adigehaber
  Ruslar Ne Zamandan Beri Soçi'de Yaşıyorlar?
 

  Ruslar Ne Zamandan Beri  Soçi’de Yaşıyorlar?

13 Şubat 2014

21. yüzyıl bir enformasyon çağı. Doğru bilgilendirme yanında, yanlış/ yalan bilgilendirme, dezenformasyon da yaygınlaşmış durumda. Bilinçli olarak karşı önlem alınmadığında ve deşifre edilmediğinde, yanlış, "doğru" imiş gibi  kabul ettirilebilir. Kitleler büyük bir enformasyon, haber akışı ağının baskısı altında, bir tür tutsaklar. Ortalıkta   para dolanıyor. Para için yapılmayacak şey, söylenmeyecek yalan kalmamış. Yalan haber ve bilgi, empoze yoluyla, yani üçüncü kişiler aracılığıyla yayıldığında daha etkili ve daha inandırıcı olabiliyor.

 

Bir örnek sunayım: 13 Şubat 2014 Perşembe günü saat 10,45 sularında Haber Türk  kanalında, rastlantı sonucu, Soçi Kış Olimpiyadı ile ilgili kısa bir programa tanık oldum. Genç konuşmacı  bayan Soçi Olimpiyadı'nın "bir yönünü" dile getiriyor.  Olimpiyat tesislerinin inşası nedeniyle yerlerinden edilenlerden ve sorunlarından söz ediyor.  Tabii, 1864 Çerkes soykırımından söz edecek değildi ya...Onu zaten bilemez, sesimiz gür değil, şayet bilir de soykırımı savunacak olursa, Rus 'kızdırılır', para akışı kesilebilir. BiliyorsunuzErdoğan'ın politikaları nedeniyle basın baskı altında, telâşta. Rus dostluğu Erdoğan için altın değerinde. Para kaynağı. Öyle ya, Rus dururken sıra yoksul Çerkes’e mi gelir? Çerkes adam mı ki (!)... Böyle durumlarda Çerkes’in esamesi okunmaz…

 

Programcı bayan özetle şöyle diyor: Olimpiyat tesisleri inşaatı nedeniyle, Soçi'de  2,000 kadar aile yerinden edildi, onlara başka  yerlerde ev verildi, diyor  ve yerinden edilenlerden 75 yaşındaki bir Rus nineyi konuşturuyor. Rus nine yeni yerinden memnun değil, yuvasından koptuğunu, denize ve kiliseye gidemediğini söylüyor, yakınıyor. 

Bayan da ona acıyor. Biz de acırız.

 

Peki, 150 yıl önce Karadeniz'in ötesine, Anadolu, Mısır, Suriye, Filistin, Irak,  Yemen, Libya, Tunus ve Sudan çöllerine atılan yüzbinlerce biçâre Çerkese kim acısın ki?..

 

Bu arada papaz mı, Kazak mı ne olduğunu anlayamadığım kara sakallı ve kara cübbeli biri ekranda beliriyor, gerisinde  bir kilise ve kilisenin  haçı. Yazarımız Semih Akgün de yazmıştı, eski İslâm diyarı Soçi, şimdilerde  kiliseler ve haçlar diyarı olmuş, diye (1). Geride, bir tekThağapş köyünde, 10 kişilik kapasitede bir ahşap mescit kalmış. Şaşırtıcı, Rus ne diye onu da yıkmamış ya da şapele dönüştürmemiş? Şehitlerimizin kemikleri sızlıyor olmalı. Hiçbir İslâm ülkesindense buna tıs yok. Olimpiyada koşan koşana. Para her şeye egemen mi olmuş, ne? Spiker bayan, sanki biliyormuş gibi bu insanların - Rusların tabii- 17. yüzyıldan (400 yıldan) beri bu yerlerde, Soçi’de,  Krasnaya Polyana’da yaşadıklarını söylüyor. Yalanın bu denli kuyruklusuna da pes doğrusu...

 

İşte böylesine büyük bir yalan kampanyası ile karşı karşıyayız, öylesine bir dezenformasyon çağında yaşıyoruz.

 

 

                          


Putin doğru olanı söylüyor mu?


2007 yılında  Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ne Soçi tarihi konusunda bilgi verirken de Putin doğru konuşmamış, bilerek  yanlış bilgilendirmede bulunmuştu: “Soçi’yi biz 1829 Edirne Antlaşması'yla Osmanlı Devleti’nden aldık. Daha önce Soçi’de Antik Yunanlılar, Romalılar ve Türkler yaşamışlardı”  demişti. Güney Kore’nin “Jenosit/ Soykırım toprağında olimpiyat olmaz”  biçimindeki itirazı ona bunu söyletmiş olmalı demiştik önce.

 

Peki, Putin’in bu açıklamaları doğruyu, gerçeği yansıtıyor muydu?

 

Bunun için  geçmişe kısa bir göz atalım.

 

                                                                  

 

Çerkesya dediğimiz Adıge ülkesi, tarihin bildiği en eski dönemlerden 1864 yılına değin hep bağımsızdı. Bunun aksine inandırıcı hiçbir belge, hiçbir kanıt yoktur. Dıştan gelen saldırılar sonucu ülke küçülmüştür, ama  küçülmüş olsa bile, gövde olarak ülkenin  bağımsız kaldığı bir gerçektir, bu gerçek hiç değişmemiştir. Aksine iddiası olan inandırıcı kanıt getirmelidir.

 

MÖ. VIII- VII. yüzyıllarda Antik Yunanlılar (Efes ve Miletli tüccarlar) Karadeniz’e çıktılar ve ticaret kolonileri kurdular. Köle ticareti revaçtaydı. Bu arada bugünkü Kerç Boğazı çevresinde Bosporos Krallığı da kuruldu. Bir Yunan Devleti sayılan Bosporos’un komşusu da, başkenti şimdiki Anapa kenti yerinde olan yerli/ Adıge Sindika Krallığı idi (MÖ VI-V.yüzyıllar). Bunlar yöresel ya da kentsel nitelikte köleci devletler idiler.

 

O devletlerin sınırları dışında yaşayan Çerkes toplulukları ise herhangi bir krallığa bağlı değildiler.  Soçi de bağımsız toplulukların egemenliğindeki bir bölgedeydi. Ticari ilişkiler nedeniyle doğmuş olan bu kıyı kolonilerinde (ticari yerleşmelerde) elbette Yunanlılar da Çerkesler de bir arada yaşıyorlardı. Örneğin, bir Yunan kolonisi olan Trabzon'da (Trapezus)Çerkes tüccarlar da antrepo ve dükkânlar işletiyorlardı (Bkz. "Adıgeler Greklere Yardımcı Oluyorlardı", internet). Daha sonra, Yunanlıları Romalılar, Bizanslılar, Cenevizliler ve başkaları izlediler. İlişkiler ticaret ve din (Hıristiyanlık) temelinde gelişti. Egemenlik kuşkusuz Çerkes topluluklarındaydı.

 

Osmanlılar döneminde, Osmanlıların ele geçiremedikleri tek Karadeniz kıyısı ülkesi   sadece Çerkesya idi. Ciddi dünya tarih atlaslarında bu gerçek görülebilir. Türk’ün adı Soçi’de geçmiyor, esamesi   okunmuyordu .

 

Putin ya da yandaşı tarihçiler, biz Çerkeslerin kendi tarihimizi  bilmediğimizi sanıyor olmalılar. Belirtelim, biz Putin'in  o evet efendimci, herşeyi okeyleyici  takımından değiliz. Biz tarihimizi iyi biliriz. 

 

Rus, 1864’te Soçi’yi ele geçirdiğinde, sözü edilen Yunanlı, Romalı ya da Türklerden tek bir kişi olsun Soçi’de yaşıyor muydu? Yaşamıyordu. Soçi'de sadece Çerkesler/ Adıgeler yaşıyorlardı. Rus da yoktu. Yalancı/ uğursuz yeni icatçılar bir yana, gerçek olanı buydu.

 

1774 Küçük Kaynarca Antlaşması sonrasında darbe ve yıkım


Söz konusu 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması'yla Ruslar Kuzey Kafkasya’da iyice yayıldılar, Daryal Geçidi’ni ele geçirdiler, o yolla Gürcistan’a sarktılar, Osetya, Kabardey üzerinde kesin  denetim kurdular,  İnguş, Çeçen ve Dağıstanlı topluluklar üzerinde de nüfuzlarını genişlettiler, Kırım Hanlığı'nı da, yutmak üzere Osmanlı Devleti’nden kopardılar. Rus planlı hareket ediyordu. Çerkesya, Kırım'ın "Koruma Kalkanı"ndan yoksun kalmıştı.

 

                    1767-1783 yılları sırasında  Kafkasya ve Çerkesya Siyasi Haritası

(Pembe çizgi 1767 itibari Osmanlı-Rus sınırını, yeşil taramalı kısım 1774'te Rusya'ya bırakılan Büyük ve Küçük Kabardey'i, pembe taramalı kısım da 1774'te Osmanlı'dan kopan ve 1783'te Rusya tarafından ilhak edilen Kırım Hanlığı topraklarını gösteriyor)



Bu müthiş Rus genişlemesi karşısında Çerkesler paniklediler ve bazıları Osmanlı Devleti’nden yardım talep ettiler. Osmanlılar 1781-1783 yıllarında Çerkesya kıyılarına geldiler, kıyıda Anapa ve Sucuk-Kale’yi (şimdi- Novorossiysk) kurdular.

 

Ancak Rus yayılması durdurulamadı. 1829 Edirne Antlaşması'yla yenik Osmanlılar Çerkesya kıyılarını tahliye ettiler, dahası Çerkesya’yı Rusya’ya terk ettiklerini de kayıt altına aldırdılar. Kayıt, uluslararası bir geçerlilik kazandı. Artık hiç bir ülke doğrudan Çerkeslere yardım edemeyecekti, etmesi Rusya'nın iç işlerine müdahale sayılacaktı.

 

Çerkesler daha önce, 1780'lerde yapılmış olan Türk- Çerkes anlaşması kurallarına aykırı düşen bu 1829 Edirne Antlaşması'nı tanımadılar. O tarihten 1864 yılı ve sonrasına değin, bir kahramanlık destanı olan  Çerkes Özgürlük Savaşı  başladı. Savaş 35-36 yıl sürdü ve Çerkes ulusunun yok edilmesi ya da  ülkesinden toplu/ kitlesel halde  bir üçüncü ülkeye, Türkiye'ye sürülmesiyle sonlandı. Öyle ki, 1861 yılında kurulan Özgür Çerkesya Devleti ve işgal altındaki Natuhay bölgesinde tek bir Çerkes bireyi bile bırakılmadı, tüm yerleşimler ateşe verilip yakıldı, Çerkes yurdu, devletçe dalga dalga getirilen Rus göçmen nüfusu ile dolduruldu (*). Bu son Çerkes Devleti’nin başkenti ve Parlamentosunun bulunduğu yer işte bu Soçi idi (Daha geniş bilgi için bir önceki, “Soçi Kış Olimpiyadı ve Ardındaki Gerçek”adlı makalemize bakabilirsiniz)...

 

Putin işte bu gibi gerçekleri Olimpiyat Komitesi karşısında 'unutuyor' ya da  gerçeğin üzerini örtüyor, yanlış bilgilendirmede bulunuyordu. Soçi konusunda, şimdilerde, şunlar da   söyleniyor:

 

 “ Bundan bir süre önce, Rusya Devlet Başkanı sivil toplum örgütleri  ile yaptığı bir toplantıda, Rusya’nın iç huzurunu, kamu düzenini  bozmak isteyenlerin bulunduğunu, bunların, şimdilerde “Çerkes sorununu”  kaşımaya  başladıklarını söyledi. 

 

- Avukatlarının (-akıl hocalarının olmalı-) ifadesiyle, onların istediklerinin “Olmayacak şeyler” olduğunu görüyorum. Çünkü, Adıgelerin gerçek düşüncelerini, amaçlarını  iyi biliyorum, Adıge sivil toplum örgütlerinin başkanları ile  kişisel dostluk bağlarım var, küçük Ülkelerine  ve büyük ülke Rusya’ya ilişkin sevgi dolu duygular taşıdıklarını biliyorum,- diye   toplantıda konuştu Vladimir Putin”.

 

Putin ayrıca, Soçi Olimpiyadı konusundaki bağlılıkları nedeniyle Adıge yaşlılarına ve Adıgey yöneticilerine de teşekkürlerini sunmuştu (“Adıge mak” gazetesi, 12 Şubat 2014)". Bu teşekkür, tabii ki, bizim için asla tatmin edici olamaz.

 

Ama başkaları için tatmin edici olabilir. 

 

Peki, Putin'in ima ettiği o "olmayacak şey" ne olabilir?  Çerkeslerin anayurtlarına dönüş ve özgürlük talebi olabilir...

 

Bir başka  alıntı sunalım:

 

"Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Soçi 22. Kış Olimpiyat Oyunları ile ilgili olarak Halk Konseyi ile bir araya geldi.

 

 

Toplantı, Karadeniz Adıgeleri (Şapsığlar ) Parlamentosu Başkanı ve Dünya Çerkes Birliği(DÇB ) Başkan yardımcısı Mecid Çaçuh (Ćaḉıĥu Mecıd)  tarafından düzenlendi. Çaçuh, Soçi Halk Konseyi ile Adıge Khase örgütü dahil bütün sivil örgütlerin, Olimpiyatların “Birlikte Kazanacağız” sloganını hayata geçirmek için var güçleriyle çalıştıklarını söyledi.

 

Çaçuh, Şapsığların (Adıgelerin ), Soçi Olimpiyadını desteklediklerini belirterek Olimpik Projelerin  Lazarevski (Psıšuape; eski Şapsığ)  ilçesindeki Adıge köylerinin sosyo- kültürel gelişimine katkılar sunduğunu söyledi.

 

Çerkeslerin Olimpiyat Oyunlarına  verdikleri desteğin bir göstergesi olarak Olimpik Park'ta bir Adıge Evi açılmıştır, dedi. Çaçuh, toplantıda, Krasnodar ilinde (Kray) birçok Adıge yerleşim biriminin bulunduğunu da sözlerine ekledi.

 

Putin de, Adıge yaşlılarına anlayışları ve topluma verdikleri olumlu mesajlar nedeniyle teşekkür etti (2)".

 

 

 

Bu arada belirtelim, şu sıralar  Şapsığ'da/ Soçi çevresindeki Adıge köylerinde, - ki bu köyler sürüldükleri Kuban oblastından 1870'lerde geri dönme fırsatı bulan Adıgeler tarafından kurulmuştur- bu köylerde Çerkesçe konuşan tek bir çocuk bile kalmamış, Mecid Çaçuh bunu ve Putin'in daha önce söylediklerini, İspanya'nın 1492'de kovduğu 3 milyon Sefarad Yahudi'sine çifte vatandaşlık vermeye hazırlandığını, Putin yönetiminin ise Adıgey, anayurt  kapılarını Adıgelere kapattığını, Adıgey sınırına değin gelmeyi başarmış olan 3 Suriyeli sığınmacı Çerkes'i bile çok görüp kapı dışarı ettirdiğini  unutmuş olmalı. Yazık...

 

Peki, aynı Putin, Duma'da (Rus Parlamentosu alt kanadında) ne demişti?:

 

"RUSYA’DA RUSLAR YAŞAR!

 

Herhangi bir azınlık, Rusya’da çalışmak ve yiyip içip yaşamak istiyorsa RUSÇA konuşmalı ve RUS YASALARINA saygılı olmalıdır. Yok, eğer Şeriat hukukunu tercih ediyorlarsa, o yasaların geçerli olduğu ülkelere gitmelerini tavsiye ederiz.

 

Rusya’nın azınlıklara ihtiyacı yoktur.

 

Azınlıklar Rusya’ya muhtaçtır ve ayrımcılık için ne kadar çırpınırlarsa çırpınsınlar, yasalarımızı değiştirmeyeceğiz ve onlara ÖZEL (-pozitif-) AYRIMCILIK tanımayacağız.

 

Bir ULUS olarak hayatta kalmak istiyorsak, Amerika, İngiltere, Hollanda ve Fransa tarihlerinden daha iyi dersler çıkarmalıyız.

 

Rus gelenek ve görenekleri, azınlıkların ilkel ve eksik kültürleriyle uyumlu değildir.

 

Bu onurlu Yasama Organı (DUMA) yeni yasalar çıkarmayı düşünüyorsa bu azınlıkların RUS OLMADIKLARINI dikkate alarak, öncelikle ULUSAL ÇIKARLARI göz önünde tutmalıdır! (3)”...

 

 

  

 

Durum böyle.  Sanki Türkçü Mahmut Esat Bozkurt'un ruhu  yeniden dirilmiş...

 

Paranın konuştuğu böylesine  bir ortamda Türk Başbakan Erdoğan’ın, “Şimdi de Çerkesler çıktı başımıza” mealli   çıkışını ve Haber Türk kanalındaki Türk bayanın Rus kaynaklı alıntı haberini  fazla yadırgamamak gerekir, diye düşünüyorum.

 

Soçi ne zaman Rusların oldu?


Ruslar ilkin 1838’de Karadeniz Filosu ile Soçi’ye çıkarma yaptılar ve şimdiki Soçi yerinde  Navaginsk adlı bir kale kurdular, kıyı boyunca başka kaleler de kurmuşlardı. O zamana değin şimdiki Soçi ve Tuapse gibi yerler Çerkes egemen topraklarıydı. 1840 yılında karşı saldırıya geçen Çerkesler, işgalcileri bu kalelerin bir bölümünden  atmayı başarmışlardı.

 

Peki, 1838'de  Soçi’yi ve Çerkesya kıyılarını ele geçirmek için çıkarma yapan bu Rus birlikleri oralarda kimlerle çarpışıyorlardı? Türkler ya da Yunanlılarla mı?..

 

Bitmedi, eski Navaginsk Kalesi 25 Mart 1864’te Rus birlikleri tarafından yeniden ele geçirildi, kimlerden alınarak ele geçirildi bu eski kale? Türklerden mi? Peki, o tarihteNavaginsk (Soçi) hangi devletin egemenliği altındaydı? Sakın 1861 yılında kurulan Özgür Çerkesya Devleti'nin egemenliği altında  olmasın? Yoksa, Soçi Çerkes Parlamentosu nerede toplanacaktı? St. Petersburg'da mı?..

 

Daha sonra, ülke Ruslaştırıldıktan sonra, Navaginsk'in yerinde, 1896’da Soçi adlı bir Rus yerleşimi oluştu. Daha önce Soçi (Ŝaçe/ Шъачэ), o yerdeki  bir ırmağın ve o ırmağın ağzındaki bir Çerkes yerleşiminin adıydı. O yerleşim çıkarma sırasında  yok edilmişti.

 

Peki, böyle bir ortamda Soçi’de, hele 17. yüzyıldan beri bir Rus/ Kazak nüfusu yaşıyordu denebilir mi? Aklın alabileceği bir şey midir bu? Hangi Rus bunu göze alabilirdi? Tamamiyle yalan ve düzmece bir bilgi ve yalana dayalı bir haber.

 

Sanırım aynı yalan bilgilendirme/ dezenformasyon, bugünlerde  birçok dünya haber kanalında  yaygın bir biçimde dolaşıyor olmalı.

 

Kişisel kavgalar peşinde koşanlar, çalışanlara yönelik karalama ve yıpratma kampanyaları açanlar, polemiklerle vakit öldürenler, eğer yalakalığı meslek olarak seçmemişlerse,  bu gibi  konulara düzgün bir biçimde bir eğilseler diyorum...

 

Sivil toplum örgütlerimiz ve ne yaptığını bilmeyen kişilerimiz de konuya eğilmeli, bu yalan kampanyaya karşı birleşmeli, Soçi Olimpiyadı karşısındaki ortak duyarlılığı bu konuda da ortaya koymalı, yalana geçit  vermemeli. Umarım bu son olup bitenler  kulaklara küpe olur.

 

(1)- Thağapş Köyü, Şapsığ Bölgesindeki Müslümanların Tek Camisine Sahip, Cherkessia.net.

(2)- Vestnik Kavkaza.

(3)-  ÇY-Haber Merkezi.


(*) – İlave not:  Makaleyi yayına verdikten sonra, sürgün ve sürgünün yapıldığı bölge ile ilgili bazı sorular sorulduğunu ve bir karıştırma durumu yaşandığını gördüm. Bu bakımdan açıklama yapma gereğini duydum:

Önce iç sürgün, dış sürgün, bireysel sürgün ve toplu sürgün biçiminde türler bulunduğunu anımsatalım.  Sürgünler ceza ya da başka nedenlerle, politik, ekonomik, güvenlik, vs nedenlerle yapılır. Çerkes sürgünü kararı, önce Karadeniz kıyısındaki Çerkesler için alınmıştı (1860), ardından, 1861'de, iç kısımda yaşayan Abzah bölgesini de içine almak üzere genişletildi;  tamamen stratejik ve ekonomik, yani Rusya’nın gelecekteki stratejik - ekonomik çıkarları ve güvenliği gözetilerek sürgün kararı alındı. Generaller, anı yazılarında  bunu itiraf ediyorlar, sürgün önerileri de Rus arşivinde. Ekonomik dememiz ise, 1861’de özgürlüğüne kavuşmuş olan milyonlarca Rus toprak kölesine/ serfe bir alan açmak, feodal beylerin başından topraksız köylüleri uzaklaştırmak, toprak talebini  karşılamak üzere bu insanları Çerkeslerden, Sibirya ve Orta Asya halklarının elinden alınacak toprakları onlara dağıtmak ve onları modern üretime katmak amacı ile hareket edilmiş olması nedeniyledir. Nitekim yüzbinlerce topraksız Rus köylüsü, akın akın devletçe getirilip Çerkeslerden boşaltılan topraklara  da yerleştirildi.

1850 ve 1860'larda Çerkesler Rusya için herhangi bir tehdit ve tehlike oluşturmuyorlardı. Çerkes ülkesi yukarıda belirttiğimiz nedenlerle (stratejik ve ekonomik nedenlerle) çalındı. Bunu önceki yazılarımda da belirtmiş bulunuyorum.

1860 yılında uygun bulunan ve Mayıs 1862’de yürürlüğe sokulan “Askeri komutanlığa Dağlı nüfusunu göç ettirme iznini ” veren Rus hükümet kararı, 13 Haziran 1861 yılında Abzah, Şapsığ ve Vıbıh bölgelerinin birleşmesiyle kurulan Özgür Çerkesya topraklarının tamamının yerli nüfustan temizlenmesini ve o yerlere Rus nüfusun yerleştirilmesininin sağlanmasını emrediyordu. Çar'ın kardeşi Veliahd Prens Mihail Nikolayeviç de, Nisan 1864'te, Soçi mevkiinde Çerkes temsilcilere aynı emri tekrarlamıştı (Bkz. Semen Esadze, "Çerkesya'nın Ruslar Tarafından İşgali"). Bu bölge coğrafi olarak kuzeyde Kuban Irmağından güneyde şimdi Abhazya’da bulunan Bzıb Irmağına kadar uzanan Karadeniz kıyılarının tamamını, doğuda da şimdiki Maykop’a ya da Şhaguaşe (Belaya) Irmağına değin uzanan Abzah ve Şapsığ topraklarının tamamını kapsıyordu.

Sınırları çizilen bu geniş alanda, bırakın tek bir köyün, tek bir Çerkes bireyin bile kalmasına izin verilmedi. Bu bölge 1870’li yıllara, dağlarda direnen Hak’uç kalıntıları imha edilene ya da düze indirilene değin sivil yerleşime kapalı tutuldu ve Kuban Ordusu yönetiminde yasaklanmış bir askeri bölge olarak tutuldu.

 

Daha doğuda ve Rus idaresi altında yaşayan diğer Çerkesler ise, yukarıda belirtilen 10 Mayıs 1862 tarihli  toplu sürgün kararı kapsamı dışında ve Rusya vatandaşı konumunda idiler. O yerlerden de değişik nitelikli politik göçler yapılmıştır. Örneğin, “Kasım 1889'da Orta Kuban ve Orta Laba solunda yaşayan" Adıgelere ait 230 bin desyatin (250 bin hektar) tutarındaki verimli arazilerin alınıp 24 bin Adıge'nin Türkiye'ye göç ettirilmesine, onlardan alınacak toprakların da Kazak ve emekli askerlerden oluşacak 20 bin Rus erkeğine tahsis edilmesine" ilişkin bir hükümet kararı yürürlüğe sokuldu ("Çerkes Sürgünü"- Vikipedii; A.Kasumov-H.Kasumov,“Çerkes Soykırımı”, s.294-298)”.


Not. Aktarmalarda tire içinde verilen eklemeler bize aittir,- hcy

 

 
  Bugün 51 ziyaretçi (70 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol