adigehaber
  Rusya, Adıge ya da Çerkes Sorunu, Kısaca…
 

Rusya, Adıge ya da Çerkes Sorunu, Kısaca…
26 Aralık 2015

Birçokları Adıge ya da Çerkes sorunu üzerine yazıyorlar ama Adıgey nüfusu ne kadar, bunun kaçta kaçı Adıge, kaç kenti var, adları nedir deseniz, bilirler mi bilmezler mi siz karar verin. 1860’lar Çerkesyası olan Krasnodar Kray’ın güney bölümü üzerine bilgiler de, sanırım bundan fazla olmamalı. Ama yazıyorlar da yazıyorlar.
Türkiye 24 Kasım’da Suriye sınırında, Esad muhaliflerini bombalayan bir Rus savaş uçağını sınır ihlâli gerekçesiyle düşürdü. Hatalı, üzücü bir durum, bunu yazdık. Karşılık olarak Rusya, Türkiye’ye yönelik yaptırımlar uygulamayı başlattı, ayrıca Suriye sınırını ihlâl edecek Türk savaş uçaklarını düşüreceğini de açıkladı.
Türkiye temkinli.
Bu oluşumdan sorumlu taraf Rusya olabilir mi? Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a göre ‘Arapların, Kürtlerin ve Çerkeslerin ülkesi’ olan Suriye’ye Rusya, Esad yönetiminin çağrılısı olarak, hukuksal anlamda meşru bir zemin sağlayarak girdi.
Buradan şu sonucu da çıkarabiliriz: Suriye Çerkeslerinin ana kitlesi Esad karşıtı değil. Rojava (Suriye) Kürtleri de öyle. Ne denli doğru olabilir bu? Neyse ki, konumuz o değil, o da araştırılabilir, tartışılabilir.
Rusya, Türkiye’yi Suriye’den ve Suriye denkleminden çıkartmışa ya da edilgenleştirmişe benziyor. NATO şemsiyesi altında olmadığı sürece Türkiye’nin bir hareket kabiliyeti kalmamış gibi; Musul yakınındaki Irak Başika’dan da çıkartılmış durumda.
Erdoğan’ın İslâmlaştırma, Suriye’deki İslâmi örgütlere yardım olanakları suya düşmüş olabilir mi? Bilemem ama bir dış darbe alındığı kuşkusuz...
Türkiye, daha doğrusu Erdoğan yönetimi, şimdi de içerideki Kürt nüfusa yöneldi, disipline etmek istiyor, onları hedefe koymuş görünüyor. Üzücü bir durum. Bundan hayırlı bir sonuç çıkar mı?
***
Rusya cephesine dönersek; Rusya 2008’de resmen Gürcistan’a girdi, Abhazya ve Güney Osetya’yı örtülü olarak, 2014’te de Ukrayna’ya girerek Kırım’ı ve Akyar’ı (Sivastopol) resmen ilhak etti. Ayrıca, Ukrayna’daki Rus azınlık adına müdahalede bulundu ve Ukrayna toprağı Donbass’ta yandaş bir yönetim oluşturdu.
Kırım’daki Ukrayna pasifliğine karşılık, Donbass’ta Ukrayna’nın sert bir direnişte bulunduğu görüldü. Ukrayna ayılmış olmalı.
Daha önce Rus sözüne (garantisine) güvenerek Sovyetler döneminden kalma elindeki nükleer silâhları Rusya’ya vermişti.
ABD ve Batı, Gürcistan’a ve Ukrayna’ya yönelik Rus müdahaleleri karşısında pasif/ edilgen kaldı, sadece ekonomik yaptırımları uygulamaya koydu. Örneğin, Rusya’nın ana gelir kaynağı petrol fiyatları düşürüldü. O kadar. Rusya kuşkusuz bundan olumsuz etkilendi. Ancak Rus halkının lidere bağlılık, tapınma, çilelere katlanma gibi bir özelliği de var. Bu da bize, aradaki 70 yıllık Sovyet geçmişine karşın, Çarlık döneminin güçlüye boyun eğme/ tapınma anlayışının (serflik/ kölelik geleneğinin) hâlen sürdüğünü gösteriyor.
İkinci Dünya Savaşı süresince üç büyük totaliter devlet vardı. Bunlardan faşist Almanya ve Japonya’da demokratik dönüşüm, ABD ya da savaş galibi devletlerce gerçekleştirildi. Ama Sovyetler Birliği olduğu gibi kaldı, totaliter devlet olarak kaldı, dönüşümünü gerçekleştiremedi; değişmedi. Üstelik yeni topraklar da ilhak ederek (Baltık ülkeleri, Polonya’nın doğu yarısı, vb) Rus ırkçılığını daha da azgın hale getirdi. 1956 Macar, 1968 Prag, ardından 1979 Afganistan müdahaleleri yaşandı. Bütün bunlardan geride ne kaldı, kan ve gözyaşından başka?..
Sovyetler Birliği’nde, Stalin Rusyası’nda dengeleyici ‘iç güç’ Ukrayna idi. Ukrayna Rus milliyetçiliği/ ırkçılığı önünde bir set, yine de dengeleyici bir güçtü. Diğerleri (Özbek, Kazak, Tatar, Azeri, Ermeni, vd) önemsizdi. 1991’de Ukrayna’nın bağımsızlaşmasıyla Rusya’nın bir bacağı kesilmiş gibi oldu, güçsüzleşti ama eli kolu daha serbest kaldı, ırkçılığı şaha kaldırması daha kolay oldu.
Rusya şimdilerde sekerek yürüyor. Gerçekler böyle.
Rusya neden demokratik dönüşümünü gerçekleştiremedi?
Soçi’ye büstü dikilen ve Rus milliyetçiliğinin medar-ı iftiharı ilan edilen Çar II. Aleksandr (13 Mart 1881’de bir aktivist/ devrimci tarafından öldürüldü), feodal/ soylu kesimin muhalefetinden çekindiği ya da onlara hoş görünmek ya da köylüleri önemsiz insanlar olarak gördüğü için olmalı demokratik reformları tamamlamadı, yarım bıraktı.
1789 Fransız devrimi toprağı soyluların ve kilisenin elinden alıp köylüye dağıttı. Seküler bir yapı kurdu, Fransa demokratikleşti ve gelişti. Çar II. Aleksandr bunu yapmadı, aksine serflikten/ toprak köleliğinden kurtulup ‘özgürleşen’ Rus köylülerine/ mujiklere kazık attı, toprağı soyluların mülkiyetinde bıraktı. Çar, toprak isteyen Rus köylülerine de, sus payı olarak, boşaltılmış Çerkesya topraklarını (Novorossiya) ve Sibirya taraflarında ele geçirilen yeni yerleri bağışladı.
Eğer reform tamamlanmış, köylüye Rusya’nın kendi içinde toprak verilebilmiş olsaydı, onca kan akıtılmayacak, bugünkü eza ve cefa çekilmeyecek, Rusya gelişecek, Çerkes halkı da, büyük bir olasılıkla ülkesinden çıkarılıp denizaşırı bir üçüncü ülkeye/ Osmanlı’ya sürülmemiş olacaktı.
1917 Ekim devrimi sonucu, Lenin başkanlığındaki Devrim Hükümeti, toprağı köylüye dağıttı; bu sayede, yani toprağa kavuşmuş köylülerin, özgürlük sözü verilen Rusya’daki ezilen ulusların desteği ile, Sovyetler iç savaştan başarılı çıktılar. Dış müdahaleleri ve karşıdevrimcileri başarısızlığa uğrattılar.
Lenin verdiği sözleri tuttu, en küçük birimlere, örneğin birkaç bin nüfuslu Şapsığlara varana değin küçücük uluslara, halklara bile özerklik sağlandı.
Lenin’den sonra yönetimi ele geçiren Stalin, kolhozlar/ kollektif köy kooperatifleri kurma, üst bir yaşam düzeyi sağlama gibi gerekçelerle, binbir vaadde bulunarak toprağı köylüden geri aldı. Topraktan elde edilecek gelirle sanayileşme gerçekleştirilecekti. Bir ölçüde sanayileşme sağlandı ama kolhozlar köylüyü Çarlık dönemindeki gibi yeniden boyunduruğa koşmuştu.
Ukrayna’da ve Kuzeybatı Kafkasya’da köylüyü kolhozlara katılmaya zorlamak için sunî kıtlık yaratıldı. Kıtlık nedeniyle 8 milyon üstü insanın öldüğü söyleniyor. Açlık sonucu kitlesel ölümlere yol açan bu soykırıma Holodomor adı verildi (bkz. “Holodomor Kurbanları Anısına...”).
Rus köylüsü ise daha uysal yapılı olduğu için olmalı, Ukraynalılar gibi sert bir direnişte bulunmadı. Kıtlıktan daha az zararla çıktı.
***
Günümüz Rusya’sı gerçekten demokratikleşebilir mi? Silâh teknolojisinde ilerleme kaydetmesi Rusya’yı modernleşmeye götürebilir mi ? Ya da ABD silâh teknolojisi ile boy ölçüşebilir mi?.. Silâhlanma iyi bir şey olabilir mi?..
Biz ne dersek diyelim, Rusya kendi yoluna devam etmeye bakacaktır. Ancak, son tahlilde ipler yine ABD’nin elinde. Obama topal ördek, kendi yurttaşının kanının dökülmesini istemiyor, gidici. Pasif davranıyor. Bakalım yeni ABD Başkanı ne diyecek?..
Afganistan müdahalesi Sovyetler Birliği’ne çok pahalıya malolmuş, ABD’nin petrol fiyatını düşürmesi de eklenince rejim çökmüştü.
Putin, konjonktürün yardımıyla, ABD’nin belirlediği yüksek petrol geliri sayesinde, geçtiğimiz 15 yıl içinde Rusya’yı toparladı. Şimdilik. O süreçte ABD, Rusya’yı Batı’ya entegre edebilmeyi umuyordu. Düşler suya düştü.
Şimdi Suriye’ye müdahale ne gibi sonuçlara yol açacak? Petrol geliri de eksiye geçti. Rusya zorda. Bekleyip sonucu hep birlikte göreceğiz.
Adıge ya da Çerkes sorunu
1860 yılında egemen Çerkes toprağı küçülmüştü, yine de büyükçe bir toprak parçası Çerkeslerin elindeydi. Bu toprak Maykop’un batısındaki Şhaguaşe (Belaya) Irmağından başlıyor, batıya doğru Karadeniz kıyılarına değin uzanıyor, güneyde de Kafkas Dağları zirvelerine dayanıyordu. Ancak Karadeniz kıyılarının çoğu (kuzeyde Natuhay, güneyde de bir kısım Vıbıh ve Ciget kıyıları tamamı ve kaleler – Anapa, emez/ Novorossiysk, Ĥuĺıĵıy/ Gelencik, Svyatuh Duh/ Adler, Gagra kaleleri) tamamen Rusların elindeydi. Sadece Şapsığ ve kısmen Vıbıh kıyılarındaki Rus kaleleri Çerkeslerce geri alınabilmişti (1840 ve 1853’lerde- Soçi).
Çerkesler denizden tam bir kuşatma altındaydılar.
Bilindiği gibi 13 Haziran 1861’de Ŝaçe (Soçi) merkezli bir Çerkes Meclis yönetimi kuruldu, Meclis ülkeyi koruma kararı aldı. Bu bir bağımsız Çerkes Devleti idi, ancak ömrü 4 yıl sürebilmişti. Konjonktür dış yardım almaya ya da Rusya ile uzlaşmaya elverişli değildi. Rus, Çerkesya’yı ülkesi ve milletiyle birlikte yok etmeyi çoktan kafasına koymuş, devlet kararı almıştı. Çar II. Aleksandr, soylu sınıfını maddî anlamda kollamak, azat edilmiş köylüleri de pasifleştirmek için Çerkesya’yı yok etmek, Rus köylülerin bir kısmına toprak vermek, ağızlara bir parça bal çalmak zorundaydı.
Çerkesler bu niyeti okudular ama ellerinden birşey gelmedi.
Çerkes direnişi yenilgiyle sona erdi (Mayıs 1864). Çerkesler ülkeyi yitirme pahasına da olsa, çoluk çocuğun hayatını kurtarmak için ateşkes istemek zorunda kaldılar (1863, 1864).
Sonuç olarak, yukarıda sınırları belirtilen bir alan ya da Çerkes Meclis Hükümeti yönetimindeki topraklar üzerinde yaşayan Çerkes nüfusu son bireyine değin Türkiye’ye göç etmek zorunda bırakıldı. Bunlara Osmanlı yönetimince iskânlı göçmen statüsü verilddi, yani arazi verilerek ülkeye yerleştirildiler.
Çerkesya’daki yerleşimler, köy ve kasabalar ise, Rus askerlerince ateşe verilerek istisnasız yakıldı, Çerkesya yok edildi, yerinde Novorusya/ Yeni Rusya yaratıldı.
Çerkes nüfusun çok azı, Rus yönetimindeki yeni Rus yerleştirme alanına (Laba soluna) daha yakın yerde bulunan Abzahlar Şhaguaşe/ Belaya Irmağı doğusuna göç ettirilerek Laba Irmağı sol boylarına yerleştirildiler. Bunlar da Rus yönetimince iskânlı göçmen statüsünden yararlandırıldılar. Göçmenlere Türkiye ve Rusya’da aile başına ortalama 76 dönüm (7 desyatin) toprak veriliyordu. Rus/ Kazak yerleşimcilere ise aile başına 360 dönüm (33 desyatin) toprak bırakılıyordu. Ayırımcılık, aşağılanma, vb nedeniyle olmalı, bu insanların/ Adıgelerin çoğu, özellikle Abzahlar 1864 sonrasından başlayıp 1890’lara uzanan bir zaman kesiti içinde Türkiye’ye/ Osmanlı topraklarına göç ettiler ve bunlar da iskânlı göçmen statülerinden yararlandırıldılar.
Ardından ne olmuşsa da, Türkiye, kapılarını Adıge göçmenlere kapattı. Kapatmasaydı, belki bugünkü Adıge Cumhuriyeti de doğmayacaktı.
Sonunda Orta Kuban ve Orta Laba solunda birbirinden kopuk küçük köy toplulukları biçiminde bir Adıge/ Çerkes nüfusu toplanmış ya da yerinde kalmış oldu (nüfus ilkin 80 bin dolayında idi, ardından 40-50 köye, 30 binden az bir sayıya düştüğü söyleniyor). Şhaguaşe/ Belaya batısındaki eski Çerkes topraklarının tamamı Çerkes nüfusundan temizlendi (etnik temizlik ve dış sürgün). Bu yerler Kuban Ordusu yönetimine bırakıldı, sivil yerleşime kapatıldı.
Daha sonra Karadeniz kıyılarının ve eski Çerkes topraklarının yasak bölge olmaktan çıkarılıp yeniden sivil yerleşime açılması üzerine, doğuda, Kuban Oblastında ( il) iskân edilmiş olan Çerkeslerin bir kısmı kıyıdaki eski yerlerine döndü, bunlara katılmalar oldu, 1880’lerde Karadeniz kıyısı Şapsığ toplumu ya da şimdiki Kıyıboyu Şapsığe yöresi oluştu. 1897’de Karadeniz Guberniyası’ndaki Şapsığ sayısı 1,939’a ulaşmıştı. Şehek’ey köyünün kuruluş tarihine ilgi duyanlar Nıbe Zayır’ın “Bir Köyün Tarihi” yazısını internetten okuyabilirler (Cherkessia.net, Tarih).
Cumhuriyet dönemi
1917 Ekim devrimi sonrasında Adıgeler Kafkasya’da bir cumhuriyet kurmak istediler ama başaramadılar. Bu işe Şapsığlar öncülük ediyorlardı. Kıyıboyu Şapsığların bu önderliğine karşılık, Rus makamları yine Kubanlı bir Şapsığ’ın/ Ŝhançerıye Haĥurat’ın önderliğinde 27 Temmuz 1922’de Adıge Özerk Oblastı’nı (il) kurdurdular. Tuapse, Soçi yöresindeki Şapsığlar ise, bu yeni kurulan Adıge oblastının (Adıǵe xeḱu) dışında bırakılmışlardı. Bunun üzerine, belki de bir tepki olarak, Kıyıboyu Şapsığlar bir kongre toplayarak, Eylül 1922’de Tuapse merkezli Şapsığ Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ilanında bulundular.
Moskova bu Şapsığ Cumhuriyeti’ni tanımadı, yerine 1924’te, Şapsığlara Tuapse merkezli bir rayon statüsü/ ilçe yönetimi sağlandı: Şapsığ Ulusal Rayonu, ancak bu statü de 1945’te üçte iki Rus çoğunluk oyu ile kaldırıldı.
Adıgey Adıgeleri bundan ders almış olmalılar. Nitekim yönetimde karşı çoğunluğa fırsat vermeme konusunda titizler.
Adıge Özerk Oblastı Adıge nüfusu, kurulduğu sırada 50 bin dolayındaydı (1926’da 50,821), bugün ya da 80 küsur yıl sonra bu sayı ancak iki katın biraz üzerine ulaşabilmiş durumda (2010 yılına göre, 109,699; genel nüfusun % 25,8’i).
Adıgey ve Şapsığe’den başka, daha doğuda Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nde 56,591 Çerkes (genel nüfusun % 11,3’ü), Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nde de 490,453 Kabardey (nüfusun % 57,2 kadarı Çerkes) bulunuyor. Şapsığları da sayıya eklersek bütün Adıgelerin sayısı şimdilerde 700 bini aşıyor. Ancak bu 700 bin sayısı büyük bir coğrafî alana ve büyük bir Rus nüfusu içerisine parça parça, adalar biçiminde serpilmiş bulunuyor.
Bir araya toplanmaları sağlanabilir mi?
Adıge Özerk Oblastı, Sovyetler Birliği döneminde, 3 Temmuz 1991’de Rusya’ya bağlı bir özerk cumhuriyet yapıldı. Daha sonra egemen cumhuriyet/ egemen devlet statüsü ile Rusya Federasyonu içine alındı.
Adıge Cumhuriyeti, Dünden bugüne
Adıge Cumhuriyeti’nin kuruluş süreci ve nedenleri üzerine çok şey yazdım, yeniden bunlardan söz edecek değilim. Ancak, cumhuriyetin kuruluş nedenini merak edenler varsa “İsrail’den Yahya Nepsev ile Eski Bir Görüşme” yazısına internetten bakabilirler.
Bazıları Kafkasya’daki bütün Adıgeleri içine alacak tek bir cumhuriyet kurulmasını hâlâ istiyorlar. Bunu Adıgeler isteyebilirler ama nasıl, kabul ederler mi?..Olabilecek şey mi bu?..
Bu nedenle, büyük bir ‘Adıge ya da Çerkes Cumhuriyeti’ talebi günümüz gerçeklerine uygun değil, hiç de gerçekçi değil. Koşulları oluşmamış, bizim de onu gerçekleştirecek bir gücümüz yok. Bu proje olsa olsa uzak geleceğe yönelik bir ideal olabilir.
Rus milliyetçilerinin eline koz vermek olmaz mı bu?..
Günümüzde Rusya Federasyonu devlet yapısı içinde yer almış bir Adıge Cumhuriyeti var. Rusya’da 21 ya da 22 iç cumhuriyet (eyalet statülü yer) var. Bizimle ilgili iki cumhuriyet daha var, ama onların üzerinde durmayı daha sonralara bırakıyorum. Farklı sorunları var.
Adıge Cumhuriyeti, ‘bir şans eseri mi, bir rastlantı mı’ desek, Adıgeler açısından olumlu/ son derece elverişli bir konjonktürde, çok olumlu bir zemin üzerinde kuruldu. Yerel yöneticiler de fırsatı iyi değerlendirdiler, örneğin cumhuriyeti koruyucu derogasyonlar (koruyucu anayasal düzenlemeler) oluşturdular. 1922 yılı ya da ilk kuruluş dönemi Adıge ilçeleri (Tahtamukay, Tevçoj, Krasnogvardeysk, Şogen, Koşhabl) aşağı yukarı korunmuştu, ayrıca Tevçoj ilçesi içinden Adıgekal adlı bir kent yönetimi de oluşturulmuştu (1976). Bu idari yapılanma korundu.
1936’da Rus nüfuslu Maykop kenti ve Giaginsk (Cece) ilçesi, 1962’de de yine Rus nüfuslu Maykop ilçesi Adıge Özerk Oblastı topraklarına eklenmiş, 1936’da başkent Krasnodar’dan Maykop’a nakledilmişti.
Adıge Cumhuriyeti’nde ilçeler ve kent statülü yerler birer seçim çevresi oluşturuyorlar, bunların idari yapılanmada temsil olanakları var.
Şu nedenle olumlu zemin diyoruz: İlk 6 yer Adıge ağırlıklı, son 3 yer de Rus çoğunluk nüfuslu yerler. Ancak statüleri gereği Adıge Devlet Meclisi- Khase’nin üst kanadında 15 bin nüfuslu Adıgekal kenti ile 167 bin nüfuslu Maykop kenti ve tüm ilçeler (7 ilçe), nüfuslarına bakılmaksızın 3’er üye (deputat) ile -eşit sayıda- temsil ediliyorlar (şimdilerde Maykop kenti ile Maykop ilçesinden üst kanada 2’şer üye seçileceği yazılıyor, belki paritet, yani Adıgece konuşanlar aleyhine dengenin bozulmaması isteniyor olabilir, ne olduğunu tam bilemiyoruz).
Meclis’in alt kanadında ise aynı 9 seçim çevresi (2 kent, 7 ilçe), nüfusları oranında temsil ediliyorlar.
Adıgey’de nüfus Adıgece konuşanlar ve Rusça konuşanlar diye iki ana gruba ayrılıyor. Adıgece konuşanların daha çok yer aldığı üst kanatla, Rusça konuşanların daha çok seçildiği alt kanat bir araya geliyor, böylece 54 üyeli (2016’da 50 üyeli) Adıge Devlet Meclisi- Khase oluşuyor. Sonuç olarak, nüfusun yüzde 25 kadarı olan Adıgece konuşanlar ile çoğunluğu oluşturan Rusça konuşanlar arasında Meclis’te temsilî bir denge durumu (paritet) yaratılmış oluyor. Böylece, sayı ve oranları ne kadar artarsa artsın Adıgece konuşanların paritet esasına dayalı temsil edilmeleri durumu (hakları) korunmuş, anayasal güvence altına alınmış oluyor. Çünkü cumhuriyet Adıge toprağında Adıgeler adına kuruldu.
Daha kuruluş aşamasında bu haklar katı bir anayasal güvence altına alındılar. Adıge Anayasası, ABD Anayasası gibi değiştirilmesi zor/ katı bir anayasa. Akılcı davranılmış.
Diğer cumhuriyet anayasalarında durum nedir, bilemiyorum. RF Anayasası katı bir anayasa olmadığına göre, Adıgey Anayasası’ndan sonra kabul edilmiş olan cumhuriyet anayasalarının katı anayasalar olmamaları gerekir diye tahminde bulunuyorum.
Bu tür düzenleme ve temsil edilmenin (azınlık ile çoğunluğun eşit sayıda temsil edilmesinin) dünyada birçok örneği var: 50 eyaletin ikişer üye ile temsil edildiği ABD Senatosu’nda (daha etkili olan üst mecliste) 367 bin nüfuslu Alaska eyaleti ile 39 milyon nüfuslu Kaliforniya eyaleti eşit sayıda üye, yani 2’şer üye/ senatör ile temsil edilirler. Rusya Federasyonu üst meclisi olan Federasyon Konseyi’nde 7 milyon nüfuslu Moskova Oblastı ile 42 bin nüfuslu Nenets Özerk Okrugu (il) ya da 50 bin nüfuslu Çukotka Özerk Okrugu eşit sayıda üye/ ikişer ‘senatör’ ile temsil edilirler. Bir benzeri de İsviçre’de uygulanır. Kıbrıs’ta da böyle bir proje gündemde, vs.
Adıge Cumhuriyeti’nde de buna benzer bir iç düzenleme var. Düzenleme Sovyetler dönemine dayanır ve cumhuriyetin kuruluşunda da temel olma işlevi görmüş, Adıgeler aleyhine bozulamayacak nitelikte bağlayıcı katı anayasa kuralları anayasaya konmuştur. Rusya Federasyonu’nda faşizme geçilmediği ya da bir darbe olmadığı sürece bu yapının değiştirilmesi çok zordur. Değişiklik için Adıge Parlamentosu’nun üçte iki gibi bir oy çoğunluğu gerekir. Ayrıca değişiklik tasarısının Parlamento’da ayrı zamanlarda iki kez oylanması, kararın referanduma sunulması, ayrıca RF Parlamentosu’ndan da karar çıkması gerekir. Parlamentoda Adıgeler aleyhine üçte iki çoğunluk bulunamaz. Ödün verilmeyen noktalardan biri de bu.
Mevzuat, prosedür böyle.
Adıge Cumhuriyeti Anayasası’nın ilk biçiminde, devlet başkanı seçilmek için Rusça ve Adıgeceyi birlikte iyi bilme koşulu aranıyordu, sonra değişikliğe gidildi, Rusçayı bilmek yeterli bulundu.
Şu durumda, RF Devlet Başkanı cumhuriyet başlarını (Łıŝha) yerli halktan atıyor, buna özen gösteriyor. Valiliklerde de (gubernator) yerli nüfus gözetilir. Örneğin, Krasnodar Kray vali yardımcılarından biri, teamül gereği Adıge olabiliyor. Çünkü yerli halk sayıları iyice azalmış da olsa Adıgelerdir. Tuapse ve Soçi’de de Şapsığların yönetimde özel temsil edilme durumları var.
Ancak seçime dönüş yapıldığında yerel başkan (Łıŝha/Лышъхьэ) çoğunluk oyu ile Ruslardan da seçilebilecek. Bu noktada denge zedelenebilir, sorun yaşanabilir.
Dönüş sorunu
Geçmişte dönüşçüler ‘doğmamış çocuğa don biçmek’ ya da ‘dereyi görmeden paçayı sıvamak’ diyebileceğimiz çocukluk hastalıklarına tutulmuşlardı. ‘Sovyetler’ ya da ‘Rusya’ “Çerkeslere Kafkasya’ya yerleşme izni tanımış değil ki”, “Temelsiz iddialarda bulunuyorsunuz, düş kırıklığına yol açacaksınız”, “İnandırıcılık darbe alır”, “Dönüş dönüş diyenler dönüşün bir ekonomik temele dayalı olması gerektiğini hesaba katmıyorlar” gibi eleştirilerimize kulak asılmıyor, aksine şahsımı ve benim gibi düşünenleri bozguncu olmak, pişmiş aşa su katmakla suçluyorlardı. Sonuç nedir?..
Hakkını yemeyeyim, bir tek rahmetli Łışe Süleyman Yançatoral söylediklerimize kulak asmıştı. Diğerleri başka tellerden çalıyorlardı.
Dönüşün ya da bir ikinci devletin vatandaşlığını kazanmanın birtakım uluslararası geçerli kuralları vardır. Rusya’ya turizm, okumak, tedavi olmak gibi nedenlerle gittiğinde oturma izni alamazsın. Bir Rusya yurttaşı ile evlenmen de yeterli değil. Belli bir süre iyiniyetle evliliği sürdürmelisin (bu süre için Türkiye’de 3 yıl gerekiyor) ya da sermaye götürmeli ve yatırım yapmalısın. En yaygın yolu da bir Rusya yurttaşı seni davet etmeli, sana kefil olmalı ve o yolla oturma izni almalısın. 5 yıllık oturma izni sonunda Rusça da öğrenirsen vatandaş olabilirsin. Olabilirsin diyorum, çünkü kesin değil, takdir RF Hükümetine ait, güvenlik soruşturmasından da geçmelisin. Nasrettin Hoca’nın “Ölme eşeğim ölme yaza yonca bitecek” demesi gibi.
Bunların dışında daha başka yöntemler bulunduğu da söyleniyor, ama güvenli değil.
Rusya Federasyonu üst yönetimi tarafından bir karar alınmadığı sürece, Rusya, Rus kökenli olmayan bir nüfusu -kolay kolay- kabul etmiyor, yani Rus olmayanlara güvenilmiyor. Küçük istisnalar da olabiliyor. Örneğin, RF Hükümeti 1998’de, daha fazla özgürlüklerin bulunduğu bir dönemde, iç savaş tehlikesi belirince, 200’e yakın Kosovalı Adıge’yi iskânlı göçmen olarak kabul etmişti. Bunların belki yarısı, belki de çoğu Kosova’ya geri döndü. Çünkü, Moskova’yı bilmem ama yerel yöneticilerin taahhütleri yerine getirmediği, Moskova’dan gönderilen paraların iç edildiği, göçmenlerin en az bir kısmının küstürüldüğü söyleniyor.
Dönüş dediğimiz şey bu. Kimse sırf anayurt diyerek başka bir yere evini barkını, kurulu düzenini bırakıp kolay kolay gitmez. Realite bu.
Son olaylar
Rusya’da gerilimli bir ortam var. Kimse geleceği öngöremiyor. Tedirginlik var. Böyle bir dünya ortamında temkinli, soğukkanlı olmak, üç kez yutkunduktan sonra konuşmak gerekir. Adıgey’e ya da Kabardey’e dönmüş kişiler, kendilerini oraların yerel nüfusunun yerine koyup hareket ederlerse, hele bu ortamda hata ederler. Haklı olsalar bile. Kitlelerle birlikte yürümek, yasal çerçevede kalmak gerekir.
Bir Rus uçağının Suriye sınırında düşürülmüş olması, doğal olarak Rusları kızdırdı. Rus öküz altında buzağı arıyor, çatacak köşe bucak arıyor gibi. NATO olmasaydı ne olurdu? Böyle durumlarda, ilkin azınlıklar akla gelir: Kıbrıs, Rum olayları, 6-7 eylül olayları, Alevilere saldırılar gibi.
Polis evimize, işyerimize gelebilir, arama izni göstermeyebilir. Yasa gereği göstermesi gerekir ama göstermeyebiliyor. Çoğu kez de şiddet uyguluyor. Basında yer aldı, gencecik bir kız, anne ve babasının gözleri önünde, evinde, İstanbul gibi bir yerde ne hikmetse polis tarafından kurşun yağmuruna tutularak infaz edildi. O eve arama izniyle mi girilmişti?..
Rusya’da ve Türkiye’de ilan edilmemiş olağanüstü uygulamalar olabilir, oluyor da. Demokrasi gökten zembille inmiyor. İngiltere, ABD ve Fransa’da büyük uğraşlar sonucu bugünlere gelindi.
Güneydoğu’da kentler kuşatılıyor, sivil nüfusun, çoluk çocuğun üzerine tanklar, toplar, zırhlı araçlar sürülüyor, helikopterlerle bomba yağdırılıyor. Valiliklerce günlerce süren sokağa çıkma yasakları konuyor. Cenazeler kaldırılamıyor. Sivil nüfus kentleri boşaltıyor. Bütün bunlar yasal mı, bunların yasal bir temeli var mı? Yok ama yapılıyor.
Bütün bunları baştan bilmeliyiz.
Rüzgâr estiğinde başaklar eğilir, sonra doğrulur. Fırtınanın geçmesi beklenir, beklenmeli de. Ne demişler “Erken öten horozun başı kesilir”...
Rusya’yı kınama mitingleri
Bizler Rusya’yı demokrasi dışı davranışları, diaspora Çerkeslerini dışlamakta olması, 1864’te yapılan ve tarihsel bir gerçek olan Çerkes kitlesel sürgününü ve soykırımı, ikisini de olmamış saydığı, inkâr ettiği, Çerkesya yerinde bir Novorusya (Yeni Rusya) oluşturduğu, yalana yeltendiği için protesto ediyoruz.
Kırım’ı ve Akyar’ı (Sivastopol) Ukrayna’dan koparıp ilhak ettiği, Donbass’a savaşçılar ve silâh gönderdiği, Abhazya ve Güney Osetya’yı örtülü (fiili) olarak ilhak ettiği için kınıyoruz.
Taleplerimiz var: İnsan haklarına saygı göstermesi, Adıgey’e, Şapsığ’a ve diğer yerlere dönüşleri engellememesi, dünya örneklerinde olduğu gibi Adıgelere çifte vatandaşlık vermesi için demokratik uğraş/ mücadele veriyoruz.
Bu talepleri barışçı yollarla ileri sürüyoruz. Sürmeye de devam edeceğiz. Çünkü bunlar adaleti arayış çabalarımızdır, anamızın aksütü gibi bize helâl olan haklarımızdır.
7 yorum
Yorumlar
Aguey Talat Çok guzel bir bilgilendirme yazısı,yerinde tespit ve analizler.
 
Hağur Sedat Tunç Yazidan ötürü teşekkür ediyorum sonuna kadar okudum çok faydali ve bilgilendirici olmuş saygıdeğer büyüğüm
 
Yılmaz Bedir Aydınlatıcı yazınız için çok teşekkürler.
 
Gungor Yaşar Gelencik havasını soluyan bir kişi olarak verdiğiniz bilgileri onaylıyor teşekkürlerimi yolluyorum.
 
Hikmet Neğuc son günlerde çerkes aydını olark zamanında yapmış olduğunuz bilgilendirme için teşekkür ederim
 
Hikmet Neğuc benimde bu aşamada bir önerim var çerkesler barış zamanında ulus bilincine ulaşıyor ekonomilri düzeliyor kültürlerini koruyarak gelişiyorlar diasporada demokrasi ve barış hareketlerini desteklemeli teknolojiyi takip etmeli ve kendi yaşadığımız yerlerde...Daha Fazlasını Gör
 
Harun Taş Sorunları görmezlikten gelme anlamında, can sıkıcı bir suskunluğun yanı sıra, nesnel dayanakları olmayan anlayışların gündem yapılması, içten içe oluşan bir güvensizliği de beraberinde büyüttüğünü düşünüyorum..! Halbuki, nüfus oranımıza göre, azımsanm...Daha Fazlasını Gör
 
Hapi Cevdet Yıldız
Yorum yaz...
 
  Bugün 45 ziyaretçi (60 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol