adigehaber
  Çerkes Soykırımını Tanıması İçin Polonya Parlamentosu'na Başvurulmalı
 

Çerkes Soykırımını Tanıması İçin Polonya Parlamentosu’na Başvurulmalı

13 Ağustos 2014

                Prens Adam Çartoreski

 

Polonya, tarih boyunca, Çerkesya gibi çok çekmiş bir ülke ve ulus. Son Polonya Krallığı toprakları 1795’te  Avusturya ve Rusya imparatorlukları  arasında paylaşılmıştı. Daha korkuncu, Rus İmparatorluğu 1864’te Soçi merkezli son Çerkes Devleti’ni ülkesi ve milletiyle birlikte yok etmişti.

 

1830’da Polonyalılar ve Çerkesler  iki ayrı cephede  aynı istilâcı düşmana, Rusya’ya karşı çarpışıyorlardı; Çerkeslerin safında çok sayıda  Polonyalı da vardı. Bu kişiler Çerkesya’ya istilâ amacıyla gelmiş olan Rus birliklerinden  firar edip  Çerkeslere katılmış olan Polonyalı  subaylar ve erler idiler. İçlerinde sanatçılar, mühendisler ve değişik mesleklerden soylu kişiler de vardı. Kader bu iki ulusu, Polonyalıları ve Çerkesleri/ Adıgeleri aynı ortak düşmana karşı birleştirmiş ve birbirine bağlamıştı.

 

Müslüman ülkeler ve Osmanlı ise derin uykusundaydı.

 

1830’da, Çerkesya’daki  Rus birlikleri komutanı General İ. F. Paskeviç, aynı yıl  Polonya  bağımsızlık hareketini  bastırması için   Çerkesya’dan Polonya’ya gönderildi. General, görevini eksiksiz yerine getirdi.

 

Hapishaneler Polonyalı yurtseverlerle dolup taştı, dağa taşa, her tarafa idam sehpaları kuruldu.

  

Polonyalıların Çerkeslerle ilişkileri  politik, diplomatik ve askeri yardımlarla  sınırlı kalmadı, kalıcı oldu, örneğin 1830’larda çok sayıda Polonyalı  genç Çerkesçe öğrendi, Çerkes kızlarıyla evlendi, Çerkesya’ya yerleşti  ve Çerkeslere karıştı;  bu kişiler çok sayıda Polonya şarkısını, öykü ve masalını Çerkesçeye çevirdiler. Bu kültürel zenginlikler Çerkes kültürüne eklemlendi. Bunlar ve daha başkaları  Çerkes halkının  hafızasında  yer aldı, hâlâ yazılır, anlatılır (Gazeteci ve yazar Zeynep Göğüş'ten yararlanıldı).

 

Polonyalı yurtseverler ayrıca Çerkes kalkınma ve  sanayileşme hareketlerine de öncülük ettiler.

 

1863 yılı Ocak ayında Polonya’da ikinci kez bir bağımsızlık kalkışması daha yaşandı. O sırada Rus hükümeti, henüz istilâ  etmeyi başaramadığı   Çerkesya Devleti topraklarındaki Çerkes nüfusu  toptan yerinden çıkartma, Türkiye’ye sürme, yerlerine, işgal edilecek  Çerkesya'ya Rusları yerleştirme kararını almıştı. Bu amaçla Rusya, Çerkes ulusuna boyun eğdirme, direnenleri yok etme  politikası uygulamaktaydı. Rus politikası, bir ulusun tamamına yönelik ve öncesinden alınmış  bir yok etme operasyonuydu, soykırım uygulamasıydı. O tarihte Çerkesler Rusya için herhangi bir tehdit ya da tehlike oluşturmuyorlardı. Çerkeslerden adil barış önerileri geliyor ama Rus tarafı bunları dikkate almıyordu. Bu durumda Çerkesler bağımsızlıklarını korumak için bir  ölüm kalım savaşı vermek zorunda kalmış, yurtlarını Ruslara terk etmemek için ölümüne direnmeye başlamışlardı. 1830'larda olduğu gibi, yine  Rus birliklerinden  Polonyalı firarları ve  Çerkeslere gönüllü katılmalar oldu, bu  askerler Çerkes  saflarında en önlerde yer aldılar. Polonyalılar haklının yanında, haksızın, saldırganın karşısında yer almışlardı, öyle bir gelenekleri vardı. Tıpkı Adıgelerinki gibi. Soylu bir gelenekti bu. İstanbul, Paris ve Londra’da sürgünde bulunan Polonyalı  yurtseverler de Çerkeslere ellerinden gelen her türlü maddi, manevi ve politik desteği   sağlıyorlardı; çok bilinen bu dost kişilerden biri de, adı Çerkes tarihinde altın harflerle yazılı  olan Prens Adam Çartoreski idi. Çerkes tarihçi General İsmail Berkok’un “Tarihte Kafkasya” (1954) kitabında ve belgesel roman yazarı Halit Kakınç’ın  “Çerkes Aşkı” (Adıge Şuleğu) (2013) romanında Polonyalı yurtseverlerin, 1830'larda olduğu gibi, 1860’lardaki Çerkeslere olan politik ve diplomatik yardımları gerçekçi bir dille anlatılmaktadır.

 

 O dönemler Polonyalı yurtseverler dışında Çerkeslere siyasal ve diplomatik destekte bulunan politik çevreler  yoktu. Çerkesler kaderlerine terk edilmişlerdi.

 

                                                                                    ***

Özetleyelim, Rusya İmparatorluğu, 1860 yılında aldığı, Mayıs 1862’de yürürlüğe koyduğu ve yine Mayıs 1864'te tamamladığı bir karar ve bu karara dayalı bir uygulamayla Çerkesya Devleti topraklarının tamamını ya da  Kuban Irmağı ağzından güneyde Bzıb Irmağı ağzına kadar olan  Karadeniz kıyılarını, doğuda da şimdiki Maykop kentine değin uzanan geniş  Kuban yöresi  topraklarını    Çerkes nüfusundan  temizledi.

 

Bu yerlerde şimdi Anapa, Novorossiysk [Semez], Gelencik [Hulıjıy], Tuapse, Soçi ve Gagra[şimdi Abhazya’da]  gibi Rus kıyı kentleri, içte de Krımsk, Abinsk, Goryaçiy Kluç [Psıfabe], Apşeronsk ve Beloreçensk [Şıthale] gibi Rus yerleşimleri oluşmuş bulunuyor. Buna karşılı Çerkes toprakları hâlâ Çerkessiz...

 

O dönemde, yukarıda değinildiği gibi, Çerkesler 1861-1864 yılları arasında yaşayan, merkeziSoçi olan parlamenter rejime dayalı demokratibir devlet yönetimi  oluşturmuşlardı. Bu bir cumhuriyet tarzı bir devletti. Ruslar, filizlenen  bu oluşumu yok ettiler.

 

Söz konusu  dönemde henüz  Rus yönetimine alınamamış olan bu Bağımsız Çerkesya Devleti topraklarında  2 milyon Çerkes nüfusu  barınıyordu, Polonyalı gönüllüler dışında hiçbir yabancı unsur (Rusların uydurduğu gibi Grekler ya da Türkler) yoktu; Mayıs - Haziran 1864’ten sonra, anılan ve sınırları belirtilen bu geniş alanda tek bir Çerkes yerleşimi, dahası tek Çerkes bireyi bile  bırakılmadı, Çerkes köylerinin tamamı askerler tarafından   ateşe verilip yakıldı. Gıda stokları ve hayvanlar yağmalandı, meyve ağaçları bile bir bir kesildi(Sadece istavroz çıkarıp Ortodoks Hıristiyan olmayı kabul eden Çerkesler dış sürgün dışı tutuldular).

 

Çerkesya, özellikle kıyı bölgeleri, 1880'li yıllara değin yasak bir askeri  bölge olarak sivil yerleşimlere, en başta da Çerkeslere kapalı tutuldu.

 

Etnik temizlik harekâtı boyunca  Çerkes nüfusun büyük bir bölümü askerler tarafından katledildi, kadınlara tecavüz edildi. Öldürülenlerin  500 bini aştığı biliniyor. Rus gezici birlikleri alan taramaları yapıyor, temizlenen yerlerde, kırda bayırda önlerine çıkan ya da saklanırken yakalanan her Çerkes'i/ sivil nüfusu, kadın, yaşlı ve çocuk, ayırım yapmadan öldürebiliyorlardı. Bu gibi konularda Rus görgü tanıklarının kendilerinin yazdıkları çok sayıda belge bulunuyor. 

 

Sağ kalan Çerkes nüfusu Karadeniz kıyısına, oradan da üçüncü bir ülkeye, Türkiye’ye sürüldü. Çerkes nüfusunun bu belâdan bir bölümüyle olsun sağ kurtulabilmiş olmasının nedeni, direnişçilerin ateşkes antlaşmaları imzalanana değin ana Çerkes nüfusunu koruma altına alabilmiş olmasıdır (Ağustos 1863'te Abzahlar, Kasım 1863'te Şapsığlar, Nisan 1864'te de Vıbıhlar ile ateşkese varıldı ve  Rusların dayattığı Türkiye'ye göç koşulu kabul edilmek zorunda kalındı).

 

Çerkeslerin Türkiye'ye transferi  konusunda Rus ve Osmanlı imparatorlukları anlaşmıştı. Sonunda anılan Çerkes toprakları, yukarıda da belirtildiği gibi, bir ya da bir buçuk ay gibi(Nisan ayı sonu ve Haziran ayı ortaları arası gibi) kısa bir süre içinde Çerkes nüfusundan tamamen temizlendi, insansızlaştırıldı, ardından toprak Rus yerleşimine tahsis edildi  ve Ruslaştırıldı.  Ruslar bunun ön provalarını daha önce, 1783'te Kuban'ın kuzeyinde (Nogay), 1800'lerde de Kuban'ın doğusunda ve batısında uygulamış, oraları Nogay ve Çerkes(Kabardey, vd Adıge) nüfusundan arındırdıktan sonra Rus yerleşimine tahsis etmişlerdi.

 

                                                                                                            ***

 

Bugün için yeryüzü Çerkes nüfusunun yaklaşık yüzde 10 kadarı (700 bin), 1859 yılı ve öncesinde Rus yönetimine alınmış olan yerlerde, yani Rus yönetimi altına alınmış olanm  Kafkasya’da ya da Doğu Çerkesya'da kalmış, Rusya yurttaşı olduğu için etnik temizlik ve dış sürgün (deportasyon) kapsamı  dışında tutulmuş  olan Çerkeslerin bugünkü torunlarıdır. Şimdi bu nüfus Kabardey- Balkar [500 bin], Karaçay- Çerkes [60 bin], Adıgey [110 bin] ve özerkliği kaldırılmış Kıyıboyu Şapsığe’de [12 bin; Tuapse ve Soçi], ayrıca Krasnodar ve Stavropol kraylarında  bulunuyor. 

 

Çerkeslerin yaklaşık yüzde 90’ı diasporada, 50’den fazla ülkeye dağılmış durumda. Bu ülkelerden biri Türkiye, bir başkası da Suriye’dir. Irak, Ürdün, Mısır, Libya, İsrail, ABD ve Avustralya  gibi ülkelerde de Adıge toplulukları yaşıyorlar. Ancak, Suriyeli Çerkes sığınmacılar örneğinde görüldüğü gibi, Rusya diasporaya, Rusya dışında yaşayan Çerkeslere  sınırlarını kapalı tutuyor, özellikle toplu girişlere  izin vermiyor, 1860'lar politikaları benzeri bir dışarıda, uzakta  tutma politikası uyguluyor. Suriyeli Çerkeslerin Rusya Federasyonu üyesi ve  Çerkes nüfus  yoğunluklu  Adıge, Karaçay-Çerkes ve Kabardey-Balkar cumhuriyetlerine yerleşme girişimleri engelleniyor. Buna karşılık sadece Adıge Cumhuriyeti’ne günde 150 Ukraynalı Rus sığınmacı alınıyor. Resmi kota böyle.

 

Rusya, 1864’te Çerkeslerin bir ulus olarak var olmaları ve hayatiyetlerini sürdürmeleri  için gerekli olan maddi ve manevi kaynakları, Çerkes ülkesi kimliğini ve o ülkede yaşayan ulusun tamamını  yok etti ya da o ülke insanlarını toptan bir üçüncü ülkeye, Türkiye’ye  sürdü. Şimdi bu nüfus  50’yi aşkın ülkeye dağılmış bulunuyor. Bu uygulama da bir soykırım ve  bir ulusu yok etme olayıdır.

 

Bir ulus, ya bireyleri öldürülerek ya da asimile edilerek ya da korunmasız bir asimilasyona politikasına  terk edilerek yok edilebilir. Çerkesler için her üçü de söz konusu ve uygulamada.

                                                                                       ***

Hemen belirtelim: Polonyalıların Adıgelere yaptıkları  yardımlar  karşılıksız kalmış değil. Çerkeslerden de Polonya'ya yardımlar yapıldı. Gönüllü kişiler Polonya Ordusuna katıldılar, Ruslarla çarpıştılar. Örneğin, Birinci Dünya Savaşı sonrasında çok sayıda Çerkes (Adıge)asker Polonya Ordusu saflarında yer aldı, Polonya’nın bağımsızlığı için çarpıştı. Daha sonra bu kişiler 1 Eylül 1939’da başlayan Nazi Almanyası, ardından gelen Sovyet  - Rus istilâsına karşı çarpıştılar, birçokları canlarını verdiler. Kuşkusuz 1940 yılında Ruslar tarafından Katin ormanlarında  kurşuna dizilip topluca gömülen 15 bin Polonyalı subay ve asker arasında Polonya üniformalı Çerkes asıllı subaylar da vardır. Polonya için savaşan bu  kişiler sadece Polonya tarihinde değil, Çerkesler arasında da hâlâ saygıyla  anılıyorlar.

 

                                                                                        ***

 

Şimdiki Rusya hükümeti, Çarlık Rusyası tarafından, özellikle  1862- 1864 yılları arasında Çerkeslere karşı işlenen  soykırım ya da yok etme ve dış sürgün (deportasyon) suçlarının tümünü  inkâr ediyor. Karadeniz kıyılarının ve Kuban ovalarının silâh zoruyla Çerkes nüfusundan tamamen boşaltılmış olduğunu gizliyor, "o topraklarda ilkin Grekler yaşıyorlardı, Çerkesler sonradan bu yerlere geldiler, biz oraları Çerkeslerden değil, o yerde yaşayan Türklerden 1829 Edirne Antlaşması ile  aldık" biçiminde yalanlar uyduruyor, "Çerkesler, Rus idaresinde yaşamak istemedikleri için kendi istekleriyle  kitlesel halde Türkiye’ye göç ettiler” biçiminde insan zekâsıyla oynayan  yalanları  tekrarlayıp duruyor. Oysa, 19. yüzyıl Rus belgeleri şimdiki Rusları yalanlıyor. 

 

Rusya iç savaş cehennemi içinde, iki ateş arasında  kalmış olan bir avuç korunmasız Suriyeli Çerkes’i sınırdan, havaalanlarından  geri çeviriyor,  ülkeye girişlerine izin vermiyor  ama emperyalist ve ilhakçı amaçlarla kışkırttığı, ayaklandırdığı ve başlarını belâya soktuğu on binlerce Ukraynalı Rus’a  kucak açıyor, açıkça ayırım yapıyor, örneğin, Rus’a buyur diyor, Çerkes’i ise  itiyor, Ukraynalı Rusları, yerel Çerkes yöneticilerini seferber ederek  anılan Çerkes cumhuriyetlerine  yerleştiriyor.

 

Oysa, Rusya dışında, çağdaş ve farklı uygulama örnekleri de var, Rusya bunları dikkate almıyor: Örneğin, Türkiye ve Ürdün yüzbinlerce Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapıyor. IŞİD katliamları nedeniyle Kuzey Irak'tan, Musul'dan kaçan değişik kökenli insanlara ve bu arada Müslüman  olmayan Êzidi, Asuri ve diğer topluluklardan insanları da Türkiye alıyor; Irak Kürtleri de zor durumdaki bu insanlara sahip çıkıyor. Rusya ise, sadece Rus soylu olanlara sahip  çıkıyor. Rusya, yukarıda adları belirtilen  federasyon üyesi  Çerkes cumhuriyetlerinin diasporadaki soydaşlarına kapılarını kapalı tutuyor.

 

Çerkeslerin Rusya Federasyonu içindeki hak talepleri yanıtsız bırakılıyor ve dikkate alınmıyor, değişik düzeylerde baskılar ve  ölümlü vakıalar sürüyor.

 

Bu koşullarda Çerkes aktivistlerin Çerkes  soykırımının tanınması içerikli ve Rusya'ya yönelik uluslararası girişimleri ve talepleri  tartışmasız  adaleti arayan bir davranıştır.

 

Çerkes Soykırımının tanınması içerikli bir talep 16 Mayıs 2014'te Ukrayna Parlamentosu Yüksek Rada'ya  sunulmuş bulunuyor. Daha önce, 20 Mayıs 2011’de de, talep üzerine, Gürcistan Parlamentosu  Çerkes Soykırımı’nı tanımıştır. Aynı talep, geciktirilmeden  dost ülke  Polonya Parlamentosu’na da sunulmalıdır.

 
  Bugün 41 ziyaretçi (50 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol