adigehaber
  Ankara Çerkes Derneği'nin "Çerkes Soykırımı, Soçi 2014 ve Yükselen Çerkes Muhalefeti" Paneli
 

Ankara Çerkes Derneği'nin "Çerkes soykırımı, Soçi 2014 ve Yükselen Çerkes Muhalefeti’’  Paneli

 
 

  "Çerkes Soykırımı,  Soçi 2014 ve Yükselen Çerkes Muhalefeti"   konulu bir panel, 5 Mayıs 2013 Pazar günü Ankara Teş-İş Sendikası salonunda, Ankara Çerkes Derneği tarafından  düzenlendi. İki oturum halinde düzenlenen paneli geniş bir dinleyici kitlesi  izledi. Oturumları Ankara Çerkes Derneği Başkanı yönetti.

Öğleden önceki oturumda İrma Kreiten ve Dr. Walter Richmond birer sunum  yaptılar. Ancak, ben sadece Dr. Walter Richmond'un "Çerkes Soykırımının Faillerinin Tanımlanması" başlıklı  konuşmasına yetişebildim. Dr. Richmond, Çerkes soykırımı ve sürgünü olaylarının Kafkasya’daki Rus generallerinin eseri olduğunu, onların  yönlendirmesinde ve işgüzarlığında,  asıl amacını aşacak biçimde  gerçekleştiğini, asıl suçlu ve sorumluların başta General Yevdokimov olmak üzere, General Milyutin ile Kont Baryatinski,  ayrıca Baryatinski'nin yerine 1862'de Kafkas Orduları Başkomutanı yapılan  Çar’ın kardeşiVeliaht Prens Mikhail Nikolayeviç Romanov (-Başka bir ifadeyle - Grandük Mişel-) olduğunu söyledi; bu iddialarını da görgü tanığı ve  Rus karargâh subayı  Mikhail Venyukov’un anılarına dayandırdı. Buna göre, Çerkeslere ve uygulanan politikalara ilişkin olarak  Çar’a yanlış veya eksik bilgiler verilmiş, özellikle General Yevdokimov ile Başkomutan Mikhail N.  Romanov, Çar'a, kasıtlı ve  doğru olmayan bilgiler vermişler. Tabii Çar’ı aklama anlamına da gelebilecek bu sözler  eleştiri konusu oldu. Bunun üzerine Dr. Richmond, elbette Çar II. Aleksandr da, yönetimin başı olarak olup bitenlerden sorumlu, bunları bilmesi gerekir ve bilme sorumluluğunda, aksine bir iddianın  gerçekçi olamayacağını, bu bakımdan onun da  asli  sorumlular arasında  olduğunu söyledi.

Dr. Richmond, ortada bir etnik temizlik ve sürgün olayı yaşandığını, bütün bu olayların, Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen  soykırım tanımı içine girip girmediği konusu üzerine tartışmaların da  bulunduğunu, bu bakımdan konu üzerinde  daha ayrıntılı çalışmalar yapılması gerektiğini ifade etti. 

Bu arada, "Avrupa Medeniyeti ve Batı Kafkasya'da Kolonyal Şiddet" konulu bir bildirim sunduğunu öğrendiğim akademisyen Sayın İrma Kreiten de, bir soru üzerine, Türkçe olarak, Çerkes Soykırımının ayrı/ yeni bir  soykırım türü olarak görülmesi gerektiğini belirtti.

Bu arada ben de, 1863- 1864 kış mevsimi boyunca, savaşsız bir mütareke dönemi yaşandığını, 1863 yılı sonbaharında  Şapsığlarla Rus komutanlığı arasında varılan ateşkes anlaşması ve Şapsığların Türkiye’ye göçü kabul etmiş olmaları  nedeniyle,  Rus askeri harekâtının, 1864 ilkbaharına değin, geçici olarak durdurulduğunu, 1864 yılı 6 Mart günü (günümüz takvimiyle 18 Mart günü) akşamına  değin, Şapsığlara köylerinde kalma izni verildiğini, Sayın  Dr. Richmond’un sunumunda bu noktaya değinmediğini, savaşın ve Rus askeri faaliyetlerinin 1863-1864 kışı boyunca da sürdüğü ve kitlelerin Karadeniz kıyılarına sürülmelerinin devam ettiği, bu yüzden ana Çerkes nüfusun 1863-64 kışı süresince, kıyıda soğuk ve açlık nedeniyle kırıldığı biçiminde bir algılama  doğabileceğini, bunun doğru olmayacağını, bunun eldeki   belgelerle çeliştiğini  söyledim. Bunun üzerine Dr. Richmond böyle bir belgeye rastlamadığını, belge  bildirmem halinde memnun kalacağını  söyledi. Ben de Ali-Hasan Kasumov’un Rusçadan Türkçeye çevrilen  “Çerkes Soykırımı”kitabında bu konuda yeretli belge bulunduğunu, ayrıca Semen Esadze’nin “Çerkesya’nın Ruslar Tarafından İşgali” adıyla Murat Papşu tarafından Türkçeye çevrilen kitabında daha ayrıntılı     bilgiler bulunduğunu, son olarak, “Bir Adıge Mevlithanla Söyleşi-2: Guser Fahrettin Abatay” adlı ve internette yayında olan bir söyleşide de, canlı tanık olarak Sayın  Guser'in annesinden ve ninesinden  naklettiği  bilgilerin bulunduğunu, bu üç kaynaktaki bilgilerin uyuştuğunu söyledim. Örneğin, Guser Fahrettin Abatay’ın aktardığı bilgide, kendi köylerinin Karadeniz kıyısında, Şapsığ'da, göç eden  o yöredeki son Adıge  köyü olduğu, köylülere gemi ve sıra gelmesine  değin köylerinde kalma izni verildiği, gemi geldiğinde, Rus askerlerinin köylülere  limana gitmelerini söylediklerini, bu son kafilenin limanda  süngülü askerler tarafından çevirildikleri ve  gemiye bindirdikleri, sadece istavroz çıkararak Hıristiyan olmayı  kabul edenlerin gemiye binmekten muaf tutuldukları belirtiliyor, dedim. Bunun üzerine Dr. Richmond, Kasumov’ların “Çerkes Soykırımı” kitabının ilgili bölümünden konuyu yeniden araştıracağını ve teşekkür ettiğini söyledi.

Öğleden sonraki oturuma  5 konuşmacı katıldı:

ÇHİ sözcüsü Habraço Murat Özden, ÇHİ olarak, Çerkes sorununu görünür kılma mücadelesi verdiklerini, bir ölçüde başarılı olduklarını, bu amaçla 3 mitig ve  1 çalıştay düzenlediklerini, dışişleri yetkilileri ile temasa geçerek Suriyeli Çerkes sığınmacılar için Gaziantep Nizip’te  bir konteyner kent bölümü tahsis edilmesini sağladıklarını, Beyrut’tan iki uçak kaldırarak 350 Çerkes sığınmacıyı Nizip’teki Konteyner evlere yerleştirdiklerini, haziran sonu itibarıyla konteyner kentte Çerkesçe eğitimi başlatmak  için hazırlıklar  yapıldığını söyledi ve  "Yardımları nedeniyle Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’na teşekkürlerimizi arzediyoruz" dedi. Ayrıca 12 Mayıs’ta, ÇHİ öncülüğünde Ahlat Kafkas Kültür Derneği tarafından Bitlis'in  Van Gölü kıyısındaki  ilçesi Ahlat da   bir Çerkes mitingi düzenleneceğini, herkesi mitinge  katılmaya davet ettiklerini sözlerine ekledi. Sayın Habraço’nun verdiği bilgiye göre, Ahlat yöresinde çok sayıda Çerkes köyünün  PKK ile mücadele bağlamında, yasa dışı biçimde askerler tarafından  yakıldığı, karşılık olarak kendilerine hiçbir tazminat verilmediği, bu insanların yokluk içinde  Ahlat’da ve komşu beldelerdeki barakalarda barınmakta olduklarını söyledi.

İkinci konuşmacı Çerkesya yurtseverleri sözcüsü Bırs Bülent oldu. Sayın Bırs “Çerkeslerin özgür gelecekleri doğrultusunda, anayurtta ve diasporada paralel ve bağlantılı  bir mücadele sürüyor. Bizim burada dile getirdiğimiz sorunlar anayurtta da dile getiriliyor. Soçi olimpiyatlarını sadece Adıgelerin tarihi açısından ele almak yetmez, orada insan ve tarihle birlikte büyük bir doğa tahribatı da var” dedi. Sayın Bırs’ın uzunca  konuşması Cherkessia.net’ten  izlenebilir. Bu nedenle kısa geçiyorum.

Üçüncü konuşmacı Kaffed sekreteri Murat Canlı oldu. Sayın Canlı 16 bin Kaffed üyesinin ve tabanın görüşleri doğrultusunda hareket ettiklerini, yeterli olmasa bile  tabanın görüşlerini esas aldıklarını, örneğin, kişi olarak kendisinin anadili eğitimini değil, - daha gelişmiş, daha çağdaş ve daha demokratik bir model olan- anadilinde eğitimi savunduğunu, bu ikisi arasında fark bulunduğunu, ancak yapılan yoklamalarda çoğunluğun “anadilinde eğitimi” değil, - daha düşük düzeyde  bir uygulama olan-  “anadili eğitimini” tercih ettiğini, - daha iyisini kavratmak için çalışmak gerektiğini- bu yüzden tabanın tercihine  uyarak “anadili eğitimini” kabul etmek durumunda kaldıklarını   söyledi. Bu arada DÇB örgütü  ve Rus makamları ile  karşılıklı ilişki ve  iletişimi sürdürdüklerini, anayurda ilişkin talepler   olduğuna göre, kaçınılmaz olarak Rusya ile  iletişimin   süreceğini, muhatabın Rusya olduğunu, bu nedenle ve elbette iletişimin  muhatap olan Rusya ve Rus makamlarıyla sürdürüleceğini söyledi. Bu arada, daha önce UNPO tarafından  Çerkeslere “Sürgünde Ulus” statüsü tanındığını da  sözlerine ekledi.

Üçüncü  konuşmacı, Jineps Gazetesi sözcüsü akademisyen  Elif Ergün oldu. Sayın Ergün, “Çerkes Soykırımı ve Soçi olimpiyatlarının başka bir boyutu üzerinde duracağım” dedi. Soçi’de olimpiyatların yapılacağı Krasnaya Polyana (-eski "Atkuac" köyü-) yöresinde 30 bin endemik bitki türü ve değişik hayvanların yaşadığını, orasının son bir  sığınak ve  barınma yeri olduğunu, 5000 hektarlık bir arazinin daha şimdiden iş makinalarıyla dümdüz edildiğini, korkunç bir doğa ve çevre tahribatı yaşandığını vurguladı. “Tarihe ve doğa mirasına birlikte sahip çıkılmalı, sadece insan katliamına, soykırıma değil, şu günlerde, spor adına yürütülen doğa ve çevre katiamına da karşı çıkmalıyız” dedi.

Son konuşmacı Kafkasya Forumu sözcüsü Hraça Alper oldu. Sayın Alper halklar arası  ilişkilerin geliştirilmesinde bir zorunluluk olduğunu, bir güçbirliği ve dayanışmanın gerektiğini, Çerkeslerin büyük bir soykırım, etnik temizlik ve sürgün felâketi yaşadıklarını, benzeri bir felâketin Suriye'de yaşandığını, ancak Suriye Çerkesleri örneğinde olduğu gibi, şu an bile Suriyeli Çerkes sığınmacıların, Rus yönetimi tarafından  anayurtlarına sokulmadıklarını, bu insanların katledilme  tehlikesiyle karşı karşıya  kaldıklarını söyledi. Ancak, sadece Çerkeslerin değil, Çeçen ve daha başka Kafkasyalı  toplulukların da büyük  sorunlarının  bulunduğunu, ama çözüm bulunamadığını,  sorunlara çözüm bulunması için, halklar arası  dayanışmanın güçlendirilmesi, ayrılıklara bir son verilmesi  gerektiğini söyledi ve şöyle devam etti:  Sadece Rusya ile değil, başta ABD olmak üzere çok sayıda değişik ülke ile de çok  yönlü ilişkiler kurmamız gerekiyor,  “Biz de biliyoruz, Rusya, ne denli karşı çıksak, ne denli  istemesek bile, Soçi Kış Olimpiyatlarını yapacak. Bunu önleyecek, durduracak  bir gücümüz yok. Ancak gücümüz yetmiyor diye boş duramayız, altarnatifler yaratmamız gerekiyor, örneğin, biz  Olimpiyatlar aracılığıyla, o  yolla barışçı ve haklı  sesimizi duyurmaya çalışacağız, çalışmalıyız” diyerek sözlerini bağladı.

Toplantı soru ve yanıtlarla sabah 11.00’den akşam 19.00’a  değin sürdü.

Not: Parantez içi tamamlayıcı eklemeler bize aittir- hcy

 

Hapi Cevdet Yıldız

 
  Bugün 2 ziyaretçi (5 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol