adigehaber
  Yiğidin Kılıcı Körelmez- 1
 
Yiğidin Kılıcı Körelmez
 
 
Kişi, şiirsel bir ruhla doğmuşsa, o kişi büyük bir yetenek de olabilir. Ancak şiir dünyasında yer almak için bir başına yetenek yetmez, bıkmadan usanmadan çalışmak da gerekir. Yaşamın, en güçlü, en büyük usta olduğunu bilmen, sana sunduğu birikimleri kendinde yoğurman, toplumun istek ve özlemlerini kendinde yaşatman gerekir. Onları zeka ve yeteneğinle yoğuracak olduğunda, dört bir yana dal uzatmış bir şiir dünyası yaratırsın, bu takdirde okuyucu seni fark edecektir.
Geçmişin öğrettiği geleceğin yol göstericisidir
- İshak, Adıgelerin geçmişini, tarihini ele alan çok sayıda roman yazdın. Bunları okuyan kişi, geçmişle bugünü birbirine bağlamış olma başarısı karşısında şaşırıyor. Adıge’nin dününde yaşanan gözyaşı ile zoru, boy ölçüşme ile savaşın yıkımını, çile ile üzüntüyü gözler önüne seren dizeleri okuyup kitabı kapattığında, insanın yüreği acıyla kaplansa bile, ulusunun geleneği, doğruluğu, yiğitliği, adalet duygusu ve sabrı ile karşılaşıp gurur duymamak elde değil. Başka türlü söylemem gerekirse, romanların geleceğe giden yolu bizim için aydınlatıyormuş gibi bir izlenim bıraktı bende. Bu kitapları yazıp kitlelere ulaştırmakla amacına ulaşmış olduğunu düşüncesinde misin?
- Kitlelere ulaştırmak istediğim şeyi sen de söylemiş bulunuyorsun. Amacım geçmişi kınamak değil, onun için yazmıyorum, gençlerin ulusun geçmişini öğrenmeleri, başımıza gelen felaketlerden, yıkımlardan ders çıkarmaları ve bu gibi konularda kafa yormaları için yazıyorum, tek dileğim bu. Ulusun kökünün dayandığı yer, geçmişten gelen birikim, bilim, işte bunlar geleceğin yolunu aydınlatırlar. Ulusumuz çok sayıda yıkımla karşılaştı. Ancak bu olup bitenler, Adıgelerin başına gelenler nedeniyle kılıcımı bilediğim, birilerini hedef gösterdiğim sanılmasın. Arşiv belgelerinden aldığım doğru şeyleri sanatsal yöntemlerle işleyip okuyucuya sunuyorum, herkesin yazılanları anlayarak okuduğunu sanıyorum.
Hangi biçimde olursa olsun, barış içinde yaşamanın en güzel şey olduğuna inanıyorum. Bir zamanlar bizler de bu topraklara gelip yerleştiğimizde kuşkusuz birilerine zarar vermiş olabiliriz. Başucumuzda yükselen güneş binlerce yıldan beri ayırım yapmıyor, hepimizi ısıtıyor, pınarlar hepimizin susuzluğunu gideriyor, verimli topraklar hepimize ürün sunuyor. Tarihsel romanlarımda böylesine bir anlayış yatıyor. Ulusunun acılarını ve sevinçli anlarını bilmezsen, dün ile bugünü karşılaştırmasını yapmazsan, iyi yazar, bir emekçi ve politikacı olabilir misin? İstediğim tek şey, Adıgelerin gerçek tarihini, güzel geleneklerini ve karakteristik özelliklerini gelecek kuşakların, gençlerin unutmamaları. Okuyucularım buna benzer konulardaki görüşlerini benimle paylaştıklarında ayrıca mutluluk duyuyorum.
Biz hepimiz kardeşiz, Adıgeyiz. Ulusum üyesi kişileri farklı adlarla çağırmayı sevmiyorum: Kabardey’de yaşayanlara “Kabardeyler”, Karaçay-Çerkesya’daki Adıgelere de “Çerkesler” demiyorum. Hepimiz Adıgeyiz, herkes elinden geldiğince çalışmalı, mesleği neyi gerektiriyorsa onunla ulusumuzu ileriye götürmeli, ulusun adını en güzel bir biçimde duyurmalı.
- İshak, romanlarında tanıttığın örnek kahramanlarla bütün bir ulusu eğitmiş olmanın değeri hiçbir şeyle ölçülemez. Tarihten alınmış kişileri, gezginleri, silahşorları, yaman savaşçıları bugünkülerle karşılaştırdığımızda, büyük bir fark bulunduğunu görüyoruz. Bugünkü edebiyatın o gibi yiğitleri ele alması gençlerimiz, çoluk çocuğumuz için olumlu bir örnek oluşturabilir mi?
- Her dönemin kendine özgü kahramanları olur. Kahraman olan, göğsünü yumruklayan, büyük konuşan kişi değildir. Eksiksiz biri değildir kahraman, ama o kişi yiğit ve adil ise, ulusunu, köyünü, ülkesini gerçekten düşünüyorsa kahramandır. İşinde başarılı çok sayıda kişi olabilir, işte böylelerini günümüzün kahramanları olarak göremez miyiz? Görebiliriz. Çünkü onların başarıları başkaları için iyi örnek olur. Bugünkü gençlerden söz edecek olursak, onları bilmedikleri konularda eğitmek gerekir, kınamadan önce. Köyümdeki okulda beni okutan öğretmenlerim annem gibi yaşamımda yer aldılar, onlar beni yaşama hazırladılar, eğittiler. Şu sıralar öğretmenlerle öğrencilerin ilişkileri büyük bir değişim süreci içinde, yine de umudumuzu yitirmemeliyiz. Sıra ülke savunmasına geldiğinde, çoluk - çocuğun dayanışma içine gireceğinden, yiğitçe davranacağından kuşkum yok.
Ulus yazarının dili doğru ve gerçekçi olmalı
- İshak, romanların sadece seni üne kavuşturmuş değil, çok sayıda ülkede de ulusumuzu tanıttın, Adıgelerin geleneğini, özelliklerini oralara ulaştırdın. Bununla birlikte, inanıyorum, kitapların gençlerimizin ulus bilincini geliştiriyor, diaspordaki Adıgelere inanç götürüyor, tarihten yerinde dersler çıkarmamızı sağlıyor. Hepsinden de önemlisi Adıgece yazıyor olman tabii. Rusya’nın en iyi yazarları arasında adın geçiyor, anadilinde yazarak ülkende yaşamakta olmanın yararı hiçbir şeyle ölçülemez diyorum.
- Yazarın yaşaması ve çalışması gereken yer doğduğu yerdir. İçinde ülke sevinci yoksa, kendi ulusunun tarihini bilmiyorsa, geçmişinden habersizse, eski öykü ve şarkılardan beslenmemişse, anadiline hâkim değilse, o kişi ulusal bir yazar olamaz. Ben birçok kez Moskova’da bulundum: Rusya Yazarlar Birliği Yönetim Kurulu Sekreteri, Bağımsız Devletler Topluluğu Yazarlar Birliği Yürütme Kurulu Başkan yardımcısı, “Oktyabr” [Ekim] adlı sanat-edebiyat dergisi genel yönetmenliği görevlerinde bulundum…Kendi kişisel çıkarımı düşünecek konuma gelmiştim ama biran olsun çıkarımı gözetmedim: Ben memur değildim, yazarım, ulusumun yazarıyım. Silahım da Adıgecem. Moskova’ya gitmekle neyi yazardım ki? Kişiliğimi değiştirmezdim. Kişisel görüşüme göre, yazar ulusu içinde yaşamalı, aksi takdirde, özü, içeriği olan bir şey ortaya koyamaz.
- Tarihi roman yazmak sıradan roman yazmaya benzemez, çok daha zordur. Bu konuda belirli sanatsal ölçütler var; belgeleri incelemen, sayısız kitap okuman, gerçekle yazarın sanatsal yeteneğini bir araya getirip bir sonuca ulaşman gerekiyor. Bu zorlu ölçütleri tarihi romanda nasıl yerine getirdiğinizi bize kısaca anlatır mısın? Bir tarihsel roman yazman için ne kadar bir süre çalışıyorsun?
- Bir romanın konusunu yaklaşık bir yılda hazırlıyor, bir iki yılda da romanı yazıyorum. Romanı türüne uygun biçimde yerli yerine oturtmak için birçok kez yeniden okumam, düzenlemem gerekebiliyor. Adıgelere ilişkin olarak bilim insanlarımızın yazdıklarını okuyorum. Bununla yetinmiyor, romanda dile getirdiğim belgelerin bulunduğu arşivlere başvuruyorum, söz gelişi Moskova, St.Petersburg, Krasnodar, Stavropol, Tiflis, İstanbul, Paris, Tahran, Şam, Kahire arşivlerinde araştırmalar yaptım. Elimde değişik yüzyıllara ait ve Adıgelerin yaşamına ilişkin belgeler, uzak yüzyıllarda olmuş olaylara ilişkin ilginç yazılar bulunuyor. Adıgelere ilişkin çok sayıda yazı var!
Kremlin’de bulunduğum sıralarda geniş çalışma olanağı elde ettim. Sovyetler Birliği Üst Meclisi’nde (Milliyetler Sovyeti’nde) milletvekiliydim, hiçbir engelle karşılaşmadan Rus subaylarının, generallerin anılarını okuma fırsatı buldum, yabancı ülkeler yazar ve diplomatlarının yazılarını gördüm. Her biri ilginç bir arşiv belgesiydi. Bu biçimde bir araya getirdiğin belgelere dayanarak yazmaya başlıyorsun. Çok sayıda tarih kitabı yazmış olsan, bunlar yayınlanmış olsa bile, yeniyi yazmaya başladığında ilk kez yazıyormuşsun gibi içinde bir ürperti oluştuğunu duyuyorsun. Tarih kitabı dışında olaylara bir yaklaşım olanağın da olmaz. Çok büyük ve geniş boyutlu hazırlanman gerekir, bu bir yana, bir de yazmaya başladığın dönemi iyi öğrenmen, o döneme gitmen ve o dönemde yeniden yaşaman, bulunman gerekiyor. Çok ilginç bir şey, insana mutluluk veren bir olaydır bu. Söz gelişi, ünlü beyler Reded ve Mstilav dönemini canlandırmak, yeniden yaşatmak ve gözler önüne sermek neye değmez ki... Sadece o kahramanları değil, o yerde yaşanmış hainlikleri, casuslukları da okuyucuya göstermek gerekiyor.
Bu son dönemde yazdığım tarihi kitaba, romana “Hehesher” (Xexesxer/ Хэхэсхэр; Diasporada, Anayurt dışında yaşayanlar) adını verdim. Kitap Rus-Kafkas Savaşı döneminde Türkiye’ye sürülen, kovulan, ardından Balkanlar’dan Osmanlı İmparatorluğu’nun başka yerlerine göç ettirilen Adıgeler konusunu işliyor. 1877 – 1878 yıllarında, son Rus-Osmanlı Savaşı sona erdiğinde, soydaşlarımız topluca Balkanlar’dan çıkarılıp Orta Doğu topraklarına göç ettirildiler. Bu son tarihi romanla Rus-Kafkas Savaşı’na ilişkin beş ciltlik seriyi, diziyi tamamlamış oldum.
Amacını gerçekleştirmeyenin gücü de sona ermez
- Kitap, resim ya da şarkı yazdığında, insanın kendi yaratıcı yeteneğinde bir gelişme olduğunu fark ederek mutluluk duyduğu söylenir. Ben de şunu sormak isterim, severek yaptığın bir iş sana sevdiğin şey değerinde bir mutluluk verir. Kısaca belirtmem gerekirse, sevdiğin işten bıkmak olmaz. Durum öyle de olsa, İshak, sen çok büyük bir iş yapıyorsun, yazdığın onca koca romanlar için gereken gücü nereden alıyorsun?
- Ben bizi yaratan Ulu Tanrı’dan çok memnunum, bana kendi yaratıcı yeteneğinden bir parça olsun sunduğu için. Yazdıkça moral buluyorum, sözlerimle ulusumu, ülkemi ve insanlığı yücelttiğim için ayrıca mutluluk duyuyorum, bu konuda gerçekten şanslıyım. Ancak, yaratıcı yetenek gerektiren çalışmalar sadece mutluluk vermez, zor şeylerdir bunlar. Yazar Hatko Ahmed’in dediği gibi, o an aradığın sözcüğü bulman bile kolay şey değil. İğne ile kuyu kazımaya benzer.
İnsanlar ünlü yazara ve ona gösterilen ilgiye özlem duyar, onu örnek alırlar. Ama o insanlar içinden çok azı başarının kişisel yeteneğe bağlı bir şey olduğunu kavrayabiliyor. Her zaman yazar bir başına kitaplarıyla baş başa kalır. Yazara en yakın kişi bile aradığın sözcüğü bulmanda, düşlediğin bir olayı açıklaman, göstermen, olayı sonuna götürmen konusunda, ilginç bir süje, bir özne bulmanda kimse sana yardımcı olamaz. Moral verirler, danışmanlık yaparlar, ancak kitabın sayfalarını kendileri dolduramazlar.
Benim en iyi çalışma saatlerim, gün ağarırken, şafak vakti olur. ‘Jev ketecırem Thar kıfepsev’ (Erken kalkana Tanrı yardımcı olur) sözü doğrudur. 75 yıldan beri edebiyat dünyası içinde, onun kırlarında dolaşıyorum, bir dize, bir satır olsun yazmadığım günüm olmaz.
Her sabah yazmak için sabırsızlanır, masamın başına geçerim. Yeryüzünün güne uyandığı, en güzel amaçların boy verdiği, düşünce ile gücün birleştiği bir süreçtir sabah vakti. O sırada bir güç yitirdiğini düşünmezsin bile, dün bulamadığın şey, bir bakarsın bugün kendiliğinden sayfanda belirivermiş…
- Sadece Adıgelere ilişkin şeyler değil, değişik uluslar arasındaki ilişkileri daha iyi hale getirme çabalarına da katkıda bulunuyorsun. Bu konuda ülke yöneticileri ile de buluşabiliyorsun. Üst yöneticilerle ulus ve ülke sorunları üzerine açık konuşma olanağını elde edebiliyorsun. Yıllardır Rusya Sivil Toplum Kuruluşu üyesi olarak da çalışıyorsun. Bu konuda yazarın bir siyaset ve toplum işçisi olması gerektiğini senin örneğinden anlıyoruz. Bütün bunları yaratıcı yeteneğine zarar vermeden nasıl bir araya getiriyor ve birlikte götürebiliyorsun? Bundan başka günümüzün politik ve toplumsal yaşamına ilişkin görüşlerini de öğrenmek istiyorum.
- Yazar toplumsal yaşamdan uzakta yaşamını sürdüremez. İnsanı kaygılandıran şeylere, yeryüzünde olup biten şeylere karşı kör ve sağır olamam. Ben uzun süreden beri ülkenin toplumsal-politik yaşamı içindeyim. Eski Adıge oblastı [ili] ile Krasnodar Kray Temsilciler Meclisi ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Yüksek Meclisi milletvekilliği görevlerinde bulundum. Yazar böyle şeylerden olumsuz etkilenebilir mi? Bir yönüyle “hayır” denebilir, başka bir yönüyle de, toplumsal görev fazla vaktini aldığı için kötü etkilenme olur dersem bile, benim açımdan yararı zararından çok olmuştur diyebilirim. Çünkü yeryüzünde olup bitene, yaşama daha derinlemesine bakabiliyorsun. Bunları bilmezsen kimin yazarı olabilirsin ki?
Başka bir yönden baktığınızda da, “Tarih kitapları yazan biri günümüz dünyasını nasıl, ne düzeyde öğrensin” diyebilirsin bana. Günümüz dünyasının geçmişin bir devamı olduğunu varsaydığımızda, tarihi bilme gereği yanında günümüz yaşamını da tanıman, bilmen gerekiyor.
Dünyaya bakış açımdan, düşünce biçimimden söz etmem gerekirse, her şeyden önce belirtmem gereken şey ülkem, Adıgey’dir. Yurduma, ülkeme vurgunum, onlar canımın içidir. Ekonomi, kültür, bilim, eğitim ve spor alanında soydaşlarımın başarılarını duydukça seviniyorum, başım yukarılarda oluyor, gurur duyuyorum. Devletimizin kazanımları ve karşılaştığı zorlukları yüreğimde duyuyorum, elimden geldiğince ülkemin gelişimine katkıda bulunmaya çalışıyorum.
Rusya Federasyonu Sivil Toplum Kuruluşu içinde ulusal sorunları dile getirmeyi görev sayıyorum. Çünkü Rusya’nın güvenliğinin orada yaşayan az nüfuslu ulusların dayanışmasına bağlı olduğuna inanıyorum. Dünya tek düze [monoton] değil, biz de tek düze değiliz, büyük farklılıklar barındırıyoruz. Farklı giysiler taşıyoruz, farklı danslarımız var, farklı dillerde konuşuyoruz. Bu farklılıklarımız asıl güç kaynağımız. Bugün Rusya’da önceliği neye vermek gerekiyor? Yine yeniden onu belirteyim: İnsanların kardeşliği ilkesine.
- Uzun yıllardan beri Adıgey Yazarlar Birliği başkanısınız, cumhuriyette yayınlanan dört derginin ortak yayın kurulu başkanısınız. Bunca işin altından nasıl kalkıyorsunuz, doğrusu şaşırıyorum, onca işe zaman ayırma gücünü nereden buluyorsunuz? İshak sen ne zaman dinleniyorsun?
- Doğrudur, çok şeyle ilgileniyorum. Yazarlar Birliği’ne gücümü katıyorum, Adıgece yayınlanan “Zekoşnığ”, “Joğobın” [Жъогъобын], Rusça yayınlanan “Literaturnaya Adıgeya” (Adıgey Edebiyatı) ve “Rodniçok” [Küçük Pınar/ Bıngıldak] dergilerinin genel yayın yönetmeniyim.
Hemen belirteyim: Dinlenme saatlerinde yazıyorum. Yazdığını beğendiğinde, harcadığın zamana ve emeğe değer diyorsun. Kalbin temiz, güzel olduktan sonra çok şeyi başarabiliyorsun. Yaşamım hep mükemmel geçmedi, mutluluk duyduğum anlarım, çelme takılan durumlarım oldu. Ama her ne olursa olsun üstesinden geliyordum: “Akşam güneşi batsa bile sabah güneşi yeniden doğar!” Hiçbir zaman umutsuz olmadım, insana asıl zarar verenin, mutsuzluğun kaynağı olan şeyin umutsuzluk olduğuna inanıyorum. Güçsüz olduğum, halsiz düştüğüm de oluyor. Böyle olduğumda kendimi dinliyor, kendi kendime ayağa kalkıyorum. Çok kişi söylüyor: “Yaşına göre çok güçlüsün”. Vaktini dolu dolu yaşamalısın, içinde iyilik olmazsa, seni yer bitirir. Gece başını yastığa koyduğunda, güzel bir gün geçirmiş olmanın verdiği huzurla sabahı düşünerek, Tanrıya şükrederek uyumalısın.
Şans emeğinle birlikte gelir
- “Mutlu olduğum, çelme atılan anlarım oldu” dedin. Yine yaptığın çalışmalara büyük bir değer biçildiğini, çoğunluğun seni sevdiğini, beceri ve yeteneğinle rahat bir yaşam sürdürdüğünü sanıyorum. Yanılıyor muyum?
- Üzüntü duymadığımı, bana saldırılmadığını, kalbimi kıran birileri çıkmadığını sanıyorsan yanılıyorsun. Yakınmayı sevmem. Kendime güvenerek, önüme çıkan güçlükleri aşarak yeniden güç topluyor, yaşamımı sürdürüyorum. Yaşamım hep güneş aydınlığı gibi parlak geçmedi, kendi kendime tökezlediğim, başkalarından çelme yediğim durumlarım oldu. Başardığım çok şey var, başaramadığım da az değil. Bana yararı dokunanların iyiliğini hiç unutmadım, zarar verenlere de kin duymadım. Böyle durumlarda annem hep söylerdi: “Seni eleştirmeye başlarlarsa adam olmuşun demektir, oğlum kimseye kırgın olma”.
Yaratıcılıktan konuşmak gerekirse, yolumu kendim çizdim, bundan mutluluk duyuyorum. Yine de hiç kimsenin bana yardımcı olmadığını söyleyemem. Çünkü bana Rus yazar dostlarım destek oldular: İlk kitaplarımı Moskova’da yayımlayan K. Çukovski, M. Svetlov, D. Zaharçenko, M. Lvov, Edebiyat Enstitüsü’nde öğrenci olduğum sırada beni fark edip SSCB Yazarlar Birliği’ne alınmamı sağlayan Sergey Mihalkov, Natalya Konçalovskaya, hemşehrilerim ҚereşeTembot, Қıŝeko Alim, Yevtıh Asker, Veĥte Abdulah, Kaysın Kuliyev ve daha başkalarını sayabilirim. Bugün de kitaplarımı kişisel paralarıyla bastıran dostlarıma teşekkürlerimi sunuyorum. Ama kim yardım ederse etsin yazarın kendi yeteneği yoksa para etmez, kendi kendine yeterli olman en önemlisi.
Yazı yazmak kolay şey değil, en zoru da düz yazı. Şiiri bugün “yazmasan”, sabah yazsan da olur. Roman öyle değil, her gün bıkmadan onunla ilgilenmen gerekir.
- Yaşamın kolay bir yolculuk olmadığını biliriz, ama şanslı isen, bir çok güçlüğü aşarsın diye düşünüyorum. Aşıp geldiğin bu büyük yolculuk seni tatmin etti mi, bugün için kendini şanslı biri olarak görüyor musun?
- Şans kişiye göre değişir. Bazıları şansı aşkta arar, ancak aşk başa gelen, yaşanan bir duygudur. Aile mi, çocuklar mı? Küçük oldukları sürece çocuklar kalbini kırmazlar, sana mutluluk katarlar, sevinç duyarsın. Ama büyüdüklerinde, bizden kopuyorlar. Çalışmaya gelince? Sevdiğin mesleği yaptığın sürece, en çok da yaratıcı bir işse bu, sana huzur verir. Daha derine inersek, şans, mutluluk dediğimiz şey yaşamdır, sağlam ayak bastığın, sorunlarla uğraştığın şey yaşamın kendisidir. Ev inşa ettiysen, fidan ektiysen, çocuğun olduysa, yaşamın köksüz kalmaz derler. Bunun felsefi bir görüş olduğunu anlayarak düşünüyorum: İyi bir kitap yazman, dinleyenlerin beğendiği bir şarkı bestelemen, güzel bir resim yapman daha kötü şey olabilir mi? Benim bir ailem var, kız ve oğlan torunlarımla mutluluk duyuyorum. Epey zamandır büyüdüler. Her biri sağlam birer ağaç kökü gibi. Yaşamım köksüz kalmadı. Allah bana yetenek bağışladı, sağlıklı olmamı sağladı, ben de elimden geleni yaptım. Şans ve mutluluk denen şey benim için budur.
- Mutlu olmak için insana çok az şey yeter. Bugün kitaplarını toplu halde bana verdin ve beni mutlu ettin. Doğumunun 85. yılını karşılama bağlamında bu toplu eserlerin yeniden yayımlanmış olmalarının seni mutlu ettiğinden kuşkum yok. Bu kitaplarda neler anlatılıyor?
- Yayınlanan toplu kitaplarım arasında şiirlerim, manzum eserlerim, romanlarım, gazete yazılarım yer alıyor. Bu yazılar çok sayıda, 70 yıl boyunca yazmış olduğum yazılar. Tarih kitaplarım sadece tek yüzyıla ilişkin değil. Bu kitaplarla X. yüzyıldan başlayarak Adıgelerin dünyasını ortaya koydum, sergiledim. Bunları okuyucuya sundum. Kişisel görüşüme göre, Rusya’da yaşayan uluslar içinde en güvenilir olanlar arasında Adıgeler yer alıyorlar. Rusya devletinin kuruluşunda, yapılandırılmasında soydaşlarımız büyük görevler yüklendiler, katkılarda bulundular.
- “Yerle Göğün Buluştuğu Yerde (Ufukta) Ne Var?” kitabında aklından geçen düşünceleri anlatıyorsun. Bugün çıktığın yüksek yerden aşağıya doğru bir pencereden baktığında, kitabın sonunda, yeryüzünde daha başka yeni şeyleri aramakta olduğun gibi bir izlenim doğdu içimde. Hangi konuda bizi yeniden sevindireceksin, hangi konu üzerinde çalışıyorsun?
- Sözünü ettiğin kitabın ardından geçmiş dönemleri anlatan iki roman, “Rafığeher” (Рафыгъэхэр/ Kovulanlar/ Ülkesinden Sürülenler), “Hehesher” (Xexesxer/ Хэхэсхэр, Diasporada/ Yurt dışında yaşayanlar) romanlarım yayınlandı. Kesin söyleyeyim: O iki romanla işim bitmedi, çalışma gücüm, kapasitem sona ermedi. Başlayacağım işi ya da başladığım işi vakitsiz açıklamayı uygun bulmuyorum, ama sana söyleyeyim, şu an “Hattxer” (Хэтхэр/ Xetxer, Hattiler) konusu üzerinde çalışıyorum. Tarihsel bir roman olacak bu. Uzak geçmişte yaşayanlara bir göz atmak, Adıgelerin türediği söylenen insanlara ilişkin bir tarih kitabı (versiyer) yazmak istiyorum başarabilirsem…
- İshak, sana büyük bir saygı duyuyorum. Ulusa ve ülkeye karşı yüklendiğin görevleri uzun bir süreden beri başarıyla tamamladın, şimdi de gücünü ve yeteneğini ulusun gelişimi için ortaya koyuyorsun, bundan böyle Tanrı sana sağlık versin ve seni bize bağışlasın, bunun için dua ediyorum. Saçlarına henüz ak düşmeye başlamış. Bu nedenle 15 yıl sonra bir görüşme daha yapmak üzere sözleşme yapalım diyorum.
- Yaşarsam, yüz yaşıma varırsam tabii…
Meşbaşe İshak hafifçe gülümsedi.
Görüşmeyi yapan NEĆEPICE Zamir
Adıge mak, 18 Mayıs 2016
Yorumlar
 
  • Хьилми Ацумыжъ Agbi, rodniçok iki farklı anlama sahip kelime, birisi sizin yazdığınız gibi bıngıldak ikincisi ise psınejıye, minik su kaynağı, Pınarcık, kaynakcık.

    Ben derginin isminin bu ikinci anlamı taşıyan kelime olduğunu düşünüyorum.
    Daha Fazlasını Gör
 
 
 
 
 
Yorum yaz...

  •  
 
  Bugün 23 ziyaretçi (27 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol