adigehaber
  Nart Sosruko'ya Eleştiriye Devam
 
Nart Sosruko’ya Eleştiriye Devam
 
 
Sayın yazar Nart Sosruko, eleştiri amaçlı yazımıza yanıt verdi (1-2). Teşekkür ederim.
Nart Sosruko, Habraçu Murat Özden’in takma adı.
Nart Sosruko, Çerkesler arasında, tarih boyunca bir milliyetçilik akımının belirmediğini, oysa 1789 Fransız devriminden bu yana milliyetçi akımların var olduğunu söylüyor. Bu arada 1864 yılında anayurdundan iradeleri dışında sürülen Çerkeslerin Osmanlı ülkelerindeki güçlü milliyetçi akımların bastırmaları sonucu bir milliyetçi akım geliştiremediklerini, dağılmış parçalar halinde kaldıklarını söylüyor. Benim de aslında bir milliyetçi olduğumu ama bunun farkında olmadığımı belirtiyor. Sayın yazarın bu iddiaları bilimsel araştırma sonuçlarına mı dayanıyor? Sanmıyorum, kişisel (sübjektif) öngörülerdir diye düşünüyorum.
Sayın yazar, bu arada, gerekmediği halde şahsım ile ilgili övücü bilgilere de yer veriyor, teşekkür ederim; Hapi Cevdet’in “Yaptığı şeyin ismi tam ve net olarak Çerkes milliyetçiliğidir” diyor. Kesin hükmünü veriyor. Ancak sayın yazar 10 madde halinde özetlediğim eleştirilerimin hiçbirine yanıt vermiyor, sadece “maalesef size cevap vermemi gerektirecek bir argüman ortaya koymamışsınız” demekle yetiniyor. Ben kendisiyle polemik yürütme peşinde değilim. Ayrıca sevdiğim bir kardeşimizdir. Benimki dostça bir eleştiri ve değerlendirmeydi. Görüş farklılıkları olması da çok doğal.
Habraçu şöyle diyor: “...sen söylemekten kaçınsan da, ben adını koyuyorum "Sen bir Çerkes Milliyetçisisin Cevdet Abi".
Tabii o, onun görüşüdür.
Sosruko şöyle diyor: “azınlık ulus milliyetçiliği sosyalistler tarafından desteklenir. Çünkü ezilen ulus milliyetçiliği, hakim ulus şovenizmini geriletir”. Bu mutlak değildir, koşullara, duruma bağlıdır, daha çok savaş koşullarında görülür. Sosyalistlere gelince, ilke olarak milliyetçiliğin her türünü reddederler. Sosyalistler bazı milliyetçi hareketleri, feodal ve dinci hareketleri de destekleyebilirler. Bu destek dediğim gibi duruma bağlıdır ve geçicidir. Örneğin, 1918-1920 yıllarında Kabardey’de Katğan Nazır önderliğinde, yeşil bayraklı şeriat alayı oluşturulmuştu ve Bolşevik yanlısıydı, General Denikin’in beyazordusu ile çarpışıyordu. Aynı yıl Kuban ili Müslümanları (Adıgey) ile sınırlı olarak şer’i (dini) hukuk sistemi (şeriat) yürürlüğe konmuş, 1922 yılına değin uygulanmıştı. Adıgey’de 1928 yılında bile ulema meclisi ve kararları vardı. Dediğim gibi bunlar geçici şeylerdir, sosyalistlerin verdikleri geçici ödünlerdendir, geçici ittifaklar gereğidir. İttifak ve dayanışma kalktığında sona ererler. Adıge Özerk Oblastı’nın (il) kurulmasıyla şer’i hukuk (şeriat) sisteminin yerini halen yürürlükte olan medeni hukuk sistemi aldı.
Milliyetçi Atatürk de 1926 yılında şer’i hukuku kaldırttı, yerine İsviçre medeni hukukunu kabul ettirdi.
Amacımız sosyalizmi kurmak ya da savunmak değil, demokrasiyi, batı tarzı bir demokrasiyi savunmak, kurmaktır. Milliyetçiliği de bu bağlamda ele almak gerekir.
Milliyetçilik nedir?
Milliyetçiliğin tek tarifi yoktur. En çok klasik tarifi üzerinde durulur, ulusu işaret eder. Feodal devletin yerine ulus devlet. Sosyalistler ve sosyal demokratlar da ulus devleti işaret ederler. Ancak aralarında farklılıklar vardır. Sosyalist, halkların eşitliği ve kardeşliği der, milliyetçi benim halkım, der. Sosyalistler evrensel ilkeleri savunur, milliyetçiler ise sadece kendilerininkini savunur, evrensel ilkelere bağlanmaz.
Milliyetçiliğin çeşitli tonları vardır, aşırı milliyetçilik ırkçılığı ve faşizmi işaret eder, sosyalizmi ve halkların kardeşliği ilkelerini reddeder, onları azılı düşmanları olarak görür.
Milliyetçiler kendi ulusunu sevmeyi, sosyalistler kendi ulusları ile yurtlarını sevmeyi, diğer halkların haklarına saygıyı ve onları da sevmeyi benimserler.
Kısacası, sosyalistler ve demokratlar milliyetçilik yerine yurtseverlik anlayışını benimserler. Her bir bireyin kendi ulusunu ve toprağını sevmesi anlayışı, evrensel demokratik ilkelerle bağdaşır. Ama sadece kendi ulusunu sevme, diğer ulusları sevmeme, aksine nefret etme gibi bir anlayış, yani milliyetçilik demokratik ilkelerle bağdaşmaz.
Bizim savunduğumuz şey milliyetçilik değil, yurtseverlik, Çerkesya yurtseverliği olabilir. Nitekim yazı yazdığımız site de “Çerkesya yurtseverleri” adını taşıyor. Çerkesya yurtseverleri hiçbir ulusun ve bireyin demokratik haklarına karşı değildir, aksine bunları savunur. Ama kendi haklarının çiğnenmesini de kabul etmezler.
Sayın yazar yazdıklarım içinde eleştirmeye değer bir argüman göremediğini söylüyor. Peki şuna ne demeli: “Kabile toplulukları üst ulusu izler, onun içinde yer almak isterler, biçiminde şeyler diyorsunuz. 1864'te Çerkesler iradeleri dışında Türkiye'ye gönderildiler. Bunların bilinçsiz oldukları söylenemez. Daha önce veya daha sonra gelenler (serbest göçmenler) İslamlaşma ve Türkleşme amaçları da taşıyorlardı. Sapla samanı karıştırmamak gerekir”.
Çerkes bağımsızlığı
1864 yılı öncesinde Çerkesler kimseye bağlı değildiler. Şapsığlar Kırım Savaşı sırasında Çerkesya’ya gönderilen Osmanlı Askeri Valisi Sefer Paşa’nın (Zaneko Seferbey) valiliğini, bağımsız olduklarını ve bağımsız kalmak istediklerini açıklayarak reddetmişlerdi. Buradaki irade bağımsızlık yönünde. 1864’te bu Çerkesler silâh zoruyla ülkelerinden çıkarıldılar ve Türkiye’ye sürüldüler. Gitme ve bir başka ulusa karışma gibi bir niyet ve iradeleri yoktu.
Şapsığlar ve genel anlamda Adıgeler 20 inci yüzyıl başlarında alfabe düzenlediler, Düzce’de Çerkesçe tedrisata başladılar, iki köyde öğretmen okulu açtılar, 1950’li yıllara değin Adıgece mevlidi illegal biçimde okumaya, okutmaya devam ettiler. Buna ne demeli… Bastırıldı. Bunu da milliyetçiler/ Türk milliyetçileri yaptılar.
Bir de zorunlu olmadığı halde kendi istekleriyle Türkiye’ye topluca göç edenler var. 1880’lerdeki toplu Abzah göçleri gibi. Yedıc Nihai Özbek’in “Къэгъэзэжь” (Dönüş) diye güzel bir kitabı var. Burada iki din adamının önayak olmasıyla Şehurac Irmağı kıyısına yerleşmiş köylerinin anayurttan ayrılıp nasıl Antalya Korkuteli Yeleme Köyüne göç ettiğini, köylülerin saflıklarından nasıl yararlanıldığını yazıyor. Köylüler bayramlarda kabir ziyaretleri sırasında, öncelikle göçe öncülük eden bu iki kişinin mezarını ziyaret ediyor, dua ve şükranlarını sunuyorlardı, deniyor.
İslam, Türklük ve daha iyi bir yaşam amacıyla yapılan bu tür göçleri sürgün ve yurtseverlik örnekleri olarak gösterebilir miyiz? Toprağını korurken Rus kurşunları altında can veren yurtseverlerle o gibi kişileri bir tutarsak, o zaman sürülenlere ve şehitlere haksızlık yapmış olmaz mıyız?..
Sayın Habraçu işler o kadar basit değil…
 
  Bugün 44 ziyaretçi (53 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol