adigehaber
  Beliren Sorunlarımız Üzerine…
 
 Beliren Sorunlarımız Üzerine…
29 Haziran 2015

               

Sitemiz yazarlarından Sayın İbrahim Çetave, RF yurttaşı, yazılarında direkt RF’yi eleştirmemesi doğal. Eleştirmesi  de beklenmemeli . Herkesten muhalefet etmesi  beklenemez. RF’yi eleştirmese bile, diaspora’yı ve diasporada dilin yitirilmekte olmasını eleştirmesi  olabilir şeylerdendir, hakkıdır da.

Çetave, dilin, Çerkesçenin  konuşulmamakta olmasından yakınıyor, şiir yazacak ya da sözlük hazırlayacak denli Çerkesçeyi bilen ana babalar bile çocuklarına anadilini öğretmiyorlar diyor. Bunu üstü kapalı kınıyor. Gerçektir. Ancak ana babanın buna, anadilini öğretmeye gücü yeter mi? Yazısının sonunda  ‘Vatan’ kavramı üzerinde duruyor. Bana göre soyut bir vatan kavramı sunuyor.

Kendisi söylediklerine inanıyor olabilir ama bana göre söylenenler inandırıcı değil, çözüm de olamaz.

Ben, özellikle  bir iki nokta üzerinde durmak istiyorum. Öncelikle belirtmeliyim, dil, toplumsal bir olgudur, bireysel değil. Dil, ulusu ulus yapan temel ögelerden en önemlisidir. Dil, toplumsal bir iletişim aracı olarak bir gereksinimin karşılığıdır, ayrıca o ulusun maddî ve manevî değerlerinin (kültürün) taşıyıcısıdır. Dil bu denli önemlidir. Bir toplum dilini yitirecek olursa, o toplum başkalaşır, gereksinim bir başka dil tarafından karşılanmaya başlar. Başkalaşma başladığında, baskın olan ikinci dil, ilk dili (anadili) itelemeye başlar, sonunda  devre dışı bırakır. Böylesine bir toplum asimile olmuş, yok olmuş olur.

Çerkesler olarak henüz tam asimile olmuş ve yok olmuş sayılmayız. Başkalaşma, dili yitirme sürecini yaşıyoruz.

Süreci ve sözünü ettiğimiz başkalaşma  olgusunu ve toplumun geçirmekte olduğu süreçleri dikkate aldığımızda, ikinci plana düşürülmüş olan dili,  tek başına ve tek tek bireyler ya da aileler yeniden canlandıramazlar ve ayakta tutamazlar. Bunun aksine bir başarılı örnek gösterilemez. Bazıları İsrail örneğini verebilirler, İsrail dili bir din dili, Tevrat dilidir. Hahamlar katında ve havralarda yaşayan bir ibadet dili idi. Kendine özgü bir durum.

Konuya dönersek, ikinci dil karşısında geri plana düşmüş olan dili, özellikle yeni kuşak istememeye ve reddetmeye başlar. Diasporada ve anayurtta yaşanan süreç de budur. Anayurtta da anadilini konuşan insan sayısı gittikçe azalıyor. "Mı sivnuk ṡıqur ğešeğonı, bo uş, zı Adıǵabze guşıe kıximığahev meguşıe" (Bu sivnukçuğum - Rusça oğulcuğum- çok ilginç, çok zeki, çok akıllı, tek Çerkesçe sözcük karıştırmadan -Rusça- konuşuyor) diyen yozlaşmış kişi sayısı gün gün çoğalıyor.

Rusya’daki cumhuriyetlerin dilleri de bu olgudan, süreçten bağımsız değildir, onlar da bir dil gerilemesi süreci içindedirler. Ancak, Tataristan ya da Başkırdistan gibi dörder milyon nüfuslu ve petrol  zengini cumhuriyetler kendi dil ve kültürlerine daha fazla kaynak ayırabiliyorlar. Bunu da belirtmeliyim.

Neden böyle şeyler yaşanıyor, Çerkesçe bilenler bile neden Çerkesçe konuşmuyorlar? Bunun birçok nedeni vardır. Burada bunların hepsini sayamayız. Saymak da gerekmez. Korku söz konusu, başka nedenler de var.

Erken Yaşta Yabancı Dil Eğitimi


İsviçre örneği

En başta kullanılmayan dil, işlevini, varlık nedenini yitirir, metaliklerin paslanıp  çürümesi ve yok olması gibi, konuşulmayan dil de paslanmaya, sönmeye ve  silinmeye başlar. Dili yaşatmak istiyorsak ikinci dili asla anadilinin üzerine çıkartmamak ve hegemonya kurmasına izin vermemek gerekir. Örneğin, İsviçre’de bir dil başka bir dilin üzerinde hegemonya kuramaz, 4 dil de (Almanca, Fransızca, İtalyanca, Romanşça) eşit haklara sahip, her  biri asırlardan beri varlığını sürdürüyor. Bunu da bilmemiz gerekir. Aksi takdirde hiçbir çözüm üretemeyiz. Bilgisiz ve bilinçli sözcüleri olmayan bir toplum varlığını sürdüremez.

Dilin kullanılması için, günümüz koşullarında, İsviçre örneğinde olduğu gibi, tam bir eşitlik ve özgürlük, İsviçre örneğindeki gibi bir devlet yapılanması oluşturmak  gerekir. Bu da siyasal erkle, egemenliği paylaşmakla ya da kendi alanında (kendi dil alanında) egemen olmakla mümkündür. İsviçre’deki 26 kanton (federe devlet) egemenlik hakkına sahiptir, dahası kanton içi bucaklar, köyler  bile kendilerini ilgilendiren konularda, örneğin okulda okutulacak diller ve eğitim konusunda özgürce karar alma yetkisine sahiptirler. Eski Çerkesya'da da buna benzer doğal bir yapılanma vardı. Rusya ise bunu andıran şeyleri anayasasında kabul ediyor ama uygulamıyor. Türk ve Arap devletleri ise konunun kenarından bile geçmiyorlar. Tam aksine, 90 yıldır uygulanan devlet politikaları eşitliği kaldırma, özgürlükleri kısma, asimilasyon biçiminde sürmüştür. Diğer diller gibi Çerkesçe de baskı altına alınmış, sonunda Türkiye’de anayasal ve yasal düzeyde, Türkçe dışındaki yerel dillerle birlikte, resmen  yasaklanabilmiştir. Bu da faşizmin bir uygulama örneği olarak tarihteki yerini almıştır.

Devlet,  asimilasyonu yürürlüğe koyarak, siyasî, idarî ve eğitsel yollarla Türk ulusalcı/ Kemalist politikayı/ faşizmi savunan bireyler yetiştirmiş, onları desteklemiş, onları maşa olarak kullanarak toplumu faşist ideoloji ile zehirlemiş, uygulamayı eleştirenleri bastırmış ve cezalandırmıştır.

Yine de modernleşme ve  kentleşme hareketleri başlayana, iletişim olanakları gelişene değin Çerkesler ve diğer köylü halklar, 1970’li yıllara değin az buçuk dillerini  koruyabilmişlerdir. Bunu bilinçli olarak değil, anadili işlevselliğini sürdürebildiği için başarabilmişlerdir.

Bu sürece dahil olmayan, ayrı bir bölgede yoğun bir nüfus olan Kürtler ve Araplar, kendi bölgelerinde dillerini koruyabilmiş, küçük topluluk dilleri ise silinme noktasına gelmişlerdir. 

1970’ler baskıların yoğunlaştığı, Türk ordu faşizminin azdığı yıllar. Cumhuriyet tarihi boyunca baskıların ana kaynağı daima asker ve yargı olmuştur. Bu olguya kente göç ve  televizyon yayını eşlik etmiştir. Kentte sokağa çıkan çocuk ailede konuşulmayan bir dil ile karşılaşmış, hızla o yaygın dile adapte olmuştur. Okul da bunu kalıcılaştırmıştır.


Bir asimilasyon örneği

Aynı çocuk yazın köyüne döndüğünde, asimilasyonun taşıyıcısı olarak diğer çocukları da  etkilemiştir. Tanık olduğum, tam tersine ilginç bir  olayı anlatabilirim:

Yıl 1971, Ekim ayında Ankara’da Tank Okulu’nda 6 ay  eğitim görmüştüm. Fırsat buldukça da Ankara'da oturan köyümden bir aileye uğruyordum. Ailenin 6-7 yaşlarındaki kızı annesi ve ninesiyle Çerkesçe konuşuyordu. Aile içi konuşma dili Çerkesçeydi.

1972 yılı Mayıs’ında asteğmen olarak İstanbul’a atandım, 1972 yılı sonunda da terhis oldum. Döndüğümde köyümüz çocuklarının ve Düzce’nin diğer Çerkes köyleri çocuklarının Çerkesçeyi bıraktıklarını ve Türkçe konuşmaya başladıklarını gördüm. Çerkesçeyi biliyorlardı ama konuşmuyorlardı. Çerkesçe sorulduğunda da Türkçe karşılık veriyorlardı (Şimdi Adıyaman'da Kürt çocukların Kürtçe sorulduğunda Türkçe yanıt vermeye başladıkları söyleniyor). 

Derken yaz tatili geldi, köye döndüm, Ankara’daki küçük kız da ninesiyle birlikte köye geldi. Henüz benden başka hiçbir köylüsü ile karşılaşmamıştı. Benim dışımda işin, asimilasyon olgusunun bilincinde olan değil, farkında olan birileri bile yoktu. Kurbağanın ısıtılan suda haşlanması örneğinde olduğu gibi, herşey normal şeymiş gibi benimsenmişti. Benden başka işin farkında olan birileri olabilir miydi, bilemiyorum, rastlamadım, sanmam da.

Küçük kız Çerkesçe olarak ninesiyle geldiğini ve yaz tatili boyunca amcalarının yanında köyde  kalacağını söyledi.

Bir iki gün sonra aynı küçük kızı yaşıtı çocuklarla oynarken gördüm, çağırdım, Çerkesçe olarak “Annen ve baban da köye gelecekler mi?” diye sordum. Türkçe olarak, “Onlar Ankara’da kalacaklar. Çalışıyorlar. Okul açılana kadar ben burada kalacağım” yanıtını aldım. Asimilasyon olgusu, sonunda,    küçük kızı da ağına almıştı. Savaş açılmadığında, önleyici önlemler alınmadığında asimilasyon öldürücü bir virüs gibi yayılıp gider? O denli tehlikelidir.

Asimilasyona  karşı nasıl bir mücadele yürütülebilir?

Yazılan güncel yazılarda bu sorumuzun doyurucu bir yanıtını hiçbir yerde bulamıyorum. Sanırım, asimilasyona tek tek bireyler karşı koyamazlar. Koysalar bile geçici olabilir. Asimilasyon benzeşme, daha doğrusu baskın olan grupun diğerlerini kendine benzemeye zorlaması ve bunu başarması demektir.

Belirteyim, "Bir ulus, bir toplum ya öldürülerek ya da asimile edilerek yok edilebilir" (Amilcar Cabral). Bunun bir başka yolu yoktur.

Devlet yöneten ya da devlet erkini kullanan uluslar asimile olmazlar, aksine başkalarını asimile ederler. İkinci varyasyon olarak, bir başka ulusun asimilasyoncu baskıları ile karşılaşmayan toplumlar rahatça örgütlenebilir ve dillerini koruyabilirler. Örneğin, geçici Fransız mandat yönetimi sırasında Suriye Çerkesleri bir ulusal uyanış süreci içine girmişlerdi, Fransız hoşgörüsü sona erip yerine ırkçı Arap rejimi gelince süreç kesildi ve Arap asimilasyonu başladı. Ürdün’de de benzeri bir süreç yaşandı. Gerici ve antidemokratik rejimlerde ırkçı damarlar vardır, baskın olur, halkların özgürleşmelerine izin tanımazlar, bunu kendi sınıf çıkarları açısından bir tehlike olarak görürler.

Buna karşılık İsrail, Çerkes nüfusu üzerinde asimilasyoncu baskılar uygulamadı. İsrail’de bir iç demokrasi var, bunu yadsıyamayız. İsrail, dili nedeniyle hiçbir Çerkes’i aşağılamadı, tam aksine 1970’lerden beri devlet okulunda Çerkesçe derslere yer verdi, destekler sundu. Bunun bir sonucu olarak 7’den 70’e bütün İsrailli Çerkesler anadilinde konuşuyor, bu bağlamda anayurdu bile geride bırakmış durumda. En varlıklı ve en direngen topluluk İsrail Çerkesleridir.

Bu bir saptama, başka bir amaca yorumlanmamlı. Söz konusu olan İsrail’in Araplarla ilişkileri ve politikaları değil tabiî.


Gelelim ‘özerk cumhuriyetlere’

Sayın Çetave, özerk cumhuriyetlerin içlerinin boşaltılmış olduğunu söyleyecek değil tabiî. Bunu zaten bekleyemeyiz. Herhangi bir Çerkes Rusya’daki  kurulu düzeni politik anlamda eleştirdiğinde, bürokrat ise kapının önüne konur, iş yeri varsa üzerindeki koruma kalkanı kaldırılır, üzerine mafya salınır. Erdoğan’nın, 7 Haziran öncesinde  muhalif işadamları ve medya kuruluşları üzerine vergi müfettişlerini salıyor olması gibi.

Çetave farklı düşünebilir ama kimse durduk yerde dönüşçüleri suçlamıyor,  gerçekleri gizledikleri, kötü düzene ses çıkarmadıkları, en azından doğru bilgilendirme yapmadıkları için  eleştiriyor. Dönüşçü, kendi kişisel çıkarı için toplumun çıkarını, ulusal davayı feda etmemeli deniyor. Eleştiriler bunun için.

Bir cumhuriyet yönetimi düşünün Arapça ve Türkçe çevirmenlik yapan iki gence maaş ödeyemiyor, o yüzden ücretsiz izne ayırıyor. Ayıptır. O cumhuriyet (Adıgey) o denli acze mi düşmüş? Buna kim inanır?..

Bir cumhuriyet var, soydaşları, Suriyeli Çerkesler Türkiye’de kamplarda çile dolduruyor, ama onlara yardım elini uzatamıyor, Rus buna izin vermiyor, “Büyük Ülke, Küçük Ülke” gibi söylemler var ama kimse “Küçük Ülke”yi ve soydaşlarını takmıyor. DÇB ve KAFFED gibi Büyük Ülke  yörüngesindeki örgütlerden de bir ses çıkmıyor.

Üstüne üstlük, DÇB  vize alıp RF’ye ayak basmayı başarmış ve oturma izni almış ailelere konut bulmada yardımcı olduk diye de övünebiliyor. Bu tür kişiler  çoğunlukla savaş öncesinde ya da savaşın başlarında anayurda kapağı atmayı başarmış ve oturma izni alabilmiş olan sınırlı sayıdaki kişi. Ya diğerleri, ana kitle, Türkiye’de Nizip konteynır kentinde çile dolduran  1000 üzeri Çerkes ve dört bir yana dağılmış olan diğer Çerkesler  için ne yapıyorlar? Utanmadan şöyle diyebilenler de var: “Anayurdu atlama tahtası yapıp Avrupa’ya gitmek istiyorlar”. ‘Büyük  Ülke’ yöneticileri onların seslerini duymuyorsa, onları suçlayabilir miyiz? Zor durumda olana yardımın karşılığı borç, şart olabilir mi?

Cumhuriyetlerde çok şey göz boyama. Anadili öğrenimi de öyle. Var mı, yok mu, belli değil. Sayın Çetave ve çoğu dönüşçü söylemiyor ama öğreniyoruz, iletişim çağındayız, yazan ve açıklayan tarafsız kalemler de çıkıyor. Örneğin, 500 bin üzeri Çerkes’in yaşadığı Kabardey’de nüfusun sadece yüzde 14’ü birbiriyle anadilinde konuşuyor, yüzde 86’sı da  Rusça konuşuyor.

Buna ne demeli?..DÇB ve KAFFED ne der, ÇERKES-FED ne der?..


Karaçay daha kişilikli             

Moskova cumhuriyetlere uydu liderler atamış, onlar da Putin’in sözlerini  tekrarlayıp duruyorlar. Bir sürü hırsız bürokrat türemiş, o gibi kişiler eleştiride bulunamaz elbette. Yoksa çanlarına ot tıkanır. Susması için hırsıza göz yumuluyor olmalı. Maalesef tablo böyle.

Hakkını yememek gerekir, dans ekipleri var, Çerkesler dans eden bir topluma dönüşmüş, ara sıra anadilinde şarkılar da söyleniyor, tiyatro var, okul piyesleri  benzeri yılda birkaç temsil de verilir. Televizyon ise günde 10 dakika haber verir, çoğunca liderin gezi ve demeçleri ile yetinilir.

Kabardey’in yeni lideri/ eŝhetêt   Yuriy Kokov’u bilmem, güven uyandırıcı biri midir, bilemem ama Adıgey lideri/ łıŝhe Thakuşıne Aslan’ın ilk yıllarını ve bu gününü az çok bilirim. Yazı ve söyleşilerini çevirmişliğim var. Başlarda umut veriyor, görüş ortaya koyuyordu. Çünkü önceki Başkan Ŝevmen Hazret’in olumlu mirası devam ediyordu, baskılar  şimdiki düzeyde yoğunlaşmamıştı. Thakuşıne bir sosyoloji profesörü, bir biliminsanı. Demek ki, o da yapamıyor.

Adıge Cumhuriyeti zayıf bir oluşum, nüfusun dörtte biri kadarı Çerkes ama ya Kabardey, 500 bin üzeri Çerkes nüfusu olan bir yer, orası en azından kendi yarısından az nüfuslu Karaçay’ın koyduğu düzeyde bir ağırlık koyabilseydi?..230 bin Karaçay para topladı, kendi dilinde özel uydu TV yayını başlattı, İnguş, Çeçen ve Dağıstanlılar da aynısını yaptılar, uydu yayınına geçtiler, 500 bin Kabardey'in ve 130 bin Adıgeylinin  esamisi okunmuyor...

Rusya’daki 21 cumhuriyet ve diğer ulusal oluşumlar birlikte muhalefet koymanın bir yolunu bulabilirler mi?..

Türkiye’de darbeci Kenan Evren gibi her şeye karışmayı marifet sanan şımarmış Erdoğan’a, seçmen 7 Haziran’da dur dedi, partinin de kulağını çekti. HDP eş başkanı Selâhattin Demirtaş, ‘Erdoğan’ın kalbinde yatan aslanı kediye çevireceğiz” dedi ve öyle de oldu. Peki, Rusya’da da Rusçu, soykırımcı ve yayılmacı üst yönetime, demokrasi doğrultusunda  birileri dur diyebilecek mi, bir çekidüzen verebilecek mi? Değilse, anayurt düşleri de bir başka bahara kalmış demektir.


Türkiye’de Çerkesçe niçin konuşulmuyor?

Yukarıda değindik, Türkiye’de Çerkesçe bilen insan sayısı hiç de az değil, her yerde Çerkesçe bilen insanla karşılaşmak olanaklı, ama Çerkesçe bilmek ayrı, konuşmak ayrı. İnsanlar  bir araya geldiklerinde,  şimdilerde Çerkesçe konuşmak yerine Türkçe konuşuyorlar. Nedenleri çoktur bunun. Korku var, kolayına gelmek var. Bunları burada sayacak değilim. Ancak iki noktaya değinmek isterim.

Birincisi bir devletimizin ve o devlet tarafından finanse edilen kurumlarımızın bulunmaması. Rusya emperyal bir devlet. Rus boyunduruğu altında iken Azerice ya da Gürcüce doğru düzgün bir televizyon kanalı bile yoktu, ırkçı Rus kısıtlıyordu bunu, şimdi düzinelerle Gürcü uydu TV kanalı var. O kadar pahalı bir şey değil uydu yayını. Yerel kanallar ayrı.

Gürcüce Ĥurśe'deki (Gürcistan)  bütün okullarda okutuluyor, herkes bülbül gibi Gürcüce konuşuyor, bütün resmi daireler Gürcüce işlem yapıyor, Rus boyunduruğundan kurtulmuş bütün cumhuriyetlerde, Kırgız’ı, Türkmen’i, Eston'u  durum böyle. Daha önce Rus olmayan diller kısıtlı okutuluyor ya da hiç okutulmuyor, kamu alanında kullanılmalarına –fiilen- izin verilmiyordu. Yalan, emperyal Rus için sıradan bir şey.

Rusya’da demokratik bir iktidarın kurulması halinde durum tersine dönecek, anadilleri kenara itilmişlikten kurtulacaklardır. Ama bunun için İsviçre tipi bir demokrasi olmalı. İsviçre’de okulda o kantonun ya da köyün, bucak merkezinin dili yanında ikinci bir İsviçre dilinin öğrenilmesi zorunlu. Almanca bilen biri ikinci İsviçre dilini de (Fransızca, İtalyanca ya da Romanşça) bilir. Sadece bu konuda zorlama var, yasa öyle. Böyle bir ortamda Rus ve Rusça daha sevimli görünmeye başlayacaktır, ama Gorbaçov’un döneminde söylendiği gibi Rus da bulunduğu cumhuriyetin dilini öğrenmeye teşvik edilmeli. 


HDP başarılı, diğerleri eriyor ya da yerinde sayıyor

Türkiye’ye gelirsek, 7 Haziran seçimleriyle mesafe alındı ve ırkçı yüzde 10 seçim barajı yıkıldı. Halkların Demokrasi Partisi (HDP) 80 milletvekili çıkardı, dört büyük partiden biri oldu. Her türlü baskı, saldırı, bombalama, öldürme ve yıldırmalara karşın beş para devlet yardımı da almadan bu başarıyı elde etti. Meclise Alevi, Ermeni, Süryanî , Êzidî, sosyalist ve İslâmcı  milletvekillerini de taşıdı, mükemmel bir senkronizm/ bir birliktelik kurdu, bunlar, bu gibi kişiler daha önceleri ‘Türkiye’nin lânetlileri’  idiler, şimdi parlamenterleri oldular. Bu büyük bileşenin  içinde maalesef Çerkesler yer alamadılar, sanırım az sayıda Çerkes, özellikle eğitimli kadınlar, aydınlar ve gençler HDP’ye oy vermiş olmalılar. Çerkes ana kitlesi ise, çoğulcu demokrasiyi değil, asimilasyoncu politikaları savunan Türk gerici partilerine (AKP ve CHP’ye) oy verdi. Bunu Çerkes yoğunluklu illerde ÇDP ve HDP’ye düşük oy çıkmış olmasından anlıyoruz. O ırkçı partiler de Çerkesleri bir güzel kenara ittiler tabiî. Babaları da aynısını yapmışlardı. 

Durum şunu gösteriyor, önceleri bir Kürt hareketi biçiminde başlayan bir politik muhalefet, BDP, daha sonra  bölge ölçeğini aşıp HDP'ye dönüştü, Türkiyelileşmeye ve tüm Türkiye’ye seslenmeye  başladı. Türk ve diğer uluslardan aydınlar da bu nedenle HDP’yi desteklediler. Denklem, bu büyük bileşen sürdürülebilirse, bu büyük bileşene Çerkesler de katılabilirler. Çerkes’in katılması demek, kuşkusuz iktidara  yürümek demek olacaktır. Çerkesler önemli bir nüfus. HDP, değişimi savunan ve umut yaratan tek büyük parti.

Çerkes gençleri bir an önce Türkçü/ asimilasyoncu partileri izlemekten kurtulmalı, halka önder olmalı, ÇDP ve HDP gibi çoğulculuğu savunan partileri anlamaya çalışmalıdır.


‘Vatan’ meselesi, Rusya demokrasiye döner mi?

Sayın Çetave ‘Vatana dönüş’ diyor, bunun için de bir dönüş projesi oluşturulmalı diyor. Kırım’ı yutan, Ukrayna’nın doğusunu koparmaya çalışan emperyal Rusya’yı ise görmüyor. Mısır’daki sağır sultan bile duymuştur, demokratik olmayan bir ülkeye dış sermaye gelmez, yatırım yapmaz. Sermaye güvenlikli bir ortam ister. İnsanlar için de öyle. Rusya güvenlikli bir yer mi? Keşke öyle olsa… Erdoğan’ın sekter, demokrasi dışı  politikaları sonucu Türkiye’den büyük bir sermaye kaçışı yaşandı, gelir düştü, işsizlik ve yoksullaşma arttı.

Aynısı katmerli bir biçimde Rusya için de söz konusu. Antalya sahilleri sinek avlıyor, Rus turist azaldı. “Attığı taş ürküttüğü kurbağaya değmemek…” diye bir deyim var. Rusya çorak, dağlık ve yoksul bir yöre, bir yarımada olan Kırım’ı yutarak ve Ukrayna’ya müdahale ederek bardağı taşırdı. Afganistan müdahalesi Sovyetler’in  sonunu getirmişti...

Kırım'ı niye ilhak eder? Sivastopol'daki deniz üssü için mi? Bu üs kime karşı? Türkiye'ye mi?..

Bir savaş olması dünyanın sonu gibi birşey. Kimse Rusya'ya saldırmayı göze alamaz. Rusya da küresel bir savaşı göze alamaz. İntihar olur bu.

O halde Rus yöneticiler 18 ve 19.yüzyıldaki yayılmacı politikalara özlem duyuyor olmalılar. Toprak genişletme politikası değilse bu yapılan, bunun başka tür bir açıklaması olabilir mi? Bu yüzyılda böyle şeyler, toprak gaspı ve ilhaklar savunulabilir mi?..

Bir kere Çerkesya gibi Kırım da Rus toprağı değildir, işgal edilmiş ve etnik temizlik geçirmiş topraklardır, her ikisi de çok uzun bir geçmişe dayalı birer ulusal tarihe sahiptir, oldu bittilerle Rus toprağı saydırılamazlar. Dış dünya aptal değil. O halde sorunlara demokratik temellere dayalı adil çözümler bulmak gerekir. Rus, Ukraynalı, Tatar ve Çerkes, tüm değişik halklardan bireylerin özgürce bir arada yaşayacağı bir dünya, bir barışçı ortam hedeflenmelidir.

Rusya’nın hızla aklını başına alması, yayılmacı ve Rusçu politikaları terk etmesi, dünyaya ters düşmemesi, gerçek bir demokrasiye geçmesi, sadece Rus'un değil, tüm halkların  ortak evi olan, tek ırk/ Rus temeline değil, çoklu bir yapıya dayanan  bir Rusya Federasyonu oluşturması gerekiyor. Çıkar yol bu.

Geliri petrole dayanan Rusya, Batı’nın çok yönlü ekonomik yaptırımları ile karşı karşıya. Petrol ucuzladı, Rus'un geliri düştü, para stoku kaç yıl dayanır? Mengene, demokrasiye dönüş olmadığında, yayılma politikaları sürdürüldüğünde daha da sıkıştırılabilecek. Rusya buna dayanabilir mi? Sanmam, halkın buna katlanmakta bir yararı da olamaz. Haklı taraf Rus tarafı değil çünkü. Ayrıca 45 milyon Ukraynalıyı doğrudan karşısına aldı, Ukrayna’ının arkasında koskoca bir dünya var.  Oysa, birkaç totaliter ya da otoriter, berbat ülke dışında Rus’un yaptığını onaylayan da yok.

Böyle bir ortamda insanlar Rusya yurttaşı olmaya özendirilebilir mi? Örneğin, Rus uydusu Abhazya tüm Abhazları, Abazinleri ve dahası Adıge Vıbıhları bile doğal yurttaş ilân etti, onları  kabule hazır olduğunu bangır bangır bağırıyor. Dönen var mı? Varsa da kaç kişi?..

Rus, güveni yok etti. Artık bu yara dikiş tutmaz. Güvenin  yeniden kurulması Rusya’nın yeniden demokrasiye dönüş yapmasına bağlı. Putin ara sıra kulağa hoş gelen sözler de edebiliyor. Örneğin, 2014’te, Çerkes sözcüğüne sansür koymuş olsa bile, Soçi’de Şapsığ yaşlılarının vakur duruşuna duyduğu saygıyı  dile getirebilmişti. Yine “Büyük Ülke Rusya Federasyonu, Küçük Ülke Adıgey”, “Ortak Evimiz Rusya Federasyonu” gibi güzel deyişler de Putin’e ait. Bu sözler söz olarak kalmamalı, hayata geçirilmeli. Kırım’da Tatarcanın kâğıt üzerinde resmî dil olması gibi sözde kalmamalı. Resmî dil, gerçekten resmî dil  olmalı. Çerkes ve Çerkesya sözcükleri Putin tarafından da  özgürce telâffuz edilebilmeli, sansür kaldırılmalı. Rus üye cumhuriyetlerin iç işlerinden elini çekmeli, halkları özgür bırakmalı. Halklar kendi dil, tarih ve kültürlerini özgürce yaşayabilmeli. Rusya kolonizasyondan ve Rusçayı diğer halklara dayatmaktan vazgeçmeli. Çerkesya, Kırım  gibi yerlerin Ruslara değil, o yerlerde yaşayan halklara ait olduğunu kabul etmeli, bunu kabul etmeyen Rusları da o gibi yerlerden geri çekmelidir. O zaman Rusya gerçekten büyüyecektir. Örneğin, Cezayir Savaşı sırasında Fransa Devlet Başkanı General Charles de Gaulle, 1962'de, büyük bir cesaretle, "Cezayir'in Araplara ait olduğunu kabul etmeyen Avrupalı nüfus Cezayir'i terk etsin" diyebilmiş ve barışı getiren büyük bir insan olarak tarihe geçmiştir. Charles de Gaulle'ün Rus liderlerden farkı da budur. 2 milyon Fransız'ı Cezayir'den geri çekti, ancak Fransa küçülmedi, aksine büyüdü, güçlendi.

Rusya ise başkalarına ait olan toprakları pervasızca işgal ediyor, o gibi yerleri kendi yerli halkından boşaltıyor (Çerkesler, Kırım Tatarları), başka uluslara ait bu gibi topraklara Rusları getirip yerleştiriyor. Peki, Rusya'yı büyütmüş mü oluyorlar? Aksine problem üretmiş, toprak ve kolonizasyon sorunu yaratmış oluyorlar. Kruşçev, Kazakistan'a Rus nüfus doldurmuştu, 1989'da Kazakistan nüfusunun yüzde 36'sı Kazak, yüzde 42'si Rus olmuştu, peki Kazakları bastırabildiler mi, bir karış toprak koparabildiler mi?..Aksine Rusya'ya da, boyunduruk altına almış oldukları halklara da getirmiş oldukları tek şey yeni problemler, yoksulluk ve huzursuzluk üretmek olmuştur.

Türkiye 2000 Kürt köyünü ateşe verdi, 3 milyon Kürd'ü yerinden etti, 17 bin Kürt sokakta infaz edildi, sorun çözülebildi mi?

Rus, bu tür yolları, Ruslaştırma politikalarını terk etmelidir. Çeçenlere uygulanan zulüm IŞİD olarak geri döndü. Çeçenya ve Dağıstan korkulu diyarlara dönüştüler. Niye o gibi yerlere Rus yerleştirilmez de Çerkesya ve Kırım'a yerleştirilir?..

Batı'nın Rusya'yı tehdit ettiği gibisine uydurmalara da inananılamaz. Batılı demokrasi güçleri tehditlere geçit vermez, karşı çıkar. Almanya'nın komşularından, örneğin Rusya'dan bir toprak talebi kaldı mı? Rusya, nihayetinde 140 milyonluk orta boy bir ülke, pekâlâ  Batı sistemine entegre olabilir, AB'ye girebilir. Bunu yapmadığında ABD, AB, Çin ve Hindistan gibi büyüklerle, bir başına asla yarışamaz, boy ölçüşemez. Buna insan gücü de yetmez. O halde Rusya neyi ister? Anlayamıyoruz.

Rusya ve Rusyalıların güzel yarınları, özgürlükleri hayata geçirmekten, demokrasiden, yurttaşlarına güvenmekten, sınırları, Rus olmayan eski Rusya yurttaşlarına, Adıge/ Çerkeslere, diğer Kafkas halklarına, Tatar ve Nogaylara ve onların dileyen torunlarına da açmaktan, bu insanlara çifte pasaport/ yurttaşlık  vermekten, dürüst bir politika uygulamaktan geçer. İspanya ve Portekiz'in Yahudi dönüşüne kapılarını açmaları, çifte yurttaşlık tanımaları, pasaport vermeleri örnek alınmalı. İşte o zaman o asık suratlı 'Çirkin Rus' ortadan kalkar, Rus ve Rusya halklarının tamamı sevimli bir hale gelmiş olur.


 

 
 
 
 
  Bugün 42 ziyaretçi (58 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol