adigehaber
  Yine Dönüş Konusu...
 

Yine Dönüş Konusu…

28 Ocak 2014 

Rus emperyalizminin 19. yüzyıldaki yayılmasının asıl kurbanı Adıge/ Çerkeslerdir. Bu arada Çerkesya’nın azınlıktaki halklarından Abaza (Abazin) ve Nogay toplulukları da Rus politikalarından aşırı ölçüde zarar görenler arasındadır.

Bizde, Diaspora Adıgelerinde demagog ve oportünist (çıkarcı) kişiler çoktur, böyleleri uzun süreler, belli düzeylerde toplumu etkilemeyi/ yanıltmayı başarmışlardı. Bu oluşumda Ankara, Şam ve Amman’daki Sovyet elçiliklerinin ve Kafkasya’daki yerel yönetimlerin (Kabardey-Balkar ve Adıgey) payı da vardı. Sözgelişi, Moskova radyosu Türkçe yayınında Çarlık Rusyası ile Sovyetler Birliği’nin eski yurttaşlarına yeniden “ vatandaşlık verildiği” anlamına gelebilecek  propaganda konuşmaları yapıyordu. “Eski yurttaş” kavramı da neydi? Kimse bunun üzerinde durmuyordu. Bir aldatmacaydı bu.

Yerli oportünistlerimiz de, mal bulmuş Mağribiler gibi, bu tür muğlak sözcüklere yapışıyor, durumun ne olduğunu bilmeyen kişilere yönelik propaganda çalışmaları yürütüyorlardı. Sanki propagandayla amaca ulaşılabilirmiş gibi... Dergilerde de “Anayurt Kucağını Açmış Evlâtlarını Bekliyor” başlıkları atılıyordu.

Bütün bu yapılanlar bizim açımızdan inandırıcı değildi. Ama kananlar az değildi.1992 yılında Kafkasya’ya gittim. Orada da bir oportünist grubun benzeri/ içeriksiz sözler söylediğine tanık oldum. Boş söz dışında, ekonomik anlamda dönen Adıgelere bir destek sağlandığını da göremedim. Sadece Maykop belediyesi bazı baraka büfeleri dönenlere kiralamıştı. O sıralar Adıge Bilimsel Araştırma Enstitüsü’nde  çalışan, sonradan iki kez yerel bakan olmuş biri, “Dönmelisiniz, dönmezseniz olmaz” dedi bana. Ben de “Peki, dönenlere ne gibi bir destek sağlanabilir, örneğin siz kişi olarak ne gibi bir yardımda bulunabilirsiniz?” diye sordum. “Ben ne gibi bir yardımda bulunabilirim ki,  ben zar zor ayakta durmaya çalışan biriyim” yanıtını almıştım.

Bu da niyeti/ niyetleri anlamada bir ölçek olarak kabul edilebilirdi. Adıgey’in elinde yetki ve güç yoktu. Bürokratlar da işlerini yitirmeme telâşında idiler. Sadece hayal ticareti yapılıyordu.

Kuşkusuz daha ciddi ve sözü dinlenir kişiler de vardı.

 

                                                                          

Adıge Cumhuriyeti

 

1992'de Rusya Federasyonu devlet sistemi henüz oluşum aşamasındaydı. Daha önce Adıgey, Krasnodar Kray’a dahil  küçük bir özerk il (oblast) iken, birçok kez yazdığım üzere, bir gereksinimi karşılama (Sovyetlerdeki dağılmayı önleme, karmaşıklaşmış  etnik sorunları çözmede model olması) amacıyla Merkezi yönetim tarafından cumhuriyet statüsüne yükseltilmişti. Cumhuriyete, Sovyetlerin başka cumhuriyetlerinde bulunmayan bazı ayrıcalıklar tanınmış, örneğin kendi iç yönetimini ve   anayasasını oluşturma olanağı sağlanmıştı (ancak amaç gerçekleşmemiş, Sovyetlerin dağılması önlenememişti).

Buna göre,  Adıge Cumhuriyeti, Rusça ve Adıgece konuşanların, her iki nüfus kesiminin- siyasal temsil eşitliğine (paritet) dayalı, iki resmi dilli ve iki yurttaşlık  (RF ve AC yurttaşlıkları) esasına dayalı  'egemen' bir devlet/ cumhuriyet olmuştu. Yerel devlet başkanı seçilmek için her iki resmi dili (Rusça ve Adıgece) iyi bilme koşulu getirilmişti. Bütün resmi kurumların kapılarına her  iki resmi dilde tanıtma yazıları yazılmıştı (Putin döneminde, önceden  verilmiş olan bu hakların birçoğu geri alındı). Örneğin, başkan olmak için Adıgece bilme zorunluğu kaldırıldı.

Adıge Cumhuriyeti nüfusunun yüzde 22 kadarı Adıge idi (şimdi % 24,5). Buna rağmen Adıgeler 'etkili makamlara' gelebilmişlerdi.

O sıralar Türkiye ile Rusya arasında vize sorunu (vize alma zorunluluğu) vardı. Davetli olarak giden ve bir kefil bulan kişi birkaç gün içinde oturma izni alabiliyordu (O ortamda binlerce kişi oturma izni aldı ama alt yapısı olmadığından neredeyse hepsi de  yandı).

Biçimsel anlamda olumlu bir ortam vardı ama bunun alt yapısı yoktu. Konjonktürel (geçici) bir durum vardı. Akrabalar (vınekoş aileler) anayurda giden eski akrabalarına ilgi gösteriyorlardı, o sayede Türkiye’ye giriş vizesi almak ve alışveriş yapmak istiyorlardı. Bir süre sonra Türkiye Rus turistler için vize zorunluluğunu kaldırdı. Bunun üzerine akrabalık ilgisi/ gereksinmesi de devreden çıkmış oldu.

O yıllarda Şapsığ sorunu gündemdeydi. 1924- 1945 yılları arasında Karadeniz kıyısında, şimdiki Soçi ve Tuapse ilçesi topraklarının bir bölümü üzerinde özerk bir Şapsığ ilçesi vardı. Moskova, Şapsığ ilçesini stratejik nedenlerle lağvettirmişti. 10 bin  Şapsığ yeniden  hak talebinde bulunuyor, özerk ilçe statüsünün geri verilmesini istiyordu. Maykop’ta, bir yurtsever, “Rus şu an sersemlemiş durumda. Bu ortamda Şapsığ sorunu çözülürse çözülür, yoksa, toparlandığında Rus hiçbir hak vermez” demişti bana. Haklı çıktı.

Şapsığ sorunu hâlâ çözümsüz. Etnik cumhuriyetlere ve azınlıklara tanınmış yetkiler de daha sonra iyice kırpıldı. Ya da geri alındı. Söylendiğine göre, azınlıkların 50 yıllık bir süreç içinde Ruslaştırılmaları isteniyormuş.

Durum böyle.

 

Oportünist kampanya

 

1990'larda bir ulusal dergi benimle görüşmek istedi, görüştüm. Görüşebilecekleri başka kişilerin adlarını da verdim. Hata etmiş olmalıyım. Bir oportünist üşüşme oldu. Geri plana atıldım, onlar ön plana  geçtiler, “boşluğu doldurdular”. Sözkonusu  dergiler ortada ama kişi adlarını vermek, geçmişle vakit kaybetmek istemiyorum. Ben özetle “Çerkesler için dönüş hakkının elde edilmesi gerektiğini, bu hakkın bulunmadığını, bu hak verilmeden dönüşün olamayacağını” belirttim. Onların çoğu ise hararetle dönüşü ve dönüş yolunun açıldığını -dönüş hakkının verildiğini- savunuyorlardı.

Halkı yanıltma amaçlı bu türden  yazıları gönderdiğim mektuplarla eleştirdim, doğru olmayan yanlarını belirttim. Bunun üzerine, kart boğanın pelerin yerine matadora saldırması örneğinde olduğu gibi, şahsıma yönelik saldırılar ve  suçlamalar arttı, Günah Keçisi ilân edilmek  istendim: “Yoluna girmiş ve işlemekte olan anayurda dönüş sürecinin, tarihsel bir fırsatın önünü kesmeye çalıştığım ama bunu başaramayacağım” biçiminde sert uyarmalar, telefonlar aldım.Yani art (kötü) niyetli biri olmalıydım.

Aradan zaman geçti, bu kişilerin çoğu gündemden düştü. Bazı uzantıları kaldı. Onlar da etkisizleştiler, özellikle Suriyeli Çerkes sığınmacıların Rusya’ya sokulmaması, Rus yandaşı ya da edilgen kişilerin propagandalarını tamamen bitirdi. Örneğin, genel kurul toplantılarında Rus Büyükelçiliği temsilcilerini davet eden ve onları tanıtıp alkışlattıran KAFFED de, sonunda Suriyeli Adıgelerin Rusya’ya girişlerine izin vermeyen Rusya'yı ve Adıgeleri aşağılayan, sahtekârlık üzerine kurulu  Soçi Kış Olimpiyatlarını kınamak zorunda kaldı.

Geç de olsa, KAFFED adına olumlu bir adımdır bu.

 

Yanlış eğilimlerle mücadele edilmeli

 

RF Merkezi yönetimi yanlısı yanlış bilgilendirmelerden biri de, Rusya’nın daha önce, sözgelişi  30 yıl önce Suriyeli Çerkeslere toplu dönüş hakkını tanıdığı, bu yöndeki  talebini onlara “ilettiği” (Suriyeli Çerkeslerin Kafkasya'ya dönmelerini istediği) ama bu talebin Suriyeli Çerkesler tarafından geri çevrildiği iddiasıdır. Rus hükümetlerince alınmış böyle  bir karar var mıdır? Olabilir mi? Sanmıyorum…

1872’de 6,500 imzalı ve Kafkasya’ya dönüş talepli bir Çerkes dilekçesi İstanbul Rus Büyükelçiliği aracılığıyla  Çar II. Aleksandr’a sunuldu ancak dilekçe, “Söz konusu bile edilemez” alt yazısıyla bizzat Çar tarafından geri çevrildi. O zamandan bu yana, Çerkeslere ilişkin Rusya devlet politikalarında herhangi bir değişiklik olduğuna ilişkin hiçbir inandırıcı  bilgi ve belge yoktur. Sadece propaganda içerikli sözler olabilir.

Daha önce de belirttim, 1998’de, RF Başkanı Boris Yeltsin başta iken ve Çeçen sorunu henüz yatıştırılamamışken, Rus'un sıkışık günlerinde, yani o günkü koşullarda usta bir diplomat olan AC Başkanı Carıme Aslan’ın da olumlu katkılarıyla 200'den az Kosovalı Çerkes, RF hükümeti tarafından getirilerek Adıgey’e yerleştirildi. Eski kültür bakanı Çemışo Ğazıy da konuya ilişkin bir kitap yazdı (Dönüşün İlk Adımları) ancak RF hükümetinin konuya ilişkin gerekçelerinin tamamı kitapta yer almış mıdır? Bilemiyorum.

Çoğu kez bir takım önemli şeyler atlanabilir.

Adıge Cumhuriyeti Anayasası’nda dönüş anlamında bir madde de var, ancak yerel cumhuriyetler anayasalarının siyasal konularda dış yaptırımı, hükmü,  gücü yoktur, yerel anayasaların  her biri kâğıttan birer kaplan gibidir. Şu koşullarda o madde işlevsizdir. Kararlar Maykop ya da Nalçik’te değil Moskova’da alınıyor. Bunu bilmeliyiz.

Bir eski dönüşçü şef de, yakınlarda şöyle yazabilmiştir:

- “10.000 Şapsığ Türkiye’den Anayurtlarına dönüp Kıyıboyu Şapsığ bölgesine” yerleşirse “garanti veriyorum” etnik sorunlar çözülecektir diyor, özetle.  Karşılık olarak, “Piyangodan birkaç milyon   çıkarsa, ben de  milyoner olacağıma garanti veririm” diyebilirim. Ancak hayal tacirliği yoluyla ulusal sorunlar çözülemez.

Üç Suriyeli Çerkes’i  bile kabul etmeyen, Adıgey sınırından geri çeviren Rus 10 bin Türkiyeli Şapsığ’a hiç giriş  izni verir mi? Olacak şey midir bu? Ayrıca, neredeyse  tüm topraklarına el konan, Adıgelerden alınmış olan Şapsığe’nin neresine yerleştirilecek bu 10 bin muhayyel- düş ürünü-  insan? Alis Harikalar Diyarı'nda mı yaşıyoruz? İşte böylesine demagojik, tabansız, hayal ürünü, kulağa hoş gelen, boş ninnilerle yıllarca uyutuldu gençlerimiz…

Birkaç örnek daha sunalım:

- “Rus politikalarını eleştirirseniz, oradaki cumhuriyetlerde yaşayan Çerkeslere yönelik Rus baskıları daha da artıyor, Rus bunun ceremesini oradaki Adıgelere çıkarıyor”... Var olan bir baskının daha da artmaması, şiddetlenmemesi için susmak mı gerekir, yoksa baskının kalkması için mücadele etmek mi gerekir? Kölelik ruhudur susmak, teslimiyet olur. ”Kırk katır mı kırk satır mı” hikâyesi gibi birşeydir bu. Mücadeleyi göze almamak, korkaklık, köleliği kabullenmek anlamına gelmez mi?

- “Atalarımızı öldürdüler, sürdüler, mahvettiler, asimile olmamıza, felâketimize yol açtılar biçiminde sözlerle geçmişe takılı kalmamak, bugüne bakmak gerekir. Bıktırıcı şeyler bunlar, kabak tadı verdi, bıktık, usandık bu tür sözlerden” diyenler var. Bunlar da yanlış ve zarar verici propagandalar. Tam aksine, soykırım, etnik temizlik, sürgün ve asimilasyon gibi terimler her fırsatta kullanılmalı ve sık sık vurgulanmalı. Aksi takdirde Rus emperyalizminin ekmeğine yağ sürmüş, davayı terk etmiş, davanın peşini bırakmış konumuna düşeriz; yoksa, davayı uluslararası düzeyde savunmayı sürdüremeyiz. Davayı canlı tutmak için sık sık tekrar etme zorunluluğu var.

- “Bizim bir gelirimiz yok, Moskova’dan gönderilen paralarla maaş alıyor, geçiniyoruz” iddiaları. Adıgey şayet Rusya’nın sırtında bir kambur, bir yükse, Rus  o yükü sırtından atabilir. Bunun için RF Anayasası’nın tanıdığı hakları, egemenlik yetkisini Adıgey’e geri vermesi yeterli. Elini tutan mı var?..

- “Nüfusumuz artmıyorsa, Rus’unki de artmıyor, ne yapalım, gelişim öyle, ama Kürt’ünkü artıyor” propagandası, Kürt’ü Günah Keçisi ilân etme eğilimleri. Bu da doğru ve gerçekçi değil. Kürt, çoğunluğa entegre olmamış, toprağa bağlı, çok yoksul bir köylü nüfus. Yeni bir göçmen nüfus. Bir tür kapalı/ getto yaşamı sürdürüyor. Kadınlar 13-14 yaşında evlendirilebiliyor, eğitimsizler. Kürt  kadını bahçesi, tarlası dışını bilmiyor, dışarı adım atamıyor, koca ve  aile baskısı altında, tarlasında çalışıyor, sebze üretiyor, erkeği de o ürünü satıyor, çocuğu hayvan otlatıyor. 1 ölene karşı 8 Kürt  bebek doğuyor. Çin’deki gibi doğum kontrolü/ yasağı da yok. Kuşkusuz geçici/ konjonktürel bir durum bu. Yaşam düzeyleri yükseldiğinde, Kürtler de kentli kültürünü benimseyecek, taşra insanı olmaktan kurtulacak ve genel gelişime ayak uyduracaklar. Süreç böyle işler. Eğitimli Rus ve Adıge genci ise, çalışmak için Adıgey’den dışarıya, Moskova ve St. Petersburg gibi sanayi merkezlerine göç ediyor. Dışarıya göç  nedeniyle anayurttaki Adıge nüfusu artmıyor, ancak bu azalma, Adıgey dışında doğan nüfusun asimile olması biçiminde gerçekleşiyor. Bu süreçten kârlı çıkan taraf kuşkusuz Rus tarafı. Eğer Adıgey ve Kabardey’de sanayileşme, iş bulma/ istihdam olanağı olsaydı, bu gençler dışarıya göç etmez, yörelerinde kalır, Adıge nüfus da azalmazdı. Peki, sanayileşmeyi ve ekonomik kalkınmayı engelleyen  kimdir?  Moskova mı, Maykop mu?..

Beyin göçü nedeniyle, verimli insan gücü yönünden Adıge yöreleri çoraklaşıyor. Beyinler başka yörelere akıyorlar. Bu da büyük bir sorun. Çağımızın, küreselleşmenin doğal bir sonucu da, maalesef böyle. Önlem alınabilir ama Adıgelerin özgürlükleri ve egemenlik yetkileri  yok, Rus buna/ özgürleşmeye izin verir mi hiç?  Tataristan ve Başkırdistan’nın Adıgey’e oranla  avantajı var, oralarda  zengin petrol yatakları ve petrol sanayileri, para ve iş olanakları var. Adıge yöreleri bu yönden  şanssız, geri bıraktırılmış yöreler...

Yoksulluk sonucu yerli gençlerin birçoğu  evlenemiyor, yuva kuramıyor, kendisini içkiye veriyor, bu da bir gerçek. Nüfus düşüşü daha konforlu, daha demokratik bir yaşam sürdüren Hanefi  Müslüman ve Hıristiyan Kuzey Kafkasya halkları için söz konusu, Şafii Müslüman halklar (İnguş, Çeçen ve Dağıstanlılar) hızla çoğalıyorlar. Şafiiler daha köylü/ daha feodal kalmışlar. İlginçtir, çoğalan Adıgeyli Kürtler de Şafii Müslümanlar (Kürt nüfus 4,5 bin).

Sonuç

Rusya politikaları Rus olmayanları, özellikle de Çerkesleri, gelecek açısından tehlikeli görüyor, Çerkes dönüşüne izin tanımıyor, tanıma niyeti de yok. Bu son birkaç yılda Adıgey’e yerleşmiş olan  her azınlıktan (Özbek, Tacik, Azeri, Gürcü, vs) insan topluluklarının her birisinin sayısı 40 yılda Adıgey’e dönen Adıge sayısından daha fazla. Bu durumda, sızıntı biçiminde bireysel dönüşler olabilir. Sayı arttığında Rus, sızıntı  dönüşe de yasak getirebilir.

Rus’un gündeminde Çerkes 'tehlikeli bir unsur'- “anayurdundan uzak tutulmalı”. Bu son dönemde baskılar arttığı için, geçici oturma izni almak için zorunlu  koşul olan anayurttan birini kefil bulmak da eskisi gibi kolay olmayabilir. Malûm, muhaliflere yönelik baskılar ve  gözaltılar bu son dönemde çoğalmış durumda. Baskı özgürlükleri savunanlara yönelik.

Rusya’ya tek tek ve ayrı ayrı giriş yapılabilir. Rusya Türkiye yurttaşlarından şimdilik giriş vizesi istemiyor (Suriye'de Rus uçağı düşürme olayından sonra yeniden vize kondu). Bu da bir avantaj. 1 ya da 2 aylık vize süresi içinde yerleşme işi/ geçici oturma izni ayarlanabilir. Bunun için varlıklı olmak gerekir. Fakir ya da mesleksiz kişiler, hiç olmazsa şimdilik geri çekilseler iyi yapmış olurlar. İşsiz, özellikle rahmetli İzzet Aydemir abimizin 'meşhur' deyimiyle kırdı kaçtı takımından kişilerin  anayurttan uzak durmaları yararlı olur. Öyleleri diaspora Adıgelerinin anayurttaki Adıgeler ve Ruslar katında itibarsızlaşmalarına yol açmışlar…

Ancak, yerleşme izni alınsa bile, kendi konutunuzu kendiniz satın almalı ya da inşa ettirmelisiniz. Bu da yüklü para gerektirir (Maykop'ta ortalama daire fiyatı 30.000 ABD Doları). İş olanağınızı da kendiniz yaratmalısınız. Kimseden yardım beklenmemeli. Adıgey insanı işsiz iken, tam gün iş bulamazken, yarım ya da çeyrek gün ücretle çalışanların sayısı binleri bulurken kimse size altın tepsi üzerinde fırsat sunmaz. Bu gerçeği bilmek gerekir.

Hayvancılık yapmak isterseniz arazi kiralamanız ya da satın almanız, bir grup oluşturmanız, sermaye bulmanız gerekir. Yoksa iş yapamaz, malınızı koruyamazsanız, çalınır. Düş kırıklığına uğrarsınız.  Bir dostumun oğlu bir tavukhane kurdu, çalışıyor, iyi de para kazanıyormuş. Bunun gibi başarılı girişimler de var.

Ancak bütün bu işler Türkiye’de de yapılabilir, daha teknik, daha kolay, daha garantili  çalışma olanağı var. Bunu da dikkate almak gerekir. Burada söylemek istediğim şey, anayurtta da çalışma koşullarının iyileştirilmesi gereğini vurgulama isteğidir. Anayurt  özgür değil, özgürleştiğinde, kuşkusuz  daha güzel ve daha yaşanır bir hale gelecektir.

 Güncellenmiştir.


 
  Bugün 48 ziyaretçi (65 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol