Sıra köken araştırmasına geldiğinde, Adıgeler o tür soruları birbirlerine sorarlardı. Birinin davranışı ve başarısı üzerine konuşurken de, “Aferim, onun soyu (ĺepk/ лъэпкъ) ve sülâlesi (ľako/ лIакъо) onunla gurur duyabilir” derlerdi. Bir olumsuzluk olduğunda da soyu ve sülalesi çok üzülürdü.
Şimdiki dönemde de bu geleneği/ karakteri saklı tutuyoruz,ama bu gibi özellikleri umursamayanlarımız da çoğalmış durumda. “Adıge mak” gazetesinde yayınlanan konuya ilişkin bu tür yazılar nedeniyle sevinç duymamak elde değil. Biri sülâlesinden çıkmış olan ünlü kişilerle övünüyor, diğeri kendi sülâlesi ve sülâle adının öyküsü üzerine anlatıları (ĥiŝe/ хъишъэ) merak ediyor, öğreniyor, ilginç buluyor, öğrendiği bilgileri başkalarına anlatıyor. Bu gibi şeylerin tümü ulus için gerekli olan şeylerden, bugün ve yarın için, ulusal bilinci geliştirici, uyarıcı etmenler.
Bizden önceki dönemlerde, ulusun çok sayıda ilginç özelliğini yaşam içinde izlemek olanaklıydı. Değişik sülâle adları taşıyan aileler soy akrabası olduklarını söyleyerek akrabalık ilişkileri kurarlardı. Bunun böyle olduğu konusu üzerinde durmanın daha ilginç olacağı düşüncesindeyim. Aynı soydan türeyerek değişik sülâleler haline gelmiş olan aileler türedikleri soya (ĺepk/ лъэпкъ) değer verir, büyük saygı duyar, soydaşlarını ağırlarlardı. Benim de, çocukluğumda soy ailelerinin iç ilişkileri konusunda bazı şeyleri duymuşluğum var: O gibi kişiler konuk gelecek olurlarsa, en saygın yerler onlara ayrılırdı, onları yastık/ minder üzerine oturtur, ayaklarının altına da, rahat etsinler diye alçak tabureler (pĥenţequ ĺĥançe/ пхъэнтIэкIу лъхъанчэ) koyar, en iyi sofraları onlar için getirirlerdi. Bu tür karşılama örneklerine ilişkin anlatılara yabancı yazarların yazılarında da rastlanıyor.
Ünlü araştırmacı L.Y. Lyule XIX. Yüzyıldaki Adıgelere ilişkin anı yazılarında Abate, Tambıy, Kudaynet ve Şıpak’o (Şıpaqo/ ШыпакIо) ailelerinin tek bir kökten türemiş olduklarını yazıyor. Çoğunluk şimdilerde eski durumu bilmiyor, sülaleler birbirlerinden uzaklaşmış, ilişkiler de azalmış durumda. Ancak kendi soyuna değer verenler günümüzde de var, ilişkileri terk etmiş değiller. Söz gelişi, Hapayeler ile Derbeler tek bir sülâle olduklarını şimdilerde de unutmuş değiller. Her nerede ikamet ediyor olsalar da bu sülâle mensupları bir araya geliyor, birbirlerini ziyaret ediyor, acıyı ve sevinci paylaşıyorlar. Herşeyin üstünde olan bir değer anlayışıdır bu.
Nüfusumuzun azalmakta olması gibi, akrabalar daha da dağılmaktalar. Bir araya gelmeler hayli azaldı, bu nedenle konu üzerinde daha fazla duracak olursak çocuklarımızın, genç kuşağımızın bilinci artacak, “ben kimim, kimdenim?” diyecek, içlerinden kökenini araştırmak isteyenler çıkacaktır. Bu da ulusu ayakta tutma olanaklarından biridir diye düşünüyorum.
Değişik yazılarda tek tük sülâlelere ilişkin öykülere, soyların kökenine ve tarihine ilişkin bilgilere de rastlanıyor. Televizyon ve gazetelerde benzeri bilgilerin sunulduğu da görülüyor.Terç sülâlesine ilişkin sunulan haberi, Çuyakoların (Цуякъо) Kafkas Savaşı ("Rus- Çerkes Savaşı") öncesindeki yaşam biçimlerini belirlemiş olmalarını, Abıdelerin kendi sülâle adları üzerine “Adıge mak” gazetesinde yazılmış olan makaleyi, Çuyako Ali’nin sülâle adları ve aile damgaları (tamığe/ тамыгъэ) üzerine yazdıkları ilginç şeyler. Aile damgasını öğrenmek isteyen çok sayıda kişi var. Olanaklar ölçüsünde “Adıge mak” gazetesinin azar azar bu aile damgalarını yayınlaması çok yerinde olur. Gazete her köye gidiyor, okunuyor, bir okuyan diğerine gösteriyor, okutuyor.
Sülâle adlarına ilişkin anlatılar, öyküler konusuna dönelim. Amcam Yakub’un sülâlemiz konusunda anlattıkları şöyleydi: Neşukuaye beyi (Neşuıkoyepş/ Нэшъукъоепщ) bir Tev beyinin (Тэу пщы горэм) çocuğunu p’ur (ṕur/ пIур) olarak (yetiştirilmek üzere) Kabardey’den getirmişti. Çocuğu ana ve babasına geri götürecekleri bir sırada, Rus ordusu Kabardey Tev beyin köyünü bastı ve yaktı, ana baba da öldürüldü, çocuğun gidecek bir yeri kalmamıştı. Daha sonra, atalık, “Benden sonra bu çocuk köyü ele geçirir, kendi çocuklarım açıkta kalır” dedi, yanına birkaç aile katarak çocuğu kendi köyünden gönderdi, şimdiki Tevehable (Tevéhable/ Тэуехьаблэ/ Teveköyü) köyünü kurdurdu, amcam böyle anlatırdı.
Bu anlatı ne denli doğrudur bilemem. Ancak son Tev beyi olan Tev Beğuş’un (Tev Beğuŝ/ Тэу Бэгъушъ) üçüncü yurt dışına göç akımı (İstambulak’o/ ящэнэрэ стамбул икIыжьым илъэхъан ) sırasında 500 aileyi yanında götürerek Türkiye’ye gitmiş olduğunu büyükannem anlatırdı. Türkiye’de Tev sülâle adını taşıyanların hepsi Kabardey, bir Bjeduğ Tev sülâlesi bulunduğuna ilişkin bir bilgi edinebilmiş değiliz. Adıge yazarı Tharkoho Yunıs, “Nalmes” dans topluluğu ile birlikte Türkiye’ye gittiğinde, Sivas kenti yakınlarında Tev Köyü (Тэу къуаджэ) adını taşıyan, ahalisinin tamamı Kabardey olan bir Kabardey köyünün bulunduğunu yazdı, “Адыгэгур къытео” (Adıge Kalbi Atıyor/ Çarpıyor) adlı yapıtında. Bu nedenle biz de köken olarak Kabardey olabiliriz…
Tev Sar, Maykop
Adıge mak, 03 Aralık 2013
Not: Makalenin çevirileri Adigehaber ve Cherkessia.net sitelerinde de yayındadır.