Adıge geleneği dersleri de (haftada 1 ders saati) Adıgece olarak okutulabiliyor. Adıgey tarihi dersi de var,ancak o ders  Rusça olarak okutuluyor.

11 Ağustos günü,yine Huade Adnan'dan aldığım yeni bir bilgiye göre,birkaç gün önce  Moskova'dan okullara gönderilen bir genelge emrine göre,2011-2012 eğitim-öğretim yılından geçerli olmak üzere,ilkokul birinci  sınıflarda Adıgece dersleri  toplamı  haftada 5 saat olarak okutulacaktır.Geçtiğimiz eğitim-öğretim yılında Adıgece derslerin toplam  tutarı  4 saat idi:1 saat Adıgece dersi+2 saat Adıge edebiyatı dersi+1 saat Adıge geleneği (Adıge xabz) dersi=4 toplam ders saati.Şu durumda,Adıgece’ye tanınan süre ilkokul  1'nci sınıflarda 1 ders saati tutarında artmış oluyor.-hcy

(3)-Ç’ırğ Ashad,’Tehlike Kuzeyden Geliyordu’,internet-hcy

(4)-Daha çok bilgi için Bkz. ‘Kabardey-Balkar'da Tartışmalı Sivil Forum Yapıldı’,Cherkessia.net,Haberler,8 Ağustos 2011.-hcy

(5)-Ğış Nuh, ‘Adıgece’nin Temel Sorunları-1’,internet.-hcy

(6)- Son Abhaz kralının erkek çocuğu olmamıştı.Kız kardeşi bir Gürcü prensi ile evliydi.Kral ölünce,taht veraset yoluyla Abhaz prensesinin kocasına geçti,Gürcü prens de kral oldu.Sonuç olarak,krallığın adı da ‘Gürcistan Krallığı’ oldu.-hcy

 

 

 

 

 

 

 

 
  Bugün 35 ziyaretçi (40 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol