Kafkas Diasporası VI. “Yılın En İyileri Ödül Töreni”
28 Kasım 2012 Çarşamba Saat 11:58
Antakya’da, 24 Kasım 2012 günü akşamı, Antakya Büyükşehir Belediyesi, Antakya Kafkas Kültür Derneği ve Kafkas Diasporası tarafından ortaklaşa düzenlenen geleneksel ödül töreni yapıldı ve ödüller sahiplerine dağıtıldı.
Antakya
Antakya, Hatay ilinin merkezi. Kent, şu an 200 bin üzeri bir nüfusa sahip, gittikçe büyüyor ve genişliyor. Antakya Merkez ilçesi, bağlı beldeleri ve köyleriyle birlikte yaklaşık 500 bin nüfuslu. Hatay ili toplam nüfusu ise 1,5 milyon. Az nüfuslu bir yer sayılmaz. Suriye ve Gaziantep dahil iç yörelerle yapılan ticaretin bir geçiş yeri. Antakya ve çevresi, tabii güzelliği, yumuşak iklimi, termal olanakları, tarihsel zenginliği, kültür ve inançların bir buluşma yeri olması gibi önemli bir özelliği bir arada barındırıyor, bu nedenle de büyük bir turizm ve bu arada inanç turizmi potansiyeline de sahip. Antakya, Büyükşehir Belediyesi yapılacak olan yerlerden. Buna daha aşağılarda ayrıca değineceğiz. Yöre yaklaşık 7 bin yıl öncesinden beri bir yerleşim alanı. Buna ilişkin arkeolojik buluntular dış ülke müzeleri ile Antakya müzesinde sergileniyor. Kent, günümüzden yaklaşık 2300 yıl önce, yani MÖ 300 yıllarında, Silpius Dağı (şimdi- Habib Neccar Dağı) eteğinde Antakya (Antiocheia) adıyla Büyük İskender’in komutanlarından Seleucus Nicator tarafından, babasının adına izafeten kurulmuş, giderek gelişmiş ve Romalılar döneminde de dünyanın 4 büyük kentinden biri olmuş. Şehir tarihi eserler, kiliseler ve camilerle dolu. Kentin içinden Asi Nehri akar.
Antakya'nın iyilik tanrıçası Tyche
Yıllar önce gördüğüm Asi Nehrinde çocuklar yüzüyor, halk serpmeleriyle sepet sepet balık tutuyordu. Şimdi bu yok, nehir kirlenmiş, çamurlu ve bulanık akıyor. Bu da bir sorun

Asi Nehri
Çevre ve iklim
Antakya çevresi Düzce’nin ve Çerkesya’nın güzelim ovalarına aynen benziyor, son derece verimli bir toprağı var, toprağı siyah toprak. Bir bakınca toprağın bereketini anlamak için uzman olmaya gerek yok. Sordum, büyük çiftlikler ve toprak sahipleri de varmış, bunlar daha çok Kırıkhan ve Reyhanlı taraflarında imişler. Antakya Ovasında çoğunluğun 10 – 20 dönüm gibi küçük toprakları varmış. Darbeci Kenan Evren döneminde Afganlı göçmenler buraya getirilmiş ve kendilerine kurutulan Amik Ovasından 10'ar dönüm toprak verilmiş. Yolda Afgan yerleşimini ve evlerini gördüm. Asi Irmağı yazın kuruyor, bu nedenle toprağı sulama olanağı sınırlıymış. Ama toprak kuru tarıma da elverişli, buğday, ayçiçeği, pamuk, kavun karpuz, vb ekiliyor, sebze gibi şeyler de sulamayla yetiştiriliyor. Zeytin, hurma gibi meyve ağaçları da çok. Orman ve korular geniş yerler kaplıyorlar. Hayvancılık ve arıcılık da yapılıyor.
Antakya’da toprak çok kıymetli. Arsaların metrekaresi, söylendiğine göre bin, konut fiyatı da 200 bin liradan başlıyormuş. Tarla fiyatları daha ucuz, dediler.
Kentte modern konutlar üretiliyor, doğalgaz başta alt yapı çalışmaları hızlanmış durumda. Kazı ve boru döşeme faaliyetleri sürüyor.
Suriye’de barışın sağlanması durumunda Antakya’nın yeniden büyük önem kazanacağı ve daha da gelişeceği anlaşılıyor. Bunu söylüyorlar. Belediyenin, özellikle son iki yılda altyapı çalışmalarını yoğunlaştırdığı söylendi. Anlaşılan belediye iyi çalışıyor. Başkan sevilen biri, sıradan kişi, onun bir doçent olduğunu biliyor. Bu da başkanın sorumluluğunu artırıyor.
Antakya denizden 80 m yükseklikte, yaz mevsimi, rüzgârların serinletici etkisi altında geçiyor, bu nedenle kavurucu sıcaklar görülmüyor, yaylaya çıkmaya da pek gerek kalmıyor. Amanos Dağlarının doğusunda kaldığı için, kışları, kıyı kesime göre biraz daha sert geçiyormuş.
Dinsel hoşgörü
Antakya merkezde çoğunluk Müslüman, ancak Hıristiyan mezheplere mensup cemaatler ve Museviler de var. Hıristiyan nüfus 1939 yılı öncesinde daha çokmuş, ama Hatay’ın Türkiye’ye katılması üzerine, güvenlik kaygısı ve Hıristiyan nüfusa daha hoşgörülü olması düşüncesiyle olmalı, Hıristiyan nüfus Suriye’ye göç etmiş. Yine de Hıristiyan oranı az değilmiş. Anlaşma gereği halka, belli bir süre için ülke tercihi yapma hakkı tanınmış. Hıristiyanlar da Suriye'yi yeğlemişler.

Dünyanın en eski kilisesi: Saint- Pierre Kilisesi
Türkiye’deki birçok fanatik yörenin aksine Antakya’da karşılıklı bir saygı ve hoşgörü iklimi var. Kimse kimsenin diline ve dinine karışmıyor. Ancak Hatay ilçelerinin bazılarında aynı hoşgörünün olmadığı söylendi. Özellikle Kırıkhan gibi büyük toprak sahiplerinin olduğu yerlerde faşizan/ ırkçı/ Türkçü eğilimlerle karşılaşılabiliyor, dendi. Kırıkhan önemli bir tarımsal üretim alanı.
Antakya’da Türkçe ve Arapça birlikte konuşuluyor, diğer dilleri konuşanlar, sayıca çok değiller. Söylendiğine göre, Antakya doğumluların hemen hepsi Arapçayı biliyor ya da anlıyormuş. Arapça bilmeyenler, genellikle dışarıdan gelenler imiş, bunlar da memur, öğrenci, görevli, vb olmalı.
Bu gibi özellikleri nedeniyle Antakya dinlerin ve inançların buluştuğu bir hoşgörü merkezi olmuş ve öyle tanınıyor. Çok sayıda camisi ve kadim kiliseleri, havrası bile var. Hıristiyan ya da Müslüman tüm Antakyalılar konuksever ve yabancı dostu olarak tanınırlar, doğru ve dürüst insanlar olarak biliniyorlar. Ancak Suriye olayları nedeniyle hayli rahatsızlar. Savaş Antakya’ya ekonomik anlamda olumsuz yansıyor. Kentte hayli Suriyeli mülteci varmış.
Antakya, din ve ırk ayırımı olmayan bir barışçı kent. Umarız kentin bu güzel özelliği gelecekte de korunur. Nadir ve nadide yerlerden biri. Kaba ve ırkçı kişilerin çirkin seslerinin duyulmadığı kibar, yumuşak bir kent. Herkese bir kez bile olsun Antakya’yı görmesini tavsiye ederim.

Saint-Pierre Kilisesi'nden Antakya'nın genel görünümü
1864'te Çerkesya'dan toplu halde sürülüp Balkanlara yerleştirilen, daha sonra, 1878 Berlin Antlaşması gereği oradan/ Balkanlar’dan alınıp Asya ve Afrika topraklarına sürülen Çerkeslerden bir kısmı şimdiki Antakya merkezi çevresine ve Reyhanlı ilçesine yerleştirilmişti. Ancak şimdiki Antakya Çerkeslerinin çoğunluğu memur olarak ya da iş nedeniyle gelip kente yerleşmiş olan yeni bir nüfus. Çerkes sayısı giderek artabilir. Çerkesler seviliyorlar, diğer gruplar gibi saygı gören ve güvenilen insanlar. Bir kültür dernekleri var, ancak dernek kiralık bir binada.
Çerkeslerin başka bir topluluğu da Reyhanlı’da. İskenderun’da da önemli bir Çerkes nüfusu var. Yani Çerkesler, her yerde olduğu gibi, Hatay'da da parça parça dağılmışlar ama köklerine bağlılıklarını koruyorlar.
Antakya mutfağı çok zengin ve fiyatlar da son derece ekonomik, ucuz. Yemekler doyurucu. Anlayacağınız tam bir tatilciler ve emekliler cenneti. Şifa arayan hastaları da unutmamak gerekir.
Hatay Ottoman Palace Oteli
Halk Ottoman otele 'Otoman' diyor, biz de öyle diyelim. Otoman, kentin biraz dışında, sâkin bir köşede kurulu bir termal tesis, otel ve sağlık merkezi. Çok geniş bir alana kurulmuş ve son derece modern ve büyük kapasiteli bir kompleks. Hizmet mükemmel, fiyatlar ekonomik. Mutfağı zengin. Yani lüks bir hizmet ve düşük bir fiyat söz konusu.
Arabası olmayanlar için, Antakya eski otogarı yakınında, Asi Nehri kıyısındaki Antakya Oteli önünden her saat başı Otoman’a servis kalkıyor. Otoman ve Antakya Oteli aynı firmaya ait.
Geceyi konuk olarak otelde geçirdik, odalar geniş, ferah ve manzaralı. Her türlü konfora sahip.
Saat 19.00’da ödül töreni başladı. Geniş salondaki masalar konuklarla doldu. Konukların çoğu Çerkes’ti ve son derece kaliteli bir davetli topluluğu söz konusuydu. Törene 530 davetlinin katıldığı bildirildi. Görkemli bir buluşmaydı bu, hizmet de kusursuzdu. Zengin Antakya mutfağından seçkin örnekler bir bir sunulmaktaydı. Personel yerel giysilerle hizmet veriyordu.
Gecenin sunucusu yakından tanıdığımız İshak Akbay kardeşimizdi. Sayın Akbay sunuculukla yetinmemiş, iki kez, birbirinden güzel iki Çerkesçe şarkı söyleyerek kitleye bir nostalji, kadim dönemlerden gelen esintiler yaşatmıştı. Ayrıca, adını anımsayamadım, yeni üniversite mezunu çok güzel bir Çerkes kızımız da, güzel sesiyle Çerkesçe şarkılar söyledi, dinleyicileri adeta büyüledi, Yalova Abreg Dans Topluluğu da, güzel danslarıyla coşturdu ve geceye renk kattı.
Söz, gecenin düzenleyicilerinden Kafkas Diasporası sorumlusu Oğuz Berk’e verildi. Sayın Berk, bir Abzah (Абдзах), eşi Hatukay (Хьатикъуай). Eşi, güzel ve sevimli kızıyla da tanıştım. Kızı henüz bir lise öğrencisi.
Oğuz bey, özel yeteneği olan bir genç. Başarılı bir organizatör/ düzenleyici ve sosyal ilişkiler uzmanı, öyle diyebilirim. 2007 yılında Ankara’da düzenlenen ‘Yılın En İyileri’ törenine ben de davet edilmiştim. 2007’ye göre çok büyük bir mesafe alınmış; birçok etkili çevre ve belediye başkanı ile temas ve yakın ilişkiler kurmuş Sayın Berk. Çok güzel bir gelişmedir bu. Kayseri, Kahramanmaraş, Yalova, Samsun, Gaziantep, Antakya ve en son olarak da Kocaeli Büyükşehir belediye başkanları, çalışmalarıyla öne çıkmış ve ödüle hak kazanmışlar.
Sayın Berk açış konuşmasını yaptı.
Antakya Belediye Başkanı’nın Konuşması
Oğuz Berk’in konuşmasının ardından, Antakya Belediye Başkanı Dr.Lütfü SAVAŞ, alkışlar arasında kürsüye davet edildi. Sayın Savaş, bir bilim insanı, bir doçent. Özetle şu konuşmayı yaptı:
“Çerkes halkı, 1829 Edirne Antlaşması sonucu, ne yazık ki, Rusya’nın yayılma alanı içine, bir başına ve savunmasız halde terk edildi. Çerkesler Rusya’ya boyun eğmektense ölmeyi yeğlediler, bu noktayı vurgulamalıyım. Çerkesler hiçbir dış destek almadan, bağımsızlıklarını korumak için, oluşturdukları sivil savunma güçleriyle, Çarlık Rusyası gibi dönemin süper bir gücüne ve o gücün yüzbinleri bulan devasa ve acımasız ordularına karşı 35 yıl boyunca kahramanca direndiler. Bu direnişleriyle tarihte saygın bir yer edindiler ve unutulamayacak bir saygıyı da hak ettiler. Ruslar çok sayıda Çerkes'i katlettiler. Ardından, sağ kalan Çerkes nüfusunu, yaşlı, kadın, çocuk demeden, tıka basa gemilere doldurarak, zorla Osmanlı topraklarına gönderdiler. 1864’te savaş, Çerkesler açısından çok feci biçimde, soykırım ve toplu sürgün olarak noktalandı. Daha sonra, 1877 – 1878 Osmanlı – Rus Savaşı’nda da Abhazlar aynı acıyı yaşadılar.
1861 – 1864 yılları arasında süren savaşta sağ kalan ve toprağından sürülen 2 milyon Çerkes’in dörtte biri, salgın hastalıklar, soğuk ve açlık nedeniyle daha yolda iken öldü ya da Karadeniz’in azgın dalgaları arasında kaybolup gitti. Bu, büyük bir trajedi ve insanlık adına bir facia, bir utanç tablosu ve bir soykırımdır.
Bu yiğit insanların torunları Kurtuluş Savaşımızda en ön safta ülkemizin bağımsızlığı uğruna kahramanca savaştılar ve birçokları da şehit düştüler. Çerkesler, daha sonra ülke kalkınmasında da önemli hizmetler gördüler, günümüzde de katkılarını sürdürüyorlar.
Şu anda, bu kardeşlerimiz tarafından onurlandırılmış bir belediye başkanı olmanın gururunu yaşıyorum.
Belediye çalışmalarımıza gelince, bunu gözlerinizle görmüş olmalısınız. Kent büyüyor, gelişiyor ve daha da güzelleşiyor. Kentin tarihsel ve turistik dokusunu korumaya özel bir önem veriyoruz. Kentin alt yapısını tamamlamaya çalışıyoruz. Ancak yetkilerimiz sınırlı. Yasal yetkimiz olmadığı için kent sınırlarının 10 km ötesine hizmet götüremiyoruz. Üzülüyoruz ama buna yetkimiz yok.
Yeni yerel yönetimler yasası yürürlüğe girdiğinde, biz de Büyükşehir Belediyesi olacağız. O zaman olanaklarımız artacak, hizmet alanımız il boyutuna ulaşacak, en ücra köylerimize değin hizmetlerimizi götürebileceğiz.
Sizleri, Çerkes konukları ve hepinizi ağırlamaktan kıvanç duyuyor, saygılarımı sunuyorum”.
Daha sonra, Dr. Savaş, Büyükşehir Belediyesi Yasası'nın yürürlüğe girmesi durumunda, elde edilecek yetkiyle bir hoşgörü merkezi olan Antakya'ya bir Çerkes Kültür Merkezi binası kazandırma, Antakya'nın kültürel dokusunu ve zenginliğini daha da görkemli bir hale getirme sözünü verdi.

Ödül alanlar toplu halde
Diğer konuklar
Kahramanmaraş Belediye Başkanı Mustafa Poyraz da bir konuşma yaptı. Sayın Poyraz Çerkeslere yakın olan bir isim, 2008 yılının en iyileri arasında yer almış olan bir belediye başkanı. İyi dileklerini sundu.
Ardından Antakya Kafkas Kültür Derneği Başkanı Sayın Ahmet Pihava da kentlerinde böylesine önemli bir törenin düzenlenmiş olmasından, Antakya Çerkesleri adına memnuniyet duyduğunu belirtti ve konuklara hoş geldiniz dileklerini sundu.
Daha sonra 2012 yılının Belediye Başkanı seçilen Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu söz aldı. Bildiğimiz üzere, Karaosmanoğlu ailesi, anne tarafından Çerkes kökenli ve Çerkes terbiyesi almış bir aile. Sayın Başkan, Kocaeli’nde bir Çerkes Kültür Merkezi binası sağlama konusunda Kocaeli Dostluk Kulübü’ne vaatte bulunmuş olan biri. Dostluk Kulüpleri Çerkes işadamlarını bir araya getiren meslekî kuruluşlar.
Sayın Karaosmanoğlu birkaç akademik ünvana da sahip olan bir yönetici. Model proje uygulamalarıyla Kocaeli’ni geliştirmiş ve bir dünya kenti olmasını sağlamış, bu nedenle çok sayıda kent ödülüne lâyık görülmüş olan biri.
Önümüzdeki yılın ödülleri törenle Kocaeli’nde sahiplerine dağıtılacak.
Yakın bir dönemde, 6 ay önce yitirdiğimiz Çerkes asıllı sanatçı, yazar, yapımcı ve senarist Meral Okay, ‘Yılın Kültür Adamı’ ödülüne lâyık bulunmuştu, ancak Sayın Okay’ın ömrü bu güzel töreni görmeye ve ödülünü almaya yetmedi, bu görevi yerine getirme işi, yaşlı babası Sayın Ata Katı’ya kaldı. Hüzünlü Baba, duygu dolu bir konuşma yaptı, her an, rahmetli kızının acısını yüreğinde taşıdığını belirtti ve “Allah kimseye evlât acısı yaşatmasın” dedi.
Nagehan Gül, 'Yılın Sporcusu’ seçilmiş bir bayan, ödül törenine eşi ile birlikte geldi, her ikisi de beden eğitimi öğretmenliği yapıyorlar. Sayın Gül, boks dalında 8 Türkiye ve 10 da uluslar arası şampiyonluk kazanmış olan bir Çerkes kardeşimiz.
Ödül sahiplerine, ödül olarak birer Çerkes kalpağı ve birer de plâket verildi. İlâve olarak, düzenleyici Antakya Belediye Başkanı Dr. Lütfü Savaş’a bir de Çerkes kaması hediye edildi. Ayrıca Antakya Belediye Başkanı tarafından ödül sahiplerine hediyeler de sunuldu.
Açık artırmaya çıkarılan bir Çerkes kızı ve delikanlısı figürünü içeren tablo ise, ödül alanlardan biri olan ve ‘Yılın İş Adamı’ seçilen Yakup Karahan’da kaldı. Sayın Karahan da anne tarafından Çerkes kökenli olan biri. Sayın Karahan, bir ziraat mühendisi olarak, modern tarım, özellikle tohum ıslahı konusunda ilklere imza atmış bir yetenek…
Tören sırasında yazar Habraço Murat Özden, gazeteci Deguf Fuat, dilbilimci, mimar/ mühendis Naje Ali İhsan Tarı ve birçok Çerkes arkadaşla bir araya gelme fırsatım oldu. Sayın Naje Ali İhsan 15 Aralık’ta Ankara’da bir dil toplantısı yapılacağını anons ettirdi, beni de kongreye davet etti. Sayın Habraço Murat, Rusya’nın kabul etmemesi, giriş vizesi vermemesi ve Çerkesleri Adıge cumhuriyetlerine sokmaması ve bu gibi olumsuz/ menfi bir politik tutum nedeniyle Suriyeli Çerkeslerin çok zor bir durumda kaldıklarını, Nalçik'e giden bir Çerkes ailesinin dolandırılmış ve beş parasız halde geri döndüğünü, bu gibi nedenlerle Suriyeli Çerkes sığınmacıların yerleştirilmeleri işiyle ilgilendiklerini, birkaç aileyi Beykoz, Tokat, Turhal, Ünye ve Hamamözü’ne, oradaki Çerkes ailelerin yanına gönderdiklerini, Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı, hemşehrimiz Yusuf Ziya Yılmaz'dan destek sözü aldıklarını, sığınmacı sayısının şimdiden 50'yi bulduğunu, sayının durmadan artmakta olduğunu söyledi.

Deguf Fuat, Hapi Cevdet ve Habraço Murat
Çerkesya Yurtseverleri Hareketi de, 2011 yılı başından beri Çerkes sığınmacılara sahip çıkıyor ve onlara maddi desteğini esirgemiyor. Bu iş için, Hatay Reyhanlı Çerkes Derneği yetkili kılınmış, yerleştirmeler Reyhanlı Derneği'nin koordinatörlüğünde/ eşgüdümünde yürütülüyor.
Bu arada Çerkesya Yurtseverlerinden, Suriyeli Çerkes sığınmacılara yardım konusunda verilen ek bilgileri de şöyle özetleyebilirim; "Uğur Pihava, Reyhanlı Çerkes Derneği başkanı, kararlı bir Çerkesya Yurtseveri. Reyhanlı'daki Dernek çalışanları ve Çerkes hemşehriler, Suriye'den gelen sığınmacılara destek konusunda büyük bir çalışma yürütüyorlar. Suriyeli Çerkes sığınmacıların birçoğu, önce Reyhanlı'daki Çerkeslerin evlerinde konuk olarak ağırlanmış, ardından, kendi istekleri doğrultusunda, anayurda geçişleri sağlanmış, bürokratik işlemlerin tamamlanması gibi konularda da kendilerine yardım yapılmıştır.
Çerkesya Yurtseverleri Hareketi, Suriyeli sığınmacılara destek amacıyla Reyhanlı Çerkes Derneği'ne maddi yardımlarda bulunmuştur.
Bütün bunlar halkımız adına güzel dayanışma ve sahip çıkma örneklerindendir.
Ancak Çerkesya Yurtseverleri Hareketi'nin politikası, sığınmacıları Türkiye'ye yerleştirmek değil, onların anayurda geçişlerini sağlamak üzerinedir, fark budur. Politikamız, Çerkes nüfusunun anayurtta toplanması doğrultusundadır. Bu nedenle Çerkesya Yurtseverleri Hareketi, RF tarafından konan politik/ bürokratik engellerin kaldırılması, Suriyeli sığınmacıların anayurtlarına girişlerine vize/ izin verilmesi için çok sayıda gösteri yürüyüşü yapmış durumda, gösteriler halen sürüyor.
Konuyla ilgili olarak, uluslar arası düzeyde ilk yürüyüş, İstanbul Beyoğlu'nda, Galatasaray Lisesi önünden başlatılmış yürüyüş Rusya Federasyonu Başkonsolosluğu önünde tamamlanmıştır.
Bunu değişik ülkelerde sürdürülen gösteriler izlemiştir. Gösterilerde Rusya'nın Suriyeli Çerkesleri anayurda kabul etmesi talepli döviz ve pankartlar taşınmış, sloganlar atılmış ve basın bildirileri okunmuştur.
Son dönemde anayurtta, Avrupa'da ve Türkiye'nin farklı kentlerinde yapılan "Tek kişilik gösteriler" de yurtseverlerin bireysel tepkileri olarak düzenlenmiştir".
***
Bu arada, Sayın Deguf Fuat da ‘Struma’ belgesel romanı yazarı Sayın Halit Kakınç’la ilişki kurmama vesile oldu.
Tören sırasında ve sonrasında Yalova Abreg Halk Dansları Topluluğu Çerkes danslarından örnekler sundu. Ardından yerel Çerkes danslarına geçildi, Antakya Belediye Başkanı Dr. Lütfü Savaş ve Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu da sembolik anlamda birer Çerkes dansı (kafe) icra ettiler ve coşkulu alkışlar aldılar.
Aynı gece Dr. Lütfü Savaş’ın Kırım Tatar kökenli nazik eşiyle de tanıştım. Kendilerine bir anıyı ve bir fıkrayı anlatmak istemiştim, ama geç kalmıştım. Çünkü Tatar olduğunu, Kırım’a eşiyle birlikte gittiğini, ancak vedalaşırken, yani çok geç bir anda öğrenmiştim. Bu nedenle bir küçücük anıyı ve bir fıkrayı olsun buradan kendilerine göndermek isterim:
Kentimiz Düzce'de yan yana iki Tatar semti vardı, bir gruba Nogay, diğer gruba da Kırım deniyordu, üçüncü grubun adı da Kazan idi. Bir gün iki Tatar çocuğu, çizgi oyunu oynarken, her halde biri mızıkçılık yapmış olmalı, lâf dalaşına tutuştu. Biri, ‘Pekir eti yiyen Nogay’ (*) diye karşısındaki çocuğa sataştı, öteki de altta kalmadı, ‘Kırım, Kırım, Kırım…’ diye karşılık verdi.
Bereket, diğer çocukların araya girmesiyle kavganın daha ileriye gitmesi önlenmişti.
Fıkramız da Bandırma Edincik beldesinden:
Tatar ihtiyarı pazardan kurbanlık bir keçi almış. Tatar'ın evi bayır yukarı imiş. Tatar çekmiş çekmiş, ama inatçı keçi yukarı çıkmamakta diretmiş. Bunun üzerine ihtiyar kızmış ve 'domuz' diye keçiye bağırmış. Yoldan geçen biri, "Hacı" demiş, "ona domuz dedin, keçi domuz oldu. Ondan artık kurban olmaz".
Hacı düşünmüş, 'doğru' demiş içinden. Dönmüş, keçiyi başka bir keçiyle değiştirmiş.
İkinci keçi de bayırı çıkmamakta ayak diretmiş. Bunun üzerine Hacı kızmış, "Sen de onun gibisin, ama aytmıycam" (**) demiş.
(*) - Pekir, beygir, yani "at" demektir.
(**) - 'Aytmıycam', Tatarcada 'söylemeyeceğim' anlamına geliyor.
Dönüş
25 Kasım sabahı Otoman’dan/ Hatay Ottoman Palace Oteli'nden ayrıldım. Bir süre kentte dolaştım, halktan kişilerle ayaküstü konuşmalar yaptım. Karşılaştığım kişiler Suriye politikası nedeniyle hayli tedirgin idiler. Bir taksici, Suriye konusunda, “Esad devrilecek ama ne zaman, orası belli değil” dedi. Başka biri de “Suriye’deki demokrasi, Türkiye’dekinden daha iyiydi. Şimdi El Kaide yanlısı kişiler Suriye’de terör estiriyorlar, buraya bile uzanıyorlar, iyi mi olmuş?” dedi. Daha başka konuştuğum kişiler de benzeri şeyler söylediler, anladım ki, Esad yanlısı kişi sayısı Antakya’da az olmamalı.
Tabii sormak ve dinlemekle yetindim, kendim kanaat belirtmedim. Yönlendirici olmaktan kaçındım.
Yağışlı iki günün ardından güneşli iki güzel gün daha yaşayarak, dost canlısı Antakya’yı daha bir severek ayrıldım.