İsrail Çerkeslerinin geçmişini anlatan bir kitap henüz yazılmış değil, ancak toplanmış belge sayısı çok. İsrail’deki Adıge köyü Reyhaniye’de yaşayan Ğış Riad’ın dediğine göre, yüz elli yıl öncesine gidildiğinde, bu Çerkeslerin bir dış bir ülkeye göç edişi olayına ilişkin bir kitap yazılması gerekiyor.
“Çerkes” denildiğinde, Rus toplumunun gözünde, görünüş ve davranışıyla farklı bir insan tipi beliriyor. Bu görüntü Kafkas Savaşı döneminden bu yana sürüyor. Ünlü şairler Puşkin, Lermontov ve diğerleri Çerkesleri yiğit, yurtlarını savunan ve güzel görünümlü insanlar olarak tanıtmışlardır; ancak, genelde Çerkes denildiğinde kan dökücü, katil, cani insanlar akla geliyordu. Sovyet döneminde yazılmış tarih kitaplarında Çerkesler için hırsız, tembel ve düzenbaz sözcükleri kullanılıyordu. Bugün de öylesine nitelendirmeler yapılabiliyor. Bir süre önce Kubanlı tarihçiler ve Kuban’da [Kransodar Kray] yazılmış kitaplarda Çerkesler için hırsız, insan öldüren, cani, savaşçı, kavgacı ve güvenilmez insanlar deniliyordu. Şimdilerde de benzeri görüşler öne sürülebiliyor, söz gelişi Rusya’nın Türkiye Büyükelçisi Aleksey Yerhov bu gibi dezenformasyonları (yalan ve kasıtlı haberleri) “yineledi”, Kafkas Savaşı sonrasında Çerkeslerin kendi istekleriyle Türkiye’ye göç ettiklerini iddia etti. Yeryüzündeki tüm Adıgelerin tepkisini çekti.
- Çerkesler her yerde dostça karşılanmıyordu, - diye konuşmaya başlıyor Riad. – Yurdundan kovulup canını kurtarmaya çalışan insanlara kim hoş geldin der ki? Çerkesler Türkiye, Balkanlar, Avrupa ve Amerika’da yaşamak zorunda kaldılar. Bazıları silahları, güçleri, bazıları da sanat, akıl ve çalışmaları sayesinde ayakta kaldılar.
Orta Doğuya yerleşenler çok sıkıntı çektiler. Bedevi ve Dürzilerle sürekli mücadele etmek zorunda kaldılar, kendilerini kendi yöntemleriyle korumaya çalıştılar. O dönemleri anlatan bir film, ünlü rejisör, film yapımcısı Kandur Muhadin tarafından “Çerkes” adıyla Ürdün’de beyaz perdeye aktarıldı.
- Reyhaniye’nin kurulduğu yer Çerkeslerin kendileri tarafından seçilmiş bir yer değildi, - diye anlatıyor Riad. – Türk yetkililer büyük Dağlı gruplarının yerleştirilecekleri yerleri öncesinden belirlemişlerdi. Ancak oralarda yaşamak zordu, toprak verimsizdi. Göçmenler yerden çıkan büyük bir su kuyusunun, pınarın etrafında toplandılar.
Çok geçmeden Kafkaslı ailelerin arasına Türk ve Arap aileler de katılmaya başladı. Riad’la kardeşi Memduh (ki bu kişi birkaç yıl Reyhaniye Adıge Khase başkanlığı yapmış biri) köyün etnik bileşimini belirterek nüfusunu kayda almışlar.
- Reyhaniye’nin kuruluş tarihini tam olarak bilen yok, - diyor Riad. – Yaşlıların söylediklerine göre köyümüz Kfar-Kama köyünün kuruluşundan bir yıl sonra kuruldu, köyün kuruluş tarihi 1878 yılına dayanıyor olmalı. Reyhaniye adı 1882 yılında belgelerde yer alıyor, o tarihte köyün kuruluşunun tamamlandığı köylülerimiz tarafından kabul ediliyor.
Köye ilkin Şaguc ve Łışe aileleri yerleştiler. Ardından Ğışlar, Tatarlar, Türkler, Guţeler, Şhagumeler, Şevcenler, Pşıpıylar, Ĥuneler ve daha başkaları geldiler.
Kardeşlerin tuttuğu istatiski verilere göre, 1882 yılında Reyhaniye’de 66 aile (128 kişi) vardı, 10 yıl sonra sayı 211’e çıktı, 1987’de 621, 1992’de 813, 1993’te 847’e çıktı. 2010 yılında sayı 1240’a ulaştı, ancak bunun 265’i Arap asıllı. 1948’de İsrail kurulduğunda 18 aile Reyhaniye’yi terk edip Suriye’ye göç etti, aradan beş yıl geçtikten sonra beş aile daha Suriye’ye gitti. Çoğunluk kararsızdı, yer ilkin Türklerindi, sonra İngiliz yönetimi geldi. Suriye ve Lübnan’a çok kişi göç etti. Bunun üzerine Reyhaniye yaşlıları gidenlerin geri dönmelerine izin verilmesini İsrail makamlarından talep ettiler ama kabul görmedi.
Değişen bir şey olmadı
Riad İsrail’deki Ramat Gan Üniversitesi mezunu. Reyhaniye köy okulunda tarih ve Adıgece dersleri öğretmenliği yaptı. Köylüleri, kendisine verdikleri değeri belirtmek için ona “profesör” (öğretmen) diyorlar.
- Çocukluğumdan beri durmadan kitap okurum, - diye anlatıyor Riad. – ilginç konuları tartışmayı seviyorum, en çok da tarih ve Adıgelerin geçmişine ilişkin anlatılara ilgi duyuyorum, ama yazı yazma konusunda becerikli olduğumu söyleyemem. Birçok kişi anılarımı yazmamı söylüyor, ama ben düşüncelerimi başkalarıyla paylaşmayı daha seviyorum. Gençler ulusal tarihimizi ilginç buluyorlar, ulusumuzun başına gelenleri öğrenmek istiyorlar, buna seviniyorum. Gençlerle ilgileniyorum.
Adıge tarihini derinlemesine öğrenmeye başlamam köy okulunda öğretmenlik yaptığım sıralara dayanıyor. O sıralar Amerikalı bir profesör Reyhaniye’ye gelmişti, Adıgece öğrenmek istiyordu. On sözcükten fazla Adıgece bilmiyordu, ancak birkaç ay köyde kalınca Adıgece konuşmaya başladı.
- Bu Amerikalı Kafkas filolojisi alanında bazı araştırmalar yapıyordu, - diyerek geçmişi anımsadı Riad. – Adıgecenin en eski yeryüzü dillerinden biri olduğunu, Sumer dilinden daha genç bir dil olmadığını içtenlikle söylüyordu. Profesöre yardımcı olmak için Adıgelere ilişkin kitapları aramaya başladım. Böylece Adıgeceyi ve Adıge edebiyatını daha derinlemesine öğrenmiş oldum.
Yeni bilimsel arayışları Riad’ın ufkunu açıyor ve yeniden dünyaya gelmiş biri gibi oluyor. Bilinçlenmesi Reyhaniye köylülerinin kimliklerinin değiştirilmeleri dönemine rastlıyor. İsrailli Adıgelerin nüfus cüzdanlarında ad ve soyadı olarak kendi gerçek ad ve soyadları değil, Türkiye’ye geldiklerinde kendilerine verilmiş olan ad ve soyadlar yazılıydı. Söz gelişi Riad’ın kardeşleri Memduh ile Samir’in soyadları Harun diye yazılmıştı. Oysa Harun büyük babalarının adıydı. Ben Ğış soyadını yazdırmak için direttim ve yazdırdım. Ardından diğerleri de kendi gerçek soyadlarını yazdırmaya başladılar.
“Çerkesçe konuşun!”
Reyhaniye’yi dolaşırken bir avluda asılı bir levha gördüm, “Çerkesçe Konuşun” diye yazılıydı. İlkin şaşırdım, sonra düşündüm. Türkiye’de iken Düzceli Neğuç Hikmet’in anlattığı bir olayı yeniden anımsadım. Çektikleri çileleri anlatırken Hikmet ayağa kalktı, kare biçiminde kırmızı bir saç levhayı bana gösterdi. Üzerinde “Türkçeden başka dilde konuşmak yasaktır!” yazılıydı. Buna benzer levhalar Adıge köylerine ve ortak alanlara da asılmıştı. Bunlar özgür olmamanın işaretleri idiler.
- Bir ulus olarak bizi ayakta tutacak olan tek şey, kökenimizi derinlemesine ve iyi öğrenmek, dilimizi ve hiçbir ulusun kültürüne benzemeyen ulusal kültürümüzü ayakta tutmaktır, - dedi Riad. – Yüz elli yıldır Adıgeler olarak İsrail topraklarında yaşıyoruz, ama Yahudi ya da Arap olmadık. Türkiye, Suriye, Almanya, Fransa ve ABD’de yaşayan Adıgeler de öyleler. Ne olursa olsun kendi özelliklerimizi korumamız ve Adıgece konuşmayı sürdürmemiz gerekiyor. İsrail’de yaşayan Adıgeler eski anayurtlarını seviyorlar, kalpleri anayurda dönük. Geçmiş dönemlerde çektikleri acıları unutmuyorlar, Kafkas Savaşı sonucu ulusun darmadağın edilmiş olduğunu da biliyorlar.
- Başımıza gelmiş olan onca yıkımı unutmadan ileriye yönelik adımlar atmak zorundayız, - diyor Riad. – Bizim açımızdan Kafkasya ve Rusya bir, ayırım yapmıyoruz. Ayrı düşmüş olsak da acımız ve sevincimiz ortak.
19. yüzyılda Ortadoğuya yerleşen Çerkeslere Araplar “Moskova’dan gelen insanlar” (Москобым ицIыфхэр) diyorlardı. Uzun yıllar geçtikten sonra Adıgelere saygı duymaya ve “Çerkes” demeye başladılar. Bunun da düşündürücü yanları olmalı…
Nıbe Anzor
Adıge mak: 19 Mart 2020