adigehaber
  Diasporadaki Adıgelerin Öncü Kişileri
 


Diasporadaki Adıgelerin Öncü Kişileri

Monika, “Paris-Match” dergisi muhabiri ile yaptığı görüşmesinde baba yönünden büyük babası ile büyük annesinin Adıge ve Kafkasya’dan gelen ailelerden olduğunu, babasının Adıge, annesinin “Ludmila İrinar” oyuncu adını taşıyan bir Fransız kadını olduğunu belirtti. Monika’nın Juliet rolunu rolünü en iyi oynadığı sanat eleştirmenleri tarafından belirtildi. Monika-Ludmila 1980 yılında, yani 50 yaşında iken erkek rolüne girerek Fransız televizyonunda Napolyon’u canlandırdı. Rol izleyicilerin beğenisini kazandı, tiyatro eleştirmenleri de oyuncu yeteneğine büyük bir değer biçtiler. Ludmila Moskova’daki Bolşoy Tiyatrosu’nda dansetti. Galina Ulanova, Maya Plisetskayam ve daha başka büyük oyuncularla dosttu, arkadaştı…
Neğuç Yusuf da öyle biri. Ürdünlü ünlü şarkıcı Pçenićeko Amal da dünya klasik sanatına büyük katkılar sunmuş biri. Amal’ın babası İsmail ve annesi Halide de müzisyen idiler. İlginç bir şarkıcıydı. İsmail ile Halide birer usta sanatçıydılar, kızları Amal da birçok başarıya imza attı. Suriye’de doğdu. 12 yaşında sahne aldı, şarkı söylemeye başladı. Sanatsal yeteneği anlaşıldı, Ürdün dışında Suriye, Mısır, Lübnan, Tunus’ta da bulundu. Şarkıları Arap ülkeleri radyo ve televizyonları tarafından aralıksız yayınlandı. Amal’ın şarkıları Arap ulusal şarkısının ak yüzü oldu. Ona “Tarub” (mükemmel ses) ünvanı verildi. Amal sadece bir şarkıcı değil, çok yönlü bir yetenekti, besteler de yapıyordu, Fransız Besteciler Birliği’ne alınmıştı, 30’dan fazla filmde rol aldı. “Beyrut’ta Buluşalım”, “Kadın Kovboy” ve “Acımasız Osman” filmlerinde ve diğer filmlerdeki rolleri ilgiyle karşılandı.
İyi Adıgece biliyor, atalar yurdu hep gönlünde yaşıyordu…
Ulusumuzun temeli ile çatısı birbirinden kopmuş halde, şimdiki durumumuz, kopuk kök ile ağacın tepesini bir araya getirememe durumu, bunun önünde büyük engeller belirmiş durumda.
Ulusal tarihimize derinlemesine dalmayalım diyelim. Başımıza gelen, karşılaştığımız büyük felâket, ulusu için kaygı duyan herkesçe bilinen bir şey. Bunu bize yapan da biliniyor. Bunları gereken her yerde söyledik ve söylüyoruz, bundan sonrası için de söyleyeceğiz; yazdık, yazıyoruz, bundan sonra da yazmaya devam edeceğiz. “Duyurulmayan duyulmaz” (Yamığeurer zexaxırep) diyor bir Adıge atasözü. Duyurmamız, anlatmamız, bilgilendirme yapmamız gerekiyor. Bunu bize yapanların torunlarından çok, yıkıma uğrayanların torunlarının bilmesi gerekir.
Bugün tarihin derinliklerine dalmadan anayurttan uzaklara savrulmuş Adıgelerin içinden değerli kişilerden, yaşadıkları sürece her türlü güçlüğe katlanarak ulusu için canla başla çalışmış kişilerden söz etmek istiyorum.
Anayurttan uzaklara savrulmuş Adıgelerin en büyük sorunu yeni kuşaklara ulusal geleneğimizi, özelliklerimizi aktarma sorunuydu. Adıgeler birbirinden kopuk, birbirinden uzak düşecek biçimde, Osmanlı İmparatorluğu’nun sınır, ücra köşelerine, ıssız yörelerine çaresiz yerleştirildiler. Amaç kendi ulus köklerini unutturmak, bulundukları izole yerlerde asimile olmalarını, eriyip yok olmalarını sağlamaktı. Üzücü de olsa asimile edilenimiz sayısı az değil. Yine de şükür, ulusal duyarlılığı olan, ulusunun adıyla gurur duyan, ne denli baskı görse de ulusal özelliğini yitirmemiş, korumayı başarmış kişilerimiz de az değil.
Diaspora Adıgeleri içinden çıkmış, bilimin her dalında sivrilmiş, büyük devlet adamı olmuş olanlar var. Onlarla gurur duyuyoruz. Ancak ulusal ateşin, ocağın sönmemesi için bilimsel yeteneğini ve canını ortaya koymuş kişileri hiçbir şeyle değişemeyiz, onlar farklı. Onlar ulusal geçmişin, anıların sürekli parıldayan yıldızları olarak Adıgelerin göklerinde parıldamaya devam ediyorlar. Adıgelerin kendi anadillerinde eğitim görmeleri için uğraş vermiş aydınlarımız da var. Ĥuaĵ Mahmud Kemal (Mısır), Semguğ Emin, Bateko Harun (Suriye), Pçıhałıko Mıhamet-Ali, Xıźeł İbrahim, Neğuç Yusuf, Ĺeśerıko Harun (Türkiye) ve daha başkaları bunlardan.
II
1908 yılında Osmanlı İmparatorluğu aydınlarının öncülük ettiği Meşrutiyet hareketiyle/ devrimle bazı demokratik haklar elde edilmişti, bir ulusal uyanış canlanışı oluşmuştu. Aynı yıl İstanbul’da “Adıge/Çerkeslerin tarihini araştırma konusunda çalışacak bir dernek” kuruldu. Adıgece eğitim için ilkokullar açıldı. Ardından 1911’de Türkçe ve Adıgece olarak “Ğuaze” (Kılavuz) gazetesi çıkmaya başladı. Bu sayede her yerdeki Adıgelere ulusal bilinç taşınmaya başlandı, her yerde Adıge dernekleri (khase) kurmaya, Adıgece öğrenim işine öncelik verilmeye başlandı. Birkaç kişi bir araya gelip bir “Adıge alfabesi” (Adıǵe elfıbe) düzenledi, ilk baskısı 1911, ikinci baskısı da 1912’de yapıldı. Alfabe sayesinde harfler tanındı, Adıgece okumanın yolu bulundu, ulusal duygu ve düşünce yayılmaya başladı, gençlere ulusal duyguları ulaştırmada alfabe bir araç oldu. Eğitici öyküler, ulusal kahramanlara ilişkin anlatılar, ulusun karakterini yansıtan atasözleri, ulusun tarihinde yaşanmış ilginç olaylar, bunlara ilişkin özetlemeler alfabe kitabında yer alıyor. Kitabı yayınlayanların görüşleri, kitabın her bir sayfasından, her bir satırından bize yansıyor. Kitap ara ara çocuklara dönüp öğütlerde bulunuyor, iyi karakterli olun diye onlara sesleniyor. 26 sayfalık kitapta çocuklara ilişkin şöylesine sözler de var:
“Adıge çocuğu, dinle:
Birincisi: Ana ve babanın, seni okutanların, büyüklerinin sözlerine uy!
İkincisi: Dinini, inancını, ülkeni, atayurdunu, ulusunu sev. Bunları hiçbir zaman kalbinden çıkarma!
Üçüncüsü: Tanrıya inan, yalan söyleme, dedikodu ve haramdan uzak dur. Çalışkan ol, verdiğin sözü tut. İşte bunları yerine getirirsen çocuğum adam olursun”.
Kitap ulusun başarılarına değiniyor, başa gelen felâketin nedenlerini de anlatıyor, çocukların bilgi dağarcığını zenginleştiriyor:
“…Eski/kadim Adıgeler ayaktaydılar, dalgalı (taĺ) bir yaşam sürdürdüler; şimdiki bizler yatıyor, oyalanıyoruz. “Niye öyle oluyor?” dersek, dilimize sahip çıkmıyoruz, dilimizle yazmıyoruz, nedeni bu.
Günümüzün silâhı, günümüzün yiğitlik ölçüsü, okuma, eğitim. Günümüzün giysisi bilimdir…”
Ulusal bilinç önderleri sadece diasporadakileri değil anayurtta kalmış Çerkesler için de kaygılar taşıyorlardı. Bugünkü silâhın, yiğitliğin ölçüsünün eğitim ve öğretim olması nedeniyle, atayurdunda Rus İmparatorluk yönetiminin baskıları altında bunalmış bir yaşam sürdüren Adıgeler için “İstanbul Yardımlaşma Derneği” karar aldı. Karar doğrultusunda, derneğin yöneticilerinden Hızel İbrahim (Xıźeł) Arap harfli Adıge alfabesini ve diğer Adıgece kitapları yanına alarak İstanbul’dan ayrıldı ve aile kökünün bulunduğu Penehes köyüne geldi. Köyün önde gelenlerinin desteği ile bir okul açtı.
Adıgece okumanın ve düşünmenin daha hızlı, daha kolay ve daha yararlı olacağı kavrandı. Köyde okula kaydolmayan çocuk kalmadı. 1924 yılında Moskova’da yayınlanan “Psaĺ” (Söz) kitabında söylediği gibi, “sineğin bala üşüştüğü gibi, Adıge çocukları da okula koşuşmuştu”. Adıgece okumanın yararı, körün gözünün açılması gibi, Adıgeler tarafından kavranmıştı. Hızel İbrahim her bir köyde bir okul açma derdine düştü. Öğretmen ve okul açma arayışı içine girildi. O sıralar Adıge toprağında Adıgece okutacak tek bir öğretmen bile yoktu. Bu eksiklik sonraları giderilecekti. Ancak şimdiki, halihazırdaki sorunun ne olduğunu anlatmak için Hızel İbrahim İstanbul’a geri döndü ve durumu Derneğe (Xase) anlattı.
“Koş vie ĥume meguğu, guğ vieme ape kesı” (Kardeşin olursa bekler, derdin varsa ilkin o yetişir) der Adıge atasözü. Ulusal amacın erleri anayurtta yaşanan özlemin yardımına koşuştular. Hızel İbrahim’le birlikte Ĺeśerıko Harun, Halil İbrahim, Neğuç Yusuf, Tığun Akif, Asaf Kemal, Guser Mahmud ve Besney Zekeriya Adıge anayurdunda yaşayan çocukları Adıge dilinde eğitmek uğruna kişisel çıkarlarını, doğdukları toprağı ve ana babalarını geride bırakarak, ulusal eğitime katkı sunmak üzere anayurda geldiler. Neğuç Yusuf 35, Ĺeśerıko Harun 35, Hızel İbrahim 36, Halil İbrahim 37, Asaf Kemal ise 19 yaşındaydı…
Eğitim alanındaki büyük çalışmalarıyla yetinmeyerek, bu kişiler toplumsal ve kültürel birçok hizmeti de yerine getirdiler. Bu alanda Ĺeśerıko Harun, Neğuç Yusuf ve Hızel İbrahim daha öne çıktılar. Bu kişiler yaş ve bilinç yönünden daha olgunlaşmış idiler, yaşamın sorunlarını, olup bitenlerin nedenlerini kavrayacak durumdaydılar.
ŞHALAHO Abu
Adıge mak, 5 Ağustos 2016
ŞHALAHO Abu
Adıge mak, 4/5 Ağustos 2016
Çeviri: Hapi Cevdet Yıldız
 
 
  Bugün 56 ziyaretçi (75 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol