adigehaber
  Rusya’nın İdil-Ural Politikası Üzerine Bir Makale ve Bir Eleştiri
 
Rusya’nın İdil-Ural Politikası Üzerine Bir Makale ve Bir Eleştiri
   "Rusya’nın Yeni Kuzey Kafkasya’sı: İdil-Ural Bölgesi" adlı bir makale “İNSAMER.COM” da yayımlandı. Ben de facebook sayfamda buna ilişkin bir değerlendirme yapmıştım. Makale, RF’nin Volga-Ural Bölgesinde yer alan Tataristan, Başkurdistan, Çuvaşya, Mordovya, Udmurt ve Mari-El federe cumhuriyetlerinin sorunlarına ilişkindi. Bu altı cumhuriyetin ikisi, Tataristan ve Başkurdistan Müslüman, dördü de Hıristiyan çoğunluk nüfuslu. Dört Hıristiyan cumhuriyetten Çuvaşya Türkçe, diğer üçü de Finceye yakın bir dilde konuşur.
Makalede şöyle deniyor:
“Suriye üzerinden Ortadoğu politikalarında etkinlik göstermeye başlayan Rusya, Doğu Akdeniz ve Libya’daki mücadelenin de temel aktörlerinden biri haline geldi”. Doğru. Buna Rus diplomasisinin –Ukrayna ve Gürcistan dışındaki- yeteneğini, Ortadoğu’daki taraflarla iyi ilişkiler kurmayı ve sürdürmeyi başardığını eklemeliyiz. Örneğin, Rusya, birbiri ile anlaşamayan ya da çatışan Türk, İran, Suriye, Irak, Mısır, İsrail, Suudi Arabistan, Körfez Emirlikleri ve Libya ile dostça ilişkiler kurmuş durumda. Çoğunda görünmüyor ama işin içinde, ara bulucu rolünde, Libya’da olduğu gibi. Wagner gibi paramiliter silahlı güçleri var, Libya’da isyancı Hafter’i destekliyorlar. Ama Rusya birbiriyle çatışan Libyalı iki kesimi de idare etmesini biliyor, ikisini de Moskova’ya getirmeyi başarıyor. Bu başarıda Rus diplomasisini ve Putin’in yeteneğini yadsımamak gerekir. ABD ve diğerleri (Türkiye dahil) gerileyen, RF ise genişleyen (güçlenen) bir süreç içinde. RF, ustalıklı bir politikayla sorumluluklarından sıyrılmayı, kendini temize çıkarmayı da başarabiliyor.
Ama sürdürülebilir mi?..
Örneğin, Suriye İdlip’te 34 Türk askerini şehit edenler Esad’a bağlı güçler değil, Rus askerleri, böyle olduğu halde, Rusya, Türk tarafının sessiz ve pasif kalmasını başardı, aksi takdirde, karşılık verilmesi halinde Türk tarafı daha da zora düşebilirdi. Yani güç konuşuyor. Türk tarafı öfkesini Rus’a değil, Esad’a boşaltmakla yetindi. Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan görüşmek üzere Moskova’ya uçtu. Putin’in Erdoğan’ı ve heyetini kapıda beklettiği görüldü. Erdoğan Moskova’da Rus önerilerinin çoğunu kabul etti, karşılığında da bazı kazanımları oldu: Türk tarafı Halep’ten Şam’a giden M-5 stratejik kara yolunun tamamını (ki Soçi Mutabakatına göre Türk denetiminde olması gerekiyordu), Halep’ten kıyıdaki Lazkıye’ye giden stratejik M-4 kara yolunun İdlib bölümünde 6+6= 12 km genişliğinde bir güvenlik kuşağında (koridorda) ortak denetimi, yani kuzeyde Türk, güneyde de Rus askerlerinin devriye gezmesini kabul etti. Rus denetiminde olacak M-4’ün İdlib’deki güney yöresi, Uygur kökenli Türkistan İslam Partisi başta olmak üzere çok sayıda fanatik cihatçı örgütün bulunduğu bir yer. Kuzeydeki Türk tarafında da, HTŞ (Heyet Tahrir el-Şam) gibi güçlü selefi (köktendinci) örgütler bulunuyor. Durum iç açıcı değil...

***
Rusya Moskova’da istediğini aldı, ileride olası bir “güvenli bölge” oluşturması ve büyük bir insan göçünü önlemesi için Türk tarafına da Hatay iline bitişik, daraltılmış bir bölgeyi bıraktı. Buna zorunluluk vardı, aksi takdirde, sınıra yönelen ve sınırı geçmek zorunda kalacak olan bir büyük nüfus akışı nedeniyle Türk-Rus ilişkileri kötüleşecek, bundan asıl Rusya zarar görecek, büyük bir ekonomik kayba uğrayacaktı. Rusya’nın Türkiye’de kolay feda edemeyeceği önemli yatırımları, stratejik kazanımları var. Türkiye Rusya’dan çok şey alıyor, para akıtıyor, karşılığında Rusya Türkiye’den çok az şey alıyor, daha çok turist gönderiyor. Türkiye Rusya’dan vazgeçebilir desek bile, Rusya Türkiye’den vazgeçemez, aksi takdirde ağır bir ekonomik ve politik darbe yemiş olur.
***
Rusya’nın Suriye’de şimdilik ekonomik bir kazanımı yok. Suriye bir masraf kapısı. Rusya geleceğe yatırım yapıyor. Rusya elli ya da yüz yıllık yayılma planları yapmakla ünlenmiş askeri bir devlet, stratejistler söylüyorlar bunu. Rus sabırlı, bekliyor, ardından sert bir hamle yapıyor ve alıyor, son Kırım örneği gibi. Adım adım ve planlı ilerliyor. Ama yüzlerce milyonluk Arap dünyası, AB (Türkiye dahil) ve İran, küçük bir Çerkesya, Kırım ya da Kuzey Kafkasya değil. Uzun vadede, durum değişmezse, yani demokrasi gerçekleşmezse, Rusya Suriye yükünü taşımakta zorlanır. Cihatçılar ve Sünni Arap çoğunluk Rus’a, azınlıktaki Nusayri, vb müttefiklerine ‘okey’ der mi?, bilemeyiz. Afganistan’a Sovyet müdahalesi ve yenilgisi unutulmuş değil. Kökten dincilere ve Sünni savaşçılara silah ve para yardımı yapılıyor, yardımlar artırılabilir. Rus’un işi zor olacağa benziyor.
Rus varlığı, esas olarak yayılmaya, stratejik ve politik nedenlere, stratejik dayanaklarını güçlendirmeye, Türkiye’yi ve NATO’yu güneyden çevirmeye, kıskaç içine almaya dayanıyor.
Bunu Türkiye, ABD ve batı da biliyordur. 19. yüzyılda Çarlık Rusya’sı Adıge-Çerkes ülkesini, yani Bağımsız Çerkesya’yı ve Kuzey Kafkasya’yı ele geçirmek için, önce güneyi işgal ve ilhak etmiş, kuzeyi kıskaç içine almıştı. Batı ve Osmanlı Devleti de sus payı olarak Çerkesya’yı Rus’a peşkeş çekmişti.
Orta Doğu ya da Suriye, eski Çerkesya gibi, sus payı olarak Rus’a bırakılır mı?..
***
Bu durumda ve şimdilik milyonun üstünde bir sığınmacının Türkiye’ye gelmesi olasılığı önlenmiş gibi. Statüko korunursa asıl kazanan şimdilik Türkiye olacak, ağır bir yükten kurtulacak. Ayrıca, barışa giden bir adım atılmış, 3,6 milyon sığınmacıya dönüş yolu açılmış olacak. En azından mevcut Nusayri azınlık rejimi (faşizm) yerine, demokratik ve daha geniş katılımlı bir anayasal düzen kurulabilecek. Bu şans yakalanabilecek mi?..
Aksi takdirde savaş devam eder ya da Suriye bölünür.
***
Öte yandan sığınmacı sorunu küresel çapta büyüyen ve kanayan bir yara. Güney Amerika’dan ABD’ye, Suriye ve diğer ülkelerden AB’ye, Bangladeş’ten Hindistan’a, Myanmar’dan Bangladeş’e doğru büyük nüfus akışları var. Bu nüfus aç ya da baskı altındaki bir nüfus. Göçün önlenmesi çok zor. Afrika’daki göçler de işin cabası. Küreselleşme eşitliği değil, sınıfsal farklılaşmayı, dengesizliği ve yoksullaşmayı getirdi. Kapitalizm artık idare etmekte zorlanıyor. Denge bozuldu, aşırı ve tehlikeli bir nüfus artışı var, hem de yoksul, aç kesimde, bu da büyük bir sorun. Ülkeleri tehdit ediyor. Yoksulluk, açlık, büyük nüfus artışı ve işsizlik çığ gibi büyüyor. Küresel ısınma da işin cabası. Dünya bir bilinmezliğe doğru gidiyor ve sorunlar büyüyor. Bunun öncü sancıları şimdiden yaşanıyor.
***
Suriye İdlib’e gelince, son durum, uzlaşma, kalıcı olacak mı, belli değil. Türkiye’nin önünde cihatçı teröristleri etkisizleştirme gibi zor bir görev var. Rusya’nın da işi kolay değil, en katı savaşçılarla karşı karşıya. Ancak Rus, alınan yerleri kendi değil, Esad almış gibi göstermeyi, işi ona ciro etmeyi başarıyor. Hep geri planda. Bu da incelikli ve ustalıklı bir diplomasi.
Ancak Rusya bu külfetin ağırlığını kaldırabilecek, bu ağır yükü halkına kabul ettirebilecek mi?..
Volga yöresi halkları
İdil-Ural bölgesinin siyasi yapılanması 1920’de milliyetçi Rus muhalefetine karşın, Lenin’in Tatar (Kazan) özerkliğini desteklemesi sonucu, Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlı Tataristan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin ve yerel (otokton) halklara ait diğer özerk yönetimlerin kurulmasıyla başlatıldı ve süreç 1936’da tamamlandı. Yörede yukarıda adlarını saydığımız 6 özerk Sovyet cumhuriyeti doğdu. Şimdi bu 6 özerk cumhuriyet, RF’deki diğer cumhuriyetler gibi federe devletler statüsünde. Kuzey Kafkasya ve diğer etnik yörelerde de benzeri bir süreç izlendi. Makalede söylendiği gibi Sovyetlerin bağımsızlık söylemleri her ulusun ya da etnik topluluğun kendi devletini kurması gerektiği biçiminde anlaşılmamalı. Bağımsızlık ya da ayrı/bağımsız devlet kurma hakkı, mutlak bir hak değil, koşullara bağlı ve son çare olarak kullanılabilecek bir hak. Örneğin, 1918’lerde bağımsızlığı tanınan Baltık cumhuriyetleri 1944’te Sovyetler Birliği tarafından yutulmuştu. Sosyalistler parçalanmayı değil, bütünleşmeyi, bir arada bulunmayı yeğliyorlar.
“Büyük ülke, büyük ekonomi, daha çok ücret (para) ve daha az çalışma saati” diyordu Lenin. Bağımsızlık, daha geniş bir çerçevede ve güncel koşulları oluşmuşsa, parlamento kararı ve referandum, vs yoluyla hala desteklenebiliyor. Nedeni ulusal baskı ve savaşların henüz sona ermemiş olması. Örneğin, Eritre Etiyopya’dan, Güney Sudan da Sudan’dan savaşarak, BM desteğiyle ayrılmıştır. Bosna-Hersek ve Kosova da Sırp esaretinden o yolla kurtulmuştu. Çünkü bu gibi yerlerde bağımsızlık dışında bir çıkış yolu kalmamıştı. Soykırım ya da etnik temizlik ve kitlesel sürgünler yapılıyordu.
Britanya, Kuzey İrlanda ve İskoçya için referandum yoluyla (barışçı biçimde) ayrılma hakkını şimdiden tanımış bulunuyor. Fransa da denizaşırı toprakları (örneğin, Yeni Kaledonya) için aynı kuralı kabul ediyor, ama ana karasındaki Korsika ve Bretagne, vs nin; İspanya da Katalan ve Bask yörelerinin referandum yoluyla ayrılmalarına izin vermiyor.
Eski Sovyet Anayasası
1936 Sovyet Anayasası ve mevzuatı etnik devlet yapılanmalarını 5 farklı kategoride gerçekleştirmişti: Birlik cumhuriyeti, özerk cumhuriyet, özerk oblast, ulusal okrug ve ulusal rayon. Her bir devlet birimi toprak (teritoryal/ülke) temeline dayalı idi. Birlik cumhuriyetleri bağımsızlık yetkisi olan ve birliğin eşit haklı, kurucu üyeleri, devletleri idiler, bu hukuki çerçevede, 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin sona ermesiyle 15 bağımsız ülke kendiliğinden
ve savaşsız doğdu. Yani bağımsızlığı olanaklı kılan bir hukuki statü vardı ve yetki devirleri yapıldı. Bu arada belirtmek gerekir, 1921’de Leninin desteğiyle Abhazya da birlik cumhuriyeti statüsü elde etmişti, ancak Lenin’in ölümü ve izleyen Stalin döneminde Abhazya’nın statüsü düşürüldü, egemen devlet statüsü (bağımsız devlet kurma yetkisi) alındı ve 1931’de özerk cumhuriyet statüsüyle Gürcistan’a bağlandı.
Özerk cumhuriyetlere bağımsız devlet kurma hakkı (egemenlik hakkı) tanınmamıştı, sadece siyasal özerklik verilmişti, bu çerçevede özerk cumhuriyetlerin kendi anayasaları, parlamentoları (yasa çıkarma yetkileri) ve hükümetleri vardı, iç işlerinde bağımsız olmaları kabul edilmişti. Stalin bir açıklamasında, yeni bir birlik cumhuriyeti kurulması için, o yerde (teritorya’da/ ülkede) çoğunluğu yerli olan en az bir milyon gibi bir nüfusun bulunması ve o yerin yabancı bir ülke ile sınırının olması gerekir demişti.
Diğer alt özerk birimlere, özerk oblast, ulusal okrug ve ulusal rayonlara sadece idari özerklikler verilmişti.
Sovyetlerin dağılması ve şimdiki durum
Sovyet hükümeti 1988 Nagorna Karabağ olayları ile başlayan ve hızla yayılan etnik çatışmaları ve sorunları yatıştırmak, Birliği ayakta tutmak için Rus olmayan halklar üzerindeki baskıları gevşetme kararı aldı. Örneğin dil özgürlüğü, anadillerinde eğitim geri getirildi ya da genişletildi, 4 özerk oblast cumhuriyet yapıldı. Şimdiki yakınmaların çoğu, o son dönemin (Gorbaçov döneminin) kazanımlarının, özgürlüklerin geri alınmakta ve ilave baskıların getirilmekte olmasından kaynaklanıyor. Baskılar azınlıklara ve aydınlara yönelik, sıradan Rus çoğunluk şimdilik bundan fazla etkilenmiyor.
Güncel sorun, demokrasi sorunu. RF’nin yumuşak karnı da orası. Buna karşın, RF üst yönetimi, herhalde, hızlı hareket edip yerel dilleri itibardan düşürüp etkisizleştirmek, ardından Rus asimilasyonunu tamamlamak istiyor olmalı. Yanlış ve zor bir politika, geri tepebilir. 100 yıldır yazısı ve yazılı edebiyatı olan bu dilleri bir çırpıda yok etmek olabilecek şey mi? Dil asimilasyonu tam asimilasyona dönüşmeyebiliyor. Örnekleri var.
Asimilasyon politikalarına tepkiler üzerine, şimdilik Tatarca ve Adıgece lehine bazı küçük iyileştirmeler yapıldığı görülüyor. Ama yeterli değil, ayrıca kalıcı olacak mı, o da belli değil?
Benzeri asimilasyon politikalarının en katı bir örneği, baskıcı bir ortamda (1971 Türk faşist askeri müdahalesi döneminde) Türk ve ayrıca gerici faşist Arap ülkelerinde başarıyla uygulandı. Ama Adıgeler ve diğer azınlıklar şimdilerde gelenek ve kültürlerine yeniden sahip çıkıyorlar.
Asimilasyonu, şimdilerde küreselleşme, gelişen iletişim ilişkileri, baskılar ve yeni RF’de çoğunluğun (% 80-81) Rusça konuşuyor olması gibi etkenler de destekliyor, kolaylaştırıyor ve hızlandırıyor. Rusça devlet koruması altında, hegemonik dil, diğer dillerse savunmasız. Asimilasyon sakat, tehlikeli ve milliyetçi-ırkçı bir politikadır, bir kültürel soykırımdır, insanlığa karşı işlenen bir suçtur. Her an geri tepebilir, yeni çatışmalara yol açabilir.
Çeçen Savaşının korkuttuğu Rus kamuoyunu arkasına alan Putin otoriter bir yönetim kurmayı, durumunu güçlendirmeyi ve asimilasyoncu bir politika izlemeyi yeğlemiş görünüyor. Putin uluslararası koşulların da yardımıyla ekonomiyi, bir ölçüde iyileştirdi. Bu da Putin’e desteği artırdı. Ancak petrol fiyatları şimdilerde yerde sürünüyor, petrol ve doğal gaz Rusya’nın can damarı, ana ihraç ürünleri...
Nasıl bir politika?..
Bugün İdil-Ural bölgesi, Kuzey Kafkasya ve diğer bölgelerdeki RF halkları, RF’deki ekonomik gelişmeye koşut olarak taleplerini siyasi, ekonomik ve demokratik haklar temelinde dile getiriyorlar. Doğru bir politika. Rus yörelerinin de benzeri talepleri var. Bunu böyle bilmek, yakın bir gelecekte ayrılıkçı hareketlerin (Çeçen örneği) gündemde olamayacaklarını ya da dış destek bulamayacaklarını öngörmek gerekir. Buna karşın dıştan olumsuz müdahaleler ve kışkırtmalar olabilecektir. Oyuna gelmemek gerekir, tarihi hata ve sonu felaket olur. Çeçenya, Irak ve Suriye’deki durumdan da daha kötü ve daha beteri bir sonuçla karşılaşılabilir, 19. yüzyılda Çerkesya’nın başına gelen yıkım ortada. Küresel çağda kitleler bağımsızlıktan çok demokratik devlet, ekonomik gelişme - iş, eşitlik ve özgürlük taleplerine öncelik veriyorlar. Diğerleri zor, yarardan çok zarar getirebilecek şeyler. Devletlerin gelişmiş silahları ve teknik olanakları var. Direnenler de var, ama bunlar dışarıdan güçlü yardımlar alıyorlar, Yemen’deki mezhep savaşçıları, PKK ve YPG gibi silahlı örgütler, vb.
***
RF, devlet olarak gelişen ve yayılan bir süreç içinde demiştik, kitleler devletten çok şey bekliyorlar. Rusya gelişmiş bir demokrasi değil, ama geleceğe yönelik olarak toplumuna hala umut vaat edebiliyor. Putin’in ülkeyi yeniden canlandırmış olması belleklerde. Suriye’deki gelişmeleri, Kırım, Ukrayna Donbass (Donets ve Lugansk cumhuriyetleri), Abhazya, Güney Osetya ve diğerlerini bu çerçevede değerlendirmek, bütün bunların milliyetçi ve ırkçı Ruslar açısından birer gurur, birer avuntu kaynağı olduğunu bilmek gerekir. Bu tür oluşumlar Rus milliyetçiliğini güçlendiriyor, güncelliyor ve canlı tutmada şimdilerde işe yarıyor. Rus milliyetçiliğini yedekleyen RF Hükümeti azınlıkları Ruslaştırma peşinde. Kendini formunda görüyor. Ancak RF’nin ve dahası batının karşısında Çin ve Hindistan gibi dev ekonomiler belirdi ve büyüyorlar. Orta ve uzun vadede Rusya gibi orta boy ekonomilerin bu dev ekonomilerle bir başlarına yarışmaları zor olacak ve bu nedenle küçüklerin birleşmeleri, birlikler, federasyonlar kurmaları gerekecek. Bu da ancak demokrasi temelinde olabilir. Bunu da unutmamak gerekir.
Dil ve eğitim sorunu
Bunun ötesinde dil, eğitim ve eşitlik içerikli demokratik kitle talepleri, gerek RF’de ve gerekse RF diasporasında şimdiden görünür olmuş durumda. Demokrasi, çoğunluktaki Rus kitleleri için de gerekli. Bir demokrasi sorunu olarak, özellikle dil ve kültürler üzerindeki siyasal baskıların kınanmalarına öncelik verilmiş durumda. Doğru bir politika. Çirkin/ faşist Rus kınanmalı ve teşhir edilmeli. Kınamalar sonucu olmalı, diasporaları geniş olan Tataristan ve Adıgey cumhuriyetleri kendi dillerinde eğitimi (anadili ve edebiyat dersleri ile sınırlı da olsa) RF federal eğitim programı listesine aldırmayı başarmış bulunuyorlar. Bu kısmi bir başarı, belki de bir ilk adım. Diğer 20 cumhuriyet ve azınlıklar da bu iki örneği izleyebilecektir diye umuyorum. Çünkü, birçok ulusal topluluğun anadilinde konuşma yüzdesi hızla düşüyor. Gidiş kötü. Önlem alınmaması, asimilasyonun desteklenmesi, temposu giderek artacak tepkilere de dönüşebilir. RF’de kitleler, özellikle aydınlar asimilasyonun ayırtında. 1971’de Türkiye’de kimse asimilasyonun ‘farkında olmamış’, dil asimilasyonu, askeri faşist rejim tarafından baskı altında sessizce gerçekleştirilmişti. Ama Kürt ve Arap çoğunluk ve Laz azınlık asimile edilemedi, şimdilerde genel bir demokratik uyanış süreci yaşanıyor. Günümüz dünya koşulları da, eskisinden çok farklı. Aydınlanma, bilgili insan sayısında artma ve dayanışma daha fazla.
RF’de dil asimilasyonu ciddi bir sorun, bütün azınlık dilleri korumasız. Silinebilirler diyenler var. Ancak 22 cumhuriyet halkı ve diğer azınlıklar dillere ve dil eğitimine konan baskılara ve engellemelere karşı ortak bir mücadele platformu kurma çalışmaları içine girmiş bulunuyorlar ve bunu başarabilirler.
O zaman Rus devlet milliyetçiliği, faşizm ve gericilik, demokratik kamuoyunun desteğiyle geriletilebilir.
Kitle talepleri
Bunun ötesinde gerek RF’de ve gerekse diasporada sürdürülecek kınamaların, özellikle ayrılıkçı, anti-Rus (ırkçı) söylemlerin sonuç getirici olamayacağı, aksine RF’de sertleşmeye yol açabileceği düşüncesindeyim. RF, yukarıda da değindiğim gibi bir gelişim ve bir büyüme trendi içinde. En az bir süreliğine öyle. Yani istekler farklı bir platformda, ‘daha fazla ekmek ve daha fazla özgürlük’ biçiminde beliriyor. Kitleler ekonomik gelişimden pay alma umudu içindeler. Ayrıca RF iktidarının küçüklerin tek tek olası muhalefetlerini bastıracak gücü ve potansiyeli var. Rus çoğunluk asimilasyon politikalarından görünürde rahatsız değil, çünkü şoven etkiler altında. Ama dediğimiz gibi, demokrasi onlar için de gerekli. Küreselleşme kitleleri hayli apolitik (bilinçsiz) yaptı. Bunu bilmek ve ona göre çalışmak gerekir. Tabii bu da kolay bir şey değil.
Yerel yönetimlere sahip çıkmak ve denetlemek gerekiyor
Sorunu anayasal açıdan tartışacak olursak, RF içindeki cumhuriyetler federasyonun eşit haklı kurucu üyeleri. Anayasal mevzuat ve Federasyon Sözleşmesi bunu öngörüyor. Ama anayasanın değiştirilmesi ve azınlık haklarının daraltılması gündemde. Şimdilik prosedür, biçimsel olarak, üye devlet birimlerinin referandum yoluyla bağımsızlık ilan etmelerine ve diğer haklarını kullanmalarına kapalı değil. Yörelerde kişilikli kadrolar görev başına getirilebilirse anayasal haklar daha güçlü bir temelde yükseltilebilir ve korunabilir. Şu sıralar yerel yönetimlerde işbirlikçi - kraldan çok kralcı - kadroların belirleyici bir ağırlığı var. Demokrasi geliştiğinde böyleleri, işbirlikçiler tasfiye edileceklerdir.
Rus milliyetçiliği ve baskı politikaları ile mücadele öncelikli görevlerden olmalı. Pratikte RF’nin olası bir dağılması söz konusu olacaksa, bu, Sovyetlerin dağılması sürecinde yaşandığı gibi beklenmedik kötü ekonomik ve siyasi gelişmelerin belirmesine (gerilemeye, yoksullaşmaya, ırkçı baskıların daha da artmasına, vs) ya da RF’nin gerçek bir hukuk devleti olmasına bağlı olarak gerçekleşebilir. Ancak hukuk devleti gerçekleşirse, zaten dağılma ve parçalanmaya gereksinim kalmaz, aksine parçalanma önlenir, birlik ruhu güçlenir, İsviçre’de olduğu gibi. Demokratik bir RF’de merkezi yönetim federe ve özerk yörelerin içişlerine karışamayacaktır, anayasa buna izin vermez, ABD, Kanada ve AB’de olduğu gibi.
Kuvvetler ayrılığı, merkezle yöreler arası yetki paylaşımı olacaktır.
Geçmişte Rus milliyetçiliğini önceleyen ve hukuk dışına çıkan Sovyetler dağılmayı hızlandırmışlardı.
Bir de İskoç, Bask ve Katalonya örnekleri var, bu yöreler ana karaya oranla daha zengin kaynaklara sahipler, zenginliği paylaşmak istemiyor olmalılar. Basklar’ın durumu farklı, Basklar Adıgeler ölçüsünde olmasa da, General Franco faşizmi döneminde acı çekmiş ve ezilmiş olan insanlar.
"Rusya’nın Yeni Kuzey Kafkasya’sı: İdil-Ural Bölgesi" adlı bir makale “İNSAMER.COM” da yayımlandı. Ben de facebook sayfamda buna ilişkin bir değerlendirme yapmıştım. Makale, RF’nin Volga-Ural Bölgesinde yer alan Tataristan, Başkurdistan, Çuvaşya, Mordovya, Udmurt ve Mari-El federe cumhuriyetlerinin sorunlarına ilişkindi. Bu altı cumhuriyetin ikisi, Tataristan ve Başkurdistan Müslüman, dördü de Hıristiyan çoğunluk nüfuslu. Dört Hıristiyan cumhuriyetten Çuvaşya Türkçe, diğer üçü de Finceye yakın bir dilde konuşur.
Makalede şöyle deniyor:
“Suriye üzerinden Ortadoğu politikalarında etkinlik göstermeye başlayan Rusya, Doğu Akdeniz ve Libya’daki mücadelenin de temel aktörlerinden biri haline geldi”. Doğru. Buna Rus diplomasisinin –Ukrayna ve Gürcistan dışındaki- yeteneğini, Ortadoğu’daki taraflarla iyi ilişkiler kurmayı ve sürdürmeyi başardığını eklemeliyiz. Örneğin, Rusya, birbiri ile anlaşamayan ya da çatışan Türk, İran, Suriye, Irak, Mısır, İsrail, Suudi Arabistan, Körfez Emirlikleri ve Libya ile dostça ilişkiler kurmuş durumda. Çoğunda görünmüyor ama işin içinde, ara bulucu rolünde, Libya’da olduğu gibi. Wagner gibi paramiliter silahlı güçleri var, Libya’da isyancı Hafter’i destekliyorlar. Ama Rusya birbiriyle çatışan Libyalı iki kesimi de idare etmesini biliyor, ikisini de Moskova’ya getirmeyi başarıyor. Bu başarıda Rus diplomasisini ve Putin’in yeteneğini yadsımamak gerekir. ABD ve diğerleri (Türkiye dahil) gerileyen, RF ise genişleyen (güçlenen) bir süreç içinde. RF, ustalıklı bir politikayla sorumluluklarından sıyrılmayı, kendini temize çıkarmayı da başarabiliyor.
Ama sürdürülebilir mi?..
Örneğin, Suriye İdlip’te 34 Türk askerini şehit edenler Esad’a bağlı güçler değil, Rus askerleri, böyle olduğu halde, Rusya, Türk tarafının sessiz ve pasif kalmasını başardı, aksi takdirde, karşılık verilmesi halinde Türk tarafı daha da zora düşebilirdi. Yani güç konuşuyor. Türk tarafı öfkesini Rus’a değil, Esad’a boşaltmakla yetindi. Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan görüşmek üzere Moskova’ya uçtu. Putin’in Erdoğan’ı ve heyetini kapıda beklettiği görüldü. Erdoğan Moskova’da Rus önerilerinin çoğunu kabul etti, karşılığında da bazı kazanımları oldu: Türk tarafı Halep’ten Şam’a giden M-5 stratejik kara yolunun tamamını (ki Soçi Mutabakatına göre Türk denetiminde olması gerekiyordu), Halep’ten kıyıdaki Lazkıye’ye giden stratejik M-4 kara yolunun İdlib bölümünde 6+6= 12 km genişliğinde bir güvenlik kuşağında (koridorda) ortak denetimi, yani kuzeyde Türk, güneyde de Rus askerlerinin devriye gezmesini kabul etti. Rus denetiminde olacak M-4’ün İdlib’deki güney yöresi, Uygur kökenli Türkistan İslam Partisi başta olmak üzere çok sayıda fanatik cihatçı örgütün bulunduğu bir yer. Kuzeydeki Türk tarafında da, HTŞ (Heyet Tahrir el-Şam) gibi güçlü selefi (köktendinci) örgütler bulunuyor. Durum iç açıcı değil...

***
Rusya Moskova’da istediğini aldı, ileride olası bir “güvenli bölge” oluşturması ve büyük bir insan göçünü önlemesi için Türk tarafına da Hatay iline bitişik, daraltılmış bir bölgeyi bıraktı. Buna zorunluluk vardı, aksi takdirde, sınıra yönelen ve sınırı geçmek zorunda kalacak olan bir büyük nüfus akışı nedeniyle Türk-Rus ilişkileri kötüleşecek, bundan asıl Rusya zarar görecek, büyük bir ekonomik kayba uğrayacaktı. Rusya’nın Türkiye’de kolay feda edemeyeceği önemli yatırımları, stratejik kazanımları var. Türkiye Rusya’dan çok şey alıyor, para akıtıyor, karşılığında Rusya Türkiye’den çok az şey alıyor, daha çok turist gönderiyor. Türkiye Rusya’dan vazgeçebilir desek bile, Rusya Türkiye’den vazgeçemez, aksi takdirde ağır bir ekonomik ve politik darbe yemiş olur.
***
Rusya’nın Suriye’de şimdilik ekonomik bir kazanımı yok. Suriye bir masraf kapısı. Rusya geleceğe yatırım yapıyor. Rusya elli ya da yüz yıllık yayılma planları yapmakla ünlenmiş askeri bir devlet, stratejistler söylüyorlar bunu. Rus sabırlı, bekliyor, ardından sert bir hamle yapıyor ve alıyor, son Kırım örneği gibi. Adım adım ve planlı ilerliyor. Ama yüzlerce milyonluk Arap dünyası, AB (Türkiye dahil) ve İran, küçük bir Çerkesya, Kırım ya da Kuzey Kafkasya değil. Uzun vadede, durum değişmezse, yani demokrasi gerçekleşmezse, Rusya Suriye yükünü taşımakta zorlanır. Cihatçılar ve Sünni Arap çoğunluk Rus’a, azınlıktaki Nusayri, vb müttefiklerine ‘okey’ der mi?, bilemeyiz. Afganistan’a Sovyet müdahalesi ve yenilgisi unutulmuş değil. Kökten dincilere ve Sünni savaşçılara silah ve para yardımı yapılıyor, yardımlar artırılabilir. Rus’un işi zor olacağa benziyor.
Rus varlığı, esas olarak yayılmaya, stratejik ve politik nedenlere, stratejik dayanaklarını güçlendirmeye, Türkiye’yi ve NATO’yu güneyden çevirmeye, kıskaç içine almaya dayanıyor.
Bunu Türkiye, ABD ve batı da biliyordur. 19. yüzyılda Çarlık Rusya’sı Adıge-Çerkes ülkesini, yani Bağımsız Çerkesya’yı ve Kuzey Kafkasya’yı ele geçirmek için, önce güneyi işgal ve ilhak etmiş, kuzeyi kıskaç içine almıştı. Batı ve Osmanlı Devleti de sus payı olarak Çerkesya’yı Rus’a peşkeş çekmişti.
Orta Doğu ya da Suriye, eski Çerkesya gibi, sus payı olarak Rus’a bırakılır mı?..
***
Bu durumda ve şimdilik milyonun üstünde bir sığınmacının Türkiye’ye gelmesi olasılığı önlenmiş gibi. Statüko korunursa asıl kazanan şimdilik Türkiye olacak, ağır bir yükten kurtulacak. Ayrıca, barışa giden bir adım atılmış, 3,6 milyon sığınmacıya dönüş yolu açılmış olacak. En azından mevcut Nusayri azınlık rejimi (faşizm) yerine, demokratik ve daha geniş katılımlı bir anayasal düzen kurulabilecek. Bu şans yakalanabilecek mi?..
Aksi takdirde savaş devam eder ya da Suriye bölünür.
***
Öte yandan sığınmacı sorunu küresel çapta büyüyen ve kanayan bir yara. Güney Amerika’dan ABD’ye, Suriye ve diğer ülkelerden AB’ye, Bangladeş’ten Hindistan’a, Myanmar’dan Bangladeş’e doğru büyük nüfus akışları var. Bu nüfus aç ya da baskı altındaki bir nüfus. Göçün önlenmesi çok zor. Afrika’daki göçler de işin cabası. Küreselleşme eşitliği değil, sınıfsal farklılaşmayı, dengesizliği ve yoksullaşmayı getirdi. Kapitalizm artık idare etmekte zorlanıyor. Denge bozuldu, aşırı ve tehlikeli bir nüfus artışı var, hem de yoksul, aç kesimde, bu da büyük bir sorun. Ülkeleri tehdit ediyor. Yoksulluk, açlık, büyük nüfus artışı ve işsizlik çığ gibi büyüyor. Küresel ısınma da işin cabası. Dünya bir bilinmezliğe doğru gidiyor ve sorunlar büyüyor. Bunun öncü sancıları şimdiden yaşanıyor.
***
Suriye İdlib’e gelince, son durum, uzlaşma, kalıcı olacak mı, belli değil. Türkiye’nin önünde cihatçı teröristleri etkisizleştirme gibi zor bir görev var. Rusya’nın da işi kolay değil, en katı savaşçılarla karşı karşıya. Ancak Rus, alınan yerleri kendi değil, Esad almış gibi göstermeyi, işi ona ciro etmeyi başarıyor. Hep geri planda. Bu da incelikli ve ustalıklı bir diplomasi.
Ancak Rusya bu külfetin ağırlığını kaldırabilecek, bu ağır yükü halkına kabul ettirebilecek mi?..
Volga yöresi halkları
İdil-Ural bölgesinin siyasi yapılanması 1920’de milliyetçi Rus muhalefetine karşın, Lenin’in Tatar (Kazan) özerkliğini desteklemesi sonucu, Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlı Tataristan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin ve yerel (otokton) halklara ait diğer özerk yönetimlerin kurulmasıyla başlatıldı ve süreç 1936’da tamamlandı. Yörede yukarıda adlarını saydığımız 6 özerk Sovyet cumhuriyeti doğdu. Şimdi bu 6 özerk cumhuriyet, RF’deki diğer cumhuriyetler gibi federe devletler statüsünde. Kuzey Kafkasya ve diğer etnik yörelerde de benzeri bir süreç izlendi. Makalede söylendiği gibi Sovyetlerin bağımsızlık söylemleri her ulusun ya da etnik topluluğun kendi devletini kurması gerektiği biçiminde anlaşılmamalı. Bağımsızlık ya da ayrı/bağımsız devlet kurma hakkı, mutlak bir hak değil, koşullara bağlı ve son çare olarak kullanılabilecek bir hak. Örneğin, 1918’lerde bağımsızlığı tanınan Baltık cumhuriyetleri 1944’te Sovyetler Birliği tarafından yutulmuştu. Sosyalistler parçalanmayı değil, bütünleşmeyi, bir arada bulunmayı yeğliyorlar.
“Büyük ülke, büyük ekonomi, daha çok ücret (para) ve daha az çalışma saati” diyordu Lenin. Bağımsızlık, daha geniş bir çerçevede ve güncel koşulları oluşmuşsa, parlamento kararı ve referandum, vs yoluyla hala desteklenebiliyor. Nedeni ulusal baskı ve savaşların henüz sona ermemiş olması. Örneğin, Eritre Etiyopya’dan, Güney Sudan da Sudan’dan savaşarak, BM desteğiyle ayrılmıştır. Bosna-Hersek ve Kosova da Sırp esaretinden o yolla kurtulmuştu. Çünkü bu gibi yerlerde bağımsızlık dışında bir çıkış yolu kalmamıştı. Soykırım ya da etnik temizlik ve kitlesel sürgünler yapılıyordu.
Britanya, Kuzey İrlanda ve İskoçya için referandum yoluyla (barışçı biçimde) ayrılma hakkını şimdiden tanımış bulunuyor. Fransa da denizaşırı toprakları (örneğin, Yeni Kaledonya) için aynı kuralı kabul ediyor, ama ana karasındaki Korsika ve Bretagne, vs nin; İspanya da Katalan ve Bask yörelerinin referandum yoluyla ayrılmalarına izin vermiyor.
Eski Sovyet Anayasası
1936 Sovyet Anayasası ve mevzuatı etnik devlet yapılanmalarını 5 farklı kategoride gerçekleştirmişti: Birlik cumhuriyeti, özerk cumhuriyet, özerk oblast, ulusal okrug ve ulusal rayon. Her bir devlet birimi toprak (teritoryal/ülke) temeline dayalı idi. Birlik cumhuriyetleri bağımsızlık yetkisi olan ve birliğin eşit haklı, kurucu üyeleri, devletleri idiler, bu hukuki çerçevede, 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin sona ermesiyle 15 bağımsız ülke kendiliğinden
ve savaşsız doğdu. Yani bağımsızlığı olanaklı kılan bir hukuki statü vardı ve yetki devirleri yapıldı. Bu arada belirtmek gerekir, 1921’de Leninin desteğiyle Abhazya da birlik cumhuriyeti statüsü elde etmişti, ancak Lenin’in ölümü ve izleyen Stalin döneminde Abhazya’nın statüsü düşürüldü, egemen devlet statüsü (bağımsız devlet kurma yetkisi) alındı ve 1931’de özerk cumhuriyet statüsüyle Gürcistan’a bağlandı.
Özerk cumhuriyetlere bağımsız devlet kurma hakkı (egemenlik hakkı) tanınmamıştı, sadece siyasal özerklik verilmişti, bu çerçevede özerk cumhuriyetlerin kendi anayasaları, parlamentoları (yasa çıkarma yetkileri) ve hükümetleri vardı, iç işlerinde bağımsız olmaları kabul edilmişti. Stalin bir açıklamasında, yeni bir birlik cumhuriyeti kurulması için, o yerde (teritorya’da/ ülkede) çoğunluğu yerli olan en az bir milyon gibi bir nüfusun bulunması ve o yerin yabancı bir ülke ile sınırının olması gerekir demişti.
Diğer alt özerk birimlere, özerk oblast, ulusal okrug ve ulusal rayonlara sadece idari özerklikler verilmişti.
Sovyetlerin dağılması ve şimdiki durum
Sovyet hükümeti 1988 Nagorna Karabağ olayları ile başlayan ve hızla yayılan etnik çatışmaları ve sorunları yatıştırmak, Birliği ayakta tutmak için Rus olmayan halklar üzerindeki baskıları gevşetme kararı aldı. Örneğin dil özgürlüğü, anadillerinde eğitim geri getirildi ya da genişletildi, 4 özerk oblast cumhuriyet yapıldı. Şimdiki yakınmaların çoğu, o son dönemin (Gorbaçov döneminin) kazanımlarının, özgürlüklerin geri alınmakta ve ilave baskıların getirilmekte olmasından kaynaklanıyor. Baskılar azınlıklara ve aydınlara yönelik, sıradan Rus çoğunluk şimdilik bundan fazla etkilenmiyor.
Güncel sorun, demokrasi sorunu. RF’nin yumuşak karnı da orası. Buna karşın, RF üst yönetimi, herhalde, hızlı hareket edip yerel dilleri itibardan düşürüp etkisizleştirmek, ardından Rus asimilasyonunu tamamlamak istiyor olmalı. Yanlış ve zor bir politika, geri tepebilir. 100 yıldır yazısı ve yazılı edebiyatı olan bu dilleri bir çırpıda yok etmek olabilecek şey mi? Dil asimilasyonu tam asimilasyona dönüşmeyebiliyor. Örnekleri var.
Asimilasyon politikalarına tepkiler üzerine, şimdilik Tatarca ve Adıgece lehine bazı küçük iyileştirmeler yapıldığı görülüyor. Ama yeterli değil, ayrıca kalıcı olacak mı, o da belli değil?
Benzeri asimilasyon politikalarının en katı bir örneği, baskıcı bir ortamda (1971 Türk faşist askeri müdahalesi döneminde) Türk ve ayrıca gerici faşist Arap ülkelerinde başarıyla uygulandı. Ama Adıgeler ve diğer azınlıklar şimdilerde gelenek ve kültürlerine yeniden sahip çıkıyorlar.
Asimilasyonu, şimdilerde küreselleşme, gelişen iletişim ilişkileri, baskılar ve yeni RF’de çoğunluğun (% 80-81) Rusça konuşuyor olması gibi etkenler de destekliyor, kolaylaştırıyor ve hızlandırıyor. Rusça devlet koruması altında, hegemonik dil, diğer dillerse savunmasız. Asimilasyon sakat, tehlikeli ve milliyetçi-ırkçı bir politikadır, bir kültürel soykırımdır, insanlığa karşı işlenen bir suçtur. Her an geri tepebilir, yeni çatışmalara yol açabilir.
Çeçen Savaşının korkuttuğu Rus kamuoyunu arkasına alan Putin otoriter bir yönetim kurmayı, durumunu güçlendirmeyi ve asimilasyoncu bir politika izlemeyi yeğlemiş görünüyor. Putin uluslararası koşulların da yardımıyla ekonomiyi, bir ölçüde iyileştirdi. Bu da Putin’e desteği artırdı. Ancak petrol fiyatları şimdilerde yerde sürünüyor, petrol ve doğal gaz Rusya’nın can damarı, ana ihraç ürünleri...
Nasıl bir politika?..
Bugün İdil-Ural bölgesi, Kuzey Kafkasya ve diğer bölgelerdeki RF halkları, RF’deki ekonomik gelişmeye koşut olarak taleplerini siyasi, ekonomik ve demokratik haklar temelinde dile getiriyorlar. Doğru bir politika. Rus yörelerinin de benzeri talepleri var. Bunu böyle bilmek, yakın bir gelecekte ayrılıkçı hareketlerin (Çeçen örneği) gündemde olamayacaklarını ya da dış destek bulamayacaklarını öngörmek gerekir. Buna karşın dıştan olumsuz müdahaleler ve kışkırtmalar olabilecektir. Oyuna gelmemek gerekir, tarihi hata ve sonu felaket olur. Çeçenya, Irak ve Suriye’deki durumdan da daha kötü ve daha beteri bir sonuçla karşılaşılabilir, 19. yüzyılda Çerkesya’nın başına gelen yıkım ortada. Küresel çağda kitleler bağımsızlıktan çok demokratik devlet, ekonomik gelişme - iş, eşitlik ve özgürlük taleplerine öncelik veriyorlar. Diğerleri zor, yarardan çok zarar getirebilecek şeyler. Devletlerin gelişmiş silahları ve teknik olanakları var. Direnenler de var, ama bunlar dışarıdan güçlü yardımlar alıyorlar, Yemen’deki mezhep savaşçıları, PKK ve YPG gibi silahlı örgütler, vb.
***
RF, devlet olarak gelişen ve yayılan bir süreç içinde demiştik, kitleler devletten çok şey bekliyorlar. Rusya gelişmiş bir demokrasi değil, ama geleceğe yönelik olarak toplumuna hala umut vaat edebiliyor. Putin’in ülkeyi yeniden canlandırmış olması belleklerde. Suriye’deki gelişmeleri, Kırım, Ukrayna Donbass (Donets ve Lugansk cumhuriyetleri), Abhazya, Güney Osetya ve diğerlerini bu çerçevede değerlendirmek, bütün bunların milliyetçi ve ırkçı Ruslar açısından birer gurur, birer avuntu kaynağı olduğunu bilmek gerekir. Bu tür oluşumlar Rus milliyetçiliğini güçlendiriyor, güncelliyor ve canlı tutmada şimdilerde işe yarıyor. Rus milliyetçiliğini yedekleyen RF Hükümeti azınlıkları Ruslaştırma peşinde. Kendini formunda görüyor. Ancak RF’nin ve dahası batının karşısında Çin ve Hindistan gibi dev ekonomiler belirdi ve büyüyorlar. Orta ve uzun vadede Rusya gibi orta boy ekonomilerin bu dev ekonomilerle bir başlarına yarışmaları zor olacak ve bu nedenle küçüklerin birleşmeleri, birlikler, federasyonlar kurmaları gerekecek. Bu da ancak demokrasi temelinde olabilir. Bunu da unutmamak gerekir.
Dil ve eğitim sorunu
Bunun ötesinde dil, eğitim ve eşitlik içerikli demokratik kitle talepleri, gerek RF’de ve gerekse RF diasporasında şimdiden görünür olmuş durumda. Demokrasi, çoğunluktaki Rus kitleleri için de gerekli. Bir demokrasi sorunu olarak, özellikle dil ve kültürler üzerindeki siyasal baskıların kınanmalarına öncelik verilmiş durumda. Doğru bir politika. Çirkin/ faşist Rus kınanmalı ve teşhir edilmeli. Kınamalar sonucu olmalı, diasporaları geniş olan Tataristan ve Adıgey cumhuriyetleri kendi dillerinde eğitimi (anadili ve edebiyat dersleri ile sınırlı da olsa) RF federal eğitim programı listesine aldırmayı başarmış bulunuyorlar. Bu kısmi bir başarı, belki de bir ilk adım. Diğer 20 cumhuriyet ve azınlıklar da bu iki örneği izleyebilecektir diye umuyorum. Çünkü, birçok ulusal topluluğun anadilinde konuşma yüzdesi hızla düşüyor. Gidiş kötü. Önlem alınmaması, asimilasyonun desteklenmesi, temposu giderek artacak tepkilere de dönüşebilir. RF’de kitleler, özellikle aydınlar asimilasyonun ayırtında. 1971’de Türkiye’de kimse asimilasyonun ‘farkında olmamış’, dil asimilasyonu, askeri faşist rejim tarafından baskı altında sessizce gerçekleştirilmişti. Ama Kürt ve Arap çoğunluk ve Laz azınlık asimile edilemedi, şimdilerde genel bir demokratik uyanış süreci yaşanıyor. Günümüz dünya koşulları da, eskisinden çok farklı. Aydınlanma, bilgili insan sayısında artma ve dayanışma daha fazla.
RF’de dil asimilasyonu ciddi bir sorun, bütün azınlık dilleri korumasız. Silinebilirler diyenler var. Ancak 22 cumhuriyet halkı ve diğer azınlıklar dillere ve dil eğitimine konan baskılara ve engellemelere karşı ortak bir mücadele platformu kurma çalışmaları içine girmiş bulunuyorlar ve bunu başarabilirler.
O zaman Rus devlet milliyetçiliği, faşizm ve gericilik, demokratik kamuoyunun desteğiyle geriletilebilir.
Kitle talepleri
Bunun ötesinde gerek RF’de ve gerekse diasporada sürdürülecek kınamaların, özellikle ayrılıkçı, anti-Rus (ırkçı) söylemlerin sonuç getirici olamayacağı, aksine RF’de sertleşmeye yol açabileceği düşüncesindeyim. RF, yukarıda da değindiğim gibi bir gelişim ve bir büyüme trendi içinde. En az bir süreliğine öyle. Yani istekler farklı bir platformda, ‘daha fazla ekmek ve daha fazla özgürlük’ biçiminde beliriyor. Kitleler ekonomik gelişimden pay alma umudu içindeler. Ayrıca RF iktidarının küçüklerin tek tek olası muhalefetlerini bastıracak gücü ve potansiyeli var. Rus çoğunluk asimilasyon politikalarından görünürde rahatsız değil, çünkü şoven etkiler altında. Ama dediğimiz gibi, demokrasi onlar için de gerekli. Küreselleşme kitleleri hayli apolitik (bilinçsiz) yaptı. Bunu bilmek ve ona göre çalışmak gerekir. Tabii bu da kolay bir şey değil.
Yerel yönetimlere sahip çıkmak ve denetlemek gerekiyor
Sorunu anayasal açıdan tartışacak olursak, RF içindeki cumhuriyetler federasyonun eşit haklı kurucu üyeleri. Anayasal mevzuat ve Federasyon Sözleşmesi bunu öngörüyor. Ama anayasanın değiştirilmesi ve azınlık haklarının daraltılması gündemde. Şimdilik prosedür, biçimsel olarak, üye devlet birimlerinin referandum yoluyla bağımsızlık ilan etmelerine ve diğer haklarını kullanmalarına kapalı değil. Yörelerde kişilikli kadrolar görev başına getirilebilirse anayasal haklar daha güçlü bir temelde yükseltilebilir ve korunabilir. Şu sıralar yerel yönetimlerde işbirlikçi - kraldan çok kralcı - kadroların belirleyici bir ağırlığı var. Demokrasi geliştiğinde böyleleri, işbirlikçiler tasfiye edileceklerdir.
Rus milliyetçiliği ve baskı politikaları ile mücadele öncelikli görevlerden olmalı. Pratikte RF’nin olası bir dağılması söz konusu olacaksa, bu, Sovyetlerin dağılması sürecinde yaşandığı gibi beklenmedik kötü ekonomik ve siyasi gelişmelerin belirmesine (gerilemeye, yoksullaşmaya, ırkçı baskıların daha da artmasına, vs) ya da RF’nin gerçek bir hukuk devleti olmasına bağlı olarak gerçekleşebilir. Ancak hukuk devleti gerçekleşirse, zaten dağılma ve parçalanmaya gereksinim kalmaz, aksine parçalanma önlenir, birlik ruhu güçlenir, İsviçre’de olduğu gibi. Demokratik bir RF’de merkezi yönetim federe ve özerk yörelerin içişlerine karışamayacaktır, anayasa buna izin vermez, ABD, Kanada ve AB’de olduğu gibi.
Kuvvetler ayrılığı, merkezle yöreler arası yetki paylaşımı olacaktır.
Geçmişte Rus milliyetçiliğini önceleyen ve hukuk dışına çıkan Sovyetler dağılmayı hızlandırmışlardı.
Bir de İskoç, Bask ve Katalonya örnekleri var, bu yöreler ana karaya oranla daha zengin kaynaklara sahipler, zenginliği paylaşmak istemiyor olmalılar. Basklar’ın durumu farklı, Basklar Adıgeler ölçüsünde olmasa da, General Franco faşizmi döneminde acı çekmiş ve ezilmiş olan insanlar.
"Rusya’nın Yeni Kuzey Kafkasya’sı: İdil-Ural Bölgesi" adlı bir makale “İNSAMER.COM” da yayımlandı. Ben de facebook sayfamda buna ilişkin bir değerlendirme yapmıştım. Makale, RF’nin Volga-Ural Bölgesinde yer alan Tataristan, Başkurdistan, Çuvaşya, Mordovya, Udmurt ve Mari-El federe cumhuriyetlerinin sorunlarına ilişkindi. Bu altı cumhuriyetin ikisi, Tataristan ve Başkurdistan Müslüman, dördü de Hıristiyan çoğunluk nüfuslu. Dört Hıristiyan cumhuriyetten Çuvaşya Türkçe, diğer üçü de Finceye yakın bir dilde konuşur.
Makalede şöyle deniyor:
“Suriye üzerinden Ortadoğu politikalarında etkinlik göstermeye başlayan Rusya, Doğu Akdeniz ve Libya’daki mücadelenin de temel aktörlerinden biri haline geldi”. Doğru. Buna Rus diplomasisinin –Ukrayna ve Gürcistan dışındaki- yeteneğini, Ortadoğu’daki taraflarla iyi ilişkiler kurmayı ve sürdürmeyi başardığını eklemeliyiz. Örneğin, Rusya, birbiri ile anlaşamayan ya da çatışan Türk, İran, Suriye, Irak, Mısır, İsrail, Suudi Arabistan, Körfez Emirlikleri ve Libya ile dostça ilişkiler kurmuş durumda. Çoğunda görünmüyor ama işin içinde, ara bulucu rolünde, Libya’da olduğu gibi. Wagner gibi paramiliter silahlı güçleri var, Libya’da isyancı Hafter’i destekliyorlar. Ama Rusya birbiriyle çatışan Libyalı iki kesimi de idare etmesini biliyor, ikisini de Moskova’ya getirmeyi başarıyor. Bu başarıda Rus diplomasisini ve Putin’in yeteneğini yadsımamak gerekir. ABD ve diğerleri (Türkiye dahil) gerileyen, RF ise genişleyen (güçlenen) bir süreç içinde. RF, ustalıklı bir politikayla sorumluluklarından sıyrılmayı, kendini temize çıkarmayı da başarabiliyor.
Ama sürdürülebilir mi?..
Örneğin, Suriye İdlip’te 34 Türk askerini şehit edenler Esad’a bağlı güçler değil, Rus askerleri, böyle olduğu halde, Rusya, Türk tarafının sessiz ve pasif kalmasını başardı, aksi takdirde, karşılık verilmesi halinde Türk tarafı daha da zora düşebilirdi. Yani güç konuşuyor. Türk tarafı öfkesini Rus’a değil, Esad’a boşaltmakla yetindi. Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan görüşmek üzere Moskova’ya uçtu. Putin’in Erdoğan’ı ve heyetini kapıda beklettiği görüldü. Erdoğan Moskova’da Rus önerilerinin çoğunu kabul etti, karşılığında da bazı kazanımları oldu: Türk tarafı Halep’ten Şam’a giden M-5 stratejik kara yolunun tamamını (ki Soçi Mutabakatına göre Türk denetiminde olması gerekiyordu), Halep’ten kıyıdaki Lazkıye’ye giden stratejik M-4 kara yolunun İdlib bölümünde 6+6= 12 km genişliğinde bir güvenlik kuşağında (koridorda) ortak denetimi, yani kuzeyde Türk, güneyde de Rus askerlerinin devriye gezmesini kabul etti. Rus denetiminde olacak M-4’ün İdlib’deki güney yöresi, Uygur kökenli Türkistan İslam Partisi başta olmak üzere çok sayıda fanatik cihatçı örgütün bulunduğu bir yer. Kuzeydeki Türk tarafında da, HTŞ (Heyet Tahrir el-Şam) gibi güçlü selefi (köktendinci) örgütler bulunuyor. Durum iç açıcı değil...

***
Rusya Moskova’da istediğini aldı, ileride olası bir “güvenli bölge” oluşturması ve büyük bir insan göçünü önlemesi için Türk tarafına da Hatay iline bitişik, daraltılmış bir bölgeyi bıraktı. Buna zorunluluk vardı, aksi takdirde, sınıra yönelen ve sınırı geçmek zorunda kalacak olan bir büyük nüfus akışı nedeniyle Türk-Rus ilişkileri kötüleşecek, bundan asıl Rusya zarar görecek, büyük bir ekonomik kayba uğrayacaktı. Rusya’nın Türkiye’de kolay feda edemeyeceği önemli yatırımları, stratejik kazanımları var. Türkiye Rusya’dan çok şey alıyor, para akıtıyor, karşılığında Rusya Türkiye’den çok az şey alıyor, daha çok turist gönderiyor. Türkiye Rusya’dan vazgeçebilir desek bile, Rusya Türkiye’den vazgeçemez, aksi takdirde ağır bir ekonomik ve politik darbe yemiş olur.
***
Rusya’nın Suriye’de şimdilik ekonomik bir kazanımı yok. Suriye bir masraf kapısı. Rusya geleceğe yatırım yapıyor. Rusya elli ya da yüz yıllık yayılma planları yapmakla ünlenmiş askeri bir devlet, stratejistler söylüyorlar bunu. Rus sabırlı, bekliyor, ardından sert bir hamle yapıyor ve alıyor, son Kırım örneği gibi. Adım adım ve planlı ilerliyor. Ama yüzlerce milyonluk Arap dünyası, AB (Türkiye dahil) ve İran, küçük bir Çerkesya, Kırım ya da Kuzey Kafkasya değil. Uzun vadede, durum değişmezse, yani demokrasi gerçekleşmezse, Rusya Suriye yükünü taşımakta zorlanır. Cihatçılar ve Sünni Arap çoğunluk Rus’a, azınlıktaki Nusayri, vb müttefiklerine ‘okey’ der mi?, bilemeyiz. Afganistan’a Sovyet müdahalesi ve yenilgisi unutulmuş değil. Kökten dincilere ve Sünni savaşçılara silah ve para yardımı yapılıyor, yardımlar artırılabilir. Rus’un işi zor olacağa benziyor.
Rus varlığı, esas olarak yayılmaya, stratejik ve politik nedenlere, stratejik dayanaklarını güçlendirmeye, Türkiye’yi ve NATO’yu güneyden çevirmeye, kıskaç içine almaya dayanıyor.
Bunu Türkiye, ABD ve batı da biliyordur. 19. yüzyılda Çarlık Rusya’sı Adıge-Çerkes ülkesini, yani Bağımsız Çerkesya’yı ve Kuzey Kafkasya’yı ele geçirmek için, önce güneyi işgal ve ilhak etmiş, kuzeyi kıskaç içine almıştı. Batı ve Osmanlı Devleti de sus payı olarak Çerkesya’yı Rus’a peşkeş çekmişti.
Orta Doğu ya da Suriye, eski Çerkesya gibi, sus payı olarak Rus’a bırakılır mı?..
***
Bu durumda ve şimdilik milyonun üstünde bir sığınmacının Türkiye’ye gelmesi olasılığı önlenmiş gibi. Statüko korunursa asıl kazanan şimdilik Türkiye olacak, ağır bir yükten kurtulacak. Ayrıca, barışa giden bir adım atılmış, 3,6 milyon sığınmacıya dönüş yolu açılmış olacak. En azından mevcut Nusayri azınlık rejimi (faşizm) yerine, demokratik ve daha geniş katılımlı bir anayasal düzen kurulabilecek. Bu şans yakalanabilecek mi?..
Aksi takdirde savaş devam eder ya da Suriye bölünür.
***
Öte yandan sığınmacı sorunu küresel çapta büyüyen ve kanayan bir yara. Güney Amerika’dan ABD’ye, Suriye ve diğer ülkelerden AB’ye, Bangladeş’ten Hindistan’a, Myanmar’dan Bangladeş’e doğru büyük nüfus akışları var. Bu nüfus aç ya da baskı altındaki bir nüfus. Göçün önlenmesi çok zor. Afrika’daki göçler de işin cabası. Küreselleşme eşitliği değil, sınıfsal farklılaşmayı, dengesizliği ve yoksullaşmayı getirdi. Kapitalizm artık idare etmekte zorlanıyor. Denge bozuldu, aşırı ve tehlikeli bir nüfus artışı var, hem de yoksul, aç kesimde, bu da büyük bir sorun. Ülkeleri tehdit ediyor. Yoksulluk, açlık, büyük nüfus artışı ve işsizlik çığ gibi büyüyor. Küresel ısınma da işin cabası. Dünya bir bilinmezliğe doğru gidiyor ve sorunlar büyüyor. Bunun öncü sancıları şimdiden yaşanıyor.
***
Suriye İdlib’e gelince, son durum, uzlaşma, kalıcı olacak mı, belli değil. Türkiye’nin önünde cihatçı teröristleri etkisizleştirme gibi zor bir görev var. Rusya’nın da işi kolay değil, en katı savaşçılarla karşı karşıya. Ancak Rus, alınan yerleri kendi değil, Esad almış gibi göstermeyi, işi ona ciro etmeyi başarıyor. Hep geri planda. Bu da incelikli ve ustalıklı bir diplomasi.
Ancak Rusya bu külfetin ağırlığını kaldırabilecek, bu ağır yükü halkına kabul ettirebilecek mi?..
Volga yöresi halkları
İdil-Ural bölgesinin siyasi yapılanması 1920’de milliyetçi Rus muhalefetine karşın, Lenin’in Tatar (Kazan) özerkliğini desteklemesi sonucu, Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlı Tataristan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin ve yerel (otokton) halklara ait diğer özerk yönetimlerin kurulmasıyla başlatıldı ve süreç 1936’da tamamlandı. Yörede yukarıda adlarını saydığımız 6 özerk Sovyet cumhuriyeti doğdu. Şimdi bu 6 özerk cumhuriyet, RF’deki diğer cumhuriyetler gibi federe devletler statüsünde. Kuzey Kafkasya ve diğer etnik yörelerde de benzeri bir süreç izlendi. Makalede söylendiği gibi Sovyetlerin bağımsızlık söylemleri her ulusun ya da etnik topluluğun kendi devletini kurması gerektiği biçiminde anlaşılmamalı. Bağımsızlık ya da ayrı/bağımsız devlet kurma hakkı, mutlak bir hak değil, koşullara bağlı ve son çare olarak kullanılabilecek bir hak. Örneğin, 1918’lerde bağımsızlığı tanınan Baltık cumhuriyetleri 1944’te Sovyetler Birliği tarafından yutulmuştu. Sosyalistler parçalanmayı değil, bütünleşmeyi, bir arada bulunmayı yeğliyorlar.
“Büyük ülke, büyük ekonomi, daha çok ücret (para) ve daha az çalışma saati” diyordu Lenin. Bağımsızlık, daha geniş bir çerçevede ve güncel koşulları oluşmuşsa, parlamento kararı ve referandum, vs yoluyla hala desteklenebiliyor. Nedeni ulusal baskı ve savaşların henüz sona ermemiş olması. Örneğin, Eritre Etiyopya’dan, Güney Sudan da Sudan’dan savaşarak, BM desteğiyle ayrılmıştır. Bosna-Hersek ve Kosova da Sırp esaretinden o yolla kurtulmuştu. Çünkü bu gibi yerlerde bağımsızlık dışında bir çıkış yolu kalmamıştı. Soykırım ya da etnik temizlik ve kitlesel sürgünler yapılıyordu.
Britanya, Kuzey İrlanda ve İskoçya için referandum yoluyla (barışçı biçimde) ayrılma hakkını şimdiden tanımış bulunuyor. Fransa da denizaşırı toprakları (örneğin, Yeni Kaledonya) için aynı kuralı kabul ediyor, ama ana karasındaki Korsika ve Bretagne, vs nin; İspanya da Katalan ve Bask yörelerinin referandum yoluyla ayrılmalarına izin vermiyor.
Eski Sovyet Anayasası
1936 Sovyet Anayasası ve mevzuatı etnik devlet yapılanmalarını 5 farklı kategoride gerçekleştirmişti: Birlik cumhuriyeti, özerk cumhuriyet, özerk oblast, ulusal okrug ve ulusal rayon. Her bir devlet birimi toprak (teritoryal/ülke) temeline dayalı idi. Birlik cumhuriyetleri bağımsızlık yetkisi olan ve birliğin eşit haklı, kurucu üyeleri, devletleri idiler, bu hukuki çerçevede, 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin sona ermesiyle 15 bağımsız ülke kendiliğinden
ve savaşsız doğdu. Yani bağımsızlığı olanaklı kılan bir hukuki statü vardı ve yetki devirleri yapıldı. Bu arada belirtmek gerekir, 1921’de Leninin desteğiyle Abhazya da birlik cumhuriyeti statüsü elde etmişti, ancak Lenin’in ölümü ve izleyen Stalin döneminde Abhazya’nın statüsü düşürüldü, egemen devlet statüsü (bağımsız devlet kurma yetkisi) alındı ve 1931’de özerk cumhuriyet statüsüyle Gürcistan’a bağlandı.
Özerk cumhuriyetlere bağımsız devlet kurma hakkı (egemenlik hakkı) tanınmamıştı, sadece siyasal özerklik verilmişti, bu çerçevede özerk cumhuriyetlerin kendi anayasaları, parlamentoları (yasa çıkarma yetkileri) ve hükümetleri vardı, iç işlerinde bağımsız olmaları kabul edilmişti. Stalin bir açıklamasında, yeni bir birlik cumhuriyeti kurulması için, o yerde (teritorya’da/ ülkede) çoğunluğu yerli olan en az bir milyon gibi bir nüfusun bulunması ve o yerin yabancı bir ülke ile sınırının olması gerekir demişti.
Diğer alt özerk birimlere, özerk oblast, ulusal okrug ve ulusal rayonlara sadece idari özerklikler verilmişti.
Sovyetlerin dağılması ve şimdiki durum
Sovyet hükümeti 1988 Nagorna Karabağ olayları ile başlayan ve hızla yayılan etnik çatışmaları ve sorunları yatıştırmak, Birliği ayakta tutmak için Rus olmayan halklar üzerindeki baskıları gevşetme kararı aldı. Örneğin dil özgürlüğü, anadillerinde eğitim geri getirildi ya da genişletildi, 4 özerk oblast cumhuriyet yapıldı. Şimdiki yakınmaların çoğu, o son dönemin (Gorbaçov döneminin) kazanımlarının, özgürlüklerin geri alınmakta ve ilave baskıların getirilmekte olmasından kaynaklanıyor. Baskılar azınlıklara ve aydınlara yönelik, sıradan Rus çoğunluk şimdilik bundan fazla etkilenmiyor.
Güncel sorun, demokrasi sorunu. RF’nin yumuşak karnı da orası. Buna karşın, RF üst yönetimi, herhalde, hızlı hareket edip yerel dilleri itibardan düşürüp etkisizleştirmek, ardından Rus asimilasyonunu tamamlamak istiyor olmalı. Yanlış ve zor bir politika, geri tepebilir. 100 yıldır yazısı ve yazılı edebiyatı olan bu dilleri bir çırpıda yok etmek olabilecek şey mi? Dil asimilasyonu tam asimilasyona dönüşmeyebiliyor. Örnekleri var.
Asimilasyon politikalarına tepkiler üzerine, şimdilik Tatarca ve Adıgece lehine bazı küçük iyileştirmeler yapıldığı görülüyor. Ama yeterli değil, ayrıca kalıcı olacak mı, o da belli değil?
Benzeri asimilasyon politikalarının en katı bir örneği, baskıcı bir ortamda (1971 Türk faşist askeri müdahalesi döneminde) Türk ve ayrıca gerici faşist Arap ülkelerinde başarıyla uygulandı. Ama Adıgeler ve diğer azınlıklar şimdilerde gelenek ve kültürlerine yeniden sahip çıkıyorlar.
Asimilasyonu, şimdilerde küreselleşme, gelişen iletişim ilişkileri, baskılar ve yeni RF’de çoğunluğun (% 80-81) Rusça konuşuyor olması gibi etkenler de destekliyor, kolaylaştırıyor ve hızlandırıyor. Rusça devlet koruması altında, hegemonik dil, diğer dillerse savunmasız. Asimilasyon sakat, tehlikeli ve milliyetçi-ırkçı bir politikadır, bir kültürel soykırımdır, insanlığa karşı işlenen bir suçtur. Her an geri tepebilir, yeni çatışmalara yol açabilir.
Çeçen Savaşının korkuttuğu Rus kamuoyunu arkasına alan Putin otoriter bir yönetim kurmayı, durumunu güçlendirmeyi ve asimilasyoncu bir politika izlemeyi yeğlemiş görünüyor. Putin uluslararası koşulların da yardımıyla ekonomiyi, bir ölçüde iyileştirdi. Bu da Putin’e desteği artırdı. Ancak petrol fiyatları şimdilerde yerde sürünüyor, petrol ve doğal gaz Rusya’nın can damarı, ana ihraç ürünleri...
Nasıl bir politika?..
Bugün İdil-Ural bölgesi, Kuzey Kafkasya ve diğer bölgelerdeki RF halkları, RF’deki ekonomik gelişmeye koşut olarak taleplerini siyasi, ekonomik ve demokratik haklar temelinde dile getiriyorlar. Doğru bir politika. Rus yörelerinin de benzeri talepleri var. Bunu böyle bilmek, yakın bir gelecekte ayrılıkçı hareketlerin (Çeçen örneği) gündemde olamayacaklarını ya da dış destek bulamayacaklarını öngörmek gerekir. Buna karşın dıştan olumsuz müdahaleler ve kışkırtmalar olabilecektir. Oyuna gelmemek gerekir, tarihi hata ve sonu felaket olur. Çeçenya, Irak ve Suriye’deki durumdan da daha kötü ve daha beteri bir sonuçla karşılaşılabilir, 19. yüzyılda Çerkesya’nın başına gelen yıkım ortada. Küresel çağda kitleler bağımsızlıktan çok demokratik devlet, ekonomik gelişme - iş, eşitlik ve özgürlük taleplerine öncelik veriyorlar. Diğerleri zor, yarardan çok zarar getirebilecek şeyler. Devletlerin gelişmiş silahları ve teknik olanakları var. Direnenler de var, ama bunlar dışarıdan güçlü yardımlar alıyorlar, Yemen’deki mezhep savaşçıları, PKK ve YPG gibi silahlı örgütler, vb.
***
RF, devlet olarak gelişen ve yayılan bir süreç içinde demiştik, kitleler devletten çok şey bekliyorlar. Rusya gelişmiş bir demokrasi değil, ama geleceğe yönelik olarak toplumuna hala umut vaat edebiliyor. Putin’in ülkeyi yeniden canlandırmış olması belleklerde. Suriye’deki gelişmeleri, Kırım, Ukrayna Donbass (Donets ve Lugansk cumhuriyetleri), Abhazya, Güney Osetya ve diğerlerini bu çerçevede değerlendirmek, bütün bunların milliyetçi ve ırkçı Ruslar açısından birer gurur, birer avuntu kaynağı olduğunu bilmek gerekir. Bu tür oluşumlar Rus milliyetçiliğini güçlendiriyor, güncelliyor ve canlı tutmada şimdilerde işe yarıyor. Rus milliyetçiliğini yedekleyen RF Hükümeti azınlıkları Ruslaştırma peşinde. Kendini formunda görüyor. Ancak RF’nin ve dahası batının karşısında Çin ve Hindistan gibi dev ekonomiler belirdi ve büyüyorlar. Orta ve uzun vadede Rusya gibi orta boy ekonomilerin bu dev ekonomilerle bir başlarına yarışmaları zor olacak ve bu nedenle küçüklerin birleşmeleri, birlikler, federasyonlar kurmaları gerekecek. Bu da ancak demokrasi temelinde olabilir. Bunu da unutmamak gerekir.
Dil ve eğitim sorunu
Bunun ötesinde dil, eğitim ve eşitlik içerikli demokratik kitle talepleri, gerek RF’de ve gerekse RF diasporasında şimdiden görünür olmuş durumda. Demokrasi, çoğunluktaki Rus kitleleri için de gerekli. Bir demokrasi sorunu olarak, özellikle dil ve kültürler üzerindeki siyasal baskıların kınanmalarına öncelik verilmiş durumda. Doğru bir politika. Çirkin/ faşist Rus kınanmalı ve teşhir edilmeli. Kınamalar sonucu olmalı, diasporaları geniş olan Tataristan ve Adıgey cumhuriyetleri kendi dillerinde eğitimi (anadili ve edebiyat dersleri ile sınırlı da olsa) RF federal eğitim programı listesine aldırmayı başarmış bulunuyorlar. Bu kısmi bir başarı, belki de bir ilk adım. Diğer 20 cumhuriyet ve azınlıklar da bu iki örneği izleyebilecektir diye umuyorum. Çünkü, birçok ulusal topluluğun anadilinde konuşma yüzdesi hızla düşüyor. Gidiş kötü. Önlem alınmaması, asimilasyonun desteklenmesi, temposu giderek artacak tepkilere de dönüşebilir. RF’de kitleler, özellikle aydınlar asimilasyonun ayırtında. 1971’de Türkiye’de kimse asimilasyonun ‘farkında olmamış’, dil asimilasyonu, askeri faşist rejim tarafından baskı altında sessizce gerçekleştirilmişti. Ama Kürt ve Arap çoğunluk ve Laz azınlık asimile edilemedi, şimdilerde genel bir demokratik uyanış süreci yaşanıyor. Günümüz dünya koşulları da, eskisinden çok farklı. Aydınlanma, bilgili insan sayısında artma ve dayanışma daha fazla.
RF’de dil asimilasyonu ciddi bir sorun, bütün azınlık dilleri korumasız. Silinebilirler diyenler var. Ancak 22 cumhuriyet halkı ve diğer azınlıklar dillere ve dil eğitimine konan baskılara ve engellemelere karşı ortak bir mücadele platformu kurma çalışmaları içine girmiş bulunuyorlar ve bunu başarabilirler.
O zaman Rus devlet milliyetçiliği, faşizm ve gericilik, demokratik kamuoyunun desteğiyle geriletilebilir.
Kitle talepleri
Bunun ötesinde gerek RF’de ve gerekse diasporada sürdürülecek kınamaların, özellikle ayrılıkçı, anti-Rus (ırkçı) söylemlerin sonuç getirici olamayacağı, aksine RF’de sertleşmeye yol açabileceği düşüncesindeyim. RF, yukarıda da değindiğim gibi bir gelişim ve bir büyüme trendi içinde. En az bir süreliğine öyle. Yani istekler farklı bir platformda, ‘daha fazla ekmek ve daha fazla özgürlük’ biçiminde beliriyor. Kitleler ekonomik gelişimden pay alma umudu içindeler. Ayrıca RF iktidarının küçüklerin tek tek olası muhalefetlerini bastıracak gücü ve potansiyeli var. Rus çoğunluk asimilasyon politikalarından görünürde rahatsız değil, çünkü şoven etkiler altında. Ama dediğimiz gibi, demokrasi onlar için de gerekli. Küreselleşme kitleleri hayli apolitik (bilinçsiz) yaptı. Bunu bilmek ve ona göre çalışmak gerekir. Tabii bu da kolay bir şey değil.
Yerel yönetimlere sahip çıkmak ve denetlemek gerekiyor
Sorunu anayasal açıdan tartışacak olursak, RF içindeki cumhuriyetler federasyonun eşit haklı kurucu üyeleri. Anayasal mevzuat ve Federasyon Sözleşmesi bunu öngörüyor. Ama anayasanın değiştirilmesi ve azınlık haklarının daraltılması gündemde. Şimdilik prosedür, biçimsel olarak, üye devlet birimlerinin referandum yoluyla bağımsızlık ilan etmelerine ve diğer haklarını kullanmalarına kapalı değil. Yörelerde kişilikli kadrolar görev başına getirilebilirse anayasal haklar daha güçlü bir temelde yükseltilebilir ve korunabilir. Şu sıralar yerel yönetimlerde işbirlikçi - kraldan çok kralcı - kadroların belirleyici bir ağırlığı var. Demokrasi geliştiğinde böyleleri, işbirlikçiler tasfiye edileceklerdir.
Rus milliyetçiliği ve baskı politikaları ile mücadele öncelikli görevlerden olmalı. Pratikte RF’nin olası bir dağılması söz konusu olacaksa, bu, Sovyetlerin dağılması sürecinde yaşandığı gibi beklenmedik kötü ekonomik ve siyasi gelişmelerin belirmesine (gerilemeye, yoksullaşmaya, ırkçı baskıların daha da artmasına, vs) ya da RF’nin gerçek bir hukuk devleti olmasına bağlı olarak gerçekleşebilir. Ancak hukuk devleti gerçekleşirse, zaten dağılma ve parçalanmaya gereksinim kalmaz, aksine parçalanma önlenir, birlik ruhu güçlenir, İsviçre’de olduğu gibi. Demokratik bir RF’de merkezi yönetim federe ve özerk yörelerin içişlerine karışamayacaktır, anayasa buna izin vermez, ABD, Kanada ve AB’de olduğu gibi.
Kuvvetler ayrılığı, merkezle yöreler arası yetki paylaşımı olacaktır.
Geçmişte Rus milliyetçiliğini önceleyen ve hukuk dışına çıkan Sovyetler dağılmayı hızlandırmışlardı.
Bir de İskoç, Bask ve Katalonya örnekleri var, bu yöreler ana karaya oranla daha zengin kaynaklara sahipler, zenginliği paylaşmak istemiyor olmalılar. Basklar’ın durumu farklı, Basklar Adıgeler ölçüsünde olmasa da, General Franco faşizmi döneminde acı çekmiş ve ezilmiş olan insanlar.
 
  Bugün 35 ziyaretçi (43 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol