adigehaber
  Moskovalı Akademist Valery Tishkov'a Eleştiri
 

Moskovalı Akademist Valery Tishkov'a Eleştiri

16 Şubat 2014

 

                              Ruslaştırılmış Çerkesya ya da şimdiki Krasnodar Kray


Akademist Valery A. Tishkov'un (1) bir yazısı ve görüşleri konusunda  analizci Sayın Paul Goble'nin  4 Şubat tarihli bir  değerlendirme makalesinin çevirisi Cherkessia.net'de yayınlandı. Söz konusu  çeviri yazı ve Tishkov'la ilgili olarak, anılan sitede kısa  bir yorum yazısı yazdım, ardından, gelen talepler sonucu bazı ekleme ve açıklamalar yapma gereği duydum. Bilgilendirme amacıyla genişlettiğim yazımı yeniden sunuyorum: 

Rus etnograf Tishkov, çok hassas, üzerine küller örtülmek istenen bir konuda, bize göre yeterli inceleme yapmadan, maalesef bilindik Rus resmi politik görüşlerini destekler nitelikte yazı yazıyor. Ancak, hakkını yememek gerekir, resmi tezi biraz aşıyor ve Çerkeslerin sürgün edildiğini, ama soykırım diye birşey 'uygulanmadığını' savunuyor. Rus resmi tezlerine göre, 'Çerkesler Rusya yönetimi altında yaşamayı kabul etmediklerinden kitleler halinde topraklarını terk ederek Türkiye'ye (2) göç etmişler'. Peki, şimdiki Adıgey, Karaçay-Çerkes ve Kabardey-Balkar topraklarını, Karadeniz kıyısında olduğu gibi, kitlesel halde ve son bireyine değin niçin terk etmemişler? Tishkov'un yazısını, özgün biçimi üzerinden geniş ve ayrıntılı olarak incelemek ve yanıtlamak için vaktim yok. Benimki, o konuda, olsa olsa eksik bir değerlendirme olabilir. Daha ayrıntılı bir değerlendirme, konunun uzmanları tarafından yapılabilir ve yapılmalı da.

 

Benim bu yazım, Çerkes sorunu konusunda, kitleleri  doğru bilgilendirme amaçlıdır.

 

Sayın Tishkov, anladığım kadarıyla, 'Rusya, Karadeniz kıyılarının 'güvenli kontrolu için 'Çerkes sürgününü yaptı' diyor. Bu kadarı bile başlıbaşına bir suçtur.

 

Türkiye'ye nüfus transferi iki ayrı kategoride yapıldı: 1) Rus idaresindeki yerlerden toplu gruplar halinde yaptırılan zorunlu ya da isteğe bağlı göçler, ki değişik dönemlerde yapılmıştır, 2) Bağımsız Çerkesya Devleti topraklarının ve nüfusunun tamamını kapsamak üzere, kısa bir süre -bir iki ay- içinde, 1864 ilkbaharında  yaptırılan toplu sürgün ya da ülkeyi boşalttırma operasyonu. Bu ikincisi bir etnik temizlik biçiminde yapıldığı gibi, temizlik süresince ona eşlik edecek biçimde soykırım, toplu öldürmeler de yapılmıştır. Sayın yazar, Çerkes Devleti toprağının ve nüfusunun tamamını hedef alan bu soykırım ve toplu sürgün(deportasyon) olayı ile, Kuban, Terek ve Dağıstan yörelerinden yaptırılan göçleri aynı kategori içine koyuyor, soykırım ve sürgünü, farklı nitelikte, sonuçları ilki kadar kötü olmayan bu sonuncuları ile harmanlıyor ve sulandırıyor. Böylece Çerkes tezleri etkisizleştirilmek isteniyor. Bu arada Çerkes ve Kuzey Kafkasya halkları arasındaki farklılığı da gizliyor. Çerkesya, Kuzeybatı Kafkasya'dadır ve diğerlerinden farklı bir kültür adasıdır. Bu farklılığı, uzun bir süreden beri Rusya ya da oradaki yerel cumhuriyetler(AC,KBC,KÇC) yönetimleriyle flört halinde olan bir kısım Çerkesler de gizliyor ve bu gizlemenin Adıgelere verdiği  zarara   destek çıkmış oluyorlardı. Bu da bir harmanlamaydı.

 

Şu sıralarda bile bir çok Adıge/ Çerkes derneğinin adı hâlâ "Kuzey Kafkasya" ya da "Kafkasya"dır.

 

Kuzey Kafkasya dendiğinde, o ölçek içinde Çerkes sürgünü ya da soykırımının boyutu ya da ulusal sorun küçülüyor, dahası görünmez olabiliyor ve önemsizleşebiliyor. Ölçek öyle alındığında sorunun inandırıcılık yönü de azalıyor. İlk soykırım, 18. yüzyılda, 1783'te güneyde Kuban Irmağı ile daha kuzeyde bulunan Yeya Irmağı arasında yaşayan Nogaylara ve Adıgelere uygulandı. Ancak  konumuz o alan değil. Konumuz, 19. yüzyıl Çerkesyası'nın 1860'larda bağımsız kalmış batı kesiminde işlenen suçlar [soykırım ve sürgün] üzerinedir. Sözü edilen bu batı kesiminde 13 Haziran 1861'de bir Çerkes Devleti kuruldu, devlet 1864 yılına değin yaşadı. Bu devlet üzerinde uygulanan Rus resmi-askeri politikasını açıklamaya çalışacağız. Bu devletin kurucu unsurları Abzah Vıbıh ve Şapsığ yöreleri ya da topluluklarıdır, ancak devlet Adıge (ulusal/ içte) ya da  Çerkes (dışta)  adını taşıyordu. Soykırım ve ulusun tamamını kapsayan toplu sürgün, ulusal devletin egemenliği altında olan bu bölgede uygulanmıştır. Buradaki olaylar diğer yörelerden farklı ve bağlantısız olarak gerçekleşmiştir. 

 

Bu gerçeği, 1860'larda başka yörelerde uygulanmış olan olaylarla ilişkilendirme, aynı kategorinin  içine alma çabaları vardır, bu da olayı sulandırma, işlenmiş soykırım ve insanlık suçunu (toplu sürgünü)  gizleme, örtme, en azından önemsizleştirme olur. Sayın Tishkov'un söyledikleri 1861 yılı Çerkesyası gerçeğini dile getirmiyor, o konuda bir bilgi bulamıyoruz. Sanki böyle bir yapılanma hiç olmamış...Oysa, tarihçi T. Polovinkina'nın konuya ilişkin Rusça gerçekçi değerlendirmeleri var. Kuban oblastından ve Kuzey Kafkasya'nın diğer yörelerinden yapılan göçler yoluyla bir kılıf oluşturuluyor, bu kılıf 1861 yılı Çerkesyası'nın üzerine geçiriliyor, böylece soykırım gizleniyor ve görünmez hale getirilmek isteniyor. Gerçek dışı bir tutum. Tishkov, gerçek dışı  bu resmi politikanın sözcüsü olabilir mi?..

 

Sayın Tishkov, umarım  konuyu daha objektif inceler. Bilimsel ahlak da bunu gerektirir. Biz Rus biliminsanlarına değer verenlerdeniz.

 

 

Bir başka harmanlama da din konusunda yapılıyor, örneğin çeviri metinde 'mücahid' sözcüğü geçiyor, din vurgusu yapılıyor. Bu kapsamda Adıgeler, geçmişte tarikat ve şeyhlik örgütlenmeleri bulunan ve bir dini devlet kurmuş olan Dağıstanlılar ve Çeçenlerle birlikte harmanlanmak, dini yapılarla ilişkilendirilmek ve 11 eylül sendromundan olumsuz etkilenen Hıristiyanlık dünyasında Çerkesler 'antipatik/ terörist Müslümanlar' olarak tanıtılmak isteniyor olabilir; çok yanlış ve haksız olur bu. 19. yüzyılda Adıgelerin Müslümanlaşma süreci henüz tamamlanmamıştı, seküler benzeri ilişkileri vardı, nüfusun bir bölümü Pagan (Çok tanrılı/ Thabe) inancında, bir bölümü de Hıristiyanlık etkileri altındaydı. Adıgeler din saikiyle/ dinsel nedenlerle değil, yurt sevgisi, bağımsızlık, özgürlük ve bir ulusal devlet kurma amacıyla hareket ediyorlardı. Nitekim, 1861'de - nüfusu, toprağı ve egemenliği olan- demokratik bir ulusal devlet kurdular. Bu üç koşul- nüfus, toprak ve egemenlik- devlet olmak için yeterli koşullardır ve bu bir gerçektir.

 

Bir başka harmanlama da, yukarıda değinildiği gibi, Türkiye'ye yapılan göçlerin tümünü aynı kategori  içine alma, bu yolla sürgünü, özellikle de soykırımı gizleme/ örtme çabası. 150 yıl sonra bile Çerkes ulusunun dört bir yanı ustaca döşenmiş tuzaklarla çevrili...

 

Tuzak kurma konusunda Rus'u ve  işbirlikçilerini gerçekten  'kutlamak' gerekiyor!..

 

Evet, 1860'larda, Rusya işgali altındaki Çeçen, Dağıstan, Kabardey ve Kuban yörelerinden Türkiye'ye kafileler halinde  ya da perakende göçler de yapıldı. Bu yörelerden yapılan göçlerde politik baskılar yanında, kısmen de olsa feodal yönlendirme ve din faktörü de söz konusudur. Feodal beyler taraftarlarını ve kölelerini toplayıp göç ettiler, bazı imamlar da onlarla birlikte hareket ettiler, bazıları Rus'tan para aldılar, bazıları da kölelerini Türkiye'deki esir pazarlarında satıp paraya çevirdiler. Bu tür göçler daha farklı bir kategoride yer alır ve asla ulusu bağlamaz, isteyenler göç etmeyebilirlerdi. Rus, Karadeniz kıyıları/ Çerkes Devleti yurttaşları bağlamında böyle bir seçenek tanımıyordu. Ulusu, politik anlamda, 1861 yılının Bağımsız Çerkesya Devleti temsil ediyordu. Ama genel anlamda, Rus idaresi altında olan Kuzey Kafkasya'daki göçlerde de belirleyici etken, yine  kolonyalist/ baskıcı politikalar olmuştur. O kategorideki göç ettirmeler de, öz olarak insanlığa karşı işlenmiş suçlar kapsamına girer. 

 

Ancak, yukarıda da belirtildiği gibi, 13 Haziran 1861'de toplanan Adıgelerin Soçi Meclisi ya da asıl adıyla "Büyük Bağımsızlık ve Özgürlük Meclisi" olarak bilinen ve o meclisin yönetiminde oluşan Çerkes Devleti topraklarını (3) ve devlet nüfusunun tamamını hedef alan ve yok etmeyi amaçlayan bir Rus askeri-siyasi politikası vardı ve uygulandı. Bu politika St. Petersburg'da düzenlendi ve  bir devlet kararı olarak uygulamaya kondu. Uygulama, tartışmasız bir soykırım, etnik temizlik ve toplu sürgün  (deportasyon)  olayı biçiminde tamamlandı. 

 

Fiili olarak hiçbir zaman Rusya idaresinde olmayan bu yeni devletin (Çerkesya) sınırları içinde yaşayan bir halk, bir ulus ve onun tüm bireyleri, istisnasız olarak hedef alındı, bu insanlar, sivil nüfus, yer yer öldürüldü ya da toplu halde bir üçüncü ülkeye, Türkiye'ye sürüldü. Bu, yadsınması, aksi iddia edilmesi olanaksız olan bir gerçektir. Söylendiği gibi, Rusya'nın Çerkesleri yok etme gibi bir amacı 'yok' idiyse, neden yukarıda sınırları çizilen Çerkes Devleti toprağında tek bir Çerkes bireyi veya tek bir Çerkes yerleşimi, dahası bir Çerkes evi (4) olsun bırakılmadı?.. En azından, sembolik düzeyde de olsa, belli bir nüfus ya da bir iki adet Çerkes köyü olsun yerinde bırakılamaz mıydı(5). Rus hunharlığı diye kınanan şey bu olmalı. 1864'te o yerde tek köy bir yana, tek bir kişi ya da tek bir Çerkes evi, tek bir canlı izi dahi bırakılmadı. Bu bir gerçektir. Bu boyuttaki bir yok etme siyasetine ne gibi bir ad verilebilir? Söz konusu devletin bir bölüm nüfusu yerinde bırakılmış olsaydı, soykırım konusunda Sayın Tishkov'a hak verilebilir, sadece bir toplu sürgünden (deportasyon) söz edilebilir, belki o da tartışılabilirdi. Soralım, Çerkes Devleti (1861-1864) topraklarının bütününde, Çerkesler sürüldükten sonra, uzun yıllar boyunca süren ve sivil yerleşime izin tanımayan bir askeri yönetim/ Kuban Ordusu yönetimi niçin kurulmuş olabilir?..

 

Yanıtını verelim, ulusal izlerin silinmesinin beklenmesi, özellikle  Hak'uç kabilesinin 1865 yılı  sonlarında kitlesel anlamda imha edilmesine karşın, 1870'lere sarkan Hak'uç kalıntılarının sert direnişlerinin sürmekte olması...(6)

 

Söz konusu Çerkes Devleti sınırlarını ya da eklentilerini biraz olsun netleştirelim: kuzeyde Kuban'dan ya da Anapa'dan güneyde Bzıb Irmağına ya da Gagra güneyine değin Karadeniz kıyıları, doğuda da Belaya Irmağına (Ŝhaguaşe) ya da Maykop'a değin uzanan bir alan. Sınırları çizilen bu geniş alanda tek bir Çerkes bireyi bile bırakılmadı, öldürülenlerin çoğu gömülmedi bile, uçurumlardan atıldı, bütün yerleşimler ve evler istisnasız ateşe verilip yakıldı, ekinler atlara çiğnetildi, meyve ağaçları bile bir bir kesildi. Bir ulusu, ulusal varlığı, kültürü, maddi ve manevi  unsurları ile birlikte ve toptan hedef alan ve yok etmeyi amaçlayan ve yok eden bir uygulama soykırım değilse ne olabilir? Kim açıklayabilir bu oluşumun adını?..

 

Sayın etnograf bu somut durumu unutuyor, görmezden geliyor. Yakışmıyor. Şimdilerde cılız bir Adıge Cumhuriyeti'nin bulunuyor olması soykırımı örtmenin gerekçesi olamaz, en başta ilgisiz/ o zamanki Çerkes Devleti sınırları dışında bir alanda bulunuyordu. Şimdiki Adıgey, 1860'larda Orta Kuban ve Orta Laba solunda, Rus idaresi altında  yaşayan Adıgelerin barındığı bir yerdi, dolayısıyla soykırım ve sürgünün uygulandığı alanın dışında idi. Soçi Şapsığları ise, 1870'lerde Orta Kuban ve Orta Laba yörelerinden Şapsığe'ye geri dönen Adıgelerin torunlarıdır; sonradan Soçi ve Tuapse yörelerine yerleşmiş insanlardan oluşmuş olan bir nüfustur (Sayıları 1897'de 1,939 idi, şimdi 10 bin kadar). Bu gerçek de sulandırılmamalıdır. Aksi takdirde, gerçek dışı bir durum olur bu. Gün gelir sahibine sırıtır. Bilim politikanın emrinde olmamalı. Sınırı çizili bir geniş coğrafyayı/ Özgür ve Bağımsız Çerkesya'yı, insanı, maddi ve manevi bütün varlıklarıyla birlikte ortadan kaldıran, ulusal nüfusu bütün halinde kendi öz yurdundan temizleyen, 150 yıldan beri değişiklik geçirmeyen bu politikayı, bir ulusun bireylerinin kendi anayurduna dönüş isteklerini  hiçe sayan bir politikanın, bir uygulamanın niteliği, yineleyelim soykırım değilse ne olabilir? Facia sözcüğü yeterli olabilir mi bu yapılanları anlatmak için? Söz konusu sınırlar, o zamanki Çerkes ulusunu politik anlamda temsil eden devlet sınırlarıdır. Diğer yerler işgal altındaydı ve ulusu temsil etmiyordu. Bunu Rus idaresindeki Kuzey Kafkasya ya da Rus Kuban oblastı nüfusu ile, politik anlamda ilişkilendirmek doğru olmaz.

Sapla saman karıştırılmamalıdır.

 

Bir alıntı sunalım: 

 

RF Parlamentosunun alt kanadı Duma, 14 Nisan 1995'te aldığı bir kararda şu ifadelere yer vermişti: "Batı Ermenistan Ermenilerinin 1915-1922 arasında yok edildiğini ortaya koyan aksi iddia edilemez olgulara dayanarak, BM'nin 1948 ve 1968 tarihli konvansiyonlarına uygun biçimde..., Avrupa'nın Büyük Güçleri'nin Rusya'nın inisiyatifiyle daha 1915'te Türk İmparatorluğu'nun Ermeni halkına karşı eylemlerini "İnsanlığa Karşı Suç" diye adlandırdığının altını çizerek ve kardeş Ermeni halkının tarihi yurdunda yok edilmesinin hedefinin, Rusya'yı da yıkmak olduğunu not ederek; Duma, Ermenilerin 1915-1922 arasında yok edilmesinin sorumlularını kınar; Ermeni halkına derin sempatisini ifade eder ve 24 Nisan'ı Soykırım kurbanlarını anma günü olarak tanır".

 

1995'te Rus Parlamentosu/ Duma, 1915’te gerçekleşen   Ermeni Soykırımını kabul ettiğinde, 1948 yılı öncesinde olmuş bir olaydır demeden bunu bir suç ve soykırım sayıyor ama o tarihten 49 yıl önce gerçekleşen ve siyasal anlamda Bağımsız Çerkes  ulusunun tamamına yönelmiş olan bir yok etme politikasını ve o politikanın eksiksiz uygulamasını soykırım olarak kabul etmiyor?..

 

Şunu da  belirtelim, diasporadaki Adıge/ Çerkes talebi asla din temelli de değildir, tamamen seküler ve laik karakterdedir. Adıgeler, 1796 antifeodal devriminden bu yana seküler bir toplum olmuşlardır, 1861'de devlet kuran Çerkesler, daha önce feodal sistemi ortadan kaldırıp yerel meclislere dayalı  demokratik bir düzene geçiş yapmışlar ve demokratik deneyimlerden geçmişlerdi. 1861'de kurulan Çerkesya Devleti, ulus egemenliğine dayanan laik ve demokratik (akılcı) bir devletti. O nedenle, günümüzde, bir Fransız, bir İngiliz ya da bir  Rus ne kadar dindarsa, bir Adıge/ Çerkes de o kadar dindardır. Diaspora Çerkesleri, somut anlamda Rus veya Rusya karşıtı da değildir, barışçı, demokrat ve uygar insanlardır, kayda değer  fanatik kesimleri  yoktur. Sadece antidemokratik Rus hükümet politikalarını eleştirmekte, milliyetçi ve baskıcı Rus politikalarının değişmesini talep etmektedirler. Talep, özünde sadece anayurda dönüş izni verilmesi, eşit haklar ve özgürlükler talebiyle sınırlıdır. Tamamen demokratik içeriklidir.

 

İspanyol hükümeti 1492'de İspanya'dan kovulan ve şimdi sayılarının 3,5 milyonu  bulduğu söylenen Sefarad Yahudilerine çifte vatandaşlık verilmesini öngören bir hükümet kararnamesini imzalamış bulunuyor. Rusya, Çerkesler için niçin benzeri bir olumlu adım atmıyor? Neden?..Yahudi'nin İsrail Devleti var, üstelik İspanya bir Yahudi ülkesi de değil; ama Çerkesya, Rusya içinde ve orası Adıgelerin tek anayurdudur, başka yurtları yok, ama bu ülke Adıgelere açık değil, yasaklı.

 

Rusya hükümetinin Adıge/ Çerkeslere özellikle Soçi ve çevresi/ 1945 yılı öncesi Şapsığ ilçesi  Şapsığlarına, diaspora Adıgelerine karşı olan bu dışlayıcı tutumunu anlamak olanaklı değil. Not edelim, Karadeniz kıyısı/ Soçi ve Tuapse Şapsığlarının, kendi öz topraklarının küçük bir bölümü üzerinde de olsa özerk bir yönetimleri  vardı, Rus bunu, 10 bin insanın varlığını  bile çok gördü: 1924'te kurulan Şapsığ ulusal rayonu, gerekçesi hâlâ açıklanmayan bir nedenle ya da nedenlerle 1945'te lağvedildi ve bir daha da kurdurulmadı. Dahası Rus, Şapsığ ilçesine ad olarak, Soçi'ye ve Karadeniz kıyılarına çıkartma yapan ve binlerce Çerkes'in/ Şapsığ'ın  kanını dökmüş olan Amiral Lazarev'in adını uygun gördü. Rus, kan dökücü generalleri hâlâ onurlandırıyor.

 

Günümüz Şapsığları asimilasyonist bir baskı altında, Ruslaşma girdabı içindeler, kendi öz toprağında yerli ulus değil, sıradan bir göçmen nüfus imiş gibi muamele görüyorlar. Şapsığların az nüfuslu yerli ulus statüleri var, ama statü kâğıt üzerinde. Ekonomik gerekçeler öne sürülerek Şapsığ okullarından ana dili dersleri kaldırıldı. Hani yerli uluslar koruma altındaydı? RF Anayasasının ilgili maddesi/ hükümleri nerede kaldı?..

 

Çocuklar şimdi anadilinde konuşmaktan korkuyorlar, anadilini unutuyorlar. Bu da kanayan ve çözülmemiş olan bir yara.

 

Ayrıca öne sürülen Rusya'nın geleceği bağlamında 'Karadeniz kıyılarının güvenliği' gibi iddialar da, Rusların sık sık vurguladıkları ama haklı ve inandırıcı yanı olmayan iddialardandır. Güvenlik gerekçesiyle bir halkın yok edilmesi kabul edilebilir mi?..

 

1853-1856 Kırım Savaşı sırasında Adıgeler, sınırlarına dayanan ve Rusya'ya yönelmiş olan büyük bir savaşa katılmadılar ve tarafsız kaldılar. Çünkü, Adıgeler sadece Rusya'ya değil, başka birilerine/ Osmanlı Devleti'ne de bağlanmayı kabul etmiyor, bağımsızlığı savunuyorlardı, ilkeli bir tutumları vardı. Bağımsızlık taleplerini tanımadıkları, Müttefiklerce Osmanlı Devleti'nin bir vilâyeti olma önerisi dayatıldığı için, Müttefik safında yer almayı reddettiler(7). Tarafsız kalmış olmakla, pratikte, istemeden de olsa Rusya'ya yardımcı olmuş/ Rusya yanlısı bir konumda yer almış oldular. Ayrıca, 1860'larda Çerkesler, Rusya için herhangi bir tehlike ve tehdit de oluşturmuyorlardı. Dolayısıyla, etnik temizlik ve sürgün, söylendiği gibi, sırf güvenlik gibi bir gerekçeye dayandırılamaz. Soykırım ve sürgünün  farklı nedenleri de vardır: 1860'larda serbest bırakılan Rus serflerine (toprak kölelerine) toprak verilmedi, bunu telâfi etmek üzere yerleştirilecekleri bir alan açma gereği duyuldu. Topraksız köylülere, sürek avları yapılarak yerli nüfustan/ Çerkeslerden temizlenen Çerkesya toprakları gösterildi, böylece serfleri Rus feodal beylerinin arazilerinden uzak tutma, beyleri ve kiliseyi koruma, 1789'da Fransa'da olduğu  gibi, köylülerin bey, kilise ve devlet arazilerine el koymalarını önleme politikası uygulandı. ABD'de olduğu gibi eksik bir reformla yetinildi (8). Topraksız Rus köylülerini, mülk sahipleri çıkarına  pasifleştirme politikası, bir gerici ve emperyalist politika gereği Çerkesya ve Çerkes ulusu kurban edildi (9). Bu da, öncesinden planlanmış ve  taammüden işlenmiş olan bir suçtur ve bu suçun zamanaşımı yoktur. Zayıf, dağınık ve birlik içinde olmadığımız için, haklı davamızı yeterince savunamama durumundayız.

 

1860'da Adıge/ Çerkesler sorununu görüşmek üzere, Savaş Bakanı General Milyutin'le birlikte Kuban oblastında bir araya gelen üst düzey 5 Rus generalinden Filipson, Karadeniz kıyısındaki Çerkeslerin Türkiye ile ticaretlerine izin verilmesi halinde Çerkes sorununun savaşsız (silâhsız) çözülebileceği görüşünü dile getirdi, gerçekçi bir öneriydi bu, ancak Rusya'nın emperyal amaçlarına ters düştüğünden General Milyutin ile General Yevdokimov bu barışçı öneriyi reddettiler. Bu gerici generaller ve üst yönetim Çerkessizleştirilmiş  ve tamamı Rus köylülerine tahsis edilecek olan bir 'Çerkesya'yı istiyorlardı. Çünkü Çar II. Aleksandr'ı arkalarına almışlardı. Demek ki, öncesinden verilmiş olan meş'um/ uğursuz bir karar vardı, karar formalite anlamında imza altına alınmış, Rusya'nın da başına, geleceğe ilişkin bir 'belâ' sarılmış oldu. Günümüz Çerkesleri bu işin peşini asla bırakmayacaklardır... Nitekim diasporadaki Çerkeslerden gençler ata topraklarına, eski vatanlarına onurlu bir biçimde dönmeyi ve çifte vatandaşlık verilmesini talep ediyorlar. Bütün bir dünyada dalgalar halinde büyüyüp genişlemekte olan bu haklı talep daha ne kadar bir süreyle hasıraltı edilebilecektir? Önümüzdeki  yıllarda, işlediği suçlar ve antidemokratik tutumu nedeniyle, bu durum dünyanın dört bir köşesinde, artan ölçüde  Rusya'nın yüzüne vurulmaya devam edilecektir. Suriye ve Ukrayna örnekleri Rus'un kötü imajını gözler önüne sermiş olmalı. Rusya bu yükü, soykırımı, sürgünü, bu kötü mirası ne kadar süreyle daha sırtında taşıyabilecektir?

Şimdiki Çerkesler 1860'ların çaresiz insanları değiller, kırıp döken değil, eğitimli, aydınlanmış olan uygar bir toplumdur. Kalemin gücüne inanan bir toplumdur. Rusya terleyeceğe benziyor...

 

Sayın etnografın durumu objektif/ tarafsız bir gözle yeniden incelemesini öneririm.

 

(1)- Valery Aleksandroviç Tishkov (1941, Sverdlovsk), ünlü biliminsanı, etnik tarih, ulus teorisi ve polik antropoloji uzmanı. Rusya Bilimler Akademisi üyesi. Çok sayıda eserin de yazarı.

(2)- Türkiye terimi Osmanlı Devleti yerine kullanılıyor.

(3)- Abzah, Şapsığ, Vıbıh yöreleri,  ek olarak Natuhay ve Ciget toprakları.

(4)- Rus 2014 Soçi Olimpiyatları nedeniyle, Soçi Olimpik Park'ta bir 'Çerkes Evi' kurulmasına izin vermiştir.

(5)- Karadeniz kıyısında, günümüzde, Soçi ve Tuapse'de Adıge- Şapsığ köyleri vardır.1870'lerde Kuban yöresinden geri dönen Adıgeler tarafından kurulmuş olan bu köylerde anadili eğitimi kaldırılmış durumdadır (Daha geniş bilgi için bk. "Adıge Özerkliğinin 90. Yılında Durum - 1" yazımız, Cherkessia.net.

(6)- Gençlerimiz ile yeteneklerimizin, Rus makamlarınca "Uçan orman haydutları" olarak adlandırılan Hak'uç kahramanları konusunda çocuk öyküleri, piyes, şiir ve romanlar yazmaları, resimler yapmaları iyi olur, inanın böyle yapılması, kahramanlarımızın ruhlarını şad edeceği gibi, en az  Soçi Olimpiyadı kınamaları kadar da etkili olacaktır inancındayım. Örnek olarak, internetten "Bir Köyün Tarihi", Nıbe Zayır ve Hak'uçlar- Vikipedi gibi yazıların okunmasıyla işe  başlanabilir. Böylece yeni yetenekler de yetişebilecektir.

(7)- Osmanlılar Şeyh Şamil'i Kafkasya Genel Valisi olarak ilan etmiş, Zaneko Seferbey'i de 'Sefer Paşa' adıyla Çerkesya (Çerkezistan) Vilâyeti Valisi olarak atamışlardı.

(8)- 1860'larda ABD'de kölelik kaldırıldı, ancak özgürleşen kölelere (Afrika kökenlilere) toprak verilmedi, bu da onları ikinci sınıf/ bağımlı/ tutsak insanlar konumuna  düşürdü, ırk ayırımına yol açtı. Rusya 1917 devrimi ile köylüye toprak dağıttı, ancak 1928'de kollektifleştirme (kolhoz) adı altında toprak köylüden geri alındı. ABD yüz yıl sonra dönüşümünü sağladı, Afrika kökenlilerin eşitliğini hukuki koruma altına aldı, Rusya ise hâlâ demokratik dönüşümünü  gerçekleştirebilmiş değil.

(9)- Topraksız Rus köylüleri işgal edilip ortadan kaldırılan Çerkesya toprakları dışında yeni işgal edilen Orta Asya'ya ve yerleşime açılan Sibirya yörelerine de yönlendirildiler. Ancak, Rus köylülerin çoğu yine topraksız kaldı. Bu da topraksız köylülerin 1917 Ekim devrimini desteklemeleri sonucuna yol açtı.


Not: Makale Cherkessia.net ve Adigehaber sitelerinde de yayındadır.


 
 
 
 
  Bugün 35 ziyaretçi (42 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol