Vahit Erdo ve Habracu Murat Özden "Özgür Çerkes" internet sitesi köşe yazarları. Önemli gördüğüm son yazılarına kısaca değinmek, bazı noktaları eleştirmek istiyorum.
Sayın Erdo 4.09. 2019 tarihli, "Globalizm ve Kafkaslılar" başlıklı yazısında, Stalin'in (1924-1953) devrimden saptığını söylüyor. Daha önceleri, Sovyetler Birliği, kurduğu ya da denetlediği Komünist partiler aracılığıyla ideolojik anlamda "tüm dünyada hegemonya kurmuştu" diyor.
Ancak Sovyetler dışındaki devrim hareketleri başarısız oldu ve bastırıldı, saflarda ideolojik bir parçalanma, görüş...
8 Kasım 2019 günü Adıge Devlet Üniversitesi konferans salonunda Kuzey Kafkasya halklarının dillerini yaşatma ve geliştirme konulu bir toplantı ve karşılıklı fikir alışverişi yapıldı.
Bu büyük soruna ilişkin toplantıyı Adıge Cumhuriyeti sivil toplum örgütü “Adıge nahıjlar” (Adıge Yaşlıları) kuruluşu düzenledi, bu kuruluşa Adıge ülkesinin diğer sivil toplum örgütleri, Kuzey Kafkasya halklarının tarih, dil ve kültürlerini destekleme amaçlı fonu “Multikultur” (Çokkültürlülük) kuruluşu yardımcı oldular.
Forumun ana konusu “Rusya Federasyonu ve Abhazya Cumhuriyeti’nde kurucu kuruluşlarda Abhaz-Adıge d...
Vahit Erdo ve Habracu Murat Özden "Özgür Çerkes" internet sitesi köşe yazarları. Önemli gördüğüm son yazılarına kısaca değinmek, bazı noktaları eleştirmek istiyorum.
Sayın Erdo 4.09. 2019 tarihli, "Globalizm ve Kafkaslılar" başlıklı yazısında, Stalin'in (1924-1953) devrimden saptığını söylüyor. Daha önceleri, Sovyetler Birliği, kurduğu ya da denetlediği Komünist partiler aracılığıyla, ideolojik anlamda "tüm dünyada hegemonya kurmuştu" diyor.
Ancak Sovyetler dışındaki devrim hareketleri başarısız oldu ve bastırıldı, saflarda ideolojik bir parçalanma, görüş ayrılığı oluştu. En önemlisi Almanya'daki devrimci Spartaküs hareketi bastırıldı. Sömürge ülkelerin ezilen halkları, Komünist partisinin sömürgecilere, emperyalizme karşı ayaklanma çağrılarına kulak asmadılar. Çünkü kapitalist ülkeler gerekli önlemleri almış, etkili düzenlemeler yapmışlardı. Durum böyle olmakla birlikte Troçki ve bazı Sovyet önderler, tek bir ülkede (SSCB) sosyalizmin yaşayamayacağını, devrimin ancak evrensel boyutta yayılmakla yaşayabileceğini, bu nedenle devrimin ihraç edilmesi gerektiği görüşünü savundular. Savunu gerçekçi değildi. Bu gerçek dışı görüşleriyle Troçki ve taraftarları Lenin’den de ayrılmış oldular. Aslında her ülkenin kendine özgü koşulları vardı. Lenin, kapitalist ülkeler arasındaki çelişkilerden yararlanılarak, emperyalist dönemde dünyanın bir bölümünde sosyalizmin kurulabileceğini söylemişti. Stalin de, tek ülkede sosyalizmin yaşayabileceğini, koşulların başka bir çözüm modeline izin vermediğini savundu, muhalifleri tasfiye etti ve sınırları dışa kapadı.
***
Erdo, 1917 Ekim devrimi ile iki kutuplu bir dünya (düzen) ortaya çıktığını belirtiyor. Kafkaslı önderler çağdaş dünyayı okuyamadıklarından dini-feodal taleplerle ortaya çıktılar, başarısız kaldılar diyor. Tam doğru değil. Kafkaslı önderler çağdaş dünyayı kendi çıkar pencerelerine göre okuyacak kadar bilinçliydiler. Örneğin, devrime karşı silaha sarılmışlardı. Sınıf çıkarlarına göre hareket ettiler. İstisnaları da var tabii.
Örneğin, Şeyh Uzun Hacı, Çeçenistan’da Emirlik (dini devlet) ilan etti, diğer Kafkaslı önderlerin ve mollaların aksine bağımsızlık için beyazlarla (karşı devrimcilerle) çarpıştı, ama ömrü yetmedi, ölümü üzerine taraftarları dağılmıştı. Diğerlerinin 1917 Ekim devrimine karşı tutumu, bağımsızlık ya da ulusal anlamda bir çıkış değil, karşı devrimci ve antikomünist Rus güçlerle ittifak ve işbirliği yapmak oldu. Kuban ve Don hükümetleri ile birlikte Bolşeviklerle çarpıştılar. Dikkat etmeli, bu önderler Beyaz Rus karşıtı değil, Rus ya da yerli fark etmez, komünist karşıtı (antikomünist) idiler. Osmanlı güdümünde 11 Mayıs 1918'de İstanbul'da bağımsızlık ilan etmiş olmak da, antikomünist olma durumunu değiştirmez, nitekim 11 Mayıs'ın önde gelen önemli kişileri (Kotse Pşımaho, Ahmet Tsalikatı, Cabağı, vb), Denikin ya da ardılı Vrangel ile işbirliği yaptılar, adları bakan listelerinde yer aldı. Çıkarları bunu gerektiriyordu. Dahası, Nazizm ile işbirliği içine girenler de görüldü. Daha önceleri hayli yazdığım için konuyu es geçiyorum.
***
Kafkaslı önderler 1917 ve 1991'de geç kalmış talepleri nedeniyle başarılı olamadılar, diyor Sayın Erdo. Neden geç kalmışlar? Ne yapabilirlerdi? Çeçen örneği ortada, başarı şanslarını feodal dincilere yedirdiler, Araplara ve Taliban’a güvendiler, bir çuval inciri berbat ettirdiler.
Lenin döneminde kurulan cumhuriyetler, günümüzde 'Kadirov ve Putin tarafından ulus(al) karakterleri hadım edilerek sahte cumhuriyetlere dönüştürüldüler’, diyor Sayın yazar. Sahte cumhuriyetin ne demek olduğunu anlayabilmiş değilim, ayrıca bu oluşumda Kadirov'un ne gibi bir fonksiyonu olabilir?.. Cumhuriyetleri değersizleştirmeyi de anlayabilmiş değilim. Kuzey Kafkasyalıların ve diğer RF halklarının cumhuriyetler dışında nesi kaldı ki?..
Durumu tartmak gerekir.
Federasyon’un (RF) eşit haklı üyeleri olan cumhuriyetleri değersizleştirmek, soruna akılcı bir yaklaşım biçimi olabilir mi?
***
Sayın Erdo, SSCB, 1991'de Stalinciler tarafından dağıtıldı, diyor. Bunu da anlamak zor. 1956'de Stalin'i kınayan, itibardan düşüren Kruşçev, izleyicileri Brejnev ve Gorbaçov da mı Stalinci?.. Söz gelişi, Brejnev’in savunduğu detant (yumuşama) politikası da Stalinist bir politika olabilir mi?..
1991'den sonra kapitalizm yeryüzünü siyasi ve ekonomik yönden yeniden yapılandırdı, yeniledi, değiştirdi, eski ve yeni ticaret yolları açtı ve açmaya devam ediyor, diyor Erdo.
Doğrudur, ancak bu durum, bir yönüyle ayrıca bir saldırı hareketidir de. Bir dizi savaşı, Amerikan patentli dini terörist eylemleri sayabiliriz. Bunların bumerang misali sahibini vurması durumu değiştirmez, çıkış yeri önemli. ABD, şimdilerde demokratik mücadeleler karşısında yitirdiği stratejik ve ekonomik mevzileri bu gibi vekalet savaşlarıyla yeniden ele geçirmeye uğraşıyor. Bunu saldırganlık dışı bir ifadeyle açıklayamayız. Orta Doğu ve Latin Amerika'daki politikaları bunu kanıtlıyor. Grupların kullandıkları modern ve pahalı silahlar ABD patentli. O insanlar o silahları kendi başlarına ele geçiremezler. Çin'i ve Hindistan'ı ayıralım. Geride iki kutuplu bir dünya kalıyor. ABD, İran ve Venezuela dışındaki kaynakları (petrol, gaz, sermaye ihracı, bankacılık, pazar, vs) ele geçirmiş, denetim altına almış durumda, korkunç bir şey bu, halkların hayat damarları iliklerine değin emiliyor; ABD direnen son iki mevziyi de (İran, Venezuela) zorluyor. Bolivya’daki son Morales örneği de bir gözdağı. Milyarlarca insan perişan olmuş, ölmüş emperyalizmin umurunda değil, o para peşinde.
Bu arada ABD Başkanı Trump,Erdoğan’a hayran. Bunu nasıl yorumlamalı. Hayra mı yormalı...
RF'ye gelince, kendi zengin kaynakları var, petrol, gaz ve silah ihraç ediyor, ayrıca komşu Orta Asya ve Azerbaycan’ın zengin enerji kaynakları da RF denetiminde. ABD, RF genişlemesini Ukrayna ve Gürcistan üzerinden yarmayı denedi, ama başaramadı. Bu iki ülkeye yeterli ekonomik yardımda da bulunmadı. Ukrayna ve Gürcistan’ın kaynakları zayıf, yok diyerek büyük şirketler ilgisiz kalmış olmalılar. Oysa Gürcistan İsviçre misali bir dünya cenneti, Ukrayna da tarım diyarı, toprağı geniş ve kültürlü bir ülke.
***
Tarihsel dönüm noktalarına Sayın Erdo'nun yöntemine uygun olarak biz de katkıda bulunalım: 1786 Amerikan bağımsızlık ilanı, bildiri; 1789 Fransız devrimi ve toprağın köylüye dağıtılması, İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi; 1860'larda ABD ve Rusya'da köleliğin kaldırılması ama toprağın köle sahiplerinde bırakılması, kölelerin avuçlarını yalamaları. Bunlar dünyayı etkileyen dönüm noktaları. Son iki durum, toprak verilmemesi, ABD'de fazladan 100 yıllık bir ırk ayırımı (zulüm ve sömürü) yaşanmasına, Medeni Hakların ancak 1960'larda hayata geçmesine, Rusya'da da 50 yıl kadar sonra, 1917'de ilk sosyalist devrime, toprağın köylüye dağıtılmasına yol açtı. Devrimci Rusya’da (SSCB) toprak 10 yıl kadar köylü ailelerin elinde kaldı, ancak sömürücü bir kulak (zengin köylü ve tüccar) sınıfı oluştu denerek, 1928'de köy tarım kooperatiflerine (kolhoz) devredildi, toprakta özel mülkiyet kaldırıldı, böylece devrimi yok etmenin, haksızlığın yolu açılmış oldu.
Sosyalist devlet giderek halkı küçümseyen bürokratik ve Rus şoven bir devlete dönüşecekti. Toprağı köylüden geri almak, Lenin (1870-1924) yaşasaydı buna izin verir miydi?
Stalin katı, dogmatik olduğu, demokratik çıkışlara, alternatiflere izin vermediği, farklı düşünce açıklamalarına kapıları kapattığı için halkı (insanı) sonunda çağdaş gelişimin dışına itti, köylünün ezilmesine yol açtı, köylüyü sistemden soğuttu, bezdirdi ve sonunda SSCB de battı. Ama ölümünden 38 yıl sonra Sovyetlere Stalinciler son verdiler demek tutarlı bir açıklama olabilir mi?.. Olay bu kadar basit mi?..
Devrimi yapanların üçüncü kuşak torunları, yeni bürokrat ana babaların nazlı bebekleri olmuşlardı. Kolhozun yoksulluğu onlara yakışır mıydı? Bunu da hesaba katmak gerekmez mi?
Ortalıkta bürokratik bir çürüme oluşmuştu.
***
Sayın Erdo'ya göre Orta Doğu gibi yeryüzünün tüm feodal bölgelerini tasfiye etmek gerekiyor. Katılırım. Hiçbir demokrat kişi buna hayır demez. "İslam dininde de reform yapma zorunluluğu var" diyor. Bu da ayrı bir konu. Emperyalizm en çok Müslümanları kullanıyor, birbiriyle çarpıştırıyor ve silah satıyor. Kovboy filmlerindeki kötü adamlar gibi. Bir dizi ülke örneği ortada, saymaya gerek yok. Feodalizm (feodal devletler) tasfiye edildiğinde, dinde de daha akılcı yorumlara ve bilinçlenmeye sıra geleceği, bir aydınlanma olacağı, laik anlayışın güçleneceği kuşkusuz. Bunu da demokratik gelişmelere koşut olarak bilim insanları ve aydınlar yapabilirler.
***
Çözüm ne olabilir? AB'de demokratik ilkeler ve evrensel hukuk kuralları hayli güçlenmiş durumda. Demokrasiyi engelleyici asıl güç ABD, daha açık ifadeyle emperyalizmi diri tutan ABD patentli uluslararası dev şirketler. Petrol, silah, sermaye ihracı, bankacılık, finans, borçlandırma... Dünya halkları günbegün bunun ayırtına varıyorlar.
Demokratik ülkelerde, batıda örneğin savaş yok. Bu ülkeler savaşı yaratan faşizme de izin vermiyorlar. Savaş yoksul, feodal ülkelere ihraç ediliyor. Vekalet savaşları yaptırılıyor, silah satışı, para için. Üçüncü ülkelerde faşizm zirvede, El Kaide, Taliban, Vahabi, Selefi akımlar, İşid/Daeş, Fetö, militarizm, ırkçılık, hepsi bu faşizm batağında, yoksul ülkelerde ürüyor. Parayı bastırdın mı devşirilecek adam bolluğu var...
RF'ye gelince, koşulları demokrasiye geçişe daha elverişli görünüyor. ABD yayılmasına karşı, fırsat buldukça yayılmaktan geri kalmıyor. Örneğin, Kırım'ı ilhak etti, kritik, stratejik çevre yöreleri (Abhaz, G. Oset, Donbass, vs) denetim altında tutuyor, Suriye'ye dengeleyici bir askeri güç olarak girdi, İran ve Türkiye ile ilişkiler kurmak istiyor. Kuşkusuz yararlı olur. Halkın iç dinamiği, Türkiye, İran ve RF'yi demokrasiye yönlenmeye zorlayacaktır kanısındayım. RF yönetimi, ana Rus halkının çıkarı olmadığı halde, etnik cumhuriyetleri ve azınlıkları Ruslaştırma gibi çağ dışı/gerici, faşist bir politika yürütüyor. Akılcı değil, Rus halkı, daha doğrusu demokrat kesim buna izin verir mi?.. Bu bakımdan anti Rus ve anti RF fobilerinden uzaklaşmak, objektif değerlendirmeler yapmak, kendi halklarımızın çıkarlarına uygun çağdaş görüş ve politikalar üretmek gerekir diyorum.
Gelecek yazıda Sayın Habracu'nun yazısını ele alacağım.
Vahit Erdo ve Habracu Murat Özden "Özgür Çerkes" internet sitesi köşe yazarları. Önemli gördüğüm son yazılarına kısaca değinmek, bazı noktaları eleştirmek istiyorum.
Sayın Erdo 4.09. 2019 tarihli, "Globalizm ve Kafkaslılar" başlıklı yazısında, Stalin'in (1924-1953) devrimden saptığını söylüyor. Daha önceleri, Sovyetler Birliği, kurduğu ya da denetlediği Komünist partiler aracılığıyla, ideolojik anlamda "tüm dünyada hegemonya kurmuştu" diyor.
Ancak Sovyetler dışındaki devrim hareketleri başarısız oldu ve bastırıldı, saflarda ideolojik bir parçalanma, görü...
Vahit Erdo ve Habracu Murat Özden "Özgür Çerkes" internet sitesi köşe yazarları. Önemli gördüğüm son yazılarına kısaca değinmek, bazı noktaları eleştirmek istiyorum.
Sayın Erdo 4.09. 2019 tarihli, "Globalizm ve Kafkaslılar" başlıklı yazısında, Stalin'in (1924-1953) devrimden saptığını söylüyor. Daha önceleri, Sovyetler Birliği, kurduğu ya da denetlediği Komünist partiler aracılığıyla, ideolojik anlamda "tüm dünyada hegemonya kurmuştu" diyor.
Ancak Sovyetler dışındaki devrim hareketleri başarısız oldu ve bastırıldı, saflarda ideolojik bir parçalanma, görüş ayrılığı oluştu. En önemlisi Almanya'daki devrimci Spartaküs hareketi bastırıldı. Sömürge ülkelerin ezilen halkları, Komünist partisinin sömürgecilere, emperyalizme karşı ayaklanma çağrılarına kulak asmadılar. Çünkü kapitalist ülkeler gerekli önlemleri almış, etkili düzenlemeler yapmışlardı. Durum böyle olmakla birlikte Troçki ve bazı Sovyet önderler, tek bir ülkede (SSCB) sosyalizmin yaşayamayacağını, devrimin ancak evrensel boyutta yayılmakla yaşayabileceğini, bu nedenle devrimin ihraç edilmesi gerektiği görüşünü savundular. Savunu gerçekçi değildi. Bu gerçek dışı görüşleriyle Troçki ve taraftarları Lenin’den de ayrılmış oldular. Aslında her ülkenin kendine özgü koşulları vardı. Lenin, kapitalist ülkeler arasındaki çelişkilerden yararlanılarak, emperyalist dönemde dünyanın bir bölümünde sosyalizmin kurulabileceğini söylemişti. Stalin de, tek ülkede sosyalizmin yaşayabileceğini, koşulların başka bir çözüm modeline izin vermediğini savundu, muhalifleri tasfiye etti ve sınırları dışa kapadı.
***
Erdo, 1917 Ekim devrimi ile iki kutuplu bir dünya (düzen) ortaya çıktığını belirtiyor. Kafkaslı önderler çağdaş dünyayı okuyamadıklarından dini-feodal taleplerle ortaya çıktılar, başarısız kaldılar diyor. Tam doğru değil. Kafkaslı önderler çağdaş dünyayı kendi çıkar pencerelerine göre okuyacak kadar bilinçliydiler. Örneğin, devrime karşı silaha sarılmışlardı. Sınıf çıkarlarına göre hareket ettiler. İstisnaları da var tabii.
Örneğin, Şeyh Uzun Hacı, Çeçenistan’da Emirlik (dini devlet) ilan etti, diğer Kafkaslı önderlerin ve mollaların aksine bağımsızlık için beyazlarla (karşı devrimcilerle) çarpıştı, ama ömrü yetmedi, ölümü üzerine taraftarları dağılmıştı. Diğerlerinin 1917 Ekim devrimine karşı tutumu, bağımsızlık ya da ulusal anlamda bir çıkış değil, karşı devrimci ve antikomünist Rus güçlerle ittifak ve işbirliği yapmak oldu. Kuban ve Don hükümetleri ile birlikte Bolşeviklerle çarpıştılar. Dikkat etmeli, bu önderler Beyaz Rus karşıtı değil, Rus ya da yerli fark etmez, komünist karşıtı (antikomünist) idiler. Osmanlı güdümünde 11 Mayıs 1918'de İstanbul'da bağımsızlık ilan etmiş olmak da, antikomünist olma durumunu değiştirmez, nitekim 11 Mayıs'ın önde gelen önemli kişileri (Kotse Pşımaho, Ahmet Tsalikatı, Cabağı, vb), Denikin ya da ardılı Vrangel ile işbirliği yaptılar, adları bakan listelerinde yer aldı. Çıkarları bunu gerektiriyordu. Dahası, Nazizm ile işbirliği içine girenler de görüldü. Daha önceleri hayli yazdığım için konuyu es geçiyorum.
***
Kafkaslı önderler 1917 ve 1991'de geç kalmış talepleri nedeniyle başarılı olamadılar, diyor Sayın Erdo. Neden geç kalmışlar? Ne yapabilirlerdi? Çeçen örneği ortada, başarı şanslarını feodal dincilere yedirdiler, Araplara ve Taliban’a güvendiler, bir çuval inciri berbat ettirdiler.
Lenin döneminde kurulan cumhuriyetler, günümüzde 'Kadirov ve Putin tarafından ulus(al) karakterleri hadım edilerek sahte cumhuriyetlere dönüştürüldüler’, diyor Sayın yazar. Sahte cumhuriyetin ne demek olduğunu anlayabilmiş değilim, ayrıca bu oluşumda Kadirov'un ne gibi bir fonksiyonu olabilir?.. Cumhuriyetleri değersizleştirmeyi de anlayabilmiş değilim. Kuzey Kafkasyalıların ve diğer RF halklarının cumhuriyetler dışında nesi kaldı ki?..
Durumu tartmak gerekir.
Federasyon’un (RF) eşit haklı üyeleri olan cumhuriyetleri değersizleştirmek, soruna akılcı bir yaklaşım biçimi olabilir mi?
***
Sayın Erdo, SSCB, 1991'de Stalinciler tarafından dağıtıldı, diyor. Bunu da anlamak zor. 1956'de Stalin'i kınayan, itibardan düşüren Kruşçev, izleyicileri Brejnev ve Gorbaçov da mı Stalinci?.. Söz gelişi, Brejnev’in savunduğu detant (yumuşama) politikası da Stalinist bir politika olabilir mi?..
1991'den sonra kapitalizm yeryüzünü siyasi ve ekonomik yönden yeniden yapılandırdı, yeniledi, değiştirdi, eski ve yeni ticaret yolları açtı ve açmaya devam ediyor, diyor Erdo.
Doğrudur, ancak bu durum, bir yönüyle ayrıca bir saldırı hareketidir de. Bir dizi savaşı, Amerikan patentli dini terörist eylemleri sayabiliriz. Bunların bumerang misali sahibini vurması durumu değiştirmez, çıkış yeri önemli. ABD, şimdilerde demokratik mücadeleler karşısında yitirdiği stratejik ve ekonomik mevzileri bu gibi vekalet savaşlarıyla yeniden ele geçirmeye uğraşıyor. Bunu saldırganlık dışı bir ifadeyle açıklayamayız. Orta Doğu ve Latin Amerika'daki politikaları bunu kanıtlıyor. Grupların kullandıkları modern ve pahalı silahlar ABD patentli. O insanlar o silahları kendi başlarına ele geçiremezler. Çin'i ve Hindistan'ı ayıralım. Geride iki kutuplu bir dünya kalıyor. ABD, İran ve Venezuela dışındaki kaynakları (petrol, gaz, sermaye ihracı, bankacılık, pazar, vs) ele geçirmiş, denetim altına almış durumda, korkunç bir şey bu, halkların hayat damarları iliklerine değin emiliyor; ABD direnen son iki mevziyi de (İran, Venezuela) zorluyor. Bolivya’daki son Morales örneği de bir gözdağı. Milyarlarca insan perişan olmuş, ölmüş emperyalizmin umurunda değil, o para peşinde.
Bu arada ABD Başkanı Trump,Erdoğan’a hayran. Bunu nasıl yorumlamalı. Hayra mı yormalı...
RF'ye gelince, kendi zengin kaynakları var, petrol, gaz ve silah ihraç ediyor, ayrıca komşu Orta Asya ve Azerbaycan’ın zengin enerji kaynakları da RF denetiminde. ABD, RF genişlemesini Ukrayna ve Gürcistan üzerinden yarmayı denedi, ama başaramadı. Bu iki ülkeye yeterli ekonomik yardımda da bulunmadı. Ukrayna ve Gürcistan’ın kaynakları zayıf, yok diyerek büyük şirketler ilgisiz kalmış olmalılar. Oysa Gürcistan İsviçre misali bir dünya cenneti, Ukrayna da tarım diyarı, toprağı geniş ve kültürlü bir ülke.
***
Tarihsel dönüm noktalarına Sayın Erdo'nun yöntemine uygun olarak biz de katkıda bulunalım: 1786 Amerikan bağımsızlık ilanı, bildiri; 1789 Fransız devrimi ve toprağın köylüye dağıtılması, İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi; 1860'larda ABD ve Rusya'da köleliğin kaldırılması ama toprağın köle sahiplerinde bırakılması, kölelerin avuçlarını yalamaları. Bunlar dünyayı etkileyen dönüm noktaları. Son iki durum, toprak verilmemesi, ABD'de fazladan 100 yıllık bir ırk ayırımı (zulüm ve sömürü) yaşanmasına, Medeni Hakların ancak 1960'larda hayata geçmesine, Rusya'da da 50 yıl kadar sonra, 1917'de ilk sosyalist devrime, toprağın köylüye dağıtılmasına yol açtı. Devrimci Rusya’da (SSCB) toprak 10 yıl kadar köylü ailelerin elinde kaldı, ancak sömürücü bir kulak (zengin köylü ve tüccar) sınıfı oluştu denerek, 1928'de köy tarım kooperatiflerine (kolhoz) devredildi, toprakta özel mülkiyet kaldırıldı, böylece devrimi yok etmenin, haksızlığın yolu açılmış oldu.
Sosyalist devlet giderek halkı küçümseyen bürokratik ve Rus şoven bir devlete dönüşecekti. Toprağı köylüden geri almak, Lenin (1870-1924) yaşasaydı buna izin verir miydi?
Stalin katı, dogmatik olduğu, demokratik çıkışlara, alternatiflere izin vermediği, farklı düşünce açıklamalarına kapıları kapattığı için halkı (insanı) sonunda çağdaş gelişimin dışına itti, köylünün ezilmesine yol açtı, köylüyü sistemden soğuttu, bezdirdi ve sonunda SSCB de battı. Ama ölümünden 38 yıl sonra Sovyetlere Stalinciler son verdiler demek tutarlı bir açıklama olabilir mi?.. Olay bu kadar basit mi?..
Devrimi yapanların üçüncü kuşak torunları, yeni bürokrat ana babaların nazlı bebekleri olmuşlardı. Kolhozun yoksulluğu onlara yakışır mıydı? Bunu da hesaba katmak gerekmez mi?
Ortalıkta bürokratik bir çürüme oluşmuştu.
***
Sayın Erdo'ya göre Orta Doğu gibi yeryüzünün tüm feodal bölgelerini tasfiye etmek gerekiyor. Katılırım. Hiçbir demokrat kişi buna hayır demez. "İslam dininde de reform yapma zorunluluğu var" diyor. Bu da ayrı bir konu. Emperyalizm en çok Müslümanları kullanıyor, birbiriyle çarpıştırıyor ve silah satıyor. Kovboy filmlerindeki kötü adamlar gibi. Bir dizi ülke örneği ortada, saymaya gerek yok. Feodalizm (feodal devletler) tasfiye edildiğinde, dinde de daha akılcı yorumlara ve bilinçlenmeye sıra geleceği, bir aydınlanma olacağı, laik anlayışın güçleneceği kuşkusuz. Bunu da demokratik gelişmelere koşut olarak bilim insanları ve aydınlar yapabilirler.
***
Çözüm ne olabilir? AB'de demokratik ilkeler ve evrensel hukuk kuralları hayli güçlenmiş durumda. Demokrasiyi engelleyici asıl güç ABD, daha açık ifadeyle emperyalizmi diri tutan ABD patentli uluslararası dev şirketler. Petrol, silah, sermaye ihracı, bankacılık, finans, borçlandırma... Dünya halkları günbegün bunun ayırtına varıyorlar.
Demokratik ülkelerde, batıda örneğin savaş yok. Bu ülkeler savaşı yaratan faşizme de izin vermiyorlar. Savaş yoksul, feodal ülkelere ihraç ediliyor. Vekalet savaşları yaptırılıyor, silah satışı, para için. Üçüncü ülkelerde faşizm zirvede, El Kaide, Taliban, Vahabi, Selefi akımlar, İşid/Daeş, Fetö, militarizm, ırkçılık, hepsi bu faşizm batağında, yoksul ülkelerde ürüyor. Parayı bastırdın mı devşirilecek adam bolluğu var...
RF'ye gelince, koşulları demokrasiye geçişe daha elverişli görünüyor. ABD yayılmasına karşı, fırsat buldukça yayılmaktan geri kalmıyor. Örneğin, Kırım'ı ilhak etti, kritik, stratejik çevre yöreleri (Abhaz, G. Oset, Donbass, vs) denetim altında tutuyor, Suriye'ye dengeleyici bir askeri güç olarak girdi, İran ve Türkiye ile ilişkiler kurmak istiyor. Kuşkusuz yararlı olur. Halkın iç dinamiği, Türkiye, İran ve RF'yi demokrasiye yönlenmeye zorlayacaktır kanısındayım. RF yönetimi, ana Rus halkının çıkarı olmadığı halde, etnik cumhuriyetleri ve azınlıkları Ruslaştırma gibi çağ dışı/gerici, faşist bir politika yürütüyor. Akılcı değil, Rus halkı, daha doğrusu demokrat kesim buna izin verir mi?.. Bu bakımdan anti Rus ve anti RF fobilerinden uzaklaşmak, objektif değerlendirmeler yapmak, kendi halklarımızın çıkarlarına uygun çağdaş görüş ve politikalar üretmek gerekir diyorum.
Gelecek yazıda Sayın Habracu'nun yazısını ele alacağım.
Bugün 184 ziyaretçi (313 klik) kişi burdaydı!
HABER GÖNDER
Kaynağı belli doğru olduğuna kesin emin olduğunuz Haberlerinizi iletebilirsiniz.