adigehaber
  7 Haziran’a Doğru Genel Durum ve Partiler
 
7 Haziran’a Doğru Genel Durum ve Partiler
30 Mayıs 2015

Bildiğimiz gibi 7 Haziran’da 550  milletvekili için genel seçimler yapılacak. Bu seçimi diğerlerinden ayırt eden olgu, seçimin bir demokrasi oylamasına dönüşmüş olması.

Bu olgu ve ayrıca Rusya’daki genel durum üzerinde durmak istiyorum. Önce Rusya’dan başlayayım:

Rusya mengeneyi sıkıştırıyor

Rusya demokrasiye ve federasyon ilkelerine boş vermiş gibi bir havada. Örneğin, 21 cumhuriyet (ilhak edilmiş Kırım’ı da sayarsak 22), içleri boşaltılmış birer ilden farksız. Rus kray ve oblastlarından daha fazla bir yetkileri kalmış mı, doğrusu bilemiyorum.

Cumhuriyetler, RF Anayasası'nda adları yazılı olduğu için varlıklarını sürdürüyor olmalılar. Karelya Cumhuriyeti dışında, yerel diller RF Anayasası ve kendi anayasaları gereği, kendi cumhuriyetlerinde Rusça ile birlikte resmî dil sayılıyorlar, ama  hiçbiri kendi yerel parlamentosunda konuşulamıyor, konuşulan tek dil Rusça. Nasıl cumhuriyet, nasıl devlet imişler?.. Üstelik  4 ya da 5 milyon nüfuslu Tataristan ya da  Başkırdistan gibi cumhuriyetlerde de durum farksız. Bu koca cumhuriyetlerin parlamentolarında konuşulabilen tek dil yine Rusça.

Yerel dillerde basın ve yayın dersen  içler acısı. 300 binden az nüfuslu küçücük  Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde  düzinelerle Türkçe uydu televizyon kanalı, düzinelerle Türkçe gazete ve dergi yayını, canlı bir iletişim ortamı  var. Ukrayna dönemi Kırım'ında da durum iyiydi, özgür bir ortam vardı, şimdi yerinde yeller esiyor. Buna karşın, Adıgey Cumhuriyeti ile 500 binden çok nüfuslu Kabardey Cumhuriyeti’nde  haftanın 5 günü birer Adıgece  gazete çıkarılabiliyor, bazen çıkarılamıyor da, kimi cumhuriyetlerdeki durum ise daha da berbat. Maykop'ta haftada 5 kez yayınlanan yarı resmî  'Adıge mak' gazetesinin bazı makale ve haber yazılarını  Arapça ve Türkçeye çeviren 2 genç çevirmen şimdilerde işsiz, "maddî sıkıntımız var" denerek kendilerine  ücretsiz izin verilmiş (!), o nedenle  Arapça ve Türkçe çeviriler 4 Mart'tan beri verilmiyor. Rus, silâhlanma, işgal için para buluyor, ama iş iki  gence  geldiğinde bulamıyor...  

Eğitim dersen Rusçalaşmış. Çerkesçe ve Rus olmayan dillerde eğitim askıda, var mı yok mu belli değil. Asimilasyon almış başını gidiyor. Herşey ve her yer Rus ve Rusça. Türkiye ve Arap ülkeleri dışında dünyada böylesine  bir uygulamanın başka bir örneği kalmış mı? Rusya'daki gelişmeler için “Yaramı Deştin, Nuriyet” yazısını ve referans verdiklerini okumanız yeter.

Kadınlar ha bire Rusça öğrenmeye soyunmuşlar anayurtta; Rusça, okumuş olmanın, bilgili olmanın yeterli bir ölçütü imiş gibi  algılanmaya başlanmış: “Bu 'sivnuk'çuğum (-'sivnuk'-Rusça 'oğulcuğum' demek-) çok akıllı, çok zeki, tek bir Çerkesçe sözcük katmadan (-Rusça-) konuşuyor…Şimdiki çocuklar bir harika, okumuş olarak (– Rusça öğrenmiş olarak-) dünyaya geliyorlar” diyorlarmış birbirlerine. Kimliğine yabancılaşma, Ruslaşma bir marifet, bir övünme kaynağı olmuş anlaşılan. Rusça konuşabiliyor olmayı eğitimli  olmakla eş değer gören bir nesil üretilmiş Rus asimilasyon sisteminde. 'Kutlamak' gerekir bu başarıyı. Hoş bizim sigara tiryakisi, kaldırım mühendisi kadınlarımızın da aşağı kalır  yanı yok ya…Asimile olmuş bu kadınlarımızın çocukları da şimdilerde okumuş, yani Türkçe konuşuyor olarak dünyaya gelmiyorlar mı?..Övünsek mi, dövünsek mi?..

***

Günümüzde, Çerkeslerin her taraftaki mücadeleleri demokratik çerçevede, barışçı nitelikte olmalı, öyle de kalmalı. Ama kararlı ve etkili  olmak da gerekir. Çinli General Suntzu binlerce yıl önce şöyle demiş: "Kendi ordumun ve düşman ordusunun gücünü bilirsem, uyguladığım taktiklerle  savaşı hep ben kazanırım. Kendi gücümü biliyor ama karşımdakini bilmiyorsam kazanma şansım yarıya düşer. Hiçbirini bilmiyorsam iş şansa kalır". Bizimkisi hangi kategoride?..

Hiçbir Çerkes'in şiddet, terör yöntemlerine başvurduğu, bulaştığı  yok. Günümüzde terörle, şiddetle bir yere varılamaz. Kitle direnişleri dönemini yaşıyoruz. Bu bir hak arama yoludur ve demokratiktir. Böyle yapmaz, yasal çerçeve dışına çıkarsak biteriz. Oysa Rus öyle mi yapıyor? Rus eleştiri yapanı kapı önüne koyuyor, ülkeleri işgal ediyor ve o ülkeleri yerli nüfusundan boşaltıyor, yerine Rusları yerleştiriyor: İşte Kırım, işte Çerkesya, şimdi de Ukrayna...

Erdoğan'ın eleştiri yapanı, gazete patronlarını, yazarları baskı altına aldırması, muhaliflerinin ekmeği ile oynaması, vergi müfettişlerini üstlerine salması gibi, Rusya’da da muhalefete yönelik ekonomik ve siyasal baskılar, yoğunlaştırılmış olarak sürdürülüyor.

Muhalif işadamlarının servetlerine el konmuş, konuyor, bu arada seçilmiş ikinci Adıge Devlet Başkanı Ŝevmet Hazret’in tüm servetine, 2 milyar da parasına el konmuş deniyor.

İnsanlar dut yemiş bülbüle dönüştürülmüş…

Böylesine bir ortamda mücadele yürek ister. Örneğin, Estonya Parlamentosu'na, Estonya  ilgililerine yapılan başvuruya anayurttan sadece bir kişi, 700 bin Çerkes nüfusu içinden tek bir kişi, sadece Khuade Adnan imza koydu. Bu da baskının ve korkunun boyutunu gösteriyor...

Niçin korkmasınlar ki?..Rusya sabıkalı bir ülke, 18 ve 19.yüzyılda Kırım’ı ve Çerkesya’yı tarih sahnesinden sildi, birçok halkı da cezalandırdı, toptan Sibirya’lara, Çerkesleri de Osmanlı topraklarına  sürdü.

Bu yetmedi, Sovyet yönetimi 1930'larda Ukrayna’da ve daha birçok yerde sunî kıtlık yarattı, 'toplumu ıslah projeleri' uyguladı, rejimin geleceği uğruna (!)  milyonlarca insanı bile bile ölüme yolladı. Bu denli bir acımasızlık, Polpot rejimi dışında, başka bir yerde görülmüş mü?..Stalin düzmece yargılamalarla  on binlerce insanı  idam ettirdi. Örneğin, 1930’larda şimdiki Adıge Cumhuriyeti’nin Şovgenovski ilçesindeki yöneticiler ve aydınlar kitle halinde idam edildiler. Suçları da neymiş? Gerekçe, "Adıge Özerk İlini Türkiye’ye ilhak etmeye kalkışmak…" Akıl alır şey değil. O sıralar Adıge Özerk İli'nin  toplam Adıge nüfusu topu topu 50 bin, üstelik bu il ve onun Şovgenovski ilçesi Karadeniz’den 200 km  içeride. Ayrıca bu 50 bin nüfus milyonlarca sayısında büyük bir Rus nüfusu ile çevrelenmiş durumda, Adıgey mini minnacık bir yöre, bir ada. Olacak şey mi bu?..Ama oldu.

Rus işte böylesine gaddar ve düzenbaz. Rus derken elbette Rus halkını değil, faşist yöneticileri ve onların işbirlikçilerini, yandaşlarını kastediyoruz. Çünkü idam edilen o on binlerce masum insanın içinde en yüksek sayı yine Ruslara ait.

Şimdilerde mengene gün geçtikçe daha da sıkıştırılıyor. Rusya eski Çarlık dönemi imparatorluk günlerine dönmek, o günleri diriltmek mi istiyor, ne? Ama dış dünya da Rusya'ya aferin demiyor, o da gereğini yapmaya başladı. Şimdiden Rus turist gelmeyecek diye Akdeniz sahilleri kan ağlıyor. Bütün bu gerçeklere rağmen, dönüşçülerin birçoğu, özellikle KAFFED ve taraftarları  suskun. Godot'yu bekler gibi bir havaları var, çok beklerler...

Bizler, demokratik hakları savunan biz Çerkesler susamayız. Susarsan köle olursun. Köleleliği en iyi Adıgeler bilir.

Susmamalı ama karşı tarafın eline de koz vermemeli. Yalnız değiliz. Dünya bizi sessizce ama merak ve hayranlık dolu gözlerle izliyor. Fil karşısında minik kuş misaliyiz. Barışçı, yani yasal çerçeve içinde kalınarak muhalefet edildiğinde, bir kitlesel dayanışma ortaya konduğunda, Rus’un elindeki mengene  işe yaramaz hale gelecektir. İşgal edilemeyecek bir tek yer var, o da insan beynidir, onu özgür tutmalıyız. Rus'a karşı sürdürülecek taktik, gerici/ ırkçı Türk ve Arap rejimleri için de aynen geçerli. Bilinçli bir hak arama ve teşhir politikası başlatıldığında, sadece Adıgelerden değil, diğer halklardan, ezilenlerden, Ruslardan ve dış dünya kamuoyundan destek buluruz. Dünya o yöne, haklıdan yana olmaya doğru kayıyor. Bunun için bilgili ve bilinçli olmalıyız. Birçok ülke, özellikle de AB ülkeleri zulme uğramış  bireylere sahip çıkabiliyor.

Türk hükümeti, şimdilerde  Ermeni soykırımı konusuna ve azınlık mülklerini sahiplerine geri verme konusuna eğilmişse, bu eğilme ve sorunu ciddiye alma, dış dünyanın ve Türkiye aydınlarının birlikte mücadelesi, yoğunlaşan baskıları  karşısında sıkıştığı içindir, demokrat olduğu için değil. Bütün bu gelişmeler karşısında, biz Çerkesler ne yapıyoruz, hâlâ bulanık, karışık kuruşuk görüşler içindeyiz. İlkeli tavrımız yok. Faşist miyiz, demokrat mıyız, ırkçı mıyız, dinci miyiz, eşitliği mi, ayrımcılığı mı savunuyoruz…Belli değil. Net olmamız gerekir. Korku duvarını aşmalıyız. O zaman iş daha da kolaylaşmış olacaktır.

Önümüzdeki seçim önemli

Partileri kısaca ele alalım. AKP önce demokrasiyi savunur gibi göründü, demokratik çevreleri ve AB'yi yanına aldı, ilerleme kaydetti, sonunda hepimizi oyuna getirdi, kendi pozisyonunu güçlendirdi, kendine demokrat oldu, içindeki 'safraları', -sosyal demokratları-  attı. Aydın kesimi küstürünce, ekonomiyi de  yönetemez oldu, lüks ve şatafat peşine düştü. Dış kredileri, borçları lüks konutlara, lüks arabalara, AVM'lere yatırdı, Atatürk Barajı yapımına ya da sulama projelerine yatırmadı. Çiftçiyi, sıradan kişileri, emeklileri yoksullaştırdı, geçinemez hale getirdi. Artık halka  hiçbir yeni şey vadedemiyor.   

CHP ise, içinden bir çok ırkçıyı, ulusalcıyı temizledi, ama daha çoğu parti içinde kaldı, tek ulusçu/ Türkçü anlayışlar etkili, etkili de değil  egemen. CHP bir Türk partisi. Bunu bilmek gerekir. Kılıçdaroğlu yönetimi eksik demokrasi çengeline takılı, kendi temiz bir kişilik ama gücü yetmiyor, çünkü yanındakilerden birçoğu evrensel demokratik değerlere, ilkelere inanmıyor, kimileri de 'Ne yapalım, taban henüz hazır değil' demeye getiriyor, tembelliğe sığınıyor, bunlar bahane olamaz, ne zaman hazır olacaklar mış? 70 yılda olmayan şimdi 7 yılda mı olacak? Demokrasi  söz konusu olduğunda kem küm olmaz. Dediğim gibi CHP'de ulusalcı/ Kemalist, Türkçü görüşler hâlâ  egemen, partinin geçmişi de sabıkalı. Düzelir mi? CHP bir demokrasi vaat etmiyor, örneğin anadilinde eğitime ve halkların eşitliği gibi temel demokratik  ilkelere karşı, var olan halkların varlığını bile yadsıyor, yok sayıyor, bu yönüyle faşist. 'Kürt toplumu, Çerkes toplumu yoktur, sadece Türk ulusu vardır'  diyor. Bireysel anlamda Kürt ve Çerkes varmış ama grupsal anlamda yokmuş. Saçma, lâf salatası... Oysa bu halklar Türkiye'de dün de vardılar, bugün de varlar, var olan yadsınıyor. Böyle demokrat olunur muymuş? Oysa halklarımız Türkiye'nin güç kaynaklarıdırlar, korunmaları gerekir, asimile edilmeleri değil. Bu halklar, başta Çerkesler, hep birlikte 1920'deki ilk Meclis'e omuz vermişler, birlikte yürümüşlerdi. Birlikteliğe çelmeyi Türkçü kesim taktı. Şimdi de, CHP; AKP ve MHP ile birlikte HDP'nin Çerkes soykırımının tanınması önergesine TBMM'de red oyu verdi. Niye? Bunun bir açıklaması olabilir mi? HDP'yi beğenmiyorsan önergeyi sen getir, sen kendin ver. Demokrat bir parti isen bunun bir açıklaması olabilir mi? Mustafa Kemal ilk mecliste Müslüman halklarımız için 'Samimi bir birliktelik', 'Samimi bir mecmua' gibi ifadeler kullanmıştı, sonra ne oldu? Şimdi bu 'mecmuaya', birlikteliğe, bu büyük bileşene Müslüman olmayan halklar da alınmalı, böylece ortak bir demokratik geleceğe adım atılmalı.

Peki, Rus Ermeni soykırımın tanıdı, Türkiye niçin Çerkes soykırımını tanımaz? Ortada bir soykırım gerçeği var. Kimden çekiniyor olabilir? CHP Meclis'te niçin red oyu verir? Bu red oyu Çerkes'i hiçe sayma, Rus'tan yana tavır koyma, haksızlığı önemsememe, halklara yapılan  haksızlığa ortak olma, iki yüzlülük  anlamına gelmez mi? Unutulmamalı. Ne demişler, "Say seni sayanı hak ile yeksan olsa, sayma seni saymayanı Mısır'a sultan olsa" ya da şöyle de denir: "Say beni, sayayım seni. Sev beni, seveyim seni. Sev seni seveni, yer ile yeksan ise de, sevme seni  sevmeyeni Mısır'a Sultan ise de. ......"

Geride ÇDP ve HDP kalıyor. ÇDP seçime katılamıyor, örgütlenmesini tamamlayamamış yeni bir parti,  bağımsız adaylar çıkarmış, onları destekliyor. Kazanabilirler mi? Göreceğiz.

ÇDP adaylarını desteklemeyecek olanların destekleyebileceği tek parti olarak geride HDP kalıyor.

Seçimin, daha doğrusu Türkiye’deki demokratikleşmenin kaderi HDP’nin yüzde 10 barajını aşmasına bağlı. HDP barajı aşamazsa Türkiye nereye gider, bilemiyorum. Umalım en berbadı ile karşılaşmayız. Çünkü muhalefet,  'ortada IŞİD destekçisi bir parti iktidarı var' gibisine laflar ediyor, ciddi laflar.

HDP değişimi savunan ve barajı geçebilecek olan tek parti. Bıçak sırtında, ama barajı aşabilecek gibi de görünüyor, şahsen aşabileceği kanısındayım, aşarsa ırkçı bir baraj yıkılmış olur, ülke de bir nefes alır.  12 Eylül 1980 Türkçü/ faşist askerî darbe rejimi parti olarak Kürtlerin ve diğer etnik toplulukların, sosyalistlerin  Meclis'e girmemesi, parlamentonun onlara kapalı tutulması için eşi benzeri görülmeyen bu  yüksek  barajı getirdi. Türk faşistler kötü ilkler konusunda eşsizler, en öndeler. 1982 Anayasasına, evrensel demokratik ilkelerle bağdaşmayan bir dizi engel koydular, gelişimin önünü kesmek istediler. Türkçe dışındaki dillerin yasaklanması da bunlardan bir örnek. Dil yasağının bir başka örneği yeryüzünde  var mıymış? AKP, CHP, ANAP, DYP, MHP, DSP... gibi iktidara gelen ya da gelip gitmiş olan bir dizi düzen partisi, muhalefette iken baraja karşı çıktı, söz üzerine söz verdi, ama iktidar olunca da bunların hepsini unuttu, darbeci Kenan Evren'in getirdiği baraja sarıldı. AKP de baraja sarıldı.

Ülkenin nefes alması için, ilkönce bu faşist barajın yıkılması gerekiyor.

7 Haziran günü sandık başına gidecek olan tüm demokratların, ezilen insanların bu gerçekleri düşünerek oy kullanmaları yerinde olacaktır. Hayırlısı...

 
  Bugün 11 ziyaretçi (58 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol