adigehaber
  NARTLAR
 
NARTLAR: ADİGE YİĞİTLİK DESTANI -2
Hadeğal’e Asker (ХЬАДЭГЪАЛ1Э Аскэр)
27 Mart 2011
Çeviri: HAPİ Cevdet Yıldız
 Nart destanı ne zaman oluşmaya başlamıştır? Destan bölümlerinin yaşları aynı mıdır ya da bölümler yaşıt mıdırlar?       
.........
Bu tür sorulara bilim adamlarınca verilmiş çok sayıda değişik yanıt vardır. Bazıları “destan çok eskidir”, M.S. ilk yüzyıllarda ortaya çıkmıştır, diyor. (11) Bazıları da MÖ 7’nci yüzyıldan başlayıp MS 14’üncü yüzyıla değin gelişimini sürdürmüştür, diyor. (12) Her iki görüş de sorunu bilimsel kanıtlara dayandırarak açıklayamıyor.
 
Geçmiş çağlarda oluşmuş olan bir halk destanının yaşını saptamak sıradan bir olay ve kolay bir şey olmamalı. Ermeni destanı “David Sasun” üzerinde çalışan bilim adamı İ. A. Orbeli’nin deyimiyle, bir halk destanı denize dökülen ve çok sayıda kolu olan bir ırmağı andırır. Irmağın renginden,görünüş ve tadından ilk akarsu kolunun harekete geçtiği yılı ve günü saptayabilir miyiz?
 
Kendi kişisel düşüncemize göre Nart destanını bir bütün halinde ele alıp “başlangıcı şu”, “sonu da bu” diyemeyiz, doğru da olmaz bu. Destanda karşılaşmakta olduğumuz olayların, olguların yaşları farklıdır. Çok eski destan anlatıları yanında, daha geç dönemlerde oluşmuş anlatılar da vardır. Bölümlerin yaşları her bir bölümdeki türkü, şarkı ve öykülerden gidilerek aydınlatılabilir. Sözgelişi ünlü Marksist Paul Lafarg’ın vurguladığı üzere, bir olay, yüzyıllar sonrasında değil, gerçekleştiği dönemde şarkı ya da türküye konu olur (13). 
 
Günümüzde değerli kişilerin adlarını yaşatmak için, adlarına kitaplar yazılması, anıtlar dikilmesi ve bronzdan heykellerinin yapılması örnekleri gibi, çok daha önceleri de “haklının yanında uğraş veren ve yiğitçe davranışlarda bulunan kişilerin ününü yüzyıllar boyunca yaşatmak için, o tür kişilerin adı ve eylemleri şarkılara konu edilirdi” (14). Kağıt yıpranır, taş heykel dağılır, bronz da eriyebilir ama toplumların şarkıları ve tarihleri “içine yerleştirilen” örnek kişiler kalıcı olurlar: Setenay, Mığezeşko Verzemes, Setenayko Savsırıko, Şebatınıko, Hımış (Хъымыщ), Peterez, Aşemez, Çelehset (Чэлэхъсэт), Tlepş’ (Лъэпшъ), Nebgırıyeko Ş'evay (Нэбгырыекъо Шъэуай), Adıyıf, Bevıç’ /Bevıç’ (Бэук1),   Setımıkoh’er (Setımıqoxer/Сэтымыкъохэр), Pak’oko Teterş'av (Пак1окъо Тэтэршъау), Yergun ve daha başkaları gibi.
 
Oğulların anaoğlu biçiminde çağrıldığı anaerkil döneme ilişkin ilk örneklere Nart destanında da rastlıyoruz.
 
Adige destanı “Nartlar”da adı geçen kişileri yakından tanıyıp üstlendikleri görevleri, beceri ve ustalıklarını ve onlar üzerine düzenlenmiş olan öyküleri incelediğimizde, her bir söylentinin doğduğu ve oluştuğu yüzyılı ya da dönemi yaklaşık olarak saptayabiliyoruz. Buna göre, Nart “yaşlıları” yanında, “genç” Nartlarımızın da bulunduğunu görüyoruz.
 
Sözgelişi, Adige Nart destanında geniş bir yer tutan, ilk orağı, demir maşayı, değişik kılıçları, koca mızrakları ve okları demirden yapan ünlü demirci ustası Nart Tlepş’i ele alalım. Bu Nart ustası durmadan demiri işliyor ve demirden değişik araç/gereç ve silahlar üretiyor. Burada karşılaşılan temel özellik demirdir. Bu nedenle Nart destanında yer alan Nart Tlepş’e ait bölümün oluştuğu dönemi belirlemek için, Kafkasya’da demir çağına ne zaman geçilmiş olduğunu saptamak gerekiyor. Bunun için de tarihsel olgulara dayanmak zorundayız.
 
Arkeolog E. P. Alekseyeva’nın saptamasına göre, MÖ 8-7. yüzyıllarda demir Kuzey Kafkasya’da kullanılmaya, demirden kılıçlar ve değişik aletler üretilmeye başlandı (15).
 
Kuban Irmağı kıyısında bulunan eski höyüklerde (Kelermessk, Kostromskoy höyüklerinde) arkeologlarca yapılan çalışmalarda, demirin çok eski dönemlerden beri Kafkasya’da kullanıldığı kanıtlanmıştır (16).
 
Arkeolog E. İ. Krupnov’a göre, tarih öncesi çağlarda Kuzey Kafkasya halklarının (ya da yerli topluluklarının) bol miktarlarda olmak üzere bronzdan (tunç) yararlandıkları, yiğitliği, en onurlu bir yaşam biçimi olarak algıladıkları ve birçok değişik soyun bir arada yaşamakta olduğu bir dönemde Nart söylentilerinin temeli atılmış olmalıdır.
 
“Akla yatkın olan şey,- diyor E. İ. Krupnov, büyük demirci ustası Tlepş’e ilişkin öykülerin temelinin, kuşkuya yer bırakmayacak bir biçimde demir çağının başlangıcı sıralrında atılmış olduğu durumudur” (17).
 
Arkeolog ve tarihçilerin belirlemelerinden ilerleyerek   söyleyebileceğimiz şey de şudur: Adige destanında yer alan Tlepş’e ilişkin bölümün başlangıcı MÖ 8-7. yüzyıllara dayanmaktadır; buna ek olarak, Tlepş’e ilişkin söylentilerin Adige toplulukları arasında yayıldığı sıralarda İskitler (18), Sarmatlar (19) ve onların ardılı olan Alanlar henüz Kuzeybatı Kafkasya’ya ayak basmamışlardı.Bunu belirtmemiz yerinde olur.
 
Bütün bunlardan çıkan sonuç, Adige destanı “Nartlar”da bulunan Tlepş bölümüne ilişkin motiflerin Milat öncesine ait olduğu,o yüzyıllara dayandığı gerçeğidir. Bu durum, “Nartlar” adlı destanın hiçbir Kafkasyalı halka ait olmadığı, tam aksine İran, Alan ya da Moğol (?) kökenli topluluklar tarafından, dışarıdan getirildiğine, Milattan sonra 1-2. yüzyıllarda Kafkasya’ya getirilmiş olduğuna ilişkin olarak, bazı yazarlarca öne sürülen görüşlerin yanlış olduğunu da ortaya sermektedir.
 
Bu yazarların sözünü ettiği halklar, çok sonraları Kafkasya’ya geldiklerinde, bu toprakların yerlisi/otoktonu olan, etnik kimlikleri oluşmuş ve gelişmiş bir kültürleri de bulunan Adige toplulukları ile karşılaştılar. O sıralarda Adige toplulukları toprağı işliyor, demirden değişik aletler, orak, kılıç, ok ve daha başka gereçler üretiyorlardı (20).
 
Arkeolog E. N. Alekseyeva, Nart destanının M.S. 1-2. yüzyıllarda Sarmat-Alanlar tarafından Kuzey Kafkasya’ya getirildiğini öne süren kişilerin yanıldıklarını, Ekim 1956’ da Vladikavkaz’da yapılan bir toplantıda tüm çıplaklığı ile sergilemiştir (21). Arkeolog, “Milat sonrası yüzyıllarda Alan topluluklarının, Sarmatlarınkinden ayırt edilebilecek önemde bir farklı kültürleri yoktu. Alan yapıtlarından ya da bir Alan kültüründen ise,ancak M.S. 4’üncü yüzyıl ve sonrasında söz edebiliyoruz” (22) diyor.
 
Tarihsel olgular/gerçekler böyledir.
 
Nart destanının bölümleri yaşıt ya da tek bir döneme ait değildir. Örneğin Nart Tlepş’e ait bölümü inceleyelim. Nart Tlepş’e ilişkin öykülerin MÖ 8-7. yüzyıllarda başlamış olması olgusu dışında, insanın dağa zincirlenmesi konularını işleyen Nart türkülerinin (пщыналъ) ortaya çıkışı ise,daha eski bir döneme, karanlık ve sis içinde kaybolan çok uzak bir döneme uzanıyor olmalıdır. Gürcü dilbilimcisi E. B. Virseladze, totemik mitlerin (söylencelerin), Kafkas destanıyla birlikte geliştiğini ve Kafkas destanının en eski elementleri (öğeleri) arasında yer aldığını kabul ediyor (23).
 
Adigey’de (-eski Çerkesya’da-) yaşanmış olan anaerkil ilişkileri bize göstrebilecek en eski örnek de Nart destanıdır.
 
Sözünü ettiğimiz bu çok eski anaerkil ilişkileri, Adige Nart destanının çekirdeğini oluşturan “Nart Setenay ile Verzemeg”, “Nart Setenayko Savsırıko”, “Nart Hımış”, “Hımışıko Peterez”, “Nart Şebatınıko”, “Nart Aşemez”, “Nart Nebgırıyeko Ş'evay”, “Nart Adıyıf”, “Nart Yergun”, “Nart Pak’oko Teterş'av” ve daha başkalarına ait destan bölümlerinde görülebilir.
 
Bütün bunların kanıtladığı olgu/gerçek tektir: Nart destanının çekirdeği, oluşumunun dayanağı olan yer, eski İranlılar, Alanlar ya da günümüzün Osetleri değil, Kafkasya’da Karadeniz ile Meot Denizi ( Azak Denizi) kıyılarında, Milat öncelerine uzanan çok eski dönemlerde türemiş ve henüz değişik etnik kümelere ayrılmamış olan eski insan topluluklarıdır.
 
Folklor uzmanı D. G. Jantiyeva (25) ile tarihçi Dr. V. İ. Çiçerov (26) da bu kanımızı doğrular görüştedirler.
 
Toplumda sınıfların ortaya çıkmasından önce beliren ve epik (hamasi) anlatılar biçiminde kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze getirilen bu öyküler, “gerçek sanat yapıtlarının” ortaya çıkışı öncesi dönemine aittirler. Bu konudaki en tutarlı yanıt, Karl Marks’ın genel bir teori halinde söylediği ve eski Grek destanına ilişkin olarak öne sürdüğü görüşlerinde bulunabilir.
 
Karl Marks’ın görüşüne göre, sanatın değişik formlarına (biçimlerine), sözgelişi destan formlarına ilişkin olarak konuşmak gerekirse, dünya tarihinde yer almış olan epopeler (destanlar), kendi klasik formları anlamında ele alındıklarında, gerçek sanatın oluşmaya başladığı bir dönemde ortaya çıkmamışlardır (doğmamışlardır). Sanatsal gelişimin ilk evrelerinde, sadece epik (hamasi) ürünler yeni yeni boy göstermeye başlamışlardır. (27) Başka bir söylemle, bu erken dönemde destan bir sanatsal yapıt olma özelliğini kazanmamıştı, o dönem insanında, o türden bir kavram ya da bilinç henüz oluşmamıştı. Bu tür yapıtların üretilmesi, çok daha başka nedenlere dayanıyordu: İnsanoğlu yaşamını sürdürmek zorundaydı, bunun için de tutarlı örnekler ve sağlam gelenekler oluşturmak, “iyi” ile “kötüyü”, “ulaşılmak istenen” ile “istenmeyeni” ayırt etmek, kişileri eğitmek ve onları yaşama hazırlamak gibi görevlerle karşı karşıyaydı. Bu nedenle destan, eskiden bir yasa düzenlemesi işlevini görüyor ve uyulması gereken kuralları gösteriyordu (28).
 
Adigelerde eskiden beri bulunmuş olan özellikleri ve düşünüş biçimini, en anlaşılır bir sisteme dönüşmüş (kavuşmuş) olarak destanımızda görebiliyoruz: Söz konusu özelliklerin ilki, korkusuzluk, yiğitlik ve canını ortaya koymaktan kaçınmamak; ikincisi, düşmana karşı korkunç ve acımasız olmak; üçüncüsü de, ileri, gelişmiş bir merhamet, acıma duygusu, eli açıklık, cömertlik, başkaları için bile gözünü ve canını vermekten kaçınmamak özelliğidir. Nart yiğitleri, yukarıda sayılan bu özellikleri simgeleyen tiplerin (kişiliklerin) örnekleridirler; bu yiğitler kötü olan her şeyle savaşıyorlar; dara düşene yardıma koşuyorlar; hal-hareket ve davranışları ve deyişleri de (guşıezh/гущы1эжъ) o doğrultudadır. Bu yiğitlerin omuzladıkları görev ve sorumluluklar, durmadan artıyordu. F. Engels’in belirttiği gibi, yaşam süreci seyrinde/içinde avcılık ve hayvancılığa tarım eklenmiş, ardından sıra yün eğirme ve dokuma işine, demirden eşya üretmeye, seramik (çömlek) pişirmeye, deniz ve ırmak taşımacılığına ulaşmış, buöylesine bir gelişim çizgisi izlenmiştir. Bunların ardından ticari eşya üretimi gelmiş ve onlarla birlikte; ticaret, sanat ve bilim de doğmuştur (29).
 
Sanatın ortaya çıkmasıyla birlikte, estetik beğeni düzeyi de yükselmeye, güzel olan şeylere duyulan ilgi artmaya ve onlara değer verilmeye başlandı.Sonuç olarak, Nart türkü, şarkı ve öyküleri de birer sanatsal yapıt olarak benimsenir oldular. 
 
Toplum yaşamı içinde oluşan, kuşaktan kuşağa aktarılarak ve yüzyılları aşarak gelen,katettiği dönemlerin özelliklerini ve görüntülerini de günümüze taşıyan “Nartlar” destanını, bizden sonraki yüzyılların insanlarına da ulaşması dileklerimizle yayına veriyoruz.
 
 
III
 
Adige destanı “Nartlar”, çok sayıda besteli-makamlı türkü (pşınatl/пщыналъ) ve şarkı (wered/орэд) ile değişik öykülerden (khiş’e/хъишъэ) oluşmuştur. Şarkı parçaları, eski formlarını (biçimlerini) en iyi korumuş olanlardır. Şarkılar oluşturuldukları dönemin olaylarına daha bağlı kalmışlardır.Şarkılar,bu şarkıları besteleyen Adige bestecilerin o dönemde kullandıkları dil özelliklerini de en sağlam bir biçimde günümüze getirmişlerdir. Şarkı-öykü karması biçimindeki anlatılarda ya da öykü formlarında/biçimlerinde ise, anlatıcıların kendi dönemlerindeki gelenek ve görüntüleri de bu anlatılara kattıkları (karıştırdıkları) görülebilmektedir.
 
Savsırıko, Şebatınıko,Hımışko Peterez, Aşemez, Setenay ve daha başkalarına ait çok sayıda türkü ve şarkıları inceleyen Adige tarihçi, dilci ve yazarlarının ortak görüşüne göre, Nart destanı, başlangıç döneminde çok sayıda türküden oluşma büyük bir epik (hamasi) halk yapıtı durumundaydı. Greklerin “İliada”sı, eski Rus bılinleri, Kalmıkların “Cangar” ve Kırgızların “Manas”ı gibi, Nartların da bir dönemler büyük bir halk poemi (manzum destan) olduğuna kuşku yoktur “ (30) diyor Tembot K’eraş (Klэрэщэ Тембот).
 
Bu sözler destanın eski şarkı formları üzerine söylendiği sürece, görüş olarak doğrudur. Çünkü Nart Savsırıko, Şebatınıko, Peterez, Aşemez, Setenay ve benzeri destan kahramanlarına ilişkin türkü ve şarkılar, kurgu tekniği, dil özelliği, örnek olma ve ritmik (dizemsel) yönlerden birbirinin benzeri olup “adeta bir gövde, bir beden gibisine birbirlerine yakındırlar”.
 
Anlatıların şarkı-öykü karması biçimine dönüşmesi, şarkıcıların şarkı dizelerini anımsayamamaları durumunda gerçekleşmektedir. O zaman çoğu kez karşılaşıldığı gibi, dizeleri sürdürme olanağı kalmadığından, o dizeler yerine, olayın öykü biçiminde anlatımı sürdürülür, anımsandığında da şarkı dizelerine dönülürdü.
 
Böylece Adige Nart söylentileri, ikinci bir tip (biçim), yani şarkı-öykü karması bir anlatım biçimi edindi. Bir başka yönden olay; düz anlatım, yani öykü yoluyla daha kolay anlatılabilmektedir.
 
Ancak değişik dönemlerde oluşturulmuş olan çok sayıda düzyazı benzeri öykü de, bir şarkının karşılığı olmadan da destana girivermiştir. Bunların belirli bir ritmi ve şarkı kuruluşu yoktur, sıradan düzyazı tipinde parçalardır bunlar.
 
1956’da kışın Vladikavkaz’da konuya ilişkin yapılan bir toplantıda Adige yazarı Dmitriy Kestan, Nart destanına ilişkin olarak yaptığı konuşmasında; bugünkü Adigey (AC), Şercesya (KÇC) ve Kabardey (KBC) yörelerinde yaşayan Adigeler arasında söylenen Nart destanının; doğuş biçimi, kurgu ve yapı yönünden aynı, ortak olduğunu,ama topluluk özelliklerinden kaynaklanma bazı önemsiz yöresel farklılıklar da bulunduğunu dile getirmiştir (31).
 
Nart söylencelerindeki ilginç bölümler ve Nart türküleri (пщыналъ), bütün Adige toplulukları arasında birbirine yakın ve benzer biçimlerde olmak üzere bilinmektedir. Başlangıç, gelişim ve bitiş (sonuç) biçimleri aynıdır. Sözgelişi Savsırıko şarkısı Natuhay’da şöyle başlarsa:
 
“Savsırıqov tiqan,
Savsırıqov tinef,
Pçıme’ufer zi’aşu,
Aşor zicenekoç’,
Pızıqutırer, zipçış’h…”
 
“Savsırıko koruyucumuz,
Savsırıko ışığımız,
Mızrağı, kalkanı,zırhı,
Zırhı giysisi,
Can alıcısı, mızrağının başı olan…”
 
Bu düzenleniş biçimi ve ritm örneği,Şapsığ, Bjeduğ, K’emguy, Kabardey, Şerces, Mozdok, Suriye, Türkiye, İsrail ve diğer yerlerdeki Adigeler arasında da aynı biçimlerde söylenir. Farklılıklar, daha çok, yazılı olmadıkları ve belli bir biçimde düzenlenip yayınlanmış olmadıkları ya da topluluk lehçelerinin özelliklerini yansıtmaları nedeniyle, fonetik (sesbilgisi) yönden, Nart adlarının söylenişinde ortaya çıkıyor: Şapsığlar “Savserıko”, “Sasıreko”, “Sevesıreko”; Bjeduğlar “Savserıko”; K’emguylar “Savsırıko”; Abzahlar “Savsıreko” ya da “Savsırıko”; Besleney ve Kabardeyler de “Sosrıko”, “Sovsırıko” diyorlar.
 
Bu arada aynı öykünün değişik anlatım biçimleriyle de karşılaşıldığı görülebiliyor.
 
Giriş bölümünün hemen ardından gelen bir Adige Nart şarkısının söyleniş biçimi her yerde aynıdır, şarkının doğru ve eksiksiz söylenebilmesi şarkıcının becerisine kalmış bir şeydir. Ancak Nart şarkı ve türküleri çok uzadığında, sözgelişi 200-300 dizeyi aştığında, şarkıcılar, bazı yerleri unutabiliyorlar, unutulan yerler, anlama ters düşmeyecek bir biçimde şarkıcıların kendileri tarafından doldurulabiliyordu. Bu nedenle şarkılarda farklılıklarla, dahası sonradan oluşturulmuş parçalarla da karşılaşılabilmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, şarkı ve türküler, bir ortak anlatıma uygun düşecek bir biçimde sona ermektedirler. Şarkıların içinde görülen bu farklılıklara, daha çok, değişik Adige topluluklarının şarkıcıları tarafından yazdırılan parçalarda rastlanmaktadır.
 
Ayrı bir durum olarak da, bütün Adige topluluklarınca bilinen ve sevilen Nart tekstleri yanında, bir topluluğun iyi bildiği ama başka bir topluluğun sadece adını duymakla kaldığı örnekler de vardır.
 
Örneğin, eski Çerkesya’nın merkezinde yaşamış olan Abzahlar arasında Nart Aşemez’e ilişkin şarkı ve öyküler, adını duyma ötesinde pek bilinmezler, ama “Nart Aşemezjıye” (1ащэмэзжъые/Küçük Aşemez) gibi sevilen bir Nart; Natuhay, Şapsığ ve Bjeduğlar arasında yoktur dense yeridir. Kabardey (KBC) ve Şerces (KÇC) yörelerinde de Nart Aşemez’e ilişkin şarkılar iyi bilinir. Bu arada ilginç bir nokta: Güzel bir Nart kızı olan Laşın (Лащын), Nart kahramanlarına ilişkin söylemiş olduğu bir şarkıda, Nart Ş'evay (Шъэуай), Savsırıko ve başka kahramanların adları sıralandıkça, “Çok koştu peşimden, ama istemem!” diyor, ama sıra Aşemez’e geldiğinde, hemen ses tonu değişiyor, daha kibar ve saygılı bir tavır takınıyor;
 
“Atı koca ak burunlu, ama alımlıdır,
Kendi küçük yapılı, ama bir yiğittir,
Yaşemıko Aşemez sevdiğimdir benim,
Bir atlı ile haber göndersin tek, varırım ona!”
 
diyor kız. Aşemez’e karşı duyduğu saygı ve sevgi kızın bu sözlerinden anlaşılıyor.
 
Aşemez üzerine söylenen şarkıları çok seven ve söyleyen Adige toplulukları yanında, bu şarkıları söylemeyen Adige toplulukları da vardır.
 
Nasıl oluyor da şimdiki Adigey (AC) yöresi ile mesafe olarak oraya hayli uzakta bulunan Şerces (KÇC) ve Kabardey (KBC) yörelerindeki Adigeler, Nart Aşemez’in şarkı ve öykülerini aynı biçimlerde biliyorlar? Bu sorunun doğru yanıtını tarihçiler ile filologlar (dilbilimciler) verebilirler. Soruna diyalektik, yani yer ve zaman açısından bakmak gerekir.
 
Tarihin kaydettiği üzere, Natuhaylar (Netıkhuac/Нэтыхъуадж) ile Şapsığlar (Шапсыгъ) Karadeniz kıyısında, güneydeki Tuapse (Т1уапсэ) yöresinden (güneyde Karadeniz’e dökülen Şahe ya da Şex/Шэх Irmağından -ç.n.) başlayarak, kuzeybatıda Novorossiysk (Ts’emez/Ц1эмэз), Anapa ve Taman’a değin uzanan bir alanda eskiden beri oturmaktadırlar. Komşuları olan Kabardeyler de Taman Yarımadası (Temenıç’e;Тэмэнык1э), Kerç Boğazı (Xı T’uale;Хы Т1уалэ) ve Azak Denizi (Xı Mıvt’e;Хы Мыут1э) kıyıları ile Kırım’ın bazı yerlerinde yaşıyorlardı. 13-14-15. yüzyıllarda çizilmiş olan Cenova ve Venedik haritalarında Kabardeyler (Chabardi) Azak Denizi’nin kuzeyinde, şimdiki Taganrog yöresinde de bulunuyorlardı. Bu nedenle Kabardeylerle Şapsığlar, öteki Adige topluluklarına göre, fonetik (ses bilgisi) ve leksik (sözcük dağarcığı) yönünden birbirlerine daha yakındırlar;“Hatxım yıqo Mıhamet Ğuaz/Хьатхым икъо Мыхьамэт Гъуаз” (Hatxı oğlu Muhammed Ğuaz) ve “Aydemırqan/Айдэмыркъан” (Aydemirkan) adlı eski Adige kahramanlık şarkıları, birbirine daha benzer bir biçimde bu topluluklar arasında halen söylenmektedir. Aynı biçimde Nart Aşemez, Savsırıko, Peterez, Ş'evay (Шъэуай), Tlepş’, Şebatınıko ve başkalarının türkü ve öyküleri de birbirine daha yakın ve hepsi tarafından benimsenmiş olarak hala yaşatılmaktadır. Nart şarkıları bu biçimde söylenip dururken, Kabardeyler 14 ve 15’nci yüzyıllarda yayıldıkları o yerlerden, Oşhamafe (1ошъхьэмафэ/Elbrus) eteklerindeki şimdiki yörelerine doğru çekilip bu yerde toplanmışlardır.
 
Bir Adige topluluğunun iyi, diğerinin az bildiği Nart parçalarının bulunduğunu söylemiştik. Sözgelişi Nart Koles’e ayrılan bölüm K’emguy toprağında iyi bilinir. Bu bölümde adı geçen Koles, Kojevbıy (Qojevbıy/Къожэубый) ve benzeri Nartların “yığma mezarları” K’emguy toprağındadır. Bu höyükleri (sintepeleri) büyük küçük herkes gösterebilir, çektiğimiz fotoğrafları da Adige Bilimsel Araştırma Enstitüsü arşivindedir.
 
Nart Koles’e ilişkin anlatıları Yegerukaylar (Yecerıquay/Еджэрыкъуай) pek bilmezler ama Nart Setımıkoların (32) öykülerini severek anlatırlar, eteklerine değin götürüp “yığma mezarlarını” gösterirler.
 
Şerces yöresi (KÇC) Adıgeleri arasında Nart Setımıko kardeşlere ilişkin anlatılar pek bilinmez ama Nart Adıyıf’ın (Adıyıxu/Адииху) öykülerini bilmeyen de yok gibidir.
 
Aynı biçimde Nart Adıyıf’ın öyküleri Bjeduğlar arasında yaygın halde ve yeterince bilinmez ama Nart Bevıç’ (Бэукl), Nart Dzeğaşt (Zeğaşt), Nart Ş'evaç’ (Шъэуакl) ve Pak’oko (Pakoko da denir) Teterş'av’a ilişkin öyküleri severek anlatırlar.
 
Kabardiya’da (KBC) Nart Ş'evaç’, Pak’oko Teterş'av, Nart Bevıç’’ın öyküleri yeterince bilinmeyebilir, ama Nart Nebgırıyeko Ş'evay (Nebgırıyeqo Ş’evay/Нэбгырыекъо Шъэуай) ve Nart Laşın’ın Nartlara ilişkin şarkı bestelerini, “eski Nart şarkılarını” hemen her köyde söyleyecek kişiler bulabilirsin. Yani her bir ayrı yörede, spesifik (özgül) olarak kendilerinin en çok sevdikleri Nart anlatıları daha yoğun olarak bulunmaktadır.
 
Adige söylentilerinin derlenip yayınlanmasında büyük emeği bulunan College de Fraçaise üyesi Prof. Dr. Georges Dumézil’in yazdığına göre, Diasporadaki Adigeler de Nart söylentilerini iyi korumuş durumdadırlar.
 
1930-1931 yıllarında Türkiye’nin şimdiki Kocaeli ve Sakarya illeri (eski İzmit ili) Adıge köylerinde “Nart destanı parçalarının bulunduğunu”, “destan parçalarının buralardaki Adıgeler tarafından kendisine rahat bir biçimde anlatıldığını” gördü, çok sayıda Abzah ve Şapsığ tekstini yazıya geçirdi (33). Tüm bu yazdıklarımızın kanıtladığı şey, Nart türküleri, Nart şarkıları, Nart menkıbeleri (txıdej/тхыдэжъ) ile Nart deyişlerinin (guşı’ej/гущы1эжъ) Adıgeler arasında yaygın bir biçimde ve bol miktarda bulunduğu, Nart şarkı ve öyküleri yönünden Adıgelerin, öbür Kafkas halklarından, karşılaştırılamayacak ölçüde, çok daha zengin oldukları gerçeğidir.
 
Bütün bunların ardından kanıtlanan ikinci şey ise, Nart destanını Adıgelerin oluşturduğu, kendi destanları olduğu gerçeğidir: Bu kanıyı V. Miller ve L. Lopatinski (34) gibi akademisyenlerin de paylaştığını belirtmeliyiz.
 
Adige destanı “Nartlar” 26 bölümden (*) oluşmaktadır. Bunlar:
 
Setenayre Verzemecre (Setenay ile Verzemeg)
Setenayqo Savsırıqu (Setenay oğlu Savsırıko)
Verzemecqo Yerışequ (Yeşerıqu, Yerışqeu) (Verzemeg oğlu Yerışok) (Yeşeruk, Yerışkav)
Verzemecqo Şebatınıqu (Verzemeg oğlu Şebatınıko)
Khımışıqo Peterez (Hımış oğlu Peterez) 
Yaşemıqo Aşemez ( Yaşe oğlu Aşemez)
Nart Tlepş’ ( Nart Tlepş)
Nebgırıyeqo Ş’evay ( Nebgırıye oğlu Ş'evay)
Azenaç’ ya Kur (Malıçıpkhu) (Azenaç’ ya Kur) (Malıçıphu)
Nart Adıyıf
Nart Babıkhu (Nart Babuh)
Nart Dexenağo (Nart Deh’enağo)
Nart Tırişav (Teş’av) ( Nart Tıriş'av) (Teş'av)
Nart Çelekhset (Nart Çelehset)
Pak’oqo Teterş’av (Pak’o oğlu Teterş'av)
Nart Alec (Nart Aleg)
Nart Thağelıc (Nart Thağelıg)
Nart Setımıqoxer (Nart Setımıko'lar)
Nart Yergun
Nart Dzeğaşt
Degujıyeqo Cerım (Degucer) (Degujıye oğlu Gerım) (Deguger)
Nart Koles
Nart Ş’evaç’ (Nart Ş'evaç’)
Nart Bevıç’ (Nart Bevıç’)
Nart Emış’ (1эмышъ) (Nart Amış' )
Şarkılar, değişik öyküler ve atasözleri (guşı’ejxer).
 
Bağımsız bölümler arasında yer almayan, ama her biri neredeyse bir bölüm oluşturacak kadar büyük, değişik Nart öyküleri (Nart kadınlarının ürünlerini ve yaratıcı yeteneklerini yansıtan öyküler, Nart kızlarınca bestelendiği izlenimini veren şarkılar) ile bunların dışında Nart özdeyişleri (psetlej’/псэлъэжъ) de oldukça çok sayıdadır.
 
 
Devam edecek...
 
 
Not: Sonlarına “o” ve “u” gibi sesler gelmedikçe “g”, “k” ve “k’” gibi Adigece’deki sesler sırasıyla “c” (дж), “ç” (ч) ve “ç’” (к1) olarak okunmalıdır. -hcy.
AC- Adigey Cumhuriyeti.
Kabardey (KBC)- Kabardey-Balkar Cumhuriyeti.
Şerces (KÇC)- Karaçay-Çerkesy Cumhuriyeti. -hcy.
 
(*)-Bölüm sayısı sonradan arttığı gibi,yeni derlemelerle cilt sayısının arttığı,en az 8 cilt olduğu,ancak ikinci bir basımın yapılamadığı biliniyor.-hcy
26.03.2010 tarihinde yeniden gözden geçirilmiştir.-HCY
 
DİPNOTLAR:
11) X. S. Bgajba. Ob abxazkom geroiçeskom epose, “Trudı Abxazkogo instituta yazıka, literaturı i istorii im. D. İ. Gulina”, s. 238.
12) V. Abayev. İstoriçeskoe v nartskom epose, ”Nartskiy epos”, sb. statey, Dzavdjikav, 1949, s. 43.
13) P. Lafarg. Oçerki po istorii kulturı, M., 1926, s. 54.
14) K’eraşe Tembot, Adıghe ueredızhxer, Mıyequape, 1946, s. 6.
15) E. P. Alekseyeva. O çem rasskazıvayut arxeologiçeskie pamyatniki Karaçayevo-Çerkesii, Çerkessk, 1960, s. 14.
16) ”Oçerki istorii Adıgei”, Maykop, 1947, s. 14.
17) E. İ. Krupnov. Drevnaya istoriya Kabardı, Nalçik, 1952, s. 48.
18) E. İ. Krupnov. age, s. 48.
19) P. A. Ditler. Vpusknoe kurganoe pogrobenie bliz Maykopa, el yazması, ABAE (Adıge Blimsel Araştırma Enstitüsü) arşivinde, No. 2.
20) P. A. Ditler. Zıts’e qet’oğe ofşşağem xet (adı geçen çalışma içinde).
21) Nartskiy epos. Materiyalı soveşaniya, Orconikidze 1957, s. 219.
22) E. P. Alekseyeva. O predkax adıgo-çerkesskix plemen, ”Uçenıe zapiski Çerkesskogo navçno-issledovatel’skogo instituta”, tom. 2.
23) Nartskiy epos. Materyalı soveşaniya 19-20 oktyabrya 1956 g. , Orconikidze, 1957, s. 217-219.
24) Oçerki istorii Adıgei, tom I, Maykop, 1957, s. 28.
25) D. G. Jantiyeva. O geroiçeskom epose gortsev se. Kavkaza, ”Zapiski SKKG Nİİ, II, Rostov na-Donu, 1929.
26) V. İ. Çiçerov. Voprosı genezisa i razvitiya drevnix form narodnogo eposa. “Nartskiy epos”, materialı soveşaniya 19-20 oktyabrya 1956 g., Orconikidze, 1957, s. 12.
27) K. Marks. K kritike politiçeskoy ekonomi, Gospoltizdat, 1949, s. 224.
28) V. İ. Çiçerov’un bu konuda söyledikleri şöyledir:”İlk başlarda Nartlar destanı, halkın yaratıcılığını, doğayı kavrayışını ve insan ilişkilerini düzenleyen bir oluşumdu”(Nartskiy epos, 19-20 ekim tarihli konferans belgeleri, Orconikidze, 1957, s. 13).
29) Engels. Dialktika-prirodı, Gospolitzdat, 1950, s. 138.
30) Adıghe ueredızhxer, Mıyequape, 1940, s. 11.
31) Bak. D. Kestan’ın konuşması:”Nartskiy epos”, materialı soveş. 19-20 akt. 1956, g. Orconikidze, 1957, s. 215-216.
32) ”Nart Setxer” ye “Nart Sitxer” ye “Set Zeşişır” zfiorexer şı’ (“Nart Setler” ya da “Nart Sitler’ ya da “Üç Set Kardeşler” diyenler vardır).
34) Bak. D. G. Jantiyev’in tebliği “O geroiçeskom epose se. Kavkaza”, ”Zapiski SKKC Nİİ, t. II, Rostov na- Donu, 1929, s. 334.
NARTLAR: ADIG’E YİĞİTLİK DESTANI -3
 
Hadeğal’e Asker (ХЬАДЭГЪАЛ1Э Аскэр)
Çeviri: HAPİ Cevdet Yıldız,s.31-43
IV
 “Nartlar” destanı (epopesi) Adıg’elerin ulusal destanıdır; o, Adıg’e halkının çok büyük, devasa bir yapıtıdır; Kafkasya’nın “dedelerinin” gelişmiş insanlığının, yaratıcı-üretici yeteneğinin, kahramanlığının, mertliğinin,bilgece zekasının olumlu ve parlak bir yansıması,ürünüdür.
Adıg’e ulusal destanı “Nartlar”, Adıg’e halkının bir zenginliği, tarihteki yolculuğunun bir “vakayinamesi” (kroniği) ve örnek kodeksidir. Destan, Adıg’elerin gücünü, kavrama yeteneğini, düşünce (amaç) ve özlemlerini, karakter ve geleneklerini olduğu gibi taşıyarak günümüze getirmiştir.
 Destanda yer alan her bir Nart kişisi hangi irilikte ya da büyüklüktedir?
 Nartlar sıradan insan ölçülerinde olan kişilerdir ama güç ve dayanıklılık yönünden insan ölçülerinin çok üzerinde olan kişiler olarak gösterilmektedirler. Bu nedenle Nartların bizden önce yaşamış ayrı bir insan soyu/topluluğu olduğunu düşünmüş olanlar da vardır. Ancak hiçbir arkeolog, bugüne değin, arada sırada karşılaşılan bir iki iri kıyım insan iskeleti ve kemik parçası dışında, eskiden yaşmış iri ve devasa bir insan soyunun yaşamış olduğuna ilişkin hiçbir kanıt bulamamıştır. Günümüzde de böylesine bir iki iri insanla karşılaşılması olanaklıdır. Bu örnekleri kanıt diye öne sürmek,genelleme yapmak,doğru olmaz,ancak söylenebilecek olan şey, insanların eskiden doğayla daha iç içe yaşamakta, daha iri kemikli ve gövdeli oldukları gerçeğidir. Yukarıda değindiğimiz gibi, destandaki Nartlar, kendilerini yücelten şarkı, türkü ve öykülere koşut olarak, alabildiğine abartılmış ve başlarından onca şey geçmiş güçlü örneklere dönüştürülmüş destan kişileri olabilirler. Nartları, şarkı ve öykülerinde anlatıldığı gibi, eskiden yaşamış olan iri bir insan soyu imişler biçiminde algılayamayız,değerlendiremeyiz,Nartlar halk fantezisinin (düş dünyasının) yaratmış olduğu iri insan örnekleridirler sadece. Yukarıda da değindiğimiz gibi, Nartlar ayrı bir insan soyu değildir, Nartlar insan beyninde yaratılmış olan kişilerdir; Nartların şarkı ve öyküleri de o çerçevede oluşturulmuştur (35).
 Nartların bir “tanrısı” var mıydı, dinsel bilinçleri hangi düzeydeydi?
 Tanrı inancı, sonradan oluşmuştur.
 Sınıfsız insan toplumunun ilk döneminde henüz din (tanrı inancı) yoktu, din nedir bilinmiyordu. Bu nedenle, Nartların başlangıcı döneminde, dinsel motiflerin Nart destanında yer almamış olduğu düşünülebilir, ama sonraları, izlenen uzun tarihsel yolculuk süresi boyunca değişik dinsel görüntülerin destana yansımış olduğu söylenebilir. Ayrıca Nart metinlerini yazıya geçiren ve onlara yeni “biçimler vererek” yayınlayanların da Tanrısal görüntüleri sanatsal amaçlarla metinlere katıştırdıkları (ekledikleri) düşünülebilir.
 Eski söylentilerin gelişmesinde dinin özel bir önem taşıdığını Marksist-Leninist görüş yadsımaz. Ancak, destan konusunda çalışan bir iki araştırmacı, bir mitolojik teori (kuram) olarak 19. yüzyıl Rusya’sında geçerli olan bazı görüşlerden etkilenerek, yaşamda ve doğada gerçekleşen olayların bir “Tanrı buyruğu” sonucu oluştuğu ve başlangıcın bir tanrısal kaynağa dayandığı biçiminde görüşler öne sürdüler. Bu tür kişilerden en tanınmış olanı 19. yüzyılda yaşamış olan Rus araştırmacılarından F. İ. Buslayev idi; Buslayev sanatın kökenini mitoloji ile dine dayandırıyor, “Din ana etkendir, din yaratıcılığa büyük bir güç katar” (36) diyordu. Bu yüzden Buslayev ve yandaşları, destanı yaşamın değil, Tanrı’nın bir ürünü olarak görüyor, destanın tanrısal bir kaynağa dayandığını söylüyorlardı.
 Mitoloji okulu yandaşları, destanda adı geçen kahramanları (kişileri), gökyüzü, orman ve su ile ilgili değişik görevler üstlenmiş politeist (Thabe) Tanrılar imişler gibi sunuyorlar, dolayısıyla destanı da tanrıların bir destanıymış gibi tanıtmak istiyorlardı. Bu burjuva mitoloji okulunun yansımaları, bazı Oset Nart söylenti varyantlarını da (değişkelerini de) anımsatıyorlar, bu burjuva edebiyat “düzenleyicileri”, Grek mitolojisinin düzenlenişi örneğinden giderek, destanın Tanrılara ait bir destan olduğu görüşünü savunuyorlardı. Nart destanını, Tanrıların bir destanı imiş gibi görmek, destanın kendisini, o destanı yaratmış olan insanlardan, halktan koparmak ve soyutlamak olur ki, bu da büyük bir yanılgıya yol açar.
 Aynı biçimde P. Ostryakov 19. yüzyılda Kabardiya’da Nart Ş'evay’a (Шъэуай) ait söylentileri yazıya geçirdi, onlara kendi anlayışına göre “biçim verip” “Vestnik Yevropı”(37) dergisinde yayınladı. Söylentilere, mitoloji ekolünün izlediği yönteme uygun olarak, Adem ile Havva’dan başlatıp birer tanrısal önsöz (giriş) de yazdı.
 Oysa Nart söylentilerinde böylesine tanrısal konulara ve insanlar arasında bulunan gelişmiş dinsel görüntülere belirgin olarak pek rastlanmaz. Ancak, yukarıda da değindiğimiz gibi, değişik dönemlere ait dinsel görüntüler ve izler, şarkılarda bulunmuyor da olsalar, daha sonraları, destan anlatıcılarının kendilerinden kaynaklanmış olarak, düzyazı öykülerine katılmışlardır. Bugünkü Adıg’e şarkıcı ve destancıları ise, Nartları, kuşkusuz birer Tanrı olarak görmemektedirler. Nart destanında öne çıkan mitolojik motif, birçok yerde tanrıya karşı gelme, baş kaldırma ve onunla savaş biçimindedir. Buna en iyi örnek de Nesren-jak’e’nin (Sakallı Nesren) dağa zincirlenmesi olayına ilişkin olarak anlatılan Adıg’e söylentileridir.
 V
Destana göre Nartların yaşam biçimi ve toplumsal ilişkileri nasıldır?
 En eski destan biçimleri olduklarını söylediğimiz şarkı (wered/орэд/chant) ve türkü (pşınatl/пщыналъ, makamla söylenen şiir/byline) parçalarını, örneğin “Nart Şebatınıko”yu ele alıp incelediğimizde Nartların aile (soy/л1акъо) toplulukları biçiminde değişik bölgelerde, Téne (Тенэ/Don), Pşıze (Пщызэ/Kuban), İncıc (İndjıdj;Zelençuk), Varp (Urup), Laba ve Pşış ırmakları boylarında, Kafkas Dağlarında, Karadeniz, Kerç Boğazı (Хы Т1уалэ/Xı Tvuale) ve Azak Denizi (Хы Мыут1э/Xı Mıwt’e) kıyılarında yaşadıklarını görürüz. Bu yerlerin adları şarkı ve türkülerde söylenmektedir. Örneğin, Nart Şebatınıko, başka bir yerden Nartların yanına gelecek olduğunda:
“Téne qıreğuaza, 
Ğuaze qırıdeç’a,
Pşıze yiyıç’ığoxer,
Şıçepeps femıkhua…”
“Don Irmağı boyunu izliyor,
Bu yana (güneye) doğru geliyor,
Kuban Irmağının geçiş yerleri,
Atının böğrüne bile değmiyor…”
 Şebatınıko Nart çobanı ile karşılaştığında, ondan “kent” ya da “köy” adını sormuyor -çünkü böylesine toplu yaşam biçimleri henüz oluşmamış olmalıydı- “Aleglerin evine giden yolu söyle” diyor,çobandan yolu göstermesini istiyor sadece.
Eski insan karakteri olan sertlik ve diklenme örneğini Şebatınıko ile Nart çobanı arasında geçen atışmadan da görüyoruz. Bu da destanın çok eski çağlardan bu yana gelmekte olduğunu bize gösteren kanıtlardan biridir.
Şebatınıko örneği ve onun davranışları, çok eski bir dönemde, yani kılıcın konuştuğu, at sırtında ve kılıç belde, kötülere meydan okunarak ve yiğitlik yolunda dolaşıldığı, güçlünün sözünün geçtiği bir dönemi, yiğitlerin Base Ovası’nı bir baştan öbür başa tozuttukları bir dönemi bize anlatıyor. (Басэ губгъо/Base Gubğo/Base Ovası-Laba Irmağı ile Kuban Irmağı arasında bulunan ve güneyde Kafkas Dağlarına uzanan ova.)
Nartların atlarının bilinen özel adları vardır: Thojıy (Тхъожъый-Savsırıko’nun atı), Çemdej (Чэмдэжъ-Koles’in atı), Ş’oyehuç’e (Шъоехъукlэ-Verzemeg’in atı), vb. Nart atlarının ilginç özellikleri ve gizleri de vardır. Sözgelişi Savsırıko’nun atı Thojıy çok akıllı, zeki ve binicisinin danışmanıdır.
Nart destanının toponomisi, “yer bilimi”, yani yerlerin, denizlerin, ırmakların ve tepelerin adları neleri anlatmaktadır? Destanda ne gibi yer adlarıyla karşılaşmaktayız?
Adıg’e ve Abhaz metinlerindeki biçimiyle, Setenay’ın çamaşır yıkadığı yer -Pşıze (Kuban Irmağı); Şebatınıko’nun, atının böğrüne bile su değdirmeden, yüzerek geçtiği yer- yine Pşıze;“izlediği yol” -Téne (Don Irmağı); atlarını güçlendirme ve tedavi için suya sokmaya (хыпс хэгъахьэ/xıps xeğahe) götürdüğü yer- Varp (Urup Irmağı); Nartların kendilerinin yüzdükleri yer- Labe (Laba Irmağı); Nart Ş'eveç’ase’nin (Шъэок1асэ/Ş’eweç’ase) kız kardeşi olan Pak’o’nun (Пак1о) salla geçtiği ırmak -Şhaguaşe (Шъхьагyащэ/Ş’haguaşe-Rusça: Belaya; başka bir anlatıya göre de Pşış Irmağı); Natkuaceler'in (Наткъуаджэ/Natquace) bir bölümünün yaşadığı yer- Nat-psuh (Нат псыхъу/Nat-psıhu;Nat Irmağı); Savsırıko’nun yınıjı (devi) içine sokup dondurduğu ve boynunu uçurduğu yer -H’ı Şsuts’e (Xы Шlуцlэ/KaraDeniz); Setımıko kardeşlerin memleketi -Tuapse (Т1уапсэ); Nartların at sürülerini yüzdürüp geçirerek getirdikleri yer -H’ı T’uale (Хы Т1уалэ/Xı T’uale/Kerç Boğazı); Nesren-jak’e’nin zincire vurulduğu yer- Kafkas Dağı (38). Bu yerlerin kapsadığı devasa bir alan, Nart coğrafyasını oluşturmaktadır. 
Nart destanında karşılaştığımız bu yer adları Adıg’eler açısından yeniden incelenmesine ve “kanıtlanmasına” gerek bulunmayan Adıg’e yerleşim yerlerinin adlarıdır; yani Adıg’elerin en eski zamanlardan beri üzerinde yaşadıkları yerlere kendi dillerinde verdikleri yer adlardır. Bu yerler, Moğolların, İranlıların ya da Alanların eski yerleşim yerlerinin adları değil, Adıg’elerin bilindik yerleşim yerlerinin adlarıdır.
Sonuç olarak Nartların toponomi ve coğrafyası, bize eski Adıg’ey (Çerkesya) toprağının “dilini” sunmaktadır.
“Nartlar” destanını değişik bilimsel yönlerden ele aldığımızda, destanın bir Adıg’e yaratısı ve Kafkasya’da oluşturulmuş olduğu gerçeği açıkça ortaya çıkıyor. Destanın Kafkasya ile bir ilgisinin bulunmadığını, tamamen Alan kökenli olduğunu öne sürenler, iddialarına hiçbir bilimsel kanıt gösteremiyorlar. Bununla birlikte, biz yine de destanın değişik yönlerini incelemeye ve öğrenmeye devam edeceğiz.
Nartların kullandıkları ölçü birimleri nelerdir?
Nartların uzunluk -mesafe ölçü birimi “kuvoğ” (куогъу/kuwoğu), yani bağıran birinin sesini ulaştırabildiği mesafedir;“kuwoğuiş”- üç ses mesafesi; “kuwoğuibl” -yedi ses mesafesi, yani art arda ses aralıklarıyla dizilen yedi kişinin sesinin ulaştığı toplam mesafe; “kuwoğuibğuç’e yebleğığew”- dokuz ses mesafesi kadar; zı “mafe” -bir günlük, zı “maze”- bir aylık, zı “yıtles” -bir yıllık yol deyimleri kullanılıyor ya da “азфагу зы мэфак1о илъ/azfagu zı mefak’o yıtl”- “aralarında bir günlük yol var”, diyorlardı.
Nartların yükseklik ya da derinlik ölçüleri de şöyledir: “лъапшъэм щиз/tlap’em şiz” -topuğuna kadar; “tleç’ap’em nes”- diz boyu, dizine kadar; “nıbıcım nes” -göbeğine, beline kadar;“bğem nes”- göğsü boyunda; “tamem nes”-omuzuna kadar; “шъхьапэ шыгу нэс/ş’hape şıgu nes” -tepesine, başı üstüne kadar. Bunları insan, at ya da sığır ölçülerine göre söylüyorlardı. Örneğin, Aleg’in ünlü evi:
 
“Wıne qébe-néba,          (Kocaman-iri bir ev,
Aş yıpeutlaşori                Evin sürgüsü bile
Şı bğelıbem qesa”           Bir at göğüs kafesi boyunda)
 Daha başka “ekhombe barmıq”- “parmak boyu” diyorlar; örneğin “ekhombe barmıqım wıç’ezğepşın” denildiğinde-“ seni başparmak ile işaret parmağı arasından ezip geçiririm” anlamı anlaşılmaktadır.
 Genişlik (en) ölçüleri de; “zale”-parmak eni, genişliği; “t’uale”-iki parmak genişliğinde; “şale”-üç parmak eninde;“p’ale” -dört parmak genişliğinde; “edeqabj”- el ayası, avuç genişliği; “bjiz” -karış, baş ve serçe parmakları arası açılmış mesafe; “epl’ak’u”- kulaç, açılmış iki kol arası mesafe; “tlewbequ”- adım, biçimindedir.
 Ayrıca “the” (тхьэ) dedikleri bir ölçüleri de vardır: Aleglerin evi “otuz the uzunluğunda, boyunda” (the şeç’ yıç’ıhağa), diyor Nart çobanı, şarkı içinde Şebatınıko’ya verdiği yanıtta. Şimdiki metrik sisteme göre söylemek gerekirse, bir “the”, yaklaşık bir metre kadardır; Nart Aleg’in evi de destandaki anlatıya göre, 30 metre boyundaydı.
 Nartların ağırlık ölçüleri de bir kişinin, bir atın ya da bir öküzün “kaldırabileceği” ya da “çekebileceği” ağırlık (yük) idi. Sözgelişi:
 
“Aleg yawnezhı                “Aleglerin evinde
Ç’esenıbe ç’eta.                Çok sayıda sütun bulunur.
Ç’esenewi ç’etıxer             Sütunların her birini
Tsuyıme zerafaşa!”           Ancak sekiz öküz çekebilir!”
 
Nart anlatılarında atasözü (txıde) ve söylentiler biçiminde karşılaşılan sayılar da şı-üç, “mefişe zışesım wınağom şışı khujığe” (üç gün konuk olarak kaldıktan sonra aileden biri sayıldı); blı-yedi, “mefibl cegu faşşığ” (ona yedi gün boyunca eğlenti düzenlediler); bazen “8” ya da “9” sayısı-“Псибгъу уи1эми хэсхын!/psibğu wiemi xesxın!” (dokuz canlı da olsan elimden kurtulamazsın!) ya da “yüz olmaya bir eksik” yani “99”. Bütün bunlarla, Nartlar dışındaki diğer sözlü anlatılarımızda da karşılaşılmaktadır; bütün bunlar, Adıg’e toplumsal geleneklerimizden ve ulusal özelliklerimizden kaynaklanmış olan öğelerdendirler.
Destan parçalarını okurken, Adıg’e tarihi bir şerit gibi gözümüzün önünden geçiyor ve uzak geçmişimiz karşımızda adeta yeniden canlanıyor.
 VI
Eskiden yaşamış insanların dünya görüşleri, doğa güçlerini algılayışları, doğanın “gizlerini” yorumlayış biçimleri, özlemleri, yaşam için sürdürdükleri uğraşılar, sonunda da, tüm insanlık kültürünün geçirdiği aşamalar, Adıg’e Nart destanındaki öykü, türkü ve şarkılarda da aynen görülürler. Bütün bu olumlu yönleriyle, Nart destanı, dünya kültürü içinde seçkin bir yer tutmaktadır. 
Her toplum, gelişim süreci içinde, aynı evreleri geçirerek yoluna devam etmiştir. Bu nedenle Adıg’e Nart destanı ile eski dünya mitolojisindeki birçok argümanlar (kanıtlar) ve özellikler birbirine benzemektedir.
Sözgelişi ateşi getiren ya da çalan kişi örneği, dünya mitolojisinde en çok bilinen örneklerdendir. 
Adıg’e Yiğitlik Destanı Nartlardaki Savsırıko’nun özellikleri ile eski Grek mitolojisindeki özellikler birbirine benzemektedir. Nart Savsırıko’nun ateşi getirişini anlatan türküyü anımsayalım ve onu Grek söylencesiyle karşılaştıralım:
(…) Nartlar seferdeyken şiddetli bir tipiye yakalanır ve zor bir duruma düşerler. Yanlarında ateş yoktur. Ancak, hiç beklemedikleri bir anda, arkalarından Savsırıko yetişir ve hemen ondan ateş isterler.
 
Gök kubbe adına ant içerim,
Yalanım varsa canım çıksın,
Gerçekten ateşim yok,
Yok ama bulur getiririm! 
 
diyor Savsırıko. Atı Thojıy’e atlayıp ateş getirmek için korkunç yınıj’ın (dev) yanına gidiyor, zorlukları aşıp onu alt ediyor ve ateşi Nartlara getiriyor.
Nart atlıları için büyük bir ateş yakıyor.
Bundan daha sevindirici bir şey olamazdı o an Nartlar için!
Nart Savsırıko insanlara böylesine bir yardımda bulunuyor, onların mutluluğu için canını dişine takıp büyük bir uğraş veriyor. Bu özellikleriyle Adıg’e Savsırıko’su ile Grek Prometheus’u birbirine benziyorlar.
Nart Savsırıko gibi, ateşi getiren Prometheus da insanların mutluluğu için uğraş veriyor. Grek söylencesine göre, Prometheus, Tanrılar Tanrı’sı Zeus’tan çaldığı ateşi insanlara getiriyor.
Tanrılara karşı geldiği, tanrı sözünü dinlemediği için, Prometheus, Zeus’un buyruğuyla Kafkas Dağı’nda zincire vuruluyor. Bu olayın aynısı, Adıg’e anlatısında, Nesren-jaç’e’nin de başına geliyor, onu da Kafkas Dağına zincirliyorlar:
“Eyvah, eyvah! Nart Nesrén’e,
Nesrén-jaç’e’ye,
Ne gibi bir yanlış yaptın sen, 
Tanrı buyruğunu,
Hiçe mi saydın sen,
Sen tanrının gazabına uğrayan,
Sen dağa kaldırılan,
Sen zincire vurulan!”
diyor Adıg’e türküsü (pşınatle).  
İnsanın “bebeklik”, yani bilincinin doğuşu aşamasında, henüz dünyaya doğru bir maddi bakışının bulunmadığı; insanın anlayamadığı olayları kendi öznel (kişisel) kanılarını da katarak yorumladığı ve insan ruhunun bazı maddi varlıklarda saklı olduğu, bazı özel kişilerin isteklerinin Güneş, Tanrı ve Doğa tarafından yerine getirildiği ve doğa olaylarının (yağış, yıldırım, şimşek, vb’nin) birilerinin istemesi sonucu gerçekleştiği gibisine inanç örneklerini, Nesren’e ait Adıg’e etiolojik (nedenbilim) söylencelerinde, ayrıca “Сэтэнай къэгъагъ/Setenay qeğağ” (Setenay Çiçeği) ve “Тыгъэр пчыхьэрэ къызфызэтэуцорэр/Tığer pçıhere qızfızetewtsorer” (Güneşin akşamleyin -batmadan hemen önce- duraklayıvermesi) vb gibi öykülerde de görebiliyoruz. 
Nart öykü, türkü ve şarkılarında, sözgelişi su verilerek çelikleştirilmiş insan bedeninde bazı zayıf yerlerin kalabileceği gibi eski inanç türlerine de rastlanmaktadır. Örneğin, Savsırıko’nun böylesine zayıf yerleri dizleriydi. Savsırıko bir ateş topu biçiminde doğduğunda, annesi Setenay-guaşe, bebeği Demirci Tlepş’e götürüp su vermesini (suya daldırmasını) sağlamıştı. Tlepş çocuğu maşa ile dizlerinden tutup yedi kez suya daldırmış, “çocuğun vücudu çelik gibi sertleşmişti” diyor Adıg’e öyküsü, “Ancak demir maşa ile tutulan dizleri, su değmediğinden yumuşak kalmıştı”. Bu nedenle ok saplanmayan ve kılıç işlemeyen Savsırıko’nun vücudunun zayıf yerleri dizleriydi. Bu özelliğiyle Savsırıko, Greklerin Akhilleus’una (Aşil) benzemektedir.
Aşil doğduğunda, annesi Fetide onu suya daldırıp vücuduna su vermiş, çelikleştirmişti. Parmakları ile tuttuğu çocuğun topukları, su değmediğinden yumuşak kalmıştı (Aşil’in topuğu).
Adıg’e yiğitlik destanındaki halk anlatılarının çoğu gerçekçi bir kuruluş sergilemektedir, ancak şimdi sunacağımız bazı örnekler fantastik insan beğenilerine uygun bir biçimde süslenip güzelleştirilmiş, çekici ve ilginç kılınmış ve sanatsal öğelerle bezenmişlerdir. Örneğin Hımışıko Peterez’in (Хъымыщыкъо Пэтэрэз) bebeklik dönemini bir anımsayalım:
“(…)
Çınarın serti beşik ucu,
Şimşirin serti beşik kenarı,
Ceylanın sırt derisi beşik ipi,
Kamışın gösterişlisi de beşik sopası idi,
Peterez’i, analığı Jokoyan, bağladığında beşiğine,
Uzanıp parçalayıverdi beşiğin iki ucunu,
Gerinip kopardı beşik bağlarını,
Doğrulup dikiliverdi oda içinde!”
Böylesine bir başka abartılı örnek de “kız peşinde koşan bir delikanlı olmayan” Verzemegıko Şebatınıko örneğidir. Şebatınıko türküsünde sunulan görüntünün sanatsal düzenlenişinde ADIG’E dilinin birçok çarpıcı ve güzel renklerini bir arada görebilirsiniz:
“Manda gönünden kırbacını                      “Dombay şo ç’epşıri,
Sallıyor,                                                        Qéwterebğu,
Dolandırıyor (şaklatıyor) boynunda atının, Şıbğem qıréfeç’ı,
Tozutuyor,                                              Qıxıréğewtı,
Tozuttukları atının boynundan                    Yışı qıxiwtırer
Allı-karalı yükselip                                      Qoç’efı-qoç’apts’ew
Bulutlara karışıyor,                                     Weşofım xéhe,
İki burnundan                                             Yışı pebzıcınme
Fışkıran solukları atının                               Pşesıyew qarixırem
Kavuruyor otları,                                         Wıtsış’her yelığo,
Delikanlı kavrularaktan,                              L’ır, zélığojış’,
Oturuyor eğerinde,                                      Wenegum yıs,
Sol omzundan                                             Yısemegu tame
Güneş doğarken,                                         Tığer qışépsı,
Sağ omzundan                                           Yıjabğu tame
Çiy yağıyor...”                                             Wesepsır qışéxı...''
 
(Verzemecıko Şabatınıko pşınatlelerinden).
Nart ciltlerini okuyanlar insanlık kültürünün geçirdiği dönemleri (aşamaları) gösteren çok sayıda ilginç halk yapıtı ile karşılaşabilirler. Adıg’e şarkı söyleme geleneğinin yararlı bir sonucu olarak, türkülerle şarkılarda, ilk (eski) biçimlerin, öykülere oranla daha iyi korunmuş olduklarını görebiliyoruz.
Nart destanı, yaşamın ve toplumsal ilişkilerin bir moral kodeksi olarak ve örneklenilecek tipleri sunarak, çok eski dönemlerde öykü, türkü ve şarkılar biçiminde oluşturulmuştur.
Nart öyküleri içinde masal süjesi (özelliği) bulunanlar da vardır.
Adıg’e destanı ile çok eski dönemler mitolojisi arasında bulunan benzerliklere dikkat çeken ve onları belirleyen, ayrıca Adıg’e folklorunu derinlemesine incelemiş bulunan büyük Adıg'e yazarı K’eraş Tembot (1902-1988), yerinde olarak, bu konuda şunları yazmıştır:
“Dünya mitolojisindeki en ünlü motiflerin birçokları Nart destanında da görülmektedir. Vücuduna silah işlemeyen Savsırıko’nun silah işleyen yerleri dizleridir. Bu durum Homeros’un eski Grek destanı “Odyssea”daki (Odise’deki) kahramanı Aşil’in topuğuna benzemektedir. “Aşil’in topuğu” deyimi bu nedenle söylenmiştir, diyor K’eraşe Tembot. Adem peygamberin topraktan yaratıldığı, ayrıca insan ruhunun kılıç ya da başka bir cisimde bulunduğu biçimlerinde, birer animist (canlıcı) motif olarak dünya mitolojisinde görülen özellikler çerçevesinde, taştan doğan Nart Savsırıko motifi, ünlü dünya söylencesi “Dağa Zincirlenen Prometheus” motifini andırmaktadır. Prometheus’un “Ateşi Getirme” motifi ile Nart Savsırıko’nun yınıjdan (dev) ateşi çalması motifi de benzeşmektedir”. (Адыгэ орэдыжъхэр/Adıg’e weredızhxer, Mıyequape, 1946, s.12)
Bu ve benzeri özelliklerin Nart destanında da görülmesi, bilim adamı ve yazarların soruna ilişkin görüşlerini açıklamalarına neden olmuştur.
Dağa zincirlenen kişilerin, Nesren-jak’e ve Yınıj Şhabğo’nun (Yınızh Ş’habğo) oğlu gibi kişilerin ya da ıssız köşelerdeki inlerde ve karanlık uçurum diplerinde zincire vurulup bağlanmış kişilerin anlatıldığı Nart söylence ve öykülerinin Kafkasya kökenli olmadığını söyleyen yazarlar (L. G. Lopatinskiy gibi) vardır. Ancak bilim adamı ve yazarların çoğunluğu, bu söylencelerin (mit) Kafkasya kökenli olduğunu, bunların Greklerden alınmış şeyler olmadığını, tam tersine, sonraları Greklerin bu Kafkas öykülerini alıp onlardan kendi söylencelerini oluşturduklarını söylemekte ve bu görüşte birleşmektedir.
Abhaz dilinden söz ederken, Kafkas kökenli bir öykü olan Prometheus’a değinen akademisyen N. Y. Marr şöyle yazmıştı: “Bu öykülerden biri (…) Yunanistan’a ulaştı ve orada Prometheus efsanesine dönüştü” (39).

Ünlü Gürcü yazarı ve halk mitolojisi konularını derinlemesine incelemiş olan Akakiy Tseretelli’nin “Medeya” adlı oyununun eklerinde belirttiğine göre, Prometheus ve Yason-Medea’ya ilişkin söylenceler, “yöremizin çocuklarıdır”, onlar Kafkasya’da doğmuşlardır. 
Büyük Alman düşünürü Hegel, antik yazar Herodotos’un yazılarını incelerken, Greklerin tanrılarının çoğunu başka ülkelerden getirdiklerini belirtmektedir (40).
Bütün bunlar Nart destanının Kafkasya kökenli ve Kafkasya’da doğmuş olduğu gerçeğini kanıtlamaktadırlar.
Kafkasya’da yaşayan halklardan Osetler, diğerlerinden çok daha erken bir tarihte bir aydın zümresine kavuştular. Akademisyen Şifner Anton Antonoviç (1817-79), hukuk doktoru Pfaf Vladimir Vogdanoviç, akademisyen V. F. Miller (1848-1913), ünlü Gürcü roman yazarı, Osetçe’yi de çok iyi bilen Daniel Çonkadze (1830-60), ayrıca Oset yazarları Şanayev kardeşler olan Gatsir ve Cantemir (Djantemir), Bekmurza oğlu Aslan Murza Nart metinlerinin derlenmesi ve yayınlanmasında yoğun çalışmalarda bulundular. Sonuç olarak, Oset Nart parçaları daha erken bir tarihte yayın dünyasında yer almış oldular.
Bazı araştırmacıların Nart destanının “Alan-Oset kökenli olduğu” biçimindeki erken yargıları, bazı yabancı yazarların yanılmalarına da neden oldu. Ancak çok geçmeden bunların bazıları yanıltıldıklarını anladılar.
Örneğin, bu tek yanlı enformasyon durumunun Çek ülkesine ulaştığını, bilim adamı ve Kafkas dilleri üzerine çalışan Vatslov Çernı’nın Nisan 1958’de Prag’dan bize yazdığı mektubundan da anlıyoruz:
“Görüşlerini açıklayan tek bir Çek araştırmacısı var, o da Nartların İran kökenli olduğu görüşüne katılıyor. Ancak bu görüş (41) bana göre, tek yanlı bir enformasyona dayanıyor” diyor Vatslov Çernı. (ANİİ fond, 1. op. 40)
Sözünü ettiğimiz Nartlara ilişkin bu tür görüşlerin tek yanlı değerlendirmelere dayandığını, bilim adamı ve yazarlarca yazılanların da daha çok Oset kaynaklı yazılar olduğunu söylemek durumundayız. Ünlü ADIG’E yazarı   K’eraş Tembot (42), yazar ve edebiyat araştırmacısı D. G. Kestan (43), şair A. O. Şogentsuk (44), A. T. Şertan (Şortan) (45) ve HaçımTevne (Tэунэ Хьачым) (46) gibi yazarların zaman zaman ya da bazı destan metinlerinin yayınlanışları sırasında söyledikleri değinmeler dışında, Adıg’elerin kendi çalışmalarına dayanan, Nartlara ilişkin tarihsel ve filolojik araştırmalarının halen bulunmadığını söylemek durumundayız.
Nart destanı Adıg’eler tarafından henüz bilimsel anlamda tanıtılmadığından, onu derinlemesine incelememiz gerekiyor.
Adıg’e Nartlarını, kendisini örten sisleri dağıtarak ve geçmiş yüzyılları gün ışığına çıkararak bilim dünyasının önüne koyma görevi orta yerde duruyor.
Bunun için, bilimsel bir tutarlılıkla, Nartlara ilişkin olarak, Adıg’eler arasında bulunan şarkı, türkü ve öyküleri düzenleyenleri, derleyenleri ve bunların yayınlanmasında emeği geçenleri tanıtmak, Adıg’e destanı Nartların kimliğini herkesin anlayabileceği bir biçimde ortaya koymak gerekiyor.
 Devam edecek...
 DİPNOTLAR:
34) Bak. D. G. Jantiyev’in tebliği “O geroiçeskom epose se. Kavkaza”, ”Zapiski SKKC   Nİİ, t. II, Rostov na- Donu, 1929, s. 334.
35) Bak. A. M. Gadagatl. Geroiçeskiy epos ‘Nartı’ i ego genezis, Krasnodar, 1967, dördüncü bölüm, s. 108- 128.
36) F. İ. Buslayev. İstoriçeskie oçerki t. I, 1861, s. 1-2.
37) P. Ostryakov. Narodnaya literatura kabardintsev i yeya obraztsı, j. ” Vestnik Yevropı” t. ıv, agust 1879, sayfalar. 697-710.
38) Bu yerlerde Nart destanında karşılaşılan olayların çözümlenmekte olduğunu Kabardey Nartologu A. T. Şorten yazmaktadır (sb. ”Kabardino-Balkarskaya ASSR”, Nalçik, s. 528).
39) N. Y. Marr. O yazıke i istorii abxazov, M. -L. 1935, s. 144-145.
40) Bu noktayı Hegel şöyle açıklar: “Grekler tanrılarının büyük bir bölümünü başka ülkelerden ithal etmişlerdir. Herodotos bu durumu Mısır için kesin olarak söylemektedir. Dışarıdan alınan bu yabancı mitler (söylenceler) Grekler tarafından yeniden yoğurulmuş ve geliştirilmiştir. Fakat bu arada, benimsedikleri bu yabancı teogoniler, Grekler tarafından genellikle tanrıları yerici öykülere dönüştürülmüşlerdir” (Hegel. Soç. t. VIII, M. -L. 1935, 238-239).
41) Sözünü ettiğimiz d-r İrji (A. Hadeğal). 
42) T. K’eraş. Nartme yatxıdezhxer, ”Adıg’e weredızhxer”, Mıyequape, 1946, 12-14.
43) D. Kestan. Nartme yaepos, ”Adıg’e literature uçebnik”, Mıyequape, 1958, s. 42-50.
44) A. O. Şogentsuk. Nart Sosrıko yıkhıbarxer, Qeberteye Nİİ’m yı “Uçene zapiskexer”, t. IV, Nalşık, 1948, s. 137-156.
45) A. T. Şortanov. İskusstvo i folklor, ”Kabardinoğ-Balkarskaya ASSR”, Nalçik, 1957, s. 525-543.
46) Xaçim Tevnov. Ustnoe tvorçetvo kabardinskogo naroda, ”Literatura i pisateli Kabardı”, M. 1958, s. 17-18.
 
  Bugün 2 ziyaretçi (7 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol