adigehaber
  Tokat Yöresi Erbaa'nın Saklı Kalmış Çerkesleri 539
 

Tokat Yöresi Erbaa’nın Saklı Kalmış Çerkesleri

 

                                                                             III

 

Gece yarısına kadar Hatko Nuri’nin bahçesinde söyleşip oturduk, bol bol çay içtik, karpuz yedik. Çerkeslerden, Rusya’daki Çerkeslerin durumunda, özellikle de Çerkes Ethem Olayından söz ettik. Adıge yaşlıları Çerkes Ethem Olayına ilgi duyuyorlardı. Çerkes Ethem’in Yozgat isyanını bastırdığı, orada da çok sayıda kişiyi astırdığı, Mustafa Kemal’e bağlı Ankara valisini de yargılamak istediği, bu noktadan itibaren Mustafa Kemal ile Çerkes Ethem’in arasının açıldığını biliyorlar.

Çerkes Ethem’in Mustafa Kemal gibi ağzı sıkı biri olmadığını, sinirlerine hakim olamayarak ağzına geleni söylediğini, Mustafa Kemal’in ise vaktinden önce  içindekini dışa vurmadığını, aşırı bir Türk milliyetçisi, bugünkü deyimle ülkücü anlayışta biri olmasına karşın tarafsız ve hoşgörülü biri imiş gibi davrandığını, muhaliflerini İstiklâl Mahkemeleri kurdurarak tasfiye ettirdiğini söyledim. İstiklâl Mahkemesi yargıçları için kanıta gerek yoktu, kişisel kanaat getirmeleri yeterliydi, dediler. Ben de öyleydi dedim.

Manyas – Gönen yöresinden  Doğu’ya yaptırılan Çerkes sürgünü üzerinde de duruldu. Bana Atatürk’ün kökeni nedir? diye soruldu. Bilmediğimi söyledim. ‘Kimi Macir, kimi Yörük, kimi Arnavut, vs diyor ama bunları inandırıcı bulamıyorum. O bir eski  İttihatçı ve aşırı Türk milliyetçisiydi’ dedim.

Daha sonra Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışı, Çerkesler tarafından sahiplenilişi ve korunması üzerinde durduk.

                                                                                 ***

 

Gece Hatko Nuri’nin evinde kaldım. Nuri düzene uygun bir elma bahçesi kurdu ama elmaları para etmeyen cinsinden. Bu nedenle söküp yeni cins elma dikme niyetinde. Ben de aşılama yaparsa daha erken ürün alabileceğini söyledim. Nuri bir aşı ustası da.

Nuri içeride kahvaltı hazırlarken annesi Nadide Teyze ile söyleştik. Aklı başında, dimağı yerinde bir nine. ‘Nuri’yi Erbaa Lisesi’nde okuttum, daha sonra işe girdi, Trakya’dan bana bir gelin getirdi’ dedi.

Ben de yabancılarla evlilik yapılıp yapılmadığını sordum. ‘Eskiden pek yapılmazdı. Kölelere kız vermezlerdi ama kız aldıkları olurdu’ dedi. ‘Niçin?’ dedim. ‘Köle kız sinirli, alıngan olurdu. Şimdi işlerine geldi mi köleye de kız veriyorlar. Köylü Türk’e varmak istemezler  ama okumuşsa ve şehirde oturuyorsa pekâlâ varırlar’ dedi.

‘Köyde Adıge olmayanlar da var mı?’ dedim. ‘Var’ dedi. ‘Bazı zengin kişiler hayrına bazı Türk ailelere ev ve bahçe kuracak kadar yer verdiler’. Bu gibi kişiler varmış. ‘Çok sayıda kişi şehre yerleşmek ve çocuk okutmak için tarla sattı, tarlaların birçoğu elden gitti’ dedi.

Köy geniş bir alana yayılmış, mahalle mahalle ayrılmış. Nuri ile birlikte doğu ve güney tarafları dolaştık. Yeni ve modern evler yapılmış. Meyve, sebze yetiştiriyor, tütün ekiyorlar. Tütün iyi cins imiş, para ediyor.

Köy kahvesinin önüne geldik. Kahve diyoruz ama çay servisi ve oyun yok. Gelen çay ve şeker getiriyor, birlikte içiyorlar. Kahvenin önü meydan, minibüsler duruyordu. ‘Her saat başı Erbaa’ya minibüs kalkıyor’ dediler. Çoğu kişinin özel arabası var ancak olmayanlar ve kadınlar gidiyor, yolda yolcu alınıyor olmalı.

Çay içtik, söyleştik. Konuşmalar hep Çerkesçeydi.

Nuri, ‘Bana müsaade, eve gidip arabayı getireyim’ dedi. Biraz sonra döndü, ‘Seni Psıĥuray’a –Yuvarlak Su’ya- götüreyim’ dedi, Ançok Nihat da bizimle yola çıktı. Psıhuray dedikleri yer köyün batısında yüksekçe bir düzlükteki gölet çıktı. Yaklaşık 100 metre kuturu olan bir çukur DSİ tarafından kazıldı, çukur bir daire oluşturuldu. Dağdan, yukarılardan gelen bir derenin suyu çukurda birikerek gölet oluşuyor. Bu yıl kurak geçmiş, dere kurumuş, bu nedenle göletten su alınmıyor. Bu da göletteki balıkların ölmemesi için. Gölet’in bir gideri ve suyun izlediği bir kanal teşkilâtı da var. Aynısını Kozlu/ Betmethable’de de görecektim.

Gölete girişte ‘Gölette yüzmek yasak ve tehlikelidir’ yazıyordu. Nihat beye ‘Çocuklar bu yasağa uyuyorlar mı?’ diye sordum. ‘Ne gezer’ dedi, yaz boyunca, gölet çekilinceye değin doluşuyorlar’.

Tsey Yılmaz telefon etti, ‘Erbaa’dayım, gelip sizi alayım mı?’ dedi. Gelmemesini, Erbaa’ya geleceğimizi ve orada buluşabileceğimizi söyledim.

Köye dönerken Hatko Nuri, ‘Yakında bir Türk köyü var, görmek istersen gidebiliriz’ dedi. Gidemedik, çünkü Yılmaz bey bizi bekliyordu.

***

Erbaa’ya gittik. Bir Türk kenti, eskiden Ermeni ve Rum nüfus da varmış. Şimdi Müslüman unsurlar kalmış, Türk, Çerkes, Abaza, Alevi, Roman, Kürt, vs gibi.

Nuri ile birlikte parkta bir süre dolaştık. Bu arada Tsey Yılmaz da geldi. Hatko Nuri ısrarla kalmamı, mevsimi olduğunu, köyde genç bir keçi/ erkeç  kestireceğini söylüyor, ısrar ediyordu. Kalmaya vaktim yoktu. Büyük kızım Ankara’da rahatsızlanmıştı, ayrıca yüksek lisans mülâkatı da vardı, evde yalnızdı.

Bir süre Erbaa’da gezdik, Kafkas derneğine tahsis edilecek olan yerleri gösterdiler. Derneğin iki ayrı yerde iki salonu var. Şimdi Belediye’nin vereceği yerlere taşınılacak. Ancak Çerkes folklorunu öğretme çalışmaları için salonlardan biri bırakılacak. Ayrıca iki ortaokulda da Çerkesçe sınıflar açılması planlanmış durumda.

‘Hatko Nuri, Tokat kebabı yedirmeden bırakmam’ dedi ve yedirdi. Tok olarak Kozlu’ya gitmiş olduk. Değişik Çerkes yiyecekleri, özellikle ‘halıjo’, yağda kızartılmış peynirli börek getiriliyor ama fazla yiyemiyordum. Yaşlılar ‘Ye!’ diye sıkıştırıyorlardı. Sonunda ‘Suç Hatko Nuri’de, zorla Tokat kebabı yedirdi, böyle güzel yiyecekler olacağını bilseydim yemezdim’ diyerek işin içinden çıktım.

(Devam edecek)

 
  Bugün 10 ziyaretçi (27 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol