“Nef” çocuk dans topluluğunu kuran ve yöneten Ç’ermıt Muhdin’e göre,Adıge ulusunun yeniden bir araya gelmesi,tek bir ulus olarak yeniden inşa edilmesi,değişik ülkelerde yaşayan soydaşlar arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi ve dilimizin yaşatılması gibi işler en başta gelen görevler.Türkiye’ye götürdüğü küçük çocukları,oradaki Adıge ailelerine dağıtma,böylece çocuklar arasında ilişki kurma düşüncesi de ona ait.Türkiye’de değil sadece,hangi ülkeye giderse gitsin öyle yapıyor.Bu uygulama,gençlerin bir araya gelmelerini ve yakınlaşmalarını amaçlıyor.Ancak sadece bu amacı öne almakla yetinmiyor:Dışarıya gidecek her bir çocuğun Adıge danslarını ve Adıgece’yi çok iyi bilmesini de şart koşuyor.Bu arada ekip elemanlarının en azından Adıgece bir şarkıyı ya da şiiri öğrenmiş olmasını da istiyor.Çocukların bu gibi konularda yetenekli olduklarına iki haftalık Türkiye gezimiz süresince tanık olduk.
Bursa yakınlarındaki Yalova kenti Kafkas halkları festivaline “Nef”in ikinci katılışı şimdiki.Festivaller her yıl yapılıyor,oraya gittiğimizde festivale gelen çok sayıda Adıge ile de karşılaştık ve tanıştık.Tanıştıklarımızdan biri de Bırsırhable köyünden (Çavuşkoyköy) Hatko Kâni idi.Kâni ile Yalova’da görüşmüştük,iki gün sonra köyünü de ziyaret ettik.Köyüne Bırsır kardeşlerin adı verilmiş.Yanımızdaki biliminsanı Bırsır Batırbıy,kendi sülale adını taşıyan bir köyün bulunuyor olmasına çok sevinmişti.Sevinci,Adıge anayurdunda Bırsır adını taşıyan bir köy kalmamış olsa da,böyle bir ad taşıyan bir köyün dünyanın başka bir yerinde bulunuyor olması nedeniyleydi.Batırbıy,köydeki Bırsırlar ile tanıştı ve hasret giderdi.Oradaki Bırsırlar da Batırbıy gibi uzun boylu,iri kemikli ve güçlü kuvvetli kişiler idiler,yani –onca yıllık ayrılığa karşın- ailevî özelliklerini hiç yitirmemişler.Kişisel olarak beni etkileyen şey,bu köyde Adıge binicisi üzerinde şahlanmış bir at anıtının bulunuyor olmasıydı.Diğer köylerde ulusumuzu simgeleyen anıtlar yoktu ya da ben görmedim.Görüştüğümüz Hatko Kâni,o anıtı kandisinin diktirdiğini söyledi.İstediği biçimde ve görünümde bir at resmini kâğıt üzerine çizmiş ve önerilen bir Adıge heykeltraşa gitmiş ve heykeli ona yaptırmış.Köydeki varlıklı aileler de haykeltraşa verilecek parayı kendi aralarında toplamışlar.Kâni’nin bize söylediğine göre,heykeltraş, ‘Ulusumuz için yaptım ben bu heykeli’ diyerek para almamaya kalkışmış,ama sanatçının emeğini,kullandığı malzeme bedelini ve alınterini dikkate alan köylüler parayı kabul ettirmekte ısrarcı olmuşlar.
Hatko Kâni’nin anlattığına göre,anayurdu ilk terk eden kişi Karbeç imiş.Karbeç altı yaşındaki küçük çocuğu Hacumar ile birlikte gelmiş.Hacumar’ın oğlu İhsan, Kâni’nin büyük babası/dedesi,babasının adı ise Vahid.Anayurttaki köylerine ilişkin anlatılara yetişememiş Hatko,bilmiyor,ulusal işlerimize ilgi duymaya başladığı yıllardan bu yana eski köyünü birçok kez soruşturmuş,ama bir bilene biriyle rastlamamış.
Yalova festivaline dönersek,çocuklarımız en iyi dansı çıkaran ekipti demesek bile,en geride kalan ekip de değildi.Festivale Abhazya,Kuzey Osetya,Dağıstan,Gürcistan ve Türkiye’den topluluklar katıldılar ve Kafkas danslarını sundular.Festival süresince,akrabam Abzah genci Hapaye Rasim yanımdan hiç ayrılmadı. “Adıge çocuk topluluğunun gösterisi en sona alındı,çünkü gelenlerin çoğu Adıge danslarını görmek için geliyorlar,Adıge danslarını gördükten sonra da gidiyorlar.Gitmemeleri için danslarımızı en sona koymuşlar” diyor Rasim.Bu dediğinin doğru olduğuna,ekibimiz sahneye çıktığında ve büyük bir alkış tufanı koptuğunu gördüğümde inandım.
Bursa’nın merkez ilçelerinden Nilüfer’e döndüğümüzde Neğoy Yaşar’ın (Yaşar Nogay) komşusu Natho Kübra’yı ziyarete gittik.Natho Kübra 82 yaşında,Oset kadını,ama Adıge gelini.Adıgece biliyor ve konuşabiliyor.
-Dedelerimiz Türkiye’ye geldiklerinde 40 Adıge köyü bir yöreye yan yana yerleşti,onların yakınına da 3 Oset köyü yerleşti.
Natho genci (müstakbel eşi) ile tanıştığında,Kübra,Adıgece ile Türkçe’yi bilmiyormuş,ama aralarında doğmuş olan aşk/sevgi dili onları birbirine bağlamış.Annesi ve babası,ilkin, kızlarının bir Adıge ile evlenmesin karşı çıkmışlar,kendi ulusundan biriyle evlensin demişler,ama kız sevdiğini bırakmaya yanaşmamış. “Gelenekten değildi,ama müstakbel kayın pederim (сипщ) gelip anne ve babamla konuştu,yoksa beni vermezlerdi.Ona olan sevgime asla ihanet etmedim,-diye anlatıyor Kübra. -Geleneklerimiz birbirine benziyor:İnsanlık anlayışımız,eşine ve girdiğin aileye değer verme,utanma anlayışımız ve çalışkan/sevecen olma gibi ortak özelliklerimiz var.Bu gibi konularda eğitilmiş olduğumdan Adıgeler arasında hiçbir güçlükle karşılaşmadım.Adıgeleri çok seviyorum,aralarına katıldığım için pişmanlık duyduğum tek bir anım olmadı.Ama “Adıge geleneği neye yarayacak,Adıgelik ve Adıgece bize ne kazandıracak,onlarsız da yaşayabiliriz” diyenler gittikçe çoğalıyorlar,böylelerini gördükçe oturup ağlıyorum.Yazık…Adıgeler Türkiye’de helak (yok) oluyorlar,ne de şanssız bir ulus imişsiniz…”
Bu sözleri ettikten sonra Kübra’nın gözleri yaşardı,biraz bekledikten sonra sözlerini sürdürdü: “Adıgeler gibi Osetler de yitip gidiyorlar Türkiye’de.Onlara mal mülk sahibi olabileceklerini,para sıkıntısı çekmeyebileceklerini,varlık içinde yaşayabileceklerini,ama geleneği bir yitirdiklerine bir daha elde edemeyeceklerini,ulusun yitip gideceğini” söylüyorum.
Kübra’nın çocukları iş yaşamına atılmışlar,iyi bir yaşamları var.Kübra’nın anlattığına göre,çocukları Adıgece’yi iyi anlıyorlar,ama çok az konuşabiliyorlar.
Oset kadının iyi mızıkacı/pşınave olduğunu bize söylemişlerdi,ama kardeşi birkaç ay önce vefat etmiş,yani için yas içindeydi,o nedenle bizim için mızıka çalamadı.
Ninemiz,bize Adıge halkının kökten yok olmakta olduğunu söylemişti,bu sözler bizi derinden etkiledi ve düşündürdü.Geleneksel özelliklerimiz,kültürümüz ve Adıge dilimiz gelişemiyor,günden güne eriyor.Büyük uluslar bizi insafsızca eziyorlar,nerede olursak olalım,yabancı uluslar içinde eriyip yok oluyoruz.Başka ulusların karakterlerini ve özelliklerini itirazsız benimsiyoruz.Bu olumsuz gidişi durdurmamız, tüm gücümüzle karşı çıkmamız gerekiyor,yoksa başımıza gelecek olan sonuç, sır olan birşey değil:Bunlar Adıge kalıntıları (адыгэхэкIых) diyecekler bize.Bir süre sonra onu da demeyecekler (-tümden yok olup gideceğiz-).Bursa derneğinden Perenıko Feridun ile onun düşüncelerini paylaşanlar,ulusumuzu canlandırmak,ayakta tutmak ve bir araya getirmek için canla başla çalışıyorlar.
Feridun ,Türkiye’deki –Biga- Pçıhal’ıkuaye (ПчыхьалIыкъуае) köyünden. Pçıhal’ıkuaye, Hatlekuaye,Veçepşıye,Şıncıye,Tahtamukay (Тэхъутэмыкъуае) ve Bjıhakuaye köyleri,Adıgey’de bir ‘topluluk’ (кой) oluşturuyorlar,hepsi de Bjeduğ.Kendi aralarında Hımışey (хъымыщэй) ve Çeçenay (чэчэнай) diye iki gruba (klana) ayrılıyorlar.Perenıko’nun söylediğine göre,kendi köyü Pçıhal’ıkuaye’de 100 üzeri hane yaşıyor.Çoğunluk çifçilik ve toprak işleriyle uğraşıyor.Buğday,ayçiçeği,pancar ve pirinç ekiyor,verimli bahçelerinde sebzecilik de yapıyorlar.Feridun 50 yaşını aşmış biri,çok mükemmel bir Adıgece’si var.Bize,kendi yaşında olanların Adıgece bildiklerini,büyük kentlerde yetişmiş olan gençlerin ise Adıgece’yi yitirmekte olduklarını söyledi.Bu nedenle 20 üzeri yıldan beri Bursa Çerkes Derneği’nde Adıgece dersler (kurslar) veriliyor ve Türk topluluğu içinde erimemenin yolları aranıyor.
-Derneklerimiz Türkiye devlet yetkilileri ile yeterli bir diyalog kurabilmiş değiller,-diye başlıyor konuşmaya Perenıko Feridun.-Yeryüzündeki en büyük Adıge diasporası Türkiye’de ve birkaç milyon ediyoruz,anayurdumuz ise Rusya’ya bağlı.O halde,ne diye Rusya büyükelçiliği ile ilişki kurmuyor ve gerekenleri yapmıyoruz?Sadece anayurda dönüşle sınırlı değil sorunlarımız,çok,sınırsız.Yayın,okuma kitaplarını yayınlama,pasaport çıkartma ve daha birçok sorunumuz var.Adıge Cumhuriyeti’nde diasporadan 70 Adıge öğrenciye üniversitelerde ücretsiz okuma olanağı tanınmış, sevindirici bir şey bu.Tanınan kontenjan,ilk bakışta çok az görünüyor,ama milyonlarca Adıge’nin yaşadığı Türkiye’de bu 70 kişilik kotayı bile dolduramıyoruz.Bunun nedeni bizce biliniyor.Çocuklarımız anayurtta okumayı ve anayurda yerleşmeyi istemiyor değiller.Karşılanış biçimleri önemsiz sayılabilir mi?Ancak,bu son yıllarda,daha fazla bir araya gelmeye ve sorunlarımıza birlikte çözümler aramaya başladık.Umutsuz değiliz.Ulusal duyarlığı olan kişiler yol arkadaşlarımızdır,Adıge halkını ayakta tutmak için bir şeyler yapanlar da onlardır.
Derbe Timur
Adıge maq gazetesi muhabiri
Adıge maq,10 Ağustos 2011
Çeviri:Hapi Cevdet Yıldız
“Nef” çocuk dans topluluğunu kuran ve yöneten Ç’ermıt Muhdin’e göre,Adıge ulusunun yeniden bir araya gelmesi,tek bir ulus olarak yeniden inşa edilmesi,değişik ülkelerde yaşayan soydaşlar arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi ve dilimizin yaşatılması gibi işler en başta gelen görevler.Türkiye’ye götürdüğü küçük çocukları,oradaki Adıge ailelerine dağıtma,böylece çocuklar arasında ilişki kurma düşüncesi de ona ait.Türkiye’de değil sadece,hangi ülkeye giderse gitsin öyle yapıyor.Bu uygulama,gençlerin bir araya gelmelerini ve yakınlaşmalarını amaçlıyor.Ancak sadece bu amacı öne almakla yetinmiyor:Dışarıya gidecek her bir çocuğun Adıge danslarını ve Adıgece’yi çok iyi bilmesini de şart koşuyor.Bu arada ekip elemanlarının en azından Adıgece bir şarkıyı ya da şiiri öğrenmiş olmasını da istiyor.Çocukların bu gibi konularda yetenekli olduklarına iki haftalık Türkiye gezimiz süresince tanık olduk.
Bursa yakınlarındaki Yalova kenti Kafkas halkları festivaline “Nef”in ikinci katılışı şimdiki.Festivaller her yıl yapılıyor,oraya gittiğimizde festivale gelen çok sayıda Adıge ile de karşılaştık ve tanıştık.Tanıştıklarımızdan biri de Bırsırhable köyünden (Çavuşkoyköy) Hatko Kâni idi.Kâni ile Yalova’da görüşmüştük,iki gün sonra köyünü de ziyaret ettik.Köyüne Bırsır kardeşlerin adı verilmiş.Yanımızdaki biliminsanı Bırsır Batırbıy,kendi sülale adını taşıyan bir köyün bulunuyor olmasına çok sevinmişti.Sevinci,Adıge anayurdunda Bırsır adını taşıyan bir köy kalmamış olsa da,böyle bir ad taşıyan bir köyün dünyanın başka bir yerinde bulunuyor olması nedeniyleydi.Batırbıy,köydeki Bırsırlar ile tanıştı ve hasret giderdi.Oradaki Bırsırlar da Batırbıy gibi uzun boylu,iri kemikli ve güçlü kuvvetli kişiler idiler,yani –onca yıllık ayrılığa karşın- ailevî özelliklerini hiç yitirmemişler.Kişisel olarak beni etkileyen şey,bu köyde Adıge binicisi üzerinde şahlanmış bir at anıtının bulunuyor olmasıydı.Diğer köylerde ulusumuzu simgeleyen anıtlar yoktu ya da ben görmedim.Görüştüğümüz Hatko Kâni,o anıtı kandisinin diktirdiğini söyledi.İstediği biçimde ve görünümde bir at resmini kâğıt üzerine çizmiş ve önerilen bir Adıge heykeltraşa gitmiş ve heykeli ona yaptırmış.Köydeki varlıklı aileler de haykeltraşa verilecek parayı kendi aralarında toplamışlar.Kâni’nin bize söylediğine göre,heykeltraş, ‘Ulusumuz için yaptım ben bu heykeli’ diyerek para almamaya kalkışmış,ama sanatçının emeğini,kullandığı malzeme bedelini ve alınterini dikkate alan köylüler parayı kabul ettirmekte ısrarcı olmuşlar.
Hatko Kâni’nin anlattığına göre,anayurdu ilk terk eden kişi Karbeç imiş.Karbeç altı yaşındaki küçük çocuğu Hacumar ile birlikte gelmiş.Hacumar’ın oğlu İhsan, Kâni’nin büyük babası/dedesi,babasının adı ise Vahid.Anayurttaki köylerine ilişkin anlatılara yetişememiş Hatko,bilmiyor,ulusal işlerimize ilgi duymaya başladığı yıllardan bu yana eski köyünü birçok kez soruşturmuş,ama bir bilene biriyle rastlamamış.
Yalova festivaline dönersek,çocuklarımız en iyi dansı çıkaran ekipti demesek bile,en geride kalan ekip de değildi.Festivale Abhazya,Kuzey Osetya,Dağıstan,Gürcistan ve Türkiye’den topluluklar katıldılar ve Kafkas danslarını sundular.Festival süresince,akrabam Abzah genci Hapaye Rasim yanımdan hiç ayrılmadı. “Adıge çocuk topluluğunun gösterisi en sona alındı,çünkü gelenlerin çoğu Adıge danslarını görmek için geliyorlar,Adıge danslarını gördükten sonra da gidiyorlar.Gitmemeleri için danslarımızı en sona koymuşlar” diyor Rasim.Bu dediğinin doğru olduğuna,ekibimiz sahneye çıktığında ve büyük bir alkış tufanı koptuğunu gördüğümde inandım.
Bursa’nın merkez ilçelerinden Nilüfer’e döndüğümüzde Neğoy Yaşar’ın (Yaşar Nogay) komşusu Natho Kübra’yı ziyarete gittik.Natho Kübra 82 yaşında,Oset kadını,ama Adıge gelini.Adıgece biliyor ve konuşabiliyor.
-Dedelerimiz Türkiye’ye geldiklerinde 40 Adıge köyü bir yöreye yan yana yerleşti,onların yakınına da 3 Oset köyü yerleşti.
Natho genci (müstakbel eşi) ile tanıştığında,Kübra,Adıgece ile Türkçe’yi bilmiyormuş,ama aralarında doğmuş olan aşk/sevgi dili onları birbirine bağlamış.Annesi ve babası,ilkin, kızlarının bir Adıge ile evlenmesin karşı çıkmışlar,kendi ulusundan biriyle evlensin demişler,ama kız sevdiğini bırakmaya yanaşmamış. “Gelenekten değildi,ama müstakbel kayın pederim (сипщ) gelip anne ve babamla konuştu,yoksa beni vermezlerdi.Ona olan sevgime asla ihanet etmedim,-diye anlatıyor Kübra. -Geleneklerimiz birbirine benziyor:İnsanlık anlayışımız,eşine ve girdiğin aileye değer verme,utanma anlayışımız ve çalışkan/sevecen olma gibi ortak özelliklerimiz var.Bu gibi konularda eğitilmiş olduğumdan Adıgeler arasında hiçbir güçlükle karşılaşmadım.Adıgeleri çok seviyorum,aralarına katıldığım için pişmanlık duyduğum tek bir anım olmadı.Ama “Adıge geleneği neye yarayacak,Adıgelik ve Adıgece bize ne kazandıracak,onlarsız da yaşayabiliriz” diyenler gittikçe çoğalıyorlar,böylelerini gördükçe oturup ağlıyorum.Yazık…Adıgeler Türkiye’de helak (yok) oluyorlar,ne de şanssız bir ulus imişsiniz…”
Bu sözleri ettikten sonra Kübra’nın gözleri yaşardı,biraz bekledikten sonra sözlerini sürdürdü: “Adıgeler gibi Osetler de yitip gidiyorlar Türkiye’de.Onlara mal mülk sahibi olabileceklerini,para sıkıntısı çekmeyebileceklerini,varlık içinde yaşayabileceklerini,ama geleneği bir yitirdiklerine bir daha elde edemeyeceklerini,ulusun yitip gideceğini” söylüyorum.
Kübra’nın çocukları iş yaşamına atılmışlar,iyi bir yaşamları var.Kübra’nın anlattığına göre,çocukları Adıgece’yi iyi anlıyorlar,ama çok az konuşabiliyorlar.
Oset kadının iyi mızıkacı/pşınave olduğunu bize söylemişlerdi,ama kardeşi birkaç ay önce vefat etmiş,yani için yas içindeydi,o nedenle bizim için mızıka çalamadı.
Ninemiz,bize Adıge halkının kökten yok olmakta olduğunu söylemişti,bu sözler bizi derinden etkiledi ve düşündürdü.Geleneksel özelliklerimiz,kültürümüz ve Adıge dilimiz gelişemiyor,günden güne eriyor.Büyük uluslar bizi insafsızca eziyorlar,nerede olursak olalım,yabancı uluslar içinde eriyip yok oluyoruz.Başka ulusların karakterlerini ve özelliklerini itirazsız benimsiyoruz.Bu olumsuz gidişi durdurmamız, tüm gücümüzle karşı çıkmamız gerekiyor,yoksa başımıza gelecek olan sonuç, sır olan birşey değil:Bunlar Adıge kalıntıları (адыгэхэкIых) diyecekler bize.Bir süre sonra onu da demeyecekler (-tümden yok olup gideceğiz-).Bursa derneğinden Perenıko Feridun ile onun düşüncelerini paylaşanlar,ulusumuzu canlandırmak,ayakta tutmak ve bir araya getirmek için canla başla çalışıyorlar.
Feridun ,Türkiye’deki –Biga- Pçıhal’ıkuaye (ПчыхьалIыкъуае) köyünden. Pçıhal’ıkuaye, Hatlekuaye,Veçepşıye,Şıncıye,Tahtamukay (Тэхъутэмыкъуае) ve Bjıhakuaye köyleri,Adıgey’de bir ‘topluluk’ (кой) oluşturuyorlar,hepsi de Bjeduğ.Kendi aralarında Hımışey (хъымыщэй) ve Çeçenay (чэчэнай) diye iki gruba (klana) ayrılıyorlar.Perenıko’nun söylediğine göre,kendi köyü Pçıhal’ıkuaye’de 100 üzeri hane yaşıyor.Çoğunluk çifçilik ve toprak işleriyle uğraşıyor.Buğday,ayçiçeği,pancar ve pirinç ekiyor,verimli bahçelerinde sebzecilik de yapıyorlar.Feridun 50 yaşını aşmış biri,çok mükemmel bir Adıgece’si var.Bize,kendi yaşında olanların Adıgece bildiklerini,büyük kentlerde yetişmiş olan gençlerin ise Adıgece’yi yitirmekte olduklarını söyledi.Bu nedenle 20 üzeri yıldan beri Bursa Çerkes Derneği’nde Adıgece dersler (kurslar) veriliyor ve Türk topluluğu içinde erimemenin yolları aranıyor.
-Derneklerimiz Türkiye devlet yetkilileri ile yeterli bir diyalog kurabilmiş değiller,-diye başlıyor konuşmaya Perenıko Feridun.-Yeryüzündeki en büyük Adıge diasporası Türkiye’de ve birkaç milyon ediyoruz,anayurdumuz ise Rusya’ya bağlı.O halde,ne diye Rusya büyükelçiliği ile ilişki kurmuyor ve gerekenleri yapmıyoruz?Sadece anayurda dönüşle sınırlı değil sorunlarımız,çok,sınırsız.Yayın,okuma kitaplarını yayınlama,pasaport çıkartma ve daha birçok sorunumuz var.Adıge Cumhuriyeti’nde diasporadan 70 Adıge öğrenciye üniversitelerde ücretsiz okuma olanağı tanınmış, sevindirici bir şey bu.Tanınan kontenjan,ilk bakışta çok az görünüyor,ama milyonlarca Adıge’nin yaşadığı Türkiye’de bu 70 kişilik kotayı bile dolduramıyoruz.Bunun nedeni bizce biliniyor.Çocuklarımız anayurtta okumayı ve anayurda yerleşmeyi istemiyor değiller.Karşılanış biçimleri önemsiz sayılabilir mi?Ancak,bu son yıllarda,daha fazla bir araya gelmeye ve sorunlarımıza birlikte çözümler aramaya başladık.Umutsuz değiliz.Ulusal duyarlığı olan kişiler yol arkadaşlarımızdır,Adıge halkını ayakta tutmak için bir şeyler yapanlar da onlardır.
Derbe Timur
Adıge maq gazetesi muhabiri
Adıge maq,10 Ağustos 2011
Çeviri:Hapi Cevdet Yıldız