adigehaber
  Adıgeler ile Vıbıhlar İki Ayrı Kavim midir? Adıge ve Abazalar Birleşemezler mi?
 

 

Adıgeler ile Vıbıhlar İki Ayrı Kavim midir? Adıge ve Abazalar Birleşemezler mi?

30 Ağustos 2014

Bir hemşehrimizden:


“Ailemiz Looların geldiği yer Çerkesyadır. Ama biz kendimizi Abaza-Çerkes olarak görürüz. Çok eskilere gidersek Şapsığ (Şaloh)dan geldiğimiz söylenir. Lohların başından ayrılmışız o rivayete göre. Bazılarının dediğine göreyse dedelerimiz Ubıhmış.,

Bana kalırsa çok eskilerden Abaza-Ubıh-Adige arasında çok eski bir dilimiz vardı. Şimdi bilinmiyor. Sonuçta kabile dili. Kaybetmiş olmalıyız. Ama ne fark eder, Adige-Abaza-Ubıh aynı babanın çocukları değil midir? Bugün yitirdiklerimizin arkasından ağlamak yerine var olanları korumalı yaşatmaya gayret göstermeliyiz. Abhazyanın Rusya yanlısı tutumu tüm Abazaları aslında içten içe yaralıyor. Ben de çok üzülüyorum, ama elden bir şey gelmiyor. Atalarımızı lime lime etmiş bir devletin himayesinde olmak tam bir sefalet, zillet. Yalnız bu konularda daha dikkatli ve yapıcı davranmak, dilimizi buna göre kullanmak zorundayız.

 

Eğer Çerkesyanın birliğini bütünlüğünü düşünüyorsak kabile içgüdüsü ile hareket etmek yerine kapsayıcı olmalıyız. Ayrıca Abhazya’nın özgürlüğü için Abhaz halkına destek ve moral vermeliyiz. Biz birbirimize her zaman için lazımız. Okuyarak bana katlandığınız için teşekkür ederim”.

 

Bu dizeleri Sn. Selma Yançatarol yazdı, anlaşılan bir Abza/ Abazin, “Çerkes Toplumu Köklere Dönmek İstiyor” başlıklı makaleme zahmet edip bu yorumu yapmış. Teşekkür ederim. Duygularının samimi olduğuna inanıyorum. Anlaşılan Abhazların Rus yanlısı ve Adıge karşıtı olumsuz tutumlarına ilişkin sözlerime  Sayın Yançatarol ilgi  duymuş.

 

2. Önce Abaza ve Abhaz farkını anlamalıyız. Abazalar ya da Rusların verdiği adla Abazinler(Kabardey yerine ‘Kabardin’ denmesi gibi) Abhazya’da değil egemen Çerkesya’da ya da Adıge’de yaşamış olan bir Müslüman toplum, Bağımsız Çerkesya yurttaşları idiler. Abhazlar ise ayrı bir siyasal ünitede, Güney Kafkasya’da, İmereti Krallığı (Batı Gürcistan) içinde yer almış olan Abhaz Prensliği’nde yaşamış feodal (ya da anadilinde yazısı olmayan, resmi ve kilise dili olarak Gürcüce kullanan ve yazan) bir toplum ya da  Gürcü Ortodoks Kilisesine bağlı bir Hıristiyan toplumu idiler. Kuşkusuz Türk etkisiyle Müslümanlaşmış bir Abhaz nüfus kesimi de  vardı, nitekim Abhazların hâlen yüzde 16 kadarı Müslüman olarak bilinir.

 

İmereti Krallığı ve oraya bağlı Abhaz Prensliği  Osmanlı korumasında idi. 1812 Bükreş Antlaşması’yla Osmanlı İmparatorluğu  İmereti Krallığı ve oraya bağlı Mingrel ve Abhaz penslikleri  toprakları üzerinde Rus egemenliğini tanıdı. Tarihsel gerçekler böyle.

 

Ancak biz kökler üzerinden sorunları ele almıyoruz. Selma hanım, “Adige-Abaza- Ubıh” üçlemi yapıyor, sanırım bilmeden Adıge ulusunu bölmüş oluyor. Abhazlar hep böyle yapıyorlar. Şu an adı aklımda değil, ama Boğaziçi Üniversitesi’nden bir bayan  Türk profesör 1840 ya da 50'lerde bir Fransız tarafından yazılmış Çerkesçe – Fransızca bir sözlüğün önsözünden bir alıntı yapmıştı, ben de “Nart” dergisinde yayınlanmış olan o alıntıya yer veren  bir yazı  yazmıştım. Yazıda, sanırım  1840’larda, Vıbıhlar henüz Türkiye’ye sürülmemiş, Çerkesya’da yaşıyor iken,  Vıbıh diyarında Vıbıh dilini konuşan sadece bir iki köyün bulunduğu, o köylerin ve diğer Vıbıh köylerinin tamamının Adıgece/ Çerkesçe konuştuğu yazılıyor,  tarihe tanıklık ediliyordu. Makalemde bunu da belirttim.

 

Söz konusu makalem üzerine Abhaz yazarı Hayri Ersoy ve yandaşı K’eref Yalçın şahsıma ateş püskürmüş, hakaretamiz saldırılarda bulunmuş, birçok Adıge çevresi de onlarla koşut bir tutum içine girmişti. Bazı dostlar telefonuma çıkmıyor ya da yok dedirtiyordu. Böylesine bir Abhaz ‘politik terörü’  söz konusuydu. Günah Keçisi ilân edilmeme ramak kalmış gibiydi. Aslında  saçma şeylerdi  yazdıkları, onun için, pek de  yanıt verme gereği  duymamıştım, örneğin onlara göre, Kafkasya’dan taşan, Türkiye’nin doğu yarısını da içine alan, daha sonra giderek küçülen, yine de (1864 değil) 1870’lere değin  yaşamış olan bir ‘Abhaz Krallığı’ varmış. Aklı başında olan birinin yazmayacağı şeylerdi bunlar. Uzayda mı imiş bu krallık?  Bu kişiler tarih denen şeyin ne olduğunu bile bilmiyor, saçma sapan şeyler yazıyorlardı, sorumluluk ve eleştiri denen şeyler yok gibiydi. Yazdıkları içinde, belki de  elle tutulur tek şey  Abhazcadan yaptıkları  çeviriler ve oralardan yaptıkları yazı aktarmaları olabilirdi. Adıgelerde de eleştirel düşünce henüz tam gelişmemişti, tarih bilgileri yetersizdi, kolaylıkla oltaya gelinebiliyordu. Dönüşçüler ise “Haydi anavatana!” kampanyaları içindeydiler. Daha sonra değer verdiğim Hapae Erhan’ın da bu Abhaz manipülasyonundan etkilendiğini ve beni, kaynağını, yazdığımı okumadan  eleştirdiğini gördüm. Bunun üzerine yeniden konuya eğilme  gereği duydum ve  gençlerimizi aydınlatma içerikli  bir makale yazdım. Böylece balonlar patlamıştı. Merak edenler bunları “Jıneps” teki makalemden ve CC'deki yazılarımdan bulabilirler.

 

                                                  Rus istilâsı öncesinde Kafkasya (1767-1783)

 

Sorun Vıbıhlar konusundaki tartışmalardan kaynaklanıyordu. Hayri Ersoy’a göre bütün Vıbıhlar  Abhazca da konuşmaktaymışlar. Akademisyen Sımha Cahit Aslan da, - ki Besleneydir, Vıbıhları tanımayan bir yöreden ve Hayri beyin etkisinde kalmış olmalı-, Balıkesir ilinde ‘Abhazca konuşan’ Vıbıh köyleri listesini yayınlıyordu. Tabii bir akademisyene yakışmayacak, doğrulaması yapılmamış bir sorumsuzluk örneğiydi bu…

 

Bizde, yalan şeyler yazma değilse de, doğrusu dururken yanlışını cımbızla çekip almak gibi kötü bir alışkanlık da maalesef söz konusu.

 

Ağlamalı mıydık, gülmeli miydik?..

 

2.  Vıbıhlar kendilerini Adıge ve Vıbıh diye anıyorlar, diğer Adıgeler de (Vıbıhları yakından tanımayan Kabardeyler, vb dışında) Vıbıh diye tanıyorlar onları. Rus manipülasyonlu kişiler ya da Vıbıhları direkt tanımayan çevreler  ‘Vıbıh’ adını ‘Ubıh’ diye de yazıyorlar. Bu çevreler,  Ruslar ve onlardan alıntı yapan  Batılı yazarlar, Türkler, Abhazlar, Kabardeyler vd’dir.  Bizde de (Adıgelerde) Türk gibi düşünmek ve o ölçüte göre algılama ve yazma gibi bir alışkanlık, bir gelenek olmalı ki, ‘Vıbıh’ yazılacak yerde ‘Vubıh’  yazıyoruz. İş bununla kalsa yine iyi. Türkçe dışı, Çerkesçe yazılarda da öyle yazılabiliyor.

 

İngiliz ve Avrupalı bilim çevreleri bu ismi, ‘Ubykh’ (Ubıh) biçiminde Rus’tan alıntılama yazsalar bile, linguistik/ dilbilimsel yazılarında ‘Vıbıh’ diye yazıyorlar. Çünkü bilim gerçek dışılığı kaldıramaz, esas alamaz. Çerkesçeyi iyi bilmeyen, dilbilimini ya da dilin inceliklerini kavrayamayan diasporadaki Adıgeler de  ‘vı’ sesini, Arapça 'vav' sesi gibi kalın bir ses olduğu için  ‘vu’ diye algılıyor, zannediyor ve öyle yazıyorlar. Oysa, Adıgecede ‘vu’ dedikleri ses, 'vı'  (vav) biçiminde telaffuz edilmesi gereken bir sestir,  bir hece değil, tek, bağımsız bir sestir. Kiril alfabesinde ‘y’ (vav) işaretiyle ifade edilir: ‘убых’. Adıgece okunuşu ‘vıbıh’, “v”den sonra “ı” konmasına sadece bilimsel (linguistik) yazılarda gerek duyuluyor-  “уыбых”- biçiminde; gündelik yazılarda birinci "ı" harfini yazmaya gerek duyulmuyor, Rusçası da Adıgecesi  gibi ve  “убых” biçiminde aynen yazılır ama Rusça okunuşu ve telaffuzu  ‘ubıh’ olur, Rusça bilmem, ama o dildeki kural öyle olmalı. Bizler, Adıgecesi dururken, Adıgece Latin harfli yazılarda da farkında olmadan Rusçasını kullanıyor ve Adıgeceyi bozuyoruz.

 

Wikipedia’dan, İngilizce “Ubykh language” maddesinden kısa bir alıntı yapalım:” The name Ubykh is derived from /wəbəx/, its name in the Abdzakh Adyghe language. It is known in linguistic literature by many names: variants of Ubykh, such as Ubikh, Ubıh (Turkish) and Oubykh (French); and Pekhi (from Ubykh /tʷaχə/) and its Germanised variant Päkhy”.

 

Yukarıdaki alıntıda “Ubykh”ın Adıge dilindeki “wəbəx” (vıbıh) söylenişinden, sözcüğünden, kökünden geldiği, türediği, başka varyantlarının da bulunduğu belirtiliyor. Doğru olanı da bu.

 

Bir Rus ya da bir Türk kendi dilinde “Ubıh” ya da “Vubıh” yazabilir, onların dillerinde böyle algılanır, bunu anlarım, yazılıyor da, ama Latin esaslı Adıgece alfabesi hazırlayanların bir Türk ya da bir Rus gibi düşünmelerini anlayamıyorum, konumuz Adıgece ve onlardan bağımsız düşünmemiz gerekiyor. Yukarıdaki alıntıda sözcüğün, adın aslının “wəbəx(vıbıh) kökünden türeme olduğu belirtiliyor. Dikkat edilirse burada “w”den ve “b”den sonra aynı harf “ə” harfi (kısa ‘ı’ harfi) ya da sesi geliyor, ilki “u” harfi, ikincisi “ı”  harfi değil, ikisi de 'ı' harfi. Batılı bilim çevreleri bu inceliği biliyorlar ama bizdeki dil meraklıları maalesef bunu bilmiyorlar. Adıgecede ünlüler ya da sesliler, diftong (çift ses) dışında kısadır. “Wu” dediğimizde kısa “vı” sesine kural dışı ekleme yapmış, sesi uzatmış, diftong yapmış, Adıgecenin kuralları dışına çıkmış ve Adıgecenin iç sistemini, iç kuralını bozmuş oluyoruz. Bozmakla da kalmıyor, olmayanı, kural dışı olanı Adıgeceye sokmuş, katmış oluyoruz, Adıgecede aslında “vu” diye bir hece ya da ses  yok ki, sadece Arapçadakine benzer 'vav karşılığı kalın bir 'v' sesi, Kabardeycede de, Adıgecenin aslında 'v' olmayan bazı seslerinin dönüşmesinden oluşmuş  ince 'v' sesi vardır. Kabardeydeki ince 'v' (w) sesi, 'v' ile ilgisi olmayan başka bir Adıgece sesin karşılığıdır: Adıgece "juağo" (жъуагъо), Kabardeyce "wağo" (вагъо) - yıldız, "ju" (жъу)  sesi "w" olmuştur. Devam edelim: Adıgece "çuake"(цуакъэ), Kabardeyce- "wake"  (вакъэ) - ayakkabı, Adıgece "çuı" (цу), Kabardeyce "wı" (вы) - öküz. Dikkat edilirse, bu Adıgece  sözcüklerin  Kabardeyce karşılıklarında  "u" harfi yok, çünkü Adıgecede kural öyle; Adıgecede de, o sözcüklerde "u" sesi yok, bu bir alfabe işareti, sadece işaret, ama ses sanılıyor, örneğin "çuı" (цу) iki ya da üç harfli, ama tek bir ses,"çu" sesi karşılığı bir işarettir. Yanılmalar bu gibi algılama ve göz hatalarından ileri geliyor. Biliminsanları bunun farkında ama  birçok dil meraklımız bunun farkında değil. Bilim çevreleri farkındalar çünkü o dilciler Adıge dil enstitüleri ile birlik içinde çalışıyorlar. Karşılıklı etkileşim içerisindedirler. Bilim çevrelerinden kopmamak gerekir.

 

Adıge biliminsanları bu gibi konularda çok titiz olup ekip halinde çalışırlar, hata olursa gösterir ve hemen düzeltirler.

 

                                                                                                    ***

 

Bir başka teknik hata da bana göre, Naje Ali İhsan Tarı’nın Latin alfabesinde, Kirildeki kalın “y” (v, vav) sesi yerine “w”, ince “в” sesi yerine de “v” harfinin benimsenmiş olması. Burada da Türk ya da Rus gibi hareket edilmiş. 'Niye tersi değil?' diye dilci Hatko Nuri’ye sordum. “Adıge yazı dilinde tek ‘v’ sesi var (kalın v), bunu ‘w’ harfi ile gösterdik, Kabardey yazı dilinde ise iki ayrı ‘v’ sesi var, Adıge’de bulunmayan ama Kabardey’de olan bu ince sesi ‘v’, kalın sesi de ‘w’ harfi ile gösterdik” dedi. Hatko Nuri, ayrıca kalın "w" sesini Adıgece için önerenin ve ısrar edenin Dr. Meşfešu Necdet Hatam olduğunu söyledi.Türkçede 'v' sesi ince bir ses. Yani Türk gibi hareket edilmiş,"v" incesi için olmalı denmiş. Kabardeycedeki  ince "v" sesi, Adıgecede "v" olmayan iki sesin  ('ju' ve 'çu' seslerinin) karşılığıdır. İşi zorlaştırıcı, Türk ya da Rus gibi düşünmekten ve dilin inceliklerini dikkate almamaktan kaynaklanan bir durum bu. Türkçede sesler, Adıgeceye göre ince, Türkçedeki “v” sesi, dediğimiz gibi  ince bir sestir, karşılığı Adıgecedeki kalın "v" (kiril- "y") sesidir. Adıge yazı dilinde ince 'v' sesi yok. Kabardeyce için benimsenen ince 'v' sesi de, "v" ile ilgisiz bazı Adıgece seslerin değişime uğramış biçimidir, kökeni 'v' sesi değildir. Sayın Naje Ali İhsan beyin alfabesinde  “v” harfi incesi, “w” harfi de  kalını için olsun denmiş, işin içinden çıkılmış, sonucu hiç düşünülmemiş. Peki, Türkçeye ya da başka bir dile  bağlı olmak zorunda mıyız?

 

Aslında,  Kabardeycedeki ince ‘v’ sesi  çok az kullanılan, Adıgecede ise hiç kullanılmayan, Adıgeceye girmemiş olan bir ses, talî, ikincil gibi bir durum, çünkü Adıgecede, Kabardeycedeki ince "v" (w) sesinin, "çu" (цу) ve "ju" (жъу) gibi karşılıkları var. Kalın ‘v’ sesi ise her iki yazı dilinde de başat, en çok kullanılan temel bir ses. Kolayı, ‘v’ harfini  kalın ‘v’ sesi için kullanmak varken, yazılması daha zor ve daha zaman alıcı olan ‘w’ harfinin kalın ses için ne diye benimsendiğini anlayamıyorum. Yeterince tartışılmamış olmalı. Doğrusu Kabardeydeki ince "v"  için  ‘w’, kalın ses için de ‘v’ kabul edilebilirdi. İşin pratiği de bu olabilir.

 

3. Abhazya üzerine değerlendirmeler de çok yanlış.  Abhazlar  akraba bir topluluk ama Abhazya’yı yedekleyemeyiz. Bazı yazarlar Abhazları Çerkes üst kimliği altında değerlendirmeye çalışmışlardır. Günümüz Abhazları bunu kabul etmezler, etmemeleri de yerindedir. Doğrusu  budur. Çünkü Abhazlar az nüfuslu da olsalar, kabile değil bir ulus olarak kabul ediliyorlar, ayrı bir tarihleri, Rusya tarafından tanınmış 'bağımsız' bir devletleri de var. Bu önemli.

 

Abhazya ve Abhazlar tarihsel ve geleneksel anlamda Gürcü ve Rus yandaşı olarak tanınmışlardır, Gürcüler ve Lazlarla ilişkileri uzun bir geçmişe dayanır. Tarihlerini abartmadan yazıyorlar mı, bilemiyorum. Sanırım yazmazlar da, çünkü Adıgelerdeki gibi bir toplum içi kontrol, otokontrol, sorumluluk duygusu  onlarda var mıdır, gelişmiş midir, bilemiyorum. Sanırım sadece Abhaz elitine, aristokrat zümresine ters düşmemeye özen gösterir, gerisini fazla önemsemezler. Oysa, örneğin Adıge Cumhuriyeti’nde bir Adıge yazar, Adıge toplumunun değerlerine ve genel demokratik (insanî) ilkelere ters düşecek bir yazıyı kolay kolay yazamaz, yalana dayalı yazı yazamaz. Adıge aydını büyük bir manevî sorumluluk altındadır. Öyle bir davranışta  bulunamaz. Çünkü dışlanır, saygınlığını yitirir, adama külâhını ters giydirebilirler de. Yalan ve ihanet konusunda Adıge aydını affedici değil, çok katıdır.

 

Neden böyle? Çünkü bugünkü küçük Adıge ulusu binlerce yıllık  bağımsız bir geçmiş yaşamın, büyük bir kadim ulusun devamı, özgün bir kültürün ve tarihsel değerlerinin bir taşıyıcısıdır. Gücünü sırf bugünkü sayıdan değil, geçmişinden de alıyor. Geçmişinden büyük bir kültürel mirası devralmıştır. Bunun sorumluluğu altındadır. Bir toplumun özgün bir kültür yaratması için en az bir milyon gibi bir nüfusunun olması gerekir, çünkü bir birikim için kaynak, nüfus ve sanatı sahiplenecek varlıklı bir zümre gerekir. Küçük bir toplum bu gibi oluşumları yaratamaz. Bunlar yoksa destan, şarkı, gelişmiş edebiyat, mitoloji, vb kültürel oluşumlar doğmaz. Küçük bir toplumda bunlar varsa bu gibi oluşumlar başkalarından, milyon üzeri nüfusu olmuş olan Adıge ve Gürcülerden ya da İran’dan alınmış olabilir. Örneğin, Karaçaylar Adıge mitolojisini, tanrılarını, geleneklerini ve destanını benimsemişlerdir ama aynı dili konuşan Tatar topluluklarında aynı kültürel değerler yoktur.

 

Adıgelerin daha önce Yunanlılarla da ilişkileri vardı.

 

Abhazların ve diğer az nüfuslu komşu  halkların (Karaçay, Oset, İnguş, Çeçen, Dağıstanlı, vb) kültürleri bu çerçevede değerlendirilebilir. Bu arada nüfusu nisbeten artmış olan Çeçenlerin Nart destanına varyantlar/ değiştirilmiş katkılar eklemiş oldukları da unutulmamalıdır.

 

                                                                                                    ***

 

Abhaz toplumunda sıkı bir feodal hiyerarşik düzen (üst- ast ilişkisi) var. Aristokrat sınıf hâlen etkili, toplum gerek Abhazya’da ve gerekse diasporada bu soylu, elit sınıf tarafından yönlendirilir. Aristokrasi, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nda, 1877’de çatladı, bir bölümü oyuna geldi ve istilâcı Türk tarafını, varlıklı ve Hıristiyan kesim de Rus tarafını tuttu. Çatışmadan Abhaz toplumu nüfus çoğunluğunu yitirerek, büyük bir yara alarak çıktı. 100 bin nüfustan 50 binlere düştü. Ancak, Abhazya'dan Türkiye'ye sürgün değil, toplu bir kaçış oldu. Sürgün diyebilmemiz için bir resmi karar ve o karara dayalı bir uygulama olması gerekir. Bugünkü çözümsüzlükler oradan, savaş ve kaçıştan  geliyor.

 

1881'de, Rus istilâsı sonrasında Kafkasya ve yerli nüfusundan boşaltılmış Adıge anayurdu

 

Yine de Abhazlar şanslı bir toplum. Lenin 1921’de 50 bin nüfuslu küçücük bir halk olan Abhazlar için bağımsız bir Abhaz Cumhuriyeti (birlik cumhuriyeti) kuruluşuna destek verdi ve kuruldu, Lenin'in ölümünden (1924)  sonra Stalin 1931’de  cumhuriyetin  egemenlik hakkını kaldırttı ve statüsünü düşürerek  Gürcistan’a bağladı . 1992’de nüfusun yüzde 18 kadarını oluşturan (525 bin nüfus içinde 93 bin olan)  Abhazları, 240  bin Gürcü’nün kapı dışarı edilmesi pahasına, Rusya'nın askeri müdahalesi kurtardı. Yoksa Abhazlar ulus anlamında dağılma tehlikesi geçirebilirlerdi.

 

Bu gibi stratejik nedenlerle Abhazya ile Rusya’yı birbirinden ayırmak, Ortodoks Hıristiyanlar olan Abhazlardan Rusya dışı bir  inisiyatif ve bağımsız bir hareket beklemek gerçekçi olmaz.  

 

4. Bu çerçevede Abhazların ve Adıgelerin yolları politik anlamda ayrılmıştır. Abhazya bağımsız bir ülke, tanınmamış olsa bile. Adıge Rus’u eleştirir, çünkü baskı altındadır, eşit haklar talep etmektedir, bunları elde edememiştir. Ayrıca Rus, Adıgelere soykırım uyguladığını yadsıyor, Çerkes tarihini bozmaya, yok etmeye çalışıyor. Bu uğraşısında Abhaz’ı da yanına alıyor. Diyeceğim Abhaz eliti yancı. Abhazya'nın Rusya ile işbirliği stratejik önemde, vazgeçilemez. Bu pozisyonu iyi bilmeliyiz.

 

5. Adıge gençleri Abhazlardan gelen ve Vıbıhları diğer Adıgelerden ayrıştıran yazılara karşı çok dikkatli olmalılar. Bunlar dış kaynaklı, Adıgelere zarar verme amaçlı  bölücü ve tuzak yazılardır. Bugün, kendi çıkarı için kardeş kardeşi öldürebiliyor. Böyle bir dünyada yaşıyoruz.

 

6. Abaza/ Abazinlere gelince. Sayıları 43  bin, diasporaları küçük. Adıgelerle birlik halindeydiler, Abhazya soruna el attı, Rus ve Karaçay da destek verdi, ayrıldılar, iki Adıge ilçesi toprakları içinden iki ayrı parça alındı ve bir Abaza ilçesi (300 km2; 17,210 nüfus)oluşturuldu. Ama, ilginçtir, iki Abazin yöresi  arasındaki Karaçay nüfuslu - aslında Adıge toprağı olan -  küçük bir toprak parçasına dokunulmadı (Bkz. Karaçay- Çerkes etnik haritası). En kuzeydeki Adıge-Hable ilçesi  orta yerinden üçe bölündü, içinden bir Nogay ilçesi (167 km2; 15,577 nüfus) çıkarıldı ve  Adıge-Hable ilçesi Abazin ilçesi gibi temassız iki  parçaya bölünmüş, birbirinden kopmuş oldu (*).  Böylece iki küçücük Adıge ilçesi içinden 33 bin nüfuslu 3 parça (467 km2) arazi kopartılmış oldu. "Arğoyım yıḱopk zıxaxım, xepxırem yepĺ, zıxepxıremi  yepĺ yı'uağ" (Sivrisineğin bir bacağından budu alındığında aldığın şeye bir bak, kimden aldığına da bir bak demiş). Küçücük Adıge ilçeleri paramparça edilirken, aslında Adıge tarihi toprağı üzerinde bulunan  Rus ve Karaçay ilçelerine hiç dokunulmadı. Bu oluşumların Rus ve Karaçay karşısında Adıge gücünü zayıflatma dışında ne gibi bir artı getirisi olabilir?..

 

Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti etnik haritası (2010). Yeşil renk Karaçay, sarı Adıge (Çerkes), kahverengi Rus, mavi Abaza (Abazin), bej rengi Nogay.

 

Birlik deniyor, ama bölücülük maalesef Abaza ve Abhaz’dan geliyor...

 

Rus işbirlikçisi olanlar da - DÇB ve Kaffed engeline rağmen- Adıgeler değil. Örneğin, Kaffed üst yönetiminin iki kanadından  biri   Abaza-Abhaz olarak bilinir.

 

                                                                                                        *** 

 

Maalesef Abhaz kendi iç sorunlarıyla ilgilenecek, Abhazya’yı diasporası için çekici hale getirecek, 50 binlere düştüğü söylenen yerli nüfusunu çoğaltacak yerde Adıgeleri bölme, Adıge tarihi ile oynama, Adıge tarihi toprakları üzerinde hak iddia etme gibi konularla ilgileniyor. İlgileniyor, çünkü Rus ona bu   görevi veriyor.

 

Ama bir başarı sağlayabileceklerini hiç ummam.

 

Bakınız Kürtlere, Kürtler birkaç dil ve lehçede konuşan bir topluluk. Zaza gibi ayrı dilde konuşan geniş bir kesimi, Êzidi denen ve Müslüman olmayan bir azınlığı  var, Yahudi Kürtler olduğu da söyleniyor. Peki,  Zaza diye ortaya çıkan  bir politik  hareket var mı? Hepsi birlik halinde hareket ediyorlar, Kürdüz diyorlar.

 

Alt kimlik sonraki bir sorundur diyorlar…

 

Beri tarafta ise, Abaza/ Abhaz iddiaları ile meşgul olmaktan mesafe alınamıyor. Kuzeybatı Kafkasya için başat ulus Adıgelerdir, Çerkesya Adıge egemenliği üzerine kuruluydu. Adıge ulusu olmadığında Karaçay, Balkar ve Abazin de havasını alır, bir sıkımlık canları var. Eriyip  giderler Rus’un içinde. Kuzeybatı Kafkasya ya da Çerkesya siyasi coğrafyasının tek lokomotifi Adıgelerdir. Ve alternatifi  başka, komşu yerel ulusal-etnik topluluklar değil, emperyalist Rus tarafıdır.  Bu böyle bilinmeli.

 

Bu bakımdan  Adıge ulusunu rahatsız edici davranışlara karşı çok dikkatli olmamız gerekiyor.

 

Not: Eleştirileri ve istekleri dikkate alarak yazıyı biraz genişletmiş bulunuyorum. - hcy

 

(*) - Rus'un Adıge aleyhtarlığı bununla da sınırlı değil: Rus, 1945'te lağvettiği Karadeniz kıyısındaki Şapsığ ulusal ilçesi Adıge halkına, tüm taleplere karşın, ulusal demokratik  haklarını geri vermiyor, Ruslaştırma politikaları uyguluyor. Ayrıca, özerklik taleplerini  geçersiz göstermek için, Soçi ve Tuapse köylerinde yaşayan 12 bin  Şapsığ'ın sayısını Adıge, Şapsığ ve Çerkes biçiminde üçe bölüp düşürüyor, Şapsığları 3,9 bin (3,882) nüfuslu imişler, çok azmışlar gibi gösteriyor. Şapsığ'a anayurdunda hak tanınmayan Rusya'da çok sayıda ulusal ilçe bulunuyor, birçoğunun yerli nüfusu Şapsığ'dan da daha düşük. Bu da bilinmeli. - hcy

 

Not: Tokat/ Erbaa Yöresi Adıgelerine ilişkin yazımı henüz tamamlayamadım. Bundan sonraki yazımı o konuya ayırmaya çalışacağım. - hcy

 
  Bugün 88 ziyaretçi (117 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol