
Makalemizin ilk bölümünde, 21 Kasım 2014'te tarihçi yazar Sefer Berzeg ile "Çerkes Aşkı" (Adıǵe Šuĺeğu) adlı belgesel romanın yazarı, akademisyen Halit Kakınç’ın katıldığı, “Bugün Tv”de Pelin Batu’nun yönettiği bir programda Çerkes Soykırımı konusu ele alınmış, ben de yapılan konuşmalar ışığında bir değerlendirme yapmaya, eksiklere değinmeye, konuya ilişkin bilgilendirmelerde bulunmaya çalışmıştım. Bu ikinci bölümde, kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Kafkasya’da soykırım, etnik temizlik ve toplu göçlerin coğrafi dağılışı
Etnik temizlik ve onun bir sonucu olarak gerçekleşen soykırım Kafkasya'nın ya da tarihî Çerkesya'nın bazı yörelerinde yaşanmıştır. Şimdi bunlara kısaca değinmeyi gerekli görüyoruz.
1) Kuban Irmağı kuzeyi:
Kuban'ın kuzeyi genellikle düz bir alandır. İlkin Çerkeslere aitti, daha sonra Kırım’a bağlı göçebe Müslüman Nogay Tatarlarının hayvan otlatma alanı oldu. Çerkeslerin çoğu 13 – 15. yüzyıllarda Altın Orda Devleti’nin (1242-1502) ve onun kalıntılarından biri olan Kırım Hanlığı’nın (1441-1783) baskıları sonucu güneydoğuya doğru göç etti ve bugünkü Adıge/ Kabardey toplumu oluştu; Çerkeslerin bir kısmı da Kuban Irmağı güneyine ya da Özgür Çerkesya’ya göç etti ve oradaki Çerkeslere karıştı, bir kısmı da yerinde kaldı. Yöre, sonraki adıyla 'Çernomorya', ilk soykırımın yapıldığı yerdir:
Rusya 1783’te Kırım’ı ilhak etti, Kuban kuzeyindeki komşu Nogay şefleri de ilhak gereği Çariçe II. Yekaterina'ya bağlılık yemini verdiler ve Rusya yurttaşlığına kabul edildiler, ardından Nogaylar için kuzeye, Ural Nehri bölgesine sürgün kararı çıktı. Rus, Kuban'ın kuzeyini yerli nüfustan temizlemek ve Ruslaştırmak (Novorossiya projesi) istiyordu. Nogaylar karara karşı ayaklandılar, ancak soykırım yoluyla kökleri kazıldı.
Yöre, güvenlik gerekçesiyle 10 yıl, askerî denetim altında, boş/ insansız tutuldu, ardından Çariçe II. Yekaterina yöreyi (Kuban ile daha kuzeydeki Yeya Irmağı arası yöreyi) Kazak yerleşimine tahsis etti (1). Yöreye “Çernomorya” (Karadeniz ülkesi), buraya yerleştirilen Kazaklara da “Çernomorlar” adı verildi (1792-1793). Kazaklar toplu halde Ukrayna'nın doğu taraflarından göç ederek Çernomorya'ya yerleştiler ve Yekaterinodar (bugün 'Krasnodar') kentinin temelini attılar (Yöre, bugünkü Krasnodar Kray'ın Kuban Irmağı kuzeyindeki topraklarıdır).
Bu gelen Kazaklar Adıge geleneklerini benimsemiş bulunuyorlar ancak Ruslar tarafından Hıristiyanlaştırıldılar. Din ayrılığı ve sağlanan özel ayrıcalıklar (silâh taşıma, köle kullanma, yağma yapma izni, vb ayrıcalıklar) nedeniyle Kazaklar savaşlar boyunca Rusların istilâ araçları, yedek güçleri işlevini gördüler.
2) Kabardey yöresi: Burası kuzeyde Maniç Çukurluğu'na değin uzanan geniş bir alandı, en son Kırım Hanlığı, onun aracılığıyla da Osmanlı koruması altındaydı ve Kırım’a vergi (çocuk) verirdi. Kırım’ın doğusunda da Kırım gibi Altın Orda kalıntısı bir Tatar devleti olan Astrahan Hanlığı vardı, Astrahan 1554’te Rus korumasına alındı, 1556’da da Rusya’ya ilhak edildi. Böylece güç dengesi Rusya lehine, Osmanlı ya da Tatarlar aleyhine değişti; Ruslar Kafkasya'ya ayak basmış, Kabardeylerle komşu olmuş oldular. İlk Rus Çarı Korkunç İvan da (İvan Grozni) Kabardey damadı oldu.
7’si büyük çok sayıda köy beyi (pşı) tarafından kollektif bir biçimde yönetilen Kabardeyler 1557’de Osmanlı/ Kırım korumasından ayrılıp Rus korumasını benimsediler. Bu sayede Kabardey beyleri topraklarını koruma ve Rus devlet hizmetlerinde görev alma, yükselme olanağına kavuştular. Kabardeyler Ruslara at, hayvan, deri vs satıyor, karşılığında sanayi ürünleri alıyorlardı. Koruma süresince Kabardey'e yönelik bir Rus yerleşmesi olmadı ve 182 yıl sürdü, 1739 Belgrad Antlaşması ile son buldu. Antlaşma gereği, Büyük ve Küçük Kabardey yöreleri her iki devlet - Osmanlı Devleti ve Rusya- arasında tarafsız bölgeler yapıldılar. Ancak bu tarafsızlık, iç dinamik sonucu elde edilmiş değil, dışarıdan, yabancı güçler tarafından dayatılmış bir statüydü, dolayısıyla da kalıcı olamayacaktı.
Kabardey’de, özellikle Kabardey’in beyler tarafından seçilmiş baş yöneticisi (velıy) Büyük Bey (Pşımeyapş) Kaytoko Aslanbek’in (ö.1746) danışmanı olan, ardından da ülke başyargıcı seçilen bilge kişi Kazanoko Jebağı (1684-1750) sonrasında ülkede iç ayaklanma ve çatışmalar arttı. Egemenliği elde bulunduran Kabardey beyleri (pşı sınıfı, hemen her köyün bir beyi vardı), feodal yönetime karşı özgürlük ve eşitlik talebinde bulunan köylüleri (fekoł ve pşıł sınıfı) sindirmek üzere, güçlü bir feodal krallık kurmaya çalıştılar ama başaramadılar. Çünkü güçleri yetmemişti, Rus koruma kalkanı kalkmıştı, dış destek alamıyorlardı. Öte yandan, feodal krallık kurma girişimi modern çağın demokratik gelişim çizgisine (Avrupa'da yükselen eşitlik/ özgürlük anlayışına) ters düşüyordu, başarısızlıkta bunun da payı vardır (2).
Sonuç olarak feodal yönetimden kopmalar oldu, Kuma ve Malka ırmaları boylarında Şapsığ’daki gibi beyi bulunmayan 10 bin kadar nüfuslu bir serbest (eşitlikçi) Kabardey köy sistemleri yöresi oluştu. Ancak yeni filizlenmiş olan bu oluşum Rus istilâsı sonucu dağıtılacaktı.
O sıralar Çerkes yörelerinin -ülkelerinin- tamamı bağımsızdı. Türkler henüz Çerkesya’ya gelmemişlerdi, birkaç yıl sonra, 1781'de -Çerkeslerin izniyle- geleceklerdi.
Aynı sıralarda Güney Kafkasya’da İran İmparatorluğu vesayetinde/ korumasında Kartlı-Kaheti Krallığı (Doğu Gürcistan), Osmanlı vesayetinde de İmereti Krallığı (Batı Gürcistan) bulunuyordu. Bugünkü Azerbaycan Cumhuriyeti'ne denk düşen yerler ise doğrudan İran egemenliğindeydi. İran egemenliğinin birer kalıntıları olan Dağıstan’daki küçük feodal prenslikler (hanlıklar) de 1722’den beri Rus korumasındaydı. Dağıstan'ın kuzeyi ve Astrahan yöresi ise doğrudan Rus egemenliğindeydi.
O sıralar Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan Katolik Hıristiyanların korunması ayrıcalığı Fransa'ya verildi, kuşkusuz bir aymazlıktı bu, bunu bahane olarak öne süren Rusya Osmanlı Ortodoks Hıristiyanlarının koruyuculuğunu talep etti. Osmanlı reddetti, bu yüzden 1768'de savaş başladı:
1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı Türklerin korkunç yenilgisiyle sonuçlandı, Osmanlı Devleti'nin kof bir devlet (bir Ortaçağ devleti) olduğu anlaşıldı; Ruslar Kabardey beylerinin ve Kartlı-Kaheti birliklerinin yardımlarıyla Daryal Geçidinden geçip Kafkasya’nın güneyine sarktılar, İmereti’nin başkenti Kutais’iyi aldılar, kıyıda Türk kalesi Poti'yi kuşattılar.
Batılı devletlerin müdahalesiyle Osmanlı yararına barış yapıldı. Osmanlı Devleti'nin büyük çapta toprak kaybı önlendi.
Savaş sonu imzalanan 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması gereği Kabardey ve bağlı topraklar (Kuzey Osetya) Rusya’ya doğrudan ilhak edildi, Kırım Osmanlı Devleti'nden koptu (Gerçekte Rus işgalindeydi). Kabardey'in yarı feodal sistemi ile Rus feodal sistemi örtüşebiliyordu. İlhak, ilk yıllarda Kabardey beyleri tarafından olumlu karşılandı ve desteklendi, bu sayede tehlikeye düşmüş olan feodal sistem yeniden güçlendirildi, restore edildi. Rus hükümeti Kabardey beylerine ve kısmen de özgür köylülere (verk ve fekoł) oldukça geniş toprak bıraktı, beylere statü ve hukukî güvence sağladı. Nüfusun çoğunu oluşturan serf ve kölelerin durumu ise iyileştirilmedi, aksine baskılar arttı, köle kaçışları sert yöntemlerle önlendi.
Kabardey'de Rusların yerel feodal beyleri koruma altına almış, antifeodal hareketleri bastırmış olmasını olumlu karşılayan diğer Kafkasya feodal çevreleri de, Rus yayılmasından yana bir tavır aldılar. Kabardey'in doğu komşuları (Oset, İnguş, Çeçen ve Dağıstanlılar) ile Rusya'nın ilişkileri dostçaydı. Rus, onlara korumacı bir tavırla yaklaşmaktaydı.
Böylesine bir ortamda 1783 yılında feodal Kartlı-Kaheti Krallığı (Doğu Gürcistan) İran vesayetinden çıkıp Rus koruması altına girdi. İranlılar buna, ülkeyi ve başkent Tiflis'i yağmalayarak karşılık verdiler (1795). Söz gelişi, Tiflis'te bütün kadınlara tecavüz ettiler ve anı olarak tecavüze uğrayan kadınların bir ayaklarının diz altı kirişlerini keserek onları ömür boyu bir ayaklarını sürüyerek yürüyecek biçimde sakat bıraktılar.
Bütün bu gelişmeleri algılayan, beylerin Rus yanlılığını ve istilâlara destek çıktığını gören Özgür Çerkesya (ki, Kuban Irmağı iç/ sol havzasını ve Karadeniz kıyılarını kapsıyordu), 1789 Fransız devriminin de etkisiyle 1796’da bey egemenliğine son verecek, egemenlik köylü (verk, fekoł) sınıfının ve seçilmiş halk meclislerinin (Xase/ Khase) eline geçecekti.
Çerkesler ayrıca Çernomorya örneğine tanık olmuşlardı, ırmağın kuzeyini etnik temizlik ve soykırımdan geçiren Ruslar, ilk fırsatta, ırmağın güneyinde de aynısını uygulayabileceklerdi. Ruslar arasında böylesine niyetler bulunuyordu. Söz gelişi Kuban'ın kuzeyini Müslüman nüfustan temizleyen General Suvarov, ırmağın güneyi için de yetki istemişti. Ancak II. Yekaterina, "Daha sonra" diyerek yetki vermemişti (3). Irmağın güneyi daha stratejik ve tarım toprağı daha geniş ve verimli bir bölgeydi. Çerkesler gelişimi iyi okumuş olmalılar.
***
Yeni toprak kazanımlarıyla güçlenen Rusya kuzeybatıda Azov’dan başlayıp Mozdok’a uzanan bir müstahkem hat (askerî yol) inşa etti, hattın Rus tarafında kalan Kabardey arazilerine Rusya içlerinden getirdiği Rusları yerleştirerek kolonizasyona (sömürgeleştirmeye, yöreyi Ruslaştırmaya) başladı (1777). Bunu Çeçenya, Dağıstan ve Güney Kafkasya'da yapmıyorlardı, çünkü oraları henüz Rusya'ya ilkah edilmemişti, oralar, daha çok koruma alanlarıydı ve nüfus daha yoğundu, toprak da azdı. Ayrıca ileri gidildiğinde Çeçenya ve Dağıstan başkaldırabilirdi. Nitekim Çeçenler Rus zulmüne karşı 1785'te Şeyh Mansur önderliğinde 'Gazavat Savaşı' (Din Savaşı) başlatmışlardı. Bu nedenle Kabardeylere karşı oldukça ılımlı davranılıyordu. Ancak Rus'un asıl hedefi Kabardey değil, batıdaki Adıge/ Çerkesya toprağıydı, her ne pahasına olursa olsun o toprak ele geçirilecekti. Buralarda geniş ve verimli topraklar, Karadeniz boyunca uzanan kıyılar, değerli ve stratejik limanlar vardı.
1787-1792 Osmanlı-Rus Savaşı başladı. Çerkeslerin Türklere yardımları sonucu ilk üç yıl boyunca Ruslar kıyıdaki Anapa Kalesi'ni alamadılar. Bunu yanlış değerlendiren, Çerkesleri hafife alan Osmanlılar Rusların gücünün kırıldığı görüşüne vardılar ve Kabardey'e doğru yürüdüler ama bugünkü Çerkessk kenti yerinde ya da Batalpaşinsk denen yerde fecî biçimde yenildiler, Çerkes desteğini yitiren Anapa da 22 Haziran 1791'de General Gudoviç'e teslim oldu. Çerkesler Osmanlıların söz dinlemez/ ukala ve fütuhatçı tavrını görerek desteklerini çekmişlerdi. Bu arada Ruslar, öç alma ve gözdağı verme amacıyla Çerkesya içlerine dalarak çok sayıda Çerkes'i katlettiler ve Çerkes yerleşimlerini ateşe verdiler, yağmalamalarda bulundular.
Bu tarihten sonra Çerkesler bir daha Osmanlılara yardım etmeyeceklerdi.
Savaştan zaferle çıkan Rusya arazi müsaderesi ve kolonizasyon faaliyetlerini yoğunlaştırdı, artık Kabardey beyleri Rus'un umurunda değildi. Bu durum Rus – Kabardey ilişkilerini gerdi, 1790'ların sonlarından 1825 yılına değin süren ve ara ara şiddetlenen bir dizi yerel ayaklanma yaşandı, çok sayıda Kabardey savaş ve General Yermolov tarafından kasten bulaştırılan veba salgını nedeniyle can verdi. Dahası, Kabardeyler Kuban Irmağı doğusu ile Kuma Irmağı boylarından tamamen temizlendiler, Malka ve Terek Irmakları güneyine sıkıştırıldılar. Kabardey iyice küçüldü. Kabardeylerden boşaltılan geniş araziler üzerinde Stavropol, Kislovodsk ve Pyatigorsk gibi büyük ya da turistik Rus kentleri gelişti.
Bu arada Kabardeylerin bir kısmı Özgür Çerkesya’ya sığındı. Ayrıca Büyük Kabardey ve Küçük Kabardey yöreleri arasına bir Rus/ Kazak güvenlik kuşağı (Mayskiy – Nalçik yerleşim kuşağı) yerleştirildi, böylece Kabardeyler küçülme dışında coğrafî olarak da bölünmüş oldular.
Ayaklanmalar bastırıldıktan sonra Kabardey yatıştı ve Rusya için artık sorun yaratacak bir gücü kalmadı.
Kabardey’de feodal ilişkiler 1868-1869 yıllarına değin varlığını sürdürdü, köylü sınıfı uzun yıllar boyunca Ruslar ve onların vasalları olan kendi köy beyleri tarafından insanlık dışı biçimde sömürüldü, Kabardeylerin kentlere yerleşmeleri, trampa dışı (para ile) ticaret yapmaları yasaklandı. 1869 yılından sonra feodal ayrıcalıklar kaldırıldı, para ile ticaret serbest oldu, biçimsel de olsa modern hukuk sistemi, bireysel eşitlik statüsü getirildi. Bir toprak reformu yapılmamasına, yani yoksul köylülere ve azatlı kölelere (pşıł, vıneut) toprak verilmemesine karşın, feodal zincirlerinden kurtulan Kabardey'de ekonomi ve sosyal ilişkiler gelişmeye, anadiline ve ulusal tarihe ilgi duyan aydınlar yetişmeye başladı. Benzeri gelişmeler reform yapılan diğer yörelerde de yaşandı.
Göç ve sürgünler öncesi genel durum
Rusya’da Rus milliyetçiliği ve Ortodoks Hıristiyanlık biçiminde gelişen katı devlet politikaları gereği, Kuzey Kafkasya'da Müslüman nüfusu azaltma ya da Hıristiyanlaştırma amaçlı çalışmalar 19. yüzyılın ikinci yarısında, özellikle 1853-1856 Kırım Savaşı sonrasında yoğunlaştırıldı. Daha önce Kırım'dan Türkiye'ye Müslüman göçleri yaptırılmış, Kırım'da Ruslaştırma yönünde kısmî bir mesafe alınmıştı. Hıristiyanlaştırma bağlamında Osetler ve pagan kalmış son Kazaklar Hıristiyanlaştırıldılar ve Rus emperyalizminin sadık destekçileri haline getirildiler.
Rusya'nın diğer sadık destekçileri arasında, Şiî Azeriler, Sünnî Müslüman halkların beyleri, Güney Kafkasya’nın Ortodoks Hıristiyan halkları (Gürcü, Ermeni ve Abhazlar) vardı. İran kültürü etkisindeki Şiî Azeriler, Rus yönetimi için sorun oluşturmayan uysal yurttaşlar idiler, diğerleri gibi onlardan ve yurttaş Sünnî Müslüman nüfustan gönüllü asker toplanıyordu. Bu askerler Rus safında ülkelerini savunan Adıgelerle sürdürülen savaşa en acımasızlar olarak katılıyorlardı.
Rusya ile problemi olanlar ya da direnenler Hanefî Müslüman Çerkesya Adıgeleri (tamamı) ; ve hepsi değil, bir kısmı ile de doğudaki Şafiî Müslüman Çeçenler ve Avarlar idiler. O sıralar, Kabardey dışında, Adıgeler bağımsız, diğerleri ise Rusya yurttaşları olmuşlardı (Çeçenler, Kabardey, İnguş, Avarlar, vd Dağıstanlılar).
Çerkes, Rus'un toprağında gözü olduğunu ve kendisine hayat hakkı tanımayacağını biliyordu. Çeçen ve Avar şeyhleri de 'din elden gidiyor' diye başkaldırmışlardı. Ne yazık ki, antiemperyalist olan her iki hareket birleşememişti.
Çeçen ve Avarların tamamı değil, bir bölümü Şeyh Şamil önderliğinde verilen 'Din Savaşı'na (Kutsal Savaşa) katılmışlardı.
Ruslar bağlı Kafkas halklarından kolluk/ güvenlik güçleri (polis örgütü) oluşturuyor, bunlarla iç güvenliği sağlıyor, gönüllü yerli askerleri ise savaşlarda kullanıyorlardı. Zorunlu askerlik çok daha sonraları getirilecekti.
Genel durum özetle böyleydi.
Serbest göçler
1853-1856 Kırım Savaşı sonunda Rusya, reform kapsamında yeni güvenlik önlemleri alma gereği duymuştu, bu çerçevede Kafkas Ordusu Kurmay Başkanı General Milyutin (sonraları savaş bakanı), Çerkeslere boyun eğdirme içerikli bir gizli rapor hazırladı, 1857'de başkent St. Petersburg’a, Savaş Bakanlığına gönderdi; raporda Rusya'nın gelecekteki güvenliği için, Ruslarla sürekli savaş halinde olan Çerkes kabilelerinin (Şapsığ, vd) kuzeydeki Don bölgesine sürülmelerinin bir çözüm yolu olacağı, aksi takdirde "Kafkas Savaşı'nın uzayacağı" bildiriliyordu. O sıralar, Kırım Savaşı'nın yarattığı boşluktan ve kısa bir İngiliz çıkarmasından (Ruslar kıyı kalelerinden çekilmişlerdi) yararlanan Osmanlı/Türk Paşa'sı Sefer Paşa (asıl adıyla- Zaneko Seferbey) yönetimindeki Natuhay birlikleri Anapa ve Novorossiysk ile Taman Yarımadasının bir kısmında kısa süreli bir denetim kurmuşlardı (4).
Daha önce, 1837- 1839 yıllarında Ruslar doğudan ilerleyerek Laba Irmağına ulaşmış, işgal alanında yaşayan Adıge ve Abazinlere boyun eğdirmişlerdi, batıda da Karadeniz kıyılarını ele geçirerek kıyı boyunca uzanan (Anapa’dan Gagra’ya, Sohum’a) bir askerî yol (Karadeniz kıyı/ kordon hattı) inşa ederek Adıgeleri karadan ve denizden tam bir kuşatma içine almışlardı.
***
1859 yılında Şamil anlaşmalı olarak Ruslara teslim oldu, Çeçenya ve Dağıstan'da Müridlerin Savaşı (Kutsal Savaş) sona erdi, sükûnet sağlandı. Şapsığ ve Vıbıhlar dışındaki Adıge kabileleri, Bjeduğ, K'emguy, Laba solu Kabardeyleri ile Abzahlar (Şamil’in naibi ve Abzah murtazıkların/ İslâm dinî/ 'Kutsal Savaş' savaşçılarının lideri Muhammed Emin de başta olmak üzere) Ruslara boyun eğdiler.
Ertesi yıl, 1860 yılında Vladikavkaz'da bir araya gelen üst düzey 5 Rus generali Karadeniz kıyılarının Çerkes nüfusundan tamamen temizlenmesi, temizlenecek olan yerlere Rus ya da Kazak nüfusun getirilerek yerleştirilmesi, Çerkeslerden isteyenlerin Türkiye’ye gönderilmesi, Türkiye'ye göç etmek istemeyenler olursa onların da, Kuban ve Laba solunda yerleşik ve o sıralar Rusya yurttaşları olmuş olan Bjeduğ, K’emguy, Abzah ve Kabardeylere yakın yerlerdeki düzlüklere yerleştirilmeleri içerikli bir karar aldılar, kararı başkent St. Petersburg’a gönderdiler. Bir önceki bölümde bu konuyu genişliğince anlatmış bulunuyorum, bu nedenle üzerinde fazla durmuyorum.
Konuya yeniden değinmem, moderatör Pelin Batu’nun sorusu nedeniyledir. Pelin Batu, “Rusya Batı Kafkasya’daki Çerkesleri Türkiye'ye sürerken Doğu Kafkasya halklarını niçin yerlerinde bıraktı?” diye sordu. Konuşmacılar soruya doyurucu yanıt veremediler. Bir boşluk doğdu.
Belirtelim göç etmeyen Doğu Kafkasyalılar uzun yıllardan beri Rusya yurttaşı idiler ve genel anlamda, din dışında, sistemle (Rus feodal sistemiyle) bir sorunları yoktu. Rus yönetiminden önce de bir yerlere bağlıydılar, dolayısıyla ulus, ülke ve bağımsızlık bilinçleri Adıgeler düzeyinde gelişmemişti. Beyler ya da din adamları (şeyhler) tarafından yönetilen feodal topluluklardı. Dolayısıyla beyler ya da dinî önderler daima dış korumaya muhtaç idiler. Baskıların yoğunlaştığı dönemlerde şeyhler ayaklanmalara önderlik edebiliyorlardı, Şeyh Mansur(1785-1786), Gazi Muhammed(1830-1832), İmam Hamzat Bek(1832-1834) ve Şeyh Şamil(1834-1859) bunlardandır. Adıgeler ise antifeodal bir devrim yapmışlardı, ulus ve ülke bilincine erişmişlerdi. Örneğin, 1861'de Soçi'de toplanan 'Çerkes Ulusal Meclisi' temsilcileri İstanbul'da "Adıge" ya da "Çerkes" adının resmî ulusal ad olarak Meclisçe kabul edildiğini, Şapsığ, Vıbıh ve Abzah gibi -bölünmüşlüğü çağrıştıran- kabile adlarının ulus anlamında bundan sonrası için terk edildiğini ve kullanılmamaları gerektiğini duyurmuşlardı (5). Adıgeler daha önceleri de yabancı, örneğin Türk egemenliği altında olsun yaşamamışlardı, Kırım Savaşı sırasında/ en zor günlerinde bile Türkiye'ye olsun bağlanmayı kabul etmemiş, Şapsığlar, İstanbul'dan gönderilen Türk valiyi, Sefer Paşa'yı (Zaneko Seferbey) bölgelerinden göndermişlerdi. Müttefikler'e destek vermemişlerdi. Çünkü Müttefikler ve Osmanlılar bağımsız bir Çerkes Devleti'nin kurulmasına karşıydılar, 'esaret zincirleriyle' gelmişlerdi, 1815 Viyana Kongresi kararları gereği yeni bağımsız devletler kurulmasına karşıydılar. Tek aykırı örnek olan Yunan Krallığı ise, 1829 Edirne Antlaşması ile Rusya’nın dayattığı ve kabul ettirdiği bir istisnaydı (2008 yılında, BM Güvenlik Konseyi’nin tanıma konusunda tavsiye kararı olmadan ABD ve taraftarı ülkeler – BM üyesi 193 ülkeden 108’i - tarafından Kosova bağımsızlığının tanınması istisnası gibi)
İkincisi, Özgür Çerkesya dışındaki yörelerde bulunan feodal ilişkiler merkezî feodal sistemle, Rus sistemiyle, yukarıda değindiğimiz gibi örtüşüyordu. Rusya'da uygulanması gündemde olan demokratik reformlar da, Çerkesya'daki bazı feodal sınıflar (köle sınıfı bulunan Vıbıhlar) dışında ilgi çekmiyordu. Farklı bir tepki, Rus yönetiminde yaşayan bazı Kabardey ve Çeçen, vb (azınlıkta) feodallerinden gelmişti. Türkiye'ye göç ettiler. Ama bunlar etnik coğrafyayı değiştirici boyuta ulaşmadı, küçük ve geçici göçler olarak kaldı.
Adıgeler demokratik/ eşitlikçi yapılarıyla feodal ya da mutlakiyetçi Rusya merkezî yönetiminin yapısına ters düşüyorlardı, özerklik tanınmadığı sürece sistemle bağdaşmaları çok zor olurdu. 1860'daki generaller toplantısında özerklik, daha doğrusu Çerkeslere bazı ayrıcalıklar tanınması önerisi General Filipson tarafından dile getirilmiş ama öteki generaller tarafından reddedilmişti. Gerici/ milliyetçi Rus generalleri çok şeyin bilincindeydi. O sıralarda Çerkesler Rusya için herhangi bir tehdit ya da tehlike oluşturmuyorlardı. Ancak ilerisi için Çerkes'e güven yoktu, dış yardım aldığında Rusya'ya karşı savaşı yeniden başlatırdı. Böylesine bir görüş oluşmuştu. Ayrıca Çerkesya, doğudan farklı olarak Karadeniz kıyısı boyunca uzanan, deniz yoluyla dış dünya ile bağlantısı olan, Rusya ile Güney Kafkasya'yı ayıran stratejik bir bölgedeydi. Rusya'nın yayılma ve Ruslaştırma politikaları gereği Çerkesya toprağına gereksinimi vardı, dolayısıyla buralardaki uygar Çerkes varlığı yok edilmeliydi. Bu konsept günümüz Rus politikacılarının en az bir bölümü açısından terk edilmiş değildir. Bunu bilmek gerekir.
Adıgelerin Ṡemez dedikleri yerde bulunan Türk liman kalesi Sucuk-Kale (Soğucak), 1829 Edirne Antlaşması ile Rusların eline geçmişti, yöreye ilkin "Yeni Rusya" anlamında "Novorossiya" dendi, niyet iyice açığa çıkmıştı. Daha sonra, 1838'de burada "Yeni Rusya'nın Şehri" anlamında "Novorossiysk" kenti kuruldu. Rus'un hedefi yıllar öncesinden belli olmuştu; Rus, Çerkesya'yı, ülkesi ve milleti ile birlikte yok etme ve o topraklarda bir "Yeni Rusya" kurma amacı peşindeydi ("Yeni Rusya" ya da "Novorossiya" kavramı, bugün Adıge Cumhuriyeti'ni , Krasnodar Kray ve Stavropol Kray'ı içine alan eski Çerkes topraklarını da kapsayıcı bir biçimde kulanılabiliyor) (6). Bu kullanma "Novorossiya kavramı" anlamlı olmalı. Nitekim Novorossiya'daki Adıge kalıntısı Özerk Şapsığ'ın 1943'te lağvedilişi gibi 2006'da da Adıge Cumhuriyeti lağvedilmeye ve toprakları Krasnodar Kray'a eklenmeye kalkışılmıştı.
Lenin iktidarı (1917-1924) "Novorossiya" gibi emperyalist ve Rus şovenist politikaları reddetmişti. Bu sayede 1924'te Tuapse merkezli resmî Şapsığ Ulusal İlçesi kurulabilmişti, daha sonra Novorossiya'da yer aldığı için olmalı, 1943'te fiilen, 1945'te de resmen tasfiye edilmişti.
Yineleyelim, asıl nüfus tahribatı Çerkesya'da, ilkin de Laba Irmağı doğusunda yaşandı. 1860'larda Kabardey’dekine koşut olarak bu oblastta da reform ve iskân politikaları uygulandı:
a) 1860'larda kalıntı köy beyliği (pşı) statüleri resmen kaldırıldı, serf/ köle (pşıł) sınıfı özgürleştirildi, ancak kölelere toprak verilmedi, topraksız ve yoksul kaldılar. Bu da topraksız kitleleri toprağa kavuşma özlemiyle, Çerkes muhacirlere parasız toprak verileceği propagandası yapılan Türkiye'ye göçe istekli hale getirdi. Sonuç olarak, Türkiye'ye yönelik bir nüfus akışı ya da bir nüfus boşalması olayı yaşandı. Bu yörede Besleney, Mahoş, Abzah ve Abazin toplulukları barınıyorlardı (Özgürleştirme Abhazya ve Dağıstan’da da yapıldı. Buna ayrıca değineceğiz).
b) Bu arada dağlardaki nüfus düze inmeye, gösterilen yerlere yerleşmeye ve yönetim kolaylığı açısından büyük köyler oluşturmaya zorlandı. Sorun yaratmayan ve tehlikeli görülmeyen Karaçaylara ise ilişilmedi, onların dağlarda kalmalarına göz yumuldu. Laba doğusunda barınan ya da Kabardey’den gelmiş olan Adıgelere ve dağlardan indirilen Abazinlere, yeni yerleşim yerleri olarak daracık Küçük Zelençuk ve Büyük Zelençuk ırmakları vadileri gösterildi. Oralarda yerli köyleri kuruldu, köylülere toprak verildi. Vadi çıkışlarında da, güvenlik gerekçesiyle, yani yerli nüfusu denetim altında tutma ve özgür Adıgelerle birleşmelerini önleme amaçlı silâhlı büyük Kazak stanitsaları oluşturuldu (Bu yeni yerleşim yerinde bugün Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti bulunuyor). Yerli nüfustan boşaltılan geniş yerler ise Rus yerleşimine özgülendi.
Reformlara ve iskân politikasına tepki gösterenler, beylerinin önderliğinde, mal varlıklarını elden çıkararak, Rus ve Osmanlı yönetimlerinin birlikte siyasî ve maddî yardımlarıyla Türkiye’ye göç ettirildiler. Tepkinin ana nedenlerinden biri de beylerin kölelerini ve sınıfsal ayrıcalıklarını yitirecek olmalarıydı. Bu insanlara Türkiye’de göçmen statüsü, parasız toprak, konut, çiftçilik araç ve gereçleri, hayvan ve para yardımı, beylerin kölelerini satmaları için uygun pazar yerleri sağlandı. Göçe 30 bin Abazin ve 30,600 Kubanlı Nogay'ın katıldığı Rus belgelerinde yazılıdır. Bu yerlerden Türkiye’ye göç eden Adıge sayısını ise (Besleney, Kabardey, Mahoş, Abzah, vd) bilemiyorum ama diğerlerinden daha fazla olduğu kuşkusuzdur.
İlk etap göçler (1858-1865) tamamlandıktan sonra bu yörede de sükûnet sağlandı.
(Devamı var)
(1) - Prof. Dr. Ćırğ Ashad, “Tehlike Kuzeyden Geliyordu".
(2) - Bĵıheľoko Livan ve Kazanoko Jebağı.
(3) –Prof. Dr. Ćırğ Ashad, “Tehlike Kuzeyden Geliyordu".
(4) - Ali-Hasan Kasumov, “Çerkes Soykırımı”.
(5) - Prof. Dr. Çuvıć Anjel, "Kırım Savaşı (1853-1856) ve Ertesinde Çerkeslerin Tarihi".
(6) - Bkz. "Novorossiya", Wikipedia.
Not: Makale adigehaber ve cherkessia.net sitelerinde de yayındadır. - hcy