adigehaber
  Kafkas Diasporası VI. "Yılın En İyileri Ödül Töreni"
 

Kafkas Diasporası VI. “Yılın En İyileri Ödül Töreni”

Hapi Cevdet Yıldız

Antakya’da, 24 Kasım 2012 günü akşamı, Antakya Büyükşehir Belediyesi, Antakya Kafkas Kültür Derneği ve  Kafkas Diasporası tarafından ortaklaşa  düzenlenen  geleneksel ödül töreni yapıldı  ve ödüller sahiplerine dağıtıldı.

 

***

Antakya

 

Antakya, Hatay ilinin merkezi. Kent, şu an  200 bin üzeri bir nüfusa sahip, gittikçe büyüyor ve genişliyor. Antakya  Merkez ilçesi, bağlı beldeleri ve köyleriyle birlikte   yaklaşık 500 bin nüfuslu. Hatay ili toplam nüfusu ise 1,5 milyon. Az nüfuslu bir yer sayılmaz. Suriye ve Gaziantep dahil iç yörelerle yapılan ticaretin bir geçiş yeri. Antakya ve çevresi, tabii güzelliği, termal olanakları, tarihsel zenginliği, kültür ve inançların bir buluşma yeri olması gibi önemli özelliği bir arada barındırıyor, bu nedenle de büyük bir turizm potansiyeline sahip.  Antakya,   Büyükşehir Belediyesi yapılacak yerlerden. Buna daha aşağılarda ayrıca değineceğiz. Yöre yaklaşık 7 bin yıl öncesinden beri bir yerleşim alanı. Buna ilişkin  arkeolojik buluntular dış ülke müzeleri ile Antakya müzesinde  sergileniyor. Kent, günümüzden yaklaşık 2300  yıl önce/ MÖ 300 yıllarında, Silpius Dağı (şimdi- Habib Neccar Dağı) eteğinde  Antakya (Antiocheia) adıyla  Büyük İskender’in komutanlarından Seleucus Nicator tarafından, babasının adına izafeten  kurulmuş, giderek  gelişmiş ve  Romalılar döneminde de dünyanın 4 büyük kentinden biri olmuş. Şehir tarihi eserler, kiliseler ve camilerle dolu. Kentin içinden Asi Nehri akar.

                           Antakya'nın iyilik tanrıçası Tyche

Yıllar önce gördüğüm Asi Nehrinde çocuklar yüzüyor, halk serpmeleriyle sepet sepet balık tutuyordu. Şimdi bu yok, nehir kirlenmiş, çamurlu ve bulanık akıyor. Bu da bir sorun.

                     Asi Nehri

 

***

Çevre ve iklim

 

Antakya çevresi Düzce’nin  ve Çerkesya’nın güzelim ovalarına aynen benziyor, son derece verimli bir toprağı var, toprağı siyah toprak. Bir bakınca toprağın bereketini  anlamak için uzman olmaya gerek yok. Sordum, büyük çiftlikler ve toprak sahipleri  de varmış, bunlar daha çok Kırıkhan ve Reyhanlı taraflarında imiş. Antakya Ovasında çoğunluğun 10 – 20 dönüm gibi küçük toprakları  varmış. Darbeci Kenan  Evren  döneminde Afganlı göçmenler buraya getirilmiş ve kendilerine kurutulan  Amik Ovasında 10'ar dönüm toprak verilmiş. Yolda  Afgan yerleşimini ve evlerini  gördüm. Asi Irmağı yazın kuruyor, bu nedenle toprağı sulama olanağı sınırlıymış. Ama toprak kuru tarıma da elverişli, buğday, ayçiçeği, pamuk, kavun karpuz, vb   ekiliyor, sebze gibi şeyler de sulamayla yetiştiriliyor. Zeytin, hurma gibi ağaçlar da çok. Orman ve korular  geniş yerler kaplıyorlar. Hayvancılık ve arıcılık da yapılıyor.

Antakya’da toprak çok kıymetli. Arsaların metrekaresi, söylendiğine göre bin, konut fiyatı da 200 bin liradan başlıyormuş. Tarla fiyatları daha ucuz, dediler.

Kentte  modern konutlar üretiliyor, doğalgaz başta alt yapı çalışmaları hızlanmış durumda. Kazı faaliyetleri sürüyor.

Suriye’de barışın sağlanması durumunda Antakya’nın yeniden büyük  önem kazanacağı ve daha da gelişeceği anlaşılıyor. Bunu söylüyorlar. Belediyenin, özellikle  son iki yılda altyapı çalışmalarını yoğunlaştırdığı söylendi. Anlaşılan belediye iyi çalışıyor. Başkan sevilen biri, sıradan kişi, onun bir doçent olduğunu biliyor. Bu da başkanın sorumluluğunu artırıyor.

Antakya denizden 80 m yükseklikte, yaz mevsimi, rüzgârların serinletici etkisi altında geçiyor, bu nedenle kavurucu sıcaklar görülmüyor, yaylaya çıkmaya da pek gerek kalmıyor. Amanos Dağlarının doğusunda kaldığı için, kışları, kıyı kesime göre biraz daha sert  geçiyormuş.

 

***

Dinsel hoşgörü

 

Antakya merkezde çoğunluk Müslüman, ancak Hıristiyan mezheplere mensup cemaatler ve Museviler de var. Hıristiyan nüfus 1939 yılı öncesinde daha çokmuş, ama Hatay’ın Türkiye’ye katılması üzerine, güvenlik kaygısı ve Hıristiyan nüfusa karşı hoşgörünün daha fazla olduğu bir yer olması düşüncesiyle olmalı, Suriye’ye göç etmiş. Yine de Hıristiyan oranı az değilmiş. Anlaşma gereği halka, belli bir süre için  ülke tercihi yapma hakkı  tanınmış.

     Dünyanın en eski kilisesi: Saint- Pierre Kilisesi

Türkiye’deki birçok fanatik yörenin aksine Antakya’da karşılıklı bir saygı ve hoşgörü iklimi var. Kimse kimsenin diline ve dinine karışmıyor. Ancak Hatay ilçelerinin bazılarında aynı hoşgörünün olmadığı da söylendi. Özellikle Kırıkhan gibi büyük toprak sahiplerinin olduğu yerlerde faşizan/ ırkçı eğilimlerle karşılaşılabiliyor, dendi. Kırıkhan önemli bir tarımsal üretim alanı.

Antakya’da Türkçe ve Arapça birlikte  konuşuluyor, diğer dilleri konuşanlar çok değil. Söylendiğine göre, Antakya doğumluların hemen hepsi Arapçayı biliyor ya da anlıyormuş. Arapça bilmeyenler, genellikle  dışarıdan gelenler imiş, bunlar da memur, öğrenci, görevli, vb olmalı.

Bu gibi özellikleri nedeniyle Antakya dinlerin ve inançların buluştuğu bir hoşgörü merkezi olmuş ve öyle tanınıyor. Çok sayıda camisi ve kadim kiliseleri, havrası bile  var. Hıristiyan ya da Müslüman tüm Antakyalılar konuksever ve yabancı dostu olarak tanınırlar, doğru ve dürüst insanlar olarak biliniyorlar. Ancak Suriye olayları nedeniyle hayli rahatsızlar. Savaş Antakya’ya ekonomik anlamda olumsuz yansıyor. Kentte hayli Suriyeli mülteci varmış.

Antakya, din ve ırk ayırımı olmayan bir barışçı  kent. Umarız kentin bu güzel özelliği gelecekte de korunur. Nadir ve nadide yerlerden biri. Kaba ve ırkçı kişilerin seslerinin duyulmadığı kibar, yumuşak  bir kent. Herkese bir kez bile olsun Antakya’yı görmesini  tavsiye ederim.

                      Saint-Pierre Kilisesi'nden Antakya'nın genel görünümü

 

1864'te Balkanlara, 1878 Berlin Antlaşması gereği oradan/ Balkanlar’dan ikinci kez Asya ve Afrika topraklarına  toplu halde sürülen Çerkeslerden bir kısmı şimdiki Antakya merkezi çevresine ve Reyhanlı ilçesine yerleştirilmiş. Ancak şimdiki Antakya Çerkeslerinin çoğunluğu  memur olarak ya da iş nedeniyle  gelip kente yerleşmiş olan hayli yeni bir nüfus. Çerkesler seviliyorlar, diğer gruplar gibi saygı gören ve güvenilen insanlar. Bir kültür dernekleri var, ancak dernek kiralık bir binada.

Çerkeslerin başka bir topluluğu da Reyhanlı’da. İskenderun’da da önemli bir Çerkes nüfusu var.

Antakya mutfağı çok zengin ve fiyatlar da son derece ekonomik, ucuz. Yemekler doyurucu. Anlayacağınız tam bir tatilciler ve emekliler cenneti. Şifa arayan hastaları da unutmamak gerekir.

 

***

Hatay Ottoman Palace Oteli

 

Halk Ottoman otele  'Otoman' diyor, biz de öyle diyelim. Otoman, kentin biraz dışında, sâkin bir köşede kurulu  termal bir tesis, bir otel ve  bir sağlık merkezi. Çok geniş bir alana kurulmuş ve son derece modern ve büyük  kapasiteli bir kopleks. Hizmet mükemmel, fiyatlar ekonomik. Mutfağı zengin. Yani lüks bir hizmet ve düşük bir fiyat söz konusu.

Arabası olmayanlar için, Antakya eski otogarı yakınında, Asi Nehri kıyısındaki Antakya Oteli önünden her saat başı Otoman’a servis kalkıyor. Otoman ve Antakya Oteli aynı firmaya ait.

Geceyi konuk olarak otelde geçirdik, odalar geniş, ferah ve manzaralı. Her türlü konfora sahip.

Saat 19.00’da ödül töreni başladı. Geniş salondaki masalar konuklarla doldu. Konukların çoğu Çerkes’ti ve son derece kaliteli bir davetli topluluğu  söz konusuydu. Törene  530 davetlinin  katıldığı bildirildi. Görkemli bir buluşmaydı bu, hizmet de kusursuzdu. Zengin Antakya mutfağından seçkin örnekler bir bir sunulmaktaydı. Personel yerel giysilerle hizmet veriyordu.

Gecenin sunucusu yakından tanıdığımız İshak Abay kardeşimizdi. Sayın Abay sunuculukla yetinmemiş, iki kez, birbirinden güzel iki Çerkesçe şarkı  söyleyerek kitleye bir nostalji, kadim dönemlerden gelen esintiler yaşatmıştı. Ayrıca, adını anımsayamadım, yeni üniversite mezunu çok güzel bir Çerkes kızımız da, güzel sesiyle  Çerkesçe şarkılar söyledi, dinleyicileri adeta büyüledi, Yalova Abreg dans topluluğu da, güzel danslarıyla coşturdu ve  geceye renk kattı.

Söz, gecenin düzenleyicilerinden Kafkas Diasporası sorumlusu  Oğuz Berk’e  verildi. Sayın Berk, bir  Abzah (Абдзах), eşi Hatukay (Хьатикъуай). Eşi, güzel ve sevimli kızıyla da tanıştım. Kızı henüz bir lise öğrencisi.

Oğuz bey, özel yeteneği olan bir genç. Başarılı  bir organizatör/ düzenleyici ve sosyal ilişkiler uzmanı, öyle diyebilirim. 2007 yılında Ankara’da düzenlenen ‘Yılın En İyileri’ törenine ben de davet edilmiştim. 2007’ye göre çok büyük bir mesafe alınmış, birçok etkili çevre ve belediye başkanı ile temas ve yakın ilişkiler kurmuş Sayın Berk. Çok güzel bir gelişmedir bu. Kayseri, Kahramanmaraş, Yalova, Samsun, Gaziantep, Antakya ve en son olarak da Kocaeli Büyükşehir belediye başkanları, çalışmalarıyla öne çıkmış ve ödüle hak kazanmışlar.

Sayın Berk açış konuşmasını yaptı.

 

***

 

Antakya Belediye Başkanı’nın Konuşması

 

Oğuz Berk’in konuşmasının ardından, Antakya Belediye Başkanı Lütfü SAVAŞ, alkışlar arasında kürsüye davet edildi. Sayın Savaş, bir bilim insanı, bir doçent. Özetle şu konuşmayı yaptı:

“Çerkes halkı, 1829 Edirne Antlaşması sonucu, ne yazık ki, Rusya’nın yayılma alanı içine, bir başına ve savunmasız bırakılarak  terk edildi. Çerkesler Rusya’ya boyun eğmektense ölmeyi   yeğlediler, bu noktayı vurgulamalıyım. Çerkesler  hiçbir dış destek almadan, bağımsızlıklarını korumak için, oluşturdukları  sivil savunma güçleriyle, Çarlık Rusyası gibi dönemin süper bir  gücüne ve  o gücün yüzbinleri bulan devasa ve acımasız ordularına  karşı 35 yıl boyunca kahramanca direndiler. Bu direnişleriyle tarihte saygın bir yer edindiler ve  unutulamayacak bir saygıyı da hak ettiler. Ruslar çok sayıda Çerkes'i  katlettiler. Ardından, sağ kalan  Çerkes nüfusunu, yaşlı, kadın, çocuk demeden, tıka basa  gemilere doldurarak, zorla Osmanlı topraklarına gönderdiler. 1864’te savaş, Çerkesler açısından çok feci biçimde, soykırım ve toplu sürgün olarak noktalandı. Daha sonra, 1877 – 1878 Osmanlı – Rus Savaşı’nda da Abhazlar aynı acıyı yaşadılar.

1861 – 1864 yılları arasında süren savaşta sağ kalan ve toprağından sürülen 2 milyon Çerkes’in  dörtte biri, salgın hastalıklar, soğuk ve açlık nedeniyle daha yolda iken öldü ya da Karadeniz’in azgın dalgaları arasında kaybolup gitti. Bu, büyük bir trajedi ve insanlık adına bir facia, bir utanç tablosu ve  bir soykırımdır.

Bu yiğit insanların torunları Kurtuluş Savaşımızda en ön safta ülkemizin bağımsızlığı  uğruna kahramanca  savaştılar ve birçokları da şehit düştüler. Çerkesler, daha sonra ülke kalkınmasında da önemli hizmetler gördüler, günümüzde de katkılarını sürdürüyorlar.

Bu kardeşlerimiz tarafından onurlandırılmış bir belediye başkanı olmanın   gururunu yaşıyorum.

Belediye çalışmalarımıza gelince, bunu gözlerinizle görmüş olmalısınız. Kent büyüyor, gelişiyor ve daha da güzelleşiyor. Kentin tarihsel ve turistik dokusunu korumaya  özen gösteriyoruz. Kentin  alt yapısını tamamlamaya çalışıyoruz. Ancak yetkilerimiz sınırlı. Yasal yetkimiz olmadığı için  kent sınırlarının 10 km ötesine hizmet götüremiyoruz. Üzülüyoruz ama buna  yetkimiz yok.

Yeni yerel yönetimler yasası yürürlüğe girdiğinde, Büyükşehir Belediyesi olacağız. O zaman olanaklarımız artacak, hizmet alanımız il boyutuna ulaşacak, en ücra  köylerimize değin  hizmetlerimizi  götürebileceğiz.

Sizleri, Çerkes konukları ve hepinizi ağırlamaktan kıvanç duyuyor, saygılarımı sunuyorum”.

Ardından Dr. Savaş, Büyükşehir Belediyesi Yasası'nın yürürlüğe girmesi durumunda, elde edilecek yetkiyle bir hoşgörü merkezi olan Antakya'ya   bir Çerkes Kültür Merkezi kazandırma, Antakya'nın  kültürel dokusunu ve zenginliğini daha görkemli bir hale getirme   sözünü verdi.

                    

 

***

 

Diğer konuklar

 

Kahramanmaraş Belediye Başkanı  Mustafa Poyraz da bir konuşma yaptı. Sayın Poyraz Çerkeslere yakın olan bir isim, 2008 yılının en iyileri arasında yer almış olan bir belediye başkanı. İyi dileklerini sundu.

Ardından Antakya Kafkas Kültür Derneği Başkanı Sayın Ahmet Pihava da kentlerinde böylesine önemli bir törenin düzenlenmiş olmasından, Antakya Çerkesleri adına memnuniyet duyduğunu belirtti ve konuklara hoş geldiniz dileklerini sundu.

Daha sonra 2012 yılının Belediye Başkanı seçilen Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu söz aldı. Bildiğimiz üzere, Karaosmanoğlu ailesi, anne tarafından Çerkes kökenli bir aile. Sayın Başkan, Kocaeli’nde bir Çerkes Kültür Merkezi binası sağlama konusunda Kocaeli Dostluk Kulübü’ne vaatte bulunmuş olan biri.  Dostluk Kulüpleri Çerkes işadamlarını bir araya getiren meslekî kuruluşlar.

Sayın Karaosmanoğlu birkaç akademik ünvana da sahip olan bir yönetici. Model proje uygulamalarıyla Kocaeli’ni geliştirmiş ve  bir dünya kenti olmasını sağlamış, bu nedenle  çok sayıda  kent ödülüne lâyık görülmüş olan  biri.

Önümüzdeki yılın ödülleri törenle Kocaeli’nde sahiplerine dağıtılacak.

  

Yakın bir dönemde, 6 ay önce  yitirdiğimiz Çerkes asıllı sanatçı, yazar, yapımcı ve senarist Meral Okay, ‘Yılın Kültür Adamı’  ödülüne lâyık  bulunmuştu, ancak Sayın Okay’ın ömrü  bu güzel töreni görmeye ve ödülünü almaya yetmedi, bu görevi yerine getirme işi, yaşlı babası Sayın Ata Katı’ya kaldı. Hüzünlü Baba, duygu dolu bir konuşma yaptı, her an, rahmetli kızının acısını  yüreğinde taşıdığını belirtti ve “Allah kimseye evlât acısı yaşatmasın” dedi.

Ödül sahiplerine, ödül olarak birer Çerkes kalpağı ve birer de plaket verildi. İlâve olarak, düzenleyici  Antakya Belediye Başkanı Dr. Lütfü Savaş’a bir Çerkes kaması da hediye edildi. Ayrıca Antakya Belediye Başkanı  tarafından ödül sahiplerine hediyeler de sunuldu.

 

Açık artırmaya çıkarılan bir  Çerkes kızı ve delikanlısı figürünü  içeren  tablo, ödül alanlar arasında olan ve ‘Yılın İş Adamı’ seçilen Yakup Karahan’da kaldı. Sayın Karahan da anne tarafından Çerkes kökenli olan biri.

 

Tören sırasında yazar  Habraço Murat Özden, gazeteci Deguf Fuat, dilbilimci, mimar/ mühendis Naje Ali İhsan Tarı ve birçok Çerkes arkadaşla bir araya gelme fırsatım oldu. Sayın Naje Ali 15 Aralık’ta Ankara’da bir dil toplantısı yapılacağını anons ettirdi, beni de kongreye davet etti. Sayın Habraço Murat, Rusya’nın kabul etmemesi, giriş vizesi vermemesi ve onları Adıge cumhuriyetlerine sokmaması, bu olumsuz tutum  nedeniyle Suriyeli Çerkeslerin çok zor bir durumda kaldıklarını, Nalçik'e giden bir Çerkes ailesinin dolandırılmış halde,  beş parasız geri döndüğünü, bu gibi nedenlerle  Suriyeli Çerkes sığınmacıların  yerleştirilmeleri işiyle ilgilendiklerini, birkaç aileyi Beykoz, Tokat, Turhal, Ünye ve Hamamözü’ne, oradaki Çerkes ailelerin yanına gönderdiklerini, Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı, hemşehrimiz  Yusuf Ziya Yılmaz'dan destek sözü aldıklarını, sığınmacı sayısının şimdiden 50'yi bulduğunu, sayının durmadan artmakta olduğunu   söyledi.

Sayın Deguf Fuat da ‘Struma’ belgesel romanı yazarı Sayın Halit Kakınç’la ilişki kurmama vesile oldu. Ayrıca Çerkesya Yurtseverleri Hareketi'nin de, ÇHİ  gibi, Çerkes sığınmacılara sahip çıktığı ve onları Tokat ve Reyhanlı gibi birçok yerde Çerkes ailelerinin yanına yerleştirmeye başladığı, haber olarak facebook sayfalarında yer almış bulunuyor.

 

Tören sırasında ve sonrasında Yalova Abreg Halk Dansları Topluluğu Çerkes danslarından örnekler sundu. Ardından yerel Çerkes danslarına geçildi, Antakya Belediye Başkanı Dr. Lütfü Savaş ve Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu da sembolik anlamda birer Çerkes dansı (kafe) icra ettiler ve coşkulu alkışlar aldılar.

 

Aynı gece Dr. Lütfü Savaş’ın Kırım Tatar kökenli nazik eşiyle de tanıştım. Kendilerine bir anıyı ve bir fıkrayı anlatmak istemiştim, ama geç kalmıştım. Çünkü Tatar olduğunu, Kırım’a eşiyle birlikte gittiğini, ancak   vedalaşırken, yani geç zamanda  öğrenmiştim. Bu nedenle bir küçücük anıyı ve bir  fıkrayı olsun buradan kendilerine  göndermek isterim:

 Kentimiz Düzce'de  yan yana iki Tatar semti vardır, bir gruba Nogay, diğer gruba da Kırım deniyordu, üçüncü grubun adı da  Kazan idi. Bir gün iki Tatar çocuğu, çizgi oyunu  oynarken, her halde biri mızıkçılık yapmış olmalı, lâf dalaşına  tutuştu. Biri, ‘Pekir eti yiyen Nogay’ (*) diye karşısındaki çocuğa sataştı, öteki de altta kalmadı,  ‘Kırım, Kırım…’ diye  karşılık verdi.

Bereket, diğer çocukların araya girmesiyle kavganın daha ileriye gitmesi önlenmişti.

Fıkra ise Bandırma Edincik beldesinden:

Tatar ihtiyarı pazardan kurbanlık bir keçi almış. Tatar'ın evi bayır yukarı imiş. Keçi yukarı çıkmamakta diretmiş. Bunun üzerine ihtiyar kızmış ve 'domuz' diye keçiyi azarlamış. Yoldan geçen biri, "Hacı" demiş, "ona domuz dedin, keçi domuz oldu. Ondan artık kurban olmaz".

Hacı düşünmüş, 'doğru' demiş içinden. Dönmüş, keçiyi başka bir keçiyle değiştirmiş.

Yeni keçi de bayırı çıkmamakta diretmiş. Bunun üzerine Hacı kızmış ve "Sen de onun gibisin, ama aytmıycam" (**) demiş.

 

 (*) - pekir, beygir, yani "at" demektir.

(**) - 'Aytmıycam', Tatarcada 'söylemeyeceğim' anlamına geliyor.

 

***

 

Dönüş

 

25 Kasım sabahı Otoman’dan ayrıldım. Bir süre kentte dolaştım, halktan kişilerle ayaküstü konuşmalar  yaptım. Karşılaştığım kişiler Suriye politikası nedeniyle hayli tedirginler. Bir taksici, Suriye konusunda, “Esad devrilecek ama ne zaman, orası belli değil” dedi. Başka biri de “Suriye’deki demokrasi, Türkiye’dekinden  daha iyiydi. Şimdi El Kaide yanlısı kişiler Suriye’de  terör estiriyorlar, buraya bile uzanıyorlar, iyi mi olmuş?” dedi. Daha başka konuştuğum kişiler de benzeri şeyler söylediler, anladım ki, Esad yanlısı kişi sayısı Antakya’da hayli çok olmalı.

Tabii sormak ve dinlemekle yetindim, kendim kanaat belirtmedim. Tarafsız kalmaya çalıştım.

Yağışlı iki günün ardından güneşli iki gün yaşayarak, dost canlısı Antakya’yı daha bir severek ayrıldım.

 
  Bugün 7 ziyaretçi (37 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol