adigehaber
  Eski Çilekeş Çerkes Kadınları
 

 

 

 

Eski Çerkes kızları kadınlara oranla çok daha özgür idiler. Örneğin, kendi müstakil odaları bulunur, bu odalarda kız ve erkek arkadaşları ile toplu görüşme, eğlence ve toplantlar düzenleyebilirlerdi. Bu buluşmalar geleneklere uygun ve son derece titiz kurallara bağlı olarak gerçekleşirdi. Adıge geleneği komşu halklar olan Karaçay- Balkar, Oset, Abaza ve Abhaz halkları arasında da yayılmış durumdaydı. Dahası İnguş, Çeçen ve Dağıstan halkları da Adıge/ Çerkes kültür ve geleneğinin etkisi altında idiler.

Adıge kültürü bütün bu halkları birleştiren bir temel bağ işlevini görüyordu. Ancak  farklılıklar da  vardı. Örneğin, İnguş, Çeçen ve Dağıstan halkları arasında (Sanırım İslami/ feodal etkiler nedeniyle olmalı) akraba evliliği ve poligami (birden çok kadınla evlenme durumu) vardı.

Adıgelerin kendi aralarında da farklılıklar vardı. 1796 yılı antifeodal köylü devriminden önce, feodal topluluklarda beye (pşı) bağlı bireyler (fekol' köylüler), akraba ve tanıdık olanlar dışındaki, sözgelişi hatırlı  konukları kabul edemezlerdi, o tür yetkileri yoktu. Yabancı/ hatırlı konukları sadece bey (pşı) ya da alt bey (werk) ailesi kabul eder, konuk sayısı çok ise ve gerekli görülürse, konuklar fekol' (köylü) ailelerine taksim edilirlerdi.

Bu feodal gelenek, 1796 yılı sonrasında da, değişim geçirerek de olsa devam etti.

Buna karşılık Abzah, Şapsığ, vb gibi daha batıda ya da Karadeniz kıyısında  yaşayan  topluluklarda feodal ilişkiler, feodalizm çağı öncesinden beri  egemen konuma geçememiş olduğundan özgün Çerkes geleneği korunmuştu. Bir de feodalizme evrilme aşamasına henüz geçmekte olan Vıbıhlarda daha farklı bir uygulama vardı, sözgelişi her köyün 'haç'eş' i (konuk evi) olurdu. Ha'çeş köyün tümüne ait olabildiği gibi, köyün en zengin ya da en hatırlı ailesine de ait olabilirdi.

Bir başka ilginç durum da, feodalizmin en fazla gelişmiş olduğu topluluklardan biri olan Abhazlarda, her aile bey ya da prensinden izin almadan konuk ağırlayabilirdi.

Kadınların en özgür olduğu topluluklardan biri olan Abzah ailesinde kaynananın ya da ailenin en yaşlı kadınının  (guaşe) ve onların  üzerinde de kaynatanın/  ailenin en yaşlı erkeğinin, aile babasının (pşı) sıkı bir  hakimiyeti vardı. Adıge ailesi, erkek bakımından eski Roma ailesine benzerdi. Adıgelerin  en konuksever olanı, ama hatayı da kabul etmeyeni  Abzah topluluğu idi. Abzah ve Şapsığ evi kurallara uyan herkese, her konuğa her zaman için açıktı. Bjeduğ ve Kabardey evi de gelen konuğu ağırlardı, ama diğerleri gibi konuk buyur etmezdi. Bu buyur etmeme geleneği feodal dönemden kalma bir  iz olmalı.Yani bir Kabardey ve Bjeduğ, gördüğü ve tanımadığı birini, sırf Adıge olduğu için evine çağırmazdı, yine de çağırmayabilir. Ama bir Abzah, selamlaşmadan sonra, öyle bir kimseyi mutlaka 'kaeyblağ' diyerek buyur ederdi. Buyur etmemek nezaketsizlik sayılırdı.

Şimdi, 8 Mart Kadınlar Günü nedeniyle Abzah kadınlarına ilişkin iki anıyı sunmak istiyorum. İlki ünlü Mevlithan Guser Fahrettin Abatay'ın annesine ve kızkardeşine, diğeri de başka bir Abzah ailesindeki bir olaya ilişkindir.

***

Guser Fahrettin Abatay

anlatıyor:

O gün Ramazan ayı günüydü, mesim yazdı. Köy imamını ve köyün ileri gelenlerini ağırlama sırası bizdeydi. Ben aslında 1933 doğumluyum. Buna göre düşündüğümüzde bu olay 75 yıl önce olmuş olmalı. Annem akşama gelecek konuklar için  mutfakta yemek hazırlıyordu. İftar vakti de yaklaşıyordu. Kız kardeşim yürüyemiyordu, henüz emekleme aşamasındaydı. Annem bir tavada yağ kızartmış ocağın (cegupaşha) kenarına almış, başka bir işe dalmıştı. Kızkardeşim emekleye emekleye ocağın yanına geldi ve elini kızgın tavanın içine soktu, ardından feryadı bastı.

Annem koşup bebeği aldı ve bir kenara bıraktı. Ardından akraba bir kızı çağırıp çocuğu ona teslim etti.

Kendisi hiç birşey olmamış gibi mutfakta çalışmaya devam etti. Namaz sonrası iftar için  gelen konukları karşıladı, onlara sofraya buyur etti. Yemekten sonra da çay ikram etti.

Konuklar bir süre söyleştikten sonra Yatsı ve Teravih namazı için evden ayrıldılar. Zavallı annem konukları yolcu etti, hiçbir şeyi belli etmedi. Konuklar gittikten  sonra bebeği ile ilgilenebildi.

O zamanlar doktor denen şeyin adını duyar kendisini göremezdik. Çocuğa köy usulü pansumanlar yapıldı, kadınlar dualar ettiler  ve üfürdüler. Kâr etmedi.

Çocuk kıvranarak iki gün daha yaşadı.

Not: Olay Susurluk'un Demirkapı köyünde gerçekleşmiştir.- hcy

***

İkinci olayı başkasından dinledim. Olay 55- 60 yıl önce gerçekleşmiştir. Aile ve kaynana Abzah, gelin ise Şapsığ.

Kaynanam gelinlerini sırayla mutfağa gönderirdi. Dört gelindik. Kaynanam 'Mutfak sırası bugün sende' dedi. 20 günlük oğlan bebeğim vardı. Onu yanıma alıp mutfağa gitmek istedim ama kaynanam izin vermedi: 'Çocuğa ben bakarım' diyerek bebeği aldı.

Mutfağa gittim.

Bebek ağlamıyormuş ama kaynanam onu uyutmak için 13- 14  yaşlarındaki kız  torununa, "Dayalı merdivenden yukarıya çatıya  çık da bir parça afyon getir"  demiş. O zamanlar bazı evlerde afyon bulunur ve çocuk uyutmada kullanılırdı.

Kaynanam afyonu ufalayıp şekere  karıştırmış  ve bebeğin ağzına vermiş. Bir süre sonra bebeğin burnundan kan gelmeye başlayınca, kaynanam panikleyerek  yalınayak mutfağa yanıma koştu, "Nıse (gelin), çabuk gel, çocuğa süt emzir" dedi. Ben de bebeğin beşikten düştüğünü sanıp koşa koşa  odaya gittim. 13- 14 yaşındaki kız torun babaannesinin yanında "Nıse", babaannem (sinenej) bebeğe afyon verdi" dedi. O arada ben de, "Bu bebeği doktora götürmek gerekir" dedim. Bunun üzerine kayınvalidem " Dili olmayan küçücük bir  bebeğe doktor ne yapabilir ki, yetişkin olsa neyse" dedi. Bu arada bebeğin ağzından ve makatından da kan gelmeye başlamıştı.

 Bir hafız ve din adamı olan kaynım ise, bebeğin öleceğini  anlamış olmalı " Şu anda bu bir bebek ama mahşerde 30 yaşında olarak dirilecek, onun için okumak gerekir"  diyerek Yasin-i Şerif okumaya başladı. Kaynanam ise,'Allahım, bu bebek  şimdilik  ölmesin de, sonradan ölürse ölsün"  diye söyleniyordu.

Benimse söz hakkım yoktu, korkumdan ağzımı açamadım.

Bebek ertesi gün öldü.

Not: İlgililerin bir kısmı hayatta olduğu için adlarını ve olay mahallinin, köyün adını yazmadım.- hcy.

 

Derleyen: Hapi Cevdet Yıldız

 

 

 

 

Eski Çilekeş Çerkes Kadınları

11 Mart 2012

 
  Bugün 41 ziyaretçi (51 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol