adigehaber
  Sayın Aziz Üstel'in Bilgisine
 
Sayın Aziz Üstel'in Bilgisine
04 Mart 2013 Cuma Saat 17:11

Sayın Aziz Üstel,

Zulme uğramış Çerkes ulusu ile ilgili sorunları dile getirdiğiniz için teşekkürler. Amacım sizi doğru bilgilendirmek ve elimden geldiğince size yardımcı olmaktır.

Geçmişte, Çerkeslerin içinden tarihçiler de çıkmıştır. Ancak yaşanan travma, kaynak ve belge yetersizliği gibi nedenlerle yanlışlıklar da yapılmıştır. Artık, şimdi Kafkasya’da Çerkes enstitü ve üniversiteleri, tarihçiler ve kültür insanları var.

1860’larda korkunç bir soykırımı olayı yaşandı, Çerkesya tümüyle, Çerkes ulusu da yüksek düzeyde yok edildi. Şimdi  bilinmeyen ve bir asır örtülü kalmış olan bu olayı anahatları ile açıklamaya çalışmak istiyorum.

***

Çerkes soykırımı ve sürgünü dediğimiz olayları iki kategoride incelemek durumundayız.

1853-1856 Kırım Savaşı sırasında Çerkesya fiilen bağımsızdı ve Rus istilâsına karşı bir başına direniyordu. Sınırları doğuda Laba Irmağı, batıda Karadeniz arasında uzanan topraklardı. Müttefikler Kırım Savaşı sırasında Çerkeslere yardım etmemişlerdi.

Çerkes direnişine koşut, Doğu Kafkasya’da, Çeçenistan’da  Şeyh Şamil önderliğinde, yine Rus istilâsına karşı dinsel motifli ve Mürid Hareketi denen bir direniş daha sürüyordu. Kırım Savaşı sonrasında Ruslar ilkin Şeyh Şamil’in üzerine yürüdüler. Şamil, Çeçenlerin yüz çevirmeleri üzerine Çeçenistan’dan Dağıstan’a çekilmek zorunda kaldı ve 6 Eylül 1859’da Gunib’de Rus generali  Kont Baryatinski’ye  teslim oldu.

Bu sıralarda, özellikle 1860 yılında, Rus tarafının izniyle Kuzey Kafkasya'dan Türkiye'ye toplu göçler başlatıldı. Bu tür göçler, soykırım ve etnik temizlik kapsamına girmezler, ayrı bir kategoride yer alırlar; bu türden göçler, serbest göçler kapsamına da girebildiklerinden, doğrudan bir insanlık suçu olan  soykırım ve toplu sürgün suçlarına  örnek olarak gösterilemezler. 

Ayrıca, belirtelim, Şamil'in teslim alındığı sıralarda, henüz, Ruslarca   alınmış toplu bir sürgün ya da göç ettirme kararı   yoktu, ama niyeti vardı. Daha sonra, yazınızda değindiğiniz gibi, 1865'te, General Musa Kunduk Pasa önderliğinde yapılan göçler de bu kategoriye girer. Bu tür göçler yapılmayabilirdi de.

Bizim burada değinmek istediğimiz olay, herşeyleri ellerinden alınmış, kendileri de kılıç artığı olarak, toplu halde Çerkesya'nın Karadeniz kıyılarında gemilere bindirilen, sırasıyla Batum, Trabzon, Samsun, Sinop, Akçakoca, Varna ve Köstence limanlarına 'Çerkes muhaciri' adı altında indirilen insanlara ilişkin olan olaydır.

***

Rus orduları Dağıstan’da Şamil'in birlikleri dağıldıktan sonra, 1859'da, direnişini sürdüren  batıdaki Çerkesya üzerine kaydırıldı.

Çerkesya’yı kuşatma altına alan Rus ordularının asker mevcudu 400 bin olarak kayıtlarda yer alıyor. Demek ki, bugün için neredeyse sıfır sayılan Çerkesya, o sıralar, Rusya açısından o denli önemli bir ülkeydi. 

Çerkesler gerilla taktikleriyle üstün Rus güçlerine karşı sert bir direnişte bulunuyorlardı.

Çerkesya’daki Kafkas Ordusu Kurmay Başkanı General Milyutin, Çerkesleri itaat altına almak için, çözüm olarak onların bir bölümününün (kıyıdaki Şapsığlar, vb)  kuzeye, Don Havzasına sürülmeleri gerektiğini 1857'de, gizli bir yazıyla St. Petersburg’a rapor etti. Rus hükümeti, benimsemekle birlikte, Rusya’daki Müslüman nüfusun tepkilerine yol açabileceği kaygısıyla Milyutin’in önerisini  uygulamaya koymaktan kaçınmıştı.

***

Kırım Savaşı'ndan sonra Laba Irmağı ile, daha batıdaki Belaya Irmağı (Çerkesçe- Şhaguaşe)  arasındaki topraklar Rus istilâsına uğradı. Bu bölgede yaşayan Çerkes kabileleri birer anlaşma imzalayarak, 1859'da Ruslara boyun eğdiler (Bjeduğ, Kemguy, Yecerukay, Besleney, Kuban Kabardey, Şahgirey, Abzah, vb). 

En son boyun eğen kabile, Belaya’nın batısına da taşan büyük nüfusuyla (260 bin nüfuslu) Abzahlar idi.

Abzah temsilciler, şefleri, Şeyh Şamil’in naibi Muhammed Emin’in önderliğinde General Filipson’un karargâhında toplanarak Rusya’ya boyun eğdiler. General Filipson Çerkeslere daha ılımlı  yaklaşan biriydi. Örneğin, Karadeniz kıyısındaki Çerkeslerin Türkiye ile yaptıkları ticarete göz yumulması halinde barışın sağlanabileceğini savunmuştu.

Buna karşılık Karadeniz kıyısında yaşayan en büyük Çerkes kabilesi olan Şapsığlar (300 bin nüfus) savaşı sürdürüyorlardı. Şapsığlar 1828'den bu yana savaşı kesintisiz olarak sürdüren kabileydi. 1860 yılı başında, kıyıda Şapsığların kuzeyinde yaşayan, yine büyük bir kabile olan Natuhaylar da (240 bin nüfus) Ruslara boyun eğdiler.

1860’da, Çerkesya’da bir araya gelen 5 Rus generali, Rusya’nın gelecekteki stratejik çıkarları gereği, Karadeniz kıyısında yaşayan Çerkeslerin Türkiye’ye sürülmeleri gerektiğini, bir öneri olarak St. Petersburg’a, Savaş Bakanlığı’na bildirdi (1). Öneri, Çar tarafından uygun bulundu ve Türkiye (Osmanlı Devleti) ile gizli bir  göç anlaşması yapıldı.

Tabii bu anlaşmanın alt hazırlıkları daha önce başlatılmış, bu amaçla Rus generali Loris-Melikov 1859'da İstanbul'a gönderilmişti.

1861’de Çar, iç kesimde yaşayan ve iki yıl önce boyun eğip Rusya vatandaşı olmuş olan Abzahları da sürülecek kabileler kapsamına aldı. Muhtemeldir, Abzahların sürülmemeleri durumunda Çerkesya Ruslaştırılmış olmayacaktı. Çünkü Çerkes nüfusu, Abzahlarla  yeniden çoğalabilecekti.

***

 Mayıs 1862’de Karadeniz kıyılarında ve Belaya Irmağı batısında, belli bir alanda yaşayan Çerkes kabilelerinin (Natuhay, Abzah, Şapsığ, Vıbıh, vb) göç ettirilmelerine izin veren Rus hükümet kararı yürürlüğe sokuldu. Sürgün sadece bu belli alanla sınırlı olarak uygulanacaktı.

Karar gereği, 1862 ilkbaharında harekete geçen Rus birlikleri, Çerkeslerin sürgün emrine uymalarını sağlamak için Çerkes köylerini bir bir yakmaya, ilkel silahları ile, yani ağızdan  dolma tüfek, tabanca, kama, kılıç ve oklarıyla karşı koymaya çalışan Çerkesleri kitlesel halde öldürmeye, katletmeye başladılar.

Savaş süresince Çerkeslerin önemli bir bölümünün öldüğü ya da Rus askerlerince öldürüldüğü/ katledildiği  kuşkusuzdur. Bu tarz ve son derece dramatik biçimde süren direniş iki yıl  devam ettirilebildi.

Rus askerleri ve yedeklerindeki, ceset toplama ve mezar kazma işlerini de üstlenmiş olan Kazaklar, sivil nüfusa karşı, akla hayale gelmeyecek türden suçlar işlediler.

Sonunda Ağustos 1863’te Abzahlar, Kasım 1863’te de Şapsığlar, topraklarından ayrılmayı ve Türkiye’ye göç etmeyi kabul ederek savaştan çekildiler. Kış koşulları gereği Şapsığlara 6 Mart 1864 günü (şimdiki takvime göre, 18 Mart günü) akşamına değin köylerinde kalma izni verildi.

Mart 1864’te, kıyıda, Şapsığların güneyinde yaşayan Vıbıhların  bir direniş denemesi daha oldu, ancak başarısızlıkla sonuçlandı. Vıbıhlar da Ruslara boyun eğip toplu halde Türkiye'ye 'göç' ettiler.

Ruslar, Veliaht Prens Mihail’in başkanlığında 21 Mayıs 1864’de ateşe verdikleri Atkuac Köyü çayırlığında bir dini ve askeri    tören düzenleyerek zaferlerini coşkulu bir biçimde kutladılar.

***

Ruslar, şimdilerde, Çerkeslere, terk ettirdikleri topraklarına karşılık olarak yer gösterildiğini ve göç etmemeleri için seçenek sunulduğunu söyleyerek, dünyayı kandırmak ve soykırım suçlamalarından sıyrılmak istiyorlar.

Ancak ve asla ciddi bir seçenek sunulmamıştır; Rus, olmayacak olanı sunmuş ve bir aldatmaca oyunu oynamıştır.

Söz gelişi, Çar II. Aleksandr'ın kendisi, Kafkasya’daki kardeşi, yetkili temsilcisi/ Kafkasya Ordusu Başkomutanı/ Kafkasya Genel Valisi/ Veliaht/ Büyük Prens Mihail'in ve bu ikisi adına hareket eden generallerin, Türkiye’ye göç etmeleri ya da gösterilecek yerlere yerleşmeleri için  Çerkeslere sadece 20 gün ya da 1 ay gibi kısa süreler tanıdıkları bilinmektedir. 

Bunların hepsi taktik gereğiydi ve gerçeği yansıtmıyorlardı. Örneğin Abzahların önemli bir bölümü, kendilerine yakın bir yer olduğundan Laba Irmağı solundaki düzlüklere yerleşmişti. Bunlar çeşitli baskılara hedef yapıldılar, Abzah sayısı 1880'de 15 bine, ardından tek köye (Hakurınehabl Köyü) düştü. Rus, onları ve yurdunda kalanları yeniden Türkiye'ye göndermenin bir yolunu bulmuştur.

Ayrıca, Ruslar, içeriye yönelmeyi değil, sürekli kıyıyı, denizi ve gemilere binmeyi emrediyorlardı. Süngüsünü takmış Rus askerleri Çerkesleri gemilere binmeye zorluyorlardı. Alternatif, seçenek denen şey sadece lâfta vardı...

Sürgün olayı, çok kısa bir süre içinde, Mayıs ve Haziran ayları, özellikle Mayıs  içinde tamamlandı. Haziran ayına, Ahçıps, Aibga ve Pshu gibi toplam sayıları 3- 4 bini geçmeyen küçük dağ toplulukları/ köyleri kalmıştı.

Yüzbinlerce insan, mal kaçırılır gibi, tez elden Batum, Trabzon, Samsun, Sinop, Akçakoca, Varna ve Köstence limanlarına indirildi. Gösterilen yerler konusuna gelince; Ruslar bunları, yukarıda değindiğimiz gibi, bir aldatmaca, bir taktik gereği olarak, laf olsun diye öne sürüyorlardı.

Gösterildiği söylenen yerler, her biri birer sıtma yatağı ve  ölüm tarlaları niteliğinde olan bu  yerler ile Karadeniz kıyıları arasında, ayrıca  yüzlerce km (200-300 km) gibi bir mesafe, bataklıklar  ve sıradağlar bulunduğu dikkate alındığında, bu kadar az süreler içinde ve o günün ulaşım olanaklarıyla, aç ve hasta olan o kişilerin, o yerlere göç edemeyecekleri bellidir.  

Müslüman  ve 'dost'  olmasına karşın, göçler sonucu, Osmanlı sahilleri bile ölüm tarlalarına, mezarlıklara dönüşmüştü. Karadeniz'in azgın dalgaları arasında yitip gidenler, orası bambaşka bir facia.

Kitleler içerilere değil, Karadeniz kıyılarına yönlendiriliyor, kıyı işaret ediliyor ve kafileler kıyıda toplanmaya zorlanıyorlardı.

Seçeneklerin pratikte geçersiz ve işe yaramaz olduğu belli olmuyor mu? Rus'un tek bir amacı vardı: Çerkeslerden, Çerkes nüfusundan kurtulmak. 

Bir Rus generali, "Bize Çerkesler değil, Çerkesya lâzım!" diyerek niyeti itiraf etmişti. Rusya, o zaman samimi değildi, şimdi de  değil. Aynı nefret, aynı emperyalist dürtü devam ediyor. Dardaki Suriyeli Çerkeslere Rusya'ya giriş izni verilmemesini başka türlü açıklayabilir miyiz?..

Ruslar, içinde yaşadığımız iletişim çağında  hâlâ  bayatlamış yalanlardan medet umuyor olmalılar.

Bu da Rus egemen çevrelerinin ırkçı, soykırımcı ve emperyalist anlayışlardan/ dürtülerden  santim ileriye gidememiş olduklarını belli ediyor. Ama, tüm çabaları başarısızlıkla sonuçlanacaktır. Çünkü haklı taraf Çerkesler, haksız olanlar da Rus yöneticilerdir.

Rus komutanlar, gemilere bindirmeler sırasında, sürgünden kurtulmak için Çerkeslere, son seçenek olarak  Hıristiyan/ Ortodoks dinini  kabul etmeleri koşulunu öne sürüyor, istavroz çıkaranları gemiye binmekten muaf tutuyorlardı (2). 

Hemen her geminin başında ellerinde asaları Ortodoks papazları bulunuyor ve Çerkesleri istavroz çıkarmaya çağırıyorlardı.

Ayrıca, daha önceleri,  Rusların gösterdiği yerlere taşınıp sürülmeken kurtulmak isteyenler için, toplu yerleşmelere izin verilmiyor, kabileler parçalanıp dağıtılıyorlardı. Rus, aynı taktiği Osmanlılara da öğretmiş, Osmanlı da Çerkes'i parçalayarak ve dağıtarak yerleştirmişti.

Bütün bunlar ne gibi seçenekler sunulmuş olduğunu yeterince açıklamıyor mu?..

Sonuçta, 1864'te Kuban oblastında (ilinde)/ eski Çerkesya yerinde, 3 milyonluk eski Çerkes nüfusundan sadece 80 bininin ya da daha azının kaldığı kayıtlarda yer alıyor (Çerkes nüfusun  % 3’ü ya da azı). Çerkes tarihçi Dr. Abreg Almir’e göre, 1864'te  80 bin, başka bir Çerkes tarihçi Hotko Samir’e göre de, 51 bin Çerkes kalmıştı eski yurdunda.

***

Ruslar 21 Mayıs 1864’te, şimdiki Soçi'ye bağlı  Kbaada denilen  yerde bir askeri ve dini tören düzenlediler ve  Kafkas Savaşı’nın kendi zaferleri ile tamamlandığını ilân ettiler, madalya ve nişanlar dağıttılar. Bu yerde 1864 yılı öncesinde Atkuac adında bir Çerkes köyü vardı ve tören, ateşe verilip yakılan bu Atkuac  Köyü çayırlığında yapılmıştı. 

Törenin yapıldığı o yerde, şimdi, soykırımın ve sürgünün 150. yılında ve bugün  Krasnaya Polyana (Kızıl Çayır) denilen yerde, yani 21 Mayıs 1864’te Çerkesya’nın yok edilişinin kutlandığı o eski tören yerinde, 2014 Soçi Kış Olimpiyatları yapılacak. Ama, son an değişikliği olmazsa, Olimpiyat Meşalesi, Ruslar tarafından, Çerkesya’daki tarihsel işlevleri cinayet, ceset toplayıcı ve mezar kazıcı olmak olarak bilinen istilâcı soydaşları Kazaklara taşıtılacak.

Ruslar işgal ettikleri yerlerdeki bütün Çerkes köylerini istisnasız ateşe verip yaktılar, bir ulusun sadece insanını değil, tüm maddi ve  kültürel mirasını da yok ettiler, meyve ağaçlarını bile  bir bir kestiler, tarlaları atlara çiğnettiler. 

Bir amaç da, dağlarda teslim olmayı reddeden ve direnişini hâlâ sürdürmekte olan  küçük Hak’uç kabilesinin beslenme kaynaklarını yok etmekti.

Haziran 1864 sonlarına doğru  ‘göç süreci’ tamamlanmış, Karadeniz kıyıları Çerkes nüfusundan tamamen temizlenmiş oldu.

İnsansız ve ıssız Çerkesya kıyıları, kıyı bölgeleri, giderek, sarmaşık ve dikenlerin sardığı, aç kurtların ve vahşi dağ köpeklerinin (Мэзыхь) uluduğu ürkütücü bir cangıla dönüşecekti.

Çerkesya bir hayalet ülkeye dönüşmüştü. Dağlarda, insanın karşısına ansızın hayaletler (Hak'uç direnişçiler) çıkıyordu. Dağlarda Hak'uç direnişi sürmekteydi.

Ancak, umutsuz Hak'uç direnişi, 1865 yılı sonbaharında kırıldı, kapsamlı bir harekât sonunda Hak’uçlar imha edildiler; Kafkasya'da, 1880’lerde  80 kadar bir Hak'uç nüfusunun kaldığı yazılı kaynaklarda belirtiliyor (3). 

Hak'uç direnişi, küçük gruplar halinde 1870 yılı sonrasında sürecek, bu da Rus yerleşimciler için korkulu bir rüya olmaya yetecekti.

***

Çerkeslerin sürülmelerine izin veren 1862 tarihli Rus hükümet kararı, Aralık 1864’te yürürlükten kaldırıldı, 1867’de de iptal edildi (4). Karar, Belaya Irmağı ile Karadeniz arasındaki, sınırları çizilmiş bir bölgeyi ve Karadeniz kıyılarının tamamını toplu sürgünün  yapılacağı yerler olarak belirtiyordu; hükümet kararı eksiksiz bir biçimde uygulandı.

Karadeniz kıyıları, uzun bir süre, 1870'lere değin, Rus Kuban ordusu yönetiminde ve sivil yerleşime kapalı bir askeri bölge olarak tutuldu.

Bugün Maykop’un solundan akan ve Kuban Irmağına dökülen Belaya Irmağı  ile Karadeniz arasında bulunan ve sınırları hükümet kararında belirtilmiş olan bir alanı kapsayan Çerkesya toprakları jenosit/ soykırım toprağıdır. Bu bölgede soykırım, etnik temizlik ve toplu sürgün/ deportasyon suçları birlikte işlenmiştir.

***

Bu bölgede şimdi küçük bir Çerkes nüfusu bulunuyor; Rus yönetimi, sonunda, dağlarda direnen Hak'uçlara, ardından doğuya/ Kuban'a sürülmüş olan Şapsığlara, ödünler tanımak zorunda kaldı. Çünkü, direnişçiler nedeniyle sivil nüfus bu yerlere yerleşmekten çekiniyor, doğa da giderek vahşileşiyordu. Tarlalar çalı, sarmaşık ve dikenlerle kaplanıp seçilemez olmuştu. 1870 sonrasında, anlaşma  yoluyla direnişçilere, silâhlarını bırakmaları koşuluyla  istedikleri yerlere yerleşme ve  köy kurma hakları tanındı (5). 

Ardından, 1860'larda doğudaki Kuban bölgesine yerleşmiş ya da sürülmüş olan Çerkesler ve bu arada Şapsığlar için, Türkiye’ye göç ya da sınırlı sayıda ve kıyıdan daha içeride olması koşuluyla, Karadeniz kıyı bölgesindeki eski yerlerine dönüş, yeniden yerleşme ve  dağ vadilerinde küçük köyler kurma izni çıktı. Rus, geri dönecek olan bu Şapsığlardan, yöreye özgü  model tarımı da öğrenmiş olacaktı. Kazak stanitsalarında o amaçla gözetim altında tutulan Çerkes aileler ya da aile grupları vardı . 

Bu gibi oluşumlar sonunda, günümüzde Soçi ve Tuapse merkezlerinde ve köylerinde yaşayan küçük Şapsığ toplumu yeniden doğmuş oldu. Rusya'nın Karadeniz ilindeki  (guberniya) Şapsığ [Çerkes] sayısı 1897  istatistiğine göre 1,919 idi; sayı, resmi olarak, 2002'de 3,231;  2010 yılı sayımına  göre de, 3, 882’dir. Ancak, son iki rakamın ikisi de doğru değildir, politiktir. 2002'de Soçi ve Tuapse’deki Şapsığ sayısı 3, 231 olarak verilirken, bu iki ilçedeki Şapsığ nüfusu, yine 2002’deki rakamlara göre,  'Adıge, Şapsığ ve Çerkes' adları altında toplam 8,367’dir. Üç ayrı etnik adla parçalanmış olan  bu nüfusun tamamı Şapsığ’dır; Rus, yine düzenbazlık peşinde. Sayıyı bölerek, Şapsığ adlı nüfusu küçük göstermek istiyor, çünkü Şapsığlara 1945 yılı öncesinin özerk statülerini geri vermek istemiyor, şeytanlık yapıyor. Şapsığların kendi ifadelerine göre, bu ilki ilçedeki Şapsığ sayısı  10 binden çoktur (6). Rus'un zaten küçük olan Şapsığ nüfusunu 3’e bölerek daha da  küçültmek istemesinin altında ne gibi bir amaç yatıyor olabilir?

Rus, dikkatleri jenosit topraklarından uzaklaştırmak istiyor.

Bu yerde, Soçi ve Tuapse'de, Eylül 1922'de bir Şapsığ Cumhuriyeti kurulmuştu; cumhuriyet, Eylül 1924'te  Şapsığ Ulusal İlçesi'ne (özerk rayon yönetimi) dönüştürüldü. Rus onu, özerk ilçeyi de   Mayıs 1945'te yok etti. Oysa, İkinci Dünya Savaşı’nda bu küçücük yöreden/ Şapsığ’dan askere alınan gençlerin çok azı geri dönebilmiş ve bu küçük yöre, Rusya'daki bazı  koca cumhuriyet ve eyaletlerin çıkardığından daha fazla sayıda Sovyetler Birliği Kahramanı çıkarmıştı.

Ölenler Rusya için ve faşizme karşı savaşta ölmüşlerdi, ama cezalandırlacaklarını bilmiyor olmalıydılar. Canlarını verme karşılığı olarak   Şapsığlar en ağır darbeyi, en ağır cezayı yemiş oldular. Hakları ve toprakları ellerinden alındı…

Bugün Şapsığ'daki 24 yerleşim birimi içinden sadece 3'ünde, günlük ders kesimi sonrası, haftada sadece 1 ya da 2 ders saati tutarında  Çerkesçe kurs eğitimine  izin veriliyor. Bütün dersler Rusçaya dönüştürülmüş, anadili fiilen yasaklanmış durumda...

Rus’un bu nankörlüğünü ifade edecek daha açık bir kanıt öne sürülebilir mi?

Rakamlar ve oluşum, soykırımı ifade etmiyorsa, neyi işaret ediyor olabilir?..

***

Bu arada Ruslara boyun eğmiş olan Çerkes ve diğer Kuzey Kafkasya topluluklarına mükâfat dağıtılmadığını,  onların da asla rahat bırakılmadıklarını; Kuban oblastı (vilayeti) Çerkeslerinin çoğunun, 1880'lerde yeniden  zorunlu göçlere tabi tutulduklarını ve Türkiye’ye göç ettirildiklerini belirtmeliyim.

Bunlar da ayrı bir yazının konusu olabilir.

 

1- Prof. Dr. Ç'ırğ Ashad, "Meclis Özgürlüğün Mücadelecisiydi", CC,Tarih, 2. index. 

2- Bir örnek olarak, bk. “Bir Adige Mevlithanla Söylesi: Guser Fahrettin Abatay - 2”, CC, Müzik. 

3- bk. T.V. Polovinkina, “Çerkesya Gönül Yaram”. 

4- Ali Kasumuv - Hasan Kasumov, "Çerkes Soykırımı. 

5- Bir örnek olarak bk. Nıbe Zayır, "Bir Köyün Tarihi", Cherkessia.net, Tarih. 

6- Günümüz Şapsığları konusunda ayrıntılı bilgi için bk. "Adıge Özerkliğinin 90. Yılında Durum - 1" başlıklı makalemiz, Cherkessia.net. 

 

 
 

 
9
 

 
  Bugün 8 ziyaretçi (41 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol