adigehaber
  Güzelliğinin Kurbanı Oldu
 

Güzelliğinin Kurbanı Oldu

3 Mayıs 2015

  

 

 

  Komşu ihtiyar  70 yaşına basmıştı. Doğum günü kutlamasına gelmiş olanlar artık evden ayrılıyorlardı. Bahçeden çıkacağım sırada arkamdan bir kadının bana seslendiğini duydum.

 

- Doğum gününe geldiğin bu kişinin  sadece bir komşun değil, bir akraban da olduğunu biliyor musun? – diye sordu bana kadın. Geriye dönüp baktığımda kadının adamın ablası Aşerĥan olduğunu çıkarmıştım. Onun Şapsığ halkının başına geleni iyi bildiğini, yaşlıların Şapsığlara ilişkin eski anlatılarını aklında tutmayı başardığını, belleğinin çok güçlü olduğunu sık sık duyardım.

 

 

 

Kendisinin ve kardeşinin bizimle olan yakınlığını, ne derece akraba olduğumuzu öğrenmek istemiştim. Aşerĥan çekinmeden her şeyi bana anlattı…Uzun yıllar önce Rus-Kafkas Savaşı sırasında, Psışo Irmağı sol yamacında bulunan küçük Şapsığ köyü Hacıkotame’ye bazı Rus birlikleri   uğramıştı. Yol doğruca Karadeniz kıyısına uzanıyordu, deniz köyden 15 km uzaklıktaydı. Daha önceleri de Rus askerleri Hacıkotame’de yağma yapmış, ortalığı yakıp yıkmışlardı. Dağlılara sürekli yıldırma saldırıları yapmış, çok sayıda kişiyi öldürmüşlerdi. Köye girip ortalığı ateşe vermiş, önlerine çıkan herkesi, yaşlı, genç, kadın ve çocuk demeden öldürmüşlerdi. Şimdi de önlerine çıkacak başka köyleri ateşe vermek üzere yola koyulmuşlardı.

 

 

 

 

Daha sonra haydut sürüsünden  yarı yanık yarı yıkık halde kurtulan ev yıkıntıları yeniden bu insanlara mesken olmuştu. Ormana kaçıp canını kurtarmayı başarmış olanların bazıları dönüp buralara yerleşmişlerdi. Sayıları 50  kadardı.

 

 

 

Evlerin ve insanların darmadığın edildiğini gören komutan ile yardımcısı aralarında konuşuyorlardı:

 

 

 

- Nüfusu çok olmayan bu Dağlı halkının bu dünyadan ayrılma  zamanı gelmiş olmalı. Yüce Çarımız (Zivshan) bundan memnun kalacak, kısa sürede isteği gerçekleşmiş olacak.

 

 

 

- Doğru dersin yüzbaşım, - diye komutanın başlattığı konuşma bir çocuk sesiyle bölündü. Askerlerin sürerek getirmekte oldukları genç ve güzel bir kadını gördü. Ağlayan ise kadını izlemekte olan 5 – 6 yaşlarındaki bir kız çocuğu idi, ince küçük ellerini annesine uzatmak istiyordu.

 

 

 

- Bu kadın kaçmaya, saklanmaya kalkıştı, - dedi komutana askerlerden biri kadını parmağıyla göstererek. Komutansa kadına yaklaşıp iyice gözden geçirdi. “İyi giyindirirsen, gerçekten çok güzelmiş”, - dedi kendi kendine ve emir verdi:

 

 

 

- Kadını birlikte götüreceğiz!

 

 

 

 

 

Atın terkisine atmak üzere kadının ellerini ve  ayaklarını bağladılar. O ana değin ağzını açmamış olan kadınının Rus askerlerine nefretle baktığı, gözlerinden alev fışkırırcasına bağırdığı ve  içindekini kustuğu görüldü. Haykırıyordu ama ne dediği anlaşılmıyordu.

 

 

 

Kuban Irmağı boyundan   olan çevirmen (-Bjeduğ olmalı- hcy) kendini tutamadı ve komutana yaklaşıp ricada bulundu:

 

 

 

- Kız çocuğunu kendisinden ayırmamamız için yalvarıyor. Çocuğu da birlikte götürsek…

 

 

 

- Olmaz öyle şey! Gerekmez! – gözleri kanlanmış biçimde hiddetle bağırdı subay.

 

 

 

Ağzını tıkayarak kadını atın terkisine attılar.

 

 

 

- Kozodoyev! Dikkat et, sakın düşmesin, - diye bağırdı komutan at sırtındaki iri cüsseli askere.

 

 

 

Kız çocuğu durmaksızın bağırıyor, korku içinde ağlıyordu.

 

 

 

- Bu küçük kara kediyi çabuk susturun! – diye bağırdı  komutan kızmış halde. Ardından bir asker çocuğa bir dipçik darbesi indirdi. Bağırma sesi kesildi.

 

 

 

Kız çocuğun teyzesi Ĥanguaşe’nin tam yetişeceği bir sırada “Haydi gidelim!” diye komutan emir verdi ve birlik köyden ayrıldı…

 

 

 

Küçük Sas kendine geldiğinde annesi çoktan götürülmüştü. Ardından Sas uzun bir şok, bir travma dönemi geçirdi. Ĥanguaşe çocukla yakından ilgilendi, kısa sürede toparlanmasını sağladı. Ĥanguaşe’nin Sas ile yaşıt bir kızı vardı, adı Bıḱo idi. Her iki kızı da birlikte büyüttü.

 

 

 

Aşerĥan’ın anlattıklarını ilgiyle dinliyordum, sözlerine bir ara verip yüzüme baktı:

 

 

 

- Sas, doğum gününü kutladığımız ağabeyimle benim ninem, Bıḱo da senin ninen. Akrabalığımız, yakınlığımız buradan geliyor.

 

 

 

Duyduğum şeyler karşısında donup kalmıştım. Sas ile Bıḱo’nun geçmişlerini öğrenmek istiyordum, çok geçmeden Aşerĥan yeniden anlatmaya başladı:

 

 

 

- Aradan yıllar geçti, Sas ile Bıḱo birer genç kız oldular. Çok yoksul bir yaşamları vardı ama sağlıklı ve çalışkan idiler, örnek birer kız oldular.

 

 

 

Sas annesini andırıyordu: İnce uzun boylu ve alımlıydı. Siyah saçları dizlerinin altına değin dökülüyordu, iri kara gözleri vardı, kalın dudakları olgun bir kiraza benziyordu. 

 

 

 

Her iki kız da aynı yıl iyi delikanlılarla evlendiler. Onlar Neğuş Irmağının Psışo’ya katıldığı yere yerleştiler. Evleri bitişik, verandaları Kafkas Dağlarına dönüktü. Dağları aşıp Karadeniz’e gidenler Sas ile Bıḱo’nun yanına uğramadan geçmezlerdi.

 

 

 

Kocaları çalışkan kişilerdi, birlikte hayvan otlatırlardı, meyve bahçeleri vardı, toprağı sürer mısır eker, arıcılık yaparlardı.

 

 

 

Bıḱo’nun kocası Neǵıye şifalı otları toplardı, babası Hapĺıĵ   hastaları iyileştirirdi. Birlikte çok kişiyi iyileştirmişlerdi. Neǵıye  de artık köylere çağrılan, yaralıları ve hastaları iyileştiren bir halk hekimi (aze) olmuştu.

 

 

 

İlk yıllar her iki aile aynı sofradan yiyordu. Çocukları olup tek bir sofraya sığmaz olduklarında ayrıldılar,  kendi mutfaklarını kurdular. Ancak, kız kardeşler, pişirdikleri yemekleri birbirlerine götürüyor, yakınlıklarını sürdürüyorlardı.

 

 

 

Fırtınalı bir sonbahar gecesi Sas köpek havlamasına uyandı. Kocası Haçeyıf kandili  yakıp bahçeye çıktı. Dışarıdan konuşmalar geliyordu, kocası iki adamla birlikte içeri girdi. Adamların uzun paltoları (ćeқo) sırıl sıklam olmuş üstlerinden sular akıyordu.

 

 

 

Sas çarçabuk ocağı yaktı, kocasının kuru elbiselerini getirip adamların giyinmelerini sağladı.

 

 

 

Çok geçmeden Neǵıye ile birlikte Bıḱo da yetişti. Kadınlar üç ayaklı sofraya kurutulmuş et ve kaçamaktan oluşan yemeği koyup adamları ağırladılar, ardından boza sundular. Adamlar bu candan karşılanma ve konukseverlik nedeniyle çok memnun kaldıklarını ve teşekkürlerini sunduklarını söylediler.

 

 

 

İki yolcudan birinin ses tonunun iyi  çıkmadığını fark etti Neǵıye:

 

 

 

- Değerli konuğumuz, üşütmüş olmalısın. Adamın alnına elini koydu, ardından konuşmasını sürdürdü. – Evet, ateşin çıkmış. Sırtını bana bir dönüver.

 

 

 

Neǵıye kulağını konuğun sırtına dayadı, derin bir nefes al dedi ve dinledi. Ardından giyinip kendisini izlemesini söyledi adama.

 

 

 

 

 

- Birkaç gün konuğum olman gerekiyor. Ciğerlerini üşütmüşsün, bu durumda yola çıkmamalısın, - dedi Neǵıye.

 

 

 

 

 

Adamı evine götürdü, keçi yağı ile şifalı otları karıştırıp bir merhem yaptı, adamın sırtına sürdü. Ardından yazın dağ eteklerinden toplamış olduğu şifalı ot köklerini kaynatarak bir sıcak içecek hazırladı, içine bal ve propolis (ţeţey) katarak adama içirdi. Yamçı ile sararken de konuğa şunu söyledi:

 

 

 

- Kısa sürede terleyecek, kısa sürede de iyileşeceksin.

 

 

 

Birkaç gün sonra Neǵıye hastayı yeniden dinledi, rahat bir nefes aldı. Hastalığı atlatmış, sağlığına kavuşmuştu.

 

 

 

Konuklar yola çıkacaklarında Sas ile Bıḱo halıẃeler/ içli börekler (хьалыжъо) pişirdiler, yanlarına da kurutulmuş et ve peynir koydular, konuklara yol azığı hazırladılar. Haçeyıf ile  Neǵıye’ye, kendi köylerinin saygın demirci ustası Yusıf’ın ürettiği bıçaklardan birer tane verdiler. Kuban Irmağı boyundaki Amĵıye köyünden gelen bu iki konuk, kendilerine yapılan bu yardımlardan son derece memnun kaldılar. Evden ayrılırlarken, Neǵıye’nin iyileştirdiği Halmıko’nun küçük kardeşi Nurbıy, dizistü çöküp Tanrıya yalvardı:

 

 

 

- Eşi benzeri olmayan Yüce Tanrım!  Anamdan doğmuş kardeşlerim imiş  gibi bize candan davranan bu ev sahiplerini ömrüm boyunca unutmayacağıma and içerim. Sensin onları bizim karşımıza çıkaran. Onların bizi ağırlaması gibi, bize de onları ağırlamayı nasip et.

 

 

 

  Amĵıyeli bu iki kişinin Sas ile Haçeyıf’ın evinde kaldıkları günlerin üzerinden yıllar geçmişti. Birçok kez onları köylerine davet etmişlerdi ama gitmeye fırsat olmamıştı.  Çocukların sayısı artıyor, ev işleri de gittikçe katlanıyordu…Ancak Amĵıye’ye davetin ardı arkası kesilmiyordu. Bir akşam iki aile oturup Sas’ın 18 yaşına ayak basmış büyük oğlu  Ĥalid’in kadınları Amĵıye’ye götürmesine karar verdiler. Haçeyıf ile  Neǵıye’nin hayvanları yaylaya çıkarmaları gerekiyordu.

 

 

 

Bal, fındık, peynir, et gibi yiyecekleri yanlarına alıp yaylı arabayı koştular, gidecekleri ev için de birer entarilik hazırlayıp yola koyuldular…

 

 

 

Şapsığe’den gelmiş olan bu konukları sadece Halmıko ile Nurbıy karşılamadı, haber tüm köye yayılmıştı. Amĵıye’deki herkes öğleye doğru köy camisinin avlusunda toplandı, sofralar getirildi. Soydaşların bu buluşması bir sevinç kaynağı olmuştu, bir dua töreni yapıldı. Toplantıda, az sayıda da olsa, Adıge ulusunun yeniden çoğalmaya başlamış olmasının kendilerine moral verdiğini dile getirdiler. Şapsığların ne durumda olduklarını sordular. En çok soruyu soran da iyice kocamış olan Asĺanbeç idi.

 

 

 

- Bu denli soru sormuş olmamın nedeni içine düşmüş olduğunuz savaş cehennemini gözlerimle görmüş, yaşamış olmam, - dedi Asĺanbeç. Kendisi çevirmen olarak Rus ordusuna alınmıştı. – Şapsığlar savaşma yanlısı değildiler, savaşsız, yıkımsız bir çözüm için durmadan Çar’a başvuruyorlardı. Topraklarından kovulmamaları koşuluyla silâhlarını bırakmaya hazırdılar. Ama Rus Çar’ı bunları duymak bile istemedi. “Ben Dağlıların kendilerini değil,

topraklarını istiyorum”, - diye kestirip atmıştı Çar. İşte bu nedenle Rus orduları insanları katlediyor, ekinleri ateşe veriyor, evleri yakıp yıkıyordu. Çaresiz bırakıp Şapsığları topraklarını terk etmeye zorlamak istiyorlardı.

 

 

 

Gördüğüm bir olayı ise, ölünceye değin unutamayacağım. Geceleri düşüme giriyor,  kâbuslar görüyorum. Yalvarıyorum, Ulu Tanrım, Şapsığlara çektirilen acının, bu korkunç felâketin bir benzerini, bundan sonra hiçbir yeryüzü toplumu  çekmesin.

 

 

 

İhtiyar konuşmasına  ara verdi, biraz dinlendikten ve soluklandıktan sonra, yeniden anlatmaya başladı:

 

 

 

- Bugün olmuş gibi anımsıyorum, hizmetinde olduğum Rus birliği, birgün yakıp yıkılan Hacıkotame köyüne girmişti. Giriş öncesinde yağmacı milisler bütün köy evlerini ateşe vermişlerdi. Köyde sağ kalmış nineler ve çocuklu kadınlar bulunuyordu. En çok da unutamadığım şey, bir genç kadının askerler tarafından sürüklenerek komutanın yayına getirilmesi olayı, kadının eşsiz güzelliği, eşsiz kişiliği idi!  Kadının arkasından küçük bir kız çocuğu geliyordu, çocuk korku içinde ağlıyordu. Komutanımız yiyecekmiş gibi kadına baktı. Ardından kadını bağlamalarını  buyurdu. Kadın var gücüyle kendini korumaya çalışıyordu, ellerini bağlamak üzere yaklaşan askerlere saldırıyor, ısırıyordu. Bunu ve küçük kızın haykırışını gören askerlerin gözlerinden yaşlar dökülüyordu. Komutanın emriyle kadının ağzı kapatıldı, çocuğu da dipçikle vurup yere yığdılar, çocuk can vermiş  olabilir.

 

 

 

Sas ile Bıḱo nefeslerini tutmuş yaşlı adamı dinliyorlardı.

 

 

 

- Köyden  ayrılmıştık, kadın da atın sırtına bağlanmış götürülüyordu, - diye devam etti Asĺanbeç. – Akşam üzeri durup dinlendik. Kadına yiyecek verdiler ama yemedi. Ertesi sabah da yemedi, öğle yemeğini de yemedi. “Sorun değil, acıkırsa yer”, - diyordu komutan.

 

 

 

Akşamleyin de yemeyince komutan çok kızdı. Zorla yedirmelerini askerlere emretti. İki iri asker koşarak kadının yanına vardı, yediremeyince bıçak ucuyla ağzını açmaya çalıştılar ancak kadının yiyecekten tiksindiğini anladılar. Kadına yakın bir yerdeydim, bu nedenle ne dediğini duydum, “Böylesine bana acı çektirenlerin vereceği  yiyeceği yemektense öleyim daha iyi” diyordu kadın.

 

 

 

Sabah olup yanına gittiklerinde kadının öldüğünü gördüler. “Yazık oldu, iyi bir parçaydı”, - dedi subay - genç kadını Türklere satıp büyük para kazanmayı bekliyordu. Böylesine çok sayıda çirkin işler yapmış olan biriydi komutan.

 

 

 

Komutanın yanına gidip bu talihsiz genç kadını gömmeme izin vermesini istedim ama kabul etmedi. Bana “Olmaz öyle şey dedi”, - kurşun gibi ağır bir ses tonuyla.

 

 

 

Oracıkta bu pis herifi öldürmek istedim  ama yapamadım. Bu  yüzden üzerimde büyük bir yük var, Allah bu azabı, bu yükü sırtıma yüklemiş anlaşılan, ölürsem  Cehennemi hak etmiş olmalıyım.

 

 

 

Sonu, ölüm vakti gelmiş biri gibi gözlerinin feri gitmişti Asĺanbeç’in, sabit bir noktaya bakıyordu. Kendine geldiğinde konuk kadınlardan birinin hüngür hüngür ağlamakta olduğunu gördü. Bir türlü yatıştırılamıyordu.

 

 

 

- Bu anlattığım şey ne diye bu kadını bu kadar etkilemiş? – diye sordu yaşlı adam. Asĺanbeç’in arkasında duran Ĥalid eğilip adamın kulağına fısıldadı: “Sözünü ettiğin o kadın bu kadının annesiydi”.

 

 

 

 - Hey gidi eşi ve menendi olmayan Ulu Tanrı, - diyebildi Asĺanbeç var gücünü toplayarak. – Götür beni buradan, mecalim kalmadı. 

 

 

 

Bu sözler, o yerde Asĺanbeç’in söylediği son sözleri oldu.

 

 

 

Ćaćıĥu Medin

 

Adıǵe mak, 1 Nisan 2015

 

***

 

01 апреля 2015

Идэхагъэ текIодагъ

 

СигъунэгъулIым ыныбжь илъэс 70-рэ зэрэ­хъугъэм пае къы­фэгушIонхэу къэ­кIогъэгъэ цIыфхэр зэбгырыкIыжьыщтыгъэх. Сэри сы­къежьэжьыгъэу сакIыбкIэ бзы­лъфыгъэ макъэу къыщыIу­гъэр сэ къысфэгъэзагъэу къыс­шIошIыгъ.

 

- Непэ зимэфэкI хэзыгъэ­унэ­фыкIыгъэр уигъунэгъу за­къоу щымытэу зэрэуиIахьылри ошIа? - къыкIэупчIэщтыгъ ар. СызызэплъэкIым, а лIым ышы­пхъу нахьыжъэу Ашэрхъан къэс­шIэжьыгъ. Ащ чылэми ша­псыгъэ лъэпкъыми къарыкIуа­гъэр дэгъоу зэришIэрэр, ахэм афэгъэхьыгъэ къэбарэу нахьыжъхэм къаIотэжьыщтыгъэхэр ыгу зэрэриубытагъэхэр, ишIэжь зэрэчаныр бэрэ зэхэсхыгъэу щытыгъ.

 

Ежьыри ыши къызэрэтхэт­хэм­кIэ сеупчIыгъ, къызэрэтпэ­благъэхэм лъапсэу иIэр сшIэ сшIоигъуагъ. Ашэрхъан ар икъоу къысфыриIотыкIыгъ. ... Илъэ­сыбэмкIэ узэкIэIэбэжьмэ, Урыс-Кавказ заор кIозэ, псыхъоу Псышъо исэмэгу нэпкъ тесыгъэ шапсыгъэ чылэ цIыкIоу Хьаджы­къотамэ урыс пачъыхьэм идзэ­хэм ащыщхэр дэкIыгъагъэх. Гъо­гум занкIэу хы ШIуцIэм урища­лIэщтыгъ, ар чылэм зэрэпэ­чы­жьагъэр километрэ 15. Ащ ыпаIокIи, урыс зэолIхэр Хьа­джыкъотамэ щыхъушIэгъагъэх. КъушъхьэчIэсхэм зэпамыгъэоу бэрэ къязэуагъэхэу, яцIыфыбэ аукIыгъэу щытыгъ, джы ежьхэри къоджэдэсхэм къашъхьа­сыгъэхэп: яунэхэр агъэстыгъэх, жъи, кIи, бзылъфыгъи, ­сабыий агъотыгъэр зэкIэ аукIыгъэх, етIа­­нэ джыри зыдэмыхьэгъэ чылэхэр тырагъэстыкIынхэу апэ рагъэхъугъагъ.

 

Нэужым къэкIогъэ техэкIо куп­хэм унэ ны­къостэу къэна­гъэхэр къакъырыгъэхэу къащы­хъугъ. Апсэ къагъэнэнэу зы­шъхьэ езыхьы­жьэжьи къу­шъхьэм хэхьажьы­гъагъэхэм къагъэзэжьыгъэу джы ахэм арысыгъэх. Нэбгырэ 50 фэдиз хъущтыгъэх.

 

Ахэр зы чIыпIэ къызэрэщы­зэхагъэзыхьэрэр зылъэгъурэ командирымрэ ащ иадъютантрэ зэраIожьыщтыгъ:

 

- Бэ мыхъурэ къушъхьэчIэс лъэпкъыр кIодыпэным ­иуахътэ къэсыгъэкIэ сенэгуе. Ар Зиус­хьан игуапэ хъущт, игухэлъи шIэхэу къыдэхъущт.

 

- Тэрэз пIорэр, капитаныр, - гущыIэу къырищэжьагъэр командирым къымыухызэ сабый куо макъэу къэIугъэм ар къызэпиутыгъ. Бзылъфыгъэ ныб­жьыкIэ дахэу зэолIхэм къафырэри ылъэгъугъ. Ащ ыуж илъэси 5 - 6 фэдиз зыныбжь пшъэшъэжъыеу итыр ары гъы­щтыгъэр, ыIэ псыгъо цIыкIухэр янэ къыфищэищтыгъэх.

 

- Мыщ кIиIэжьынэу фэягъ, зигъэбы­лъыщтыгъ, - зэолIхэм ащыщ бзылъфыгъэм Iапэ фи­шIызэ къыриIуагъ командирым. Мыдрэр бзылъфыгъэм кIэрыхьи зэпиплъыхьагъ. «Дэгъоу пфапэмэ, дэхэ дэд», - зэриIо­жьыгъ, унашъуи къышIыгъ:

 

- Бзылъфыгъэр зыдэтщэщт!

 

Ащ ыIэхэри ылъакъохэри зэтырапхэхи шым ралъэшъу­лIагъ. Ащ нэс зи къымыIуа­гъэми, бзылъфыгъэм ынэмэ машIор къакIихэу, ыгу дэхъы­кIырэр зэкIэ фэмылъэгъурэ урыс зэолIхэм джы къатыри­пхъанкIэщтыгъ. ХэкуукIызэ къы­Iорэр зыми къыгурыIо­щтыгъэп.

 

Пшызэ Iушъо лъэныкъом щыщ зэдзэкIакIоу ахэтыгъэм фэ­мы­щыIэу командирым кIэрыхьи елъэIугъ:

 

- Пшъэшъэжъыер кIэрамы­чынэу лъэшэу мэлъаIо мыр. Сабыйри зыдэтэжъугъащэба...

 

- Ащ фэдэ хъун ылъэкIы­щтэп! ТищыкIагъэп! - ынэ лъы къытелъэдагъэу къэкууагъ офи­церыр.

 

Бзылъфыгъэм ыжэ дако фашIи, шы пхэкIым зэпыра­дзыгъ, уанэм кIапсэкIэ рапхы­жьыгъ.

 

- Козодоев! Фэсакъ, зэре­мыфэхынэу лъыплъ, - еджагъ ар шым тес зэолI кIэлэшхом.

 

Пшъэшъэжъые цIыкIум зэпи­мыгъэоу куощтыгъ, гуIэщтыгъ.

 

- Мы чэтыу шIуцIэжъ цIы­кIум ыжэ зэтырежъугъалъхь! - къахэкууагъ етIани командирыр губжыгъэу. Ащ лъы­пытэу зэолIхэм ащыщ пшъэшъэжъыем кIэрылъэдагъ, шхончлъэ­бым­кIэ сабыим еуи зэхигъэфагъ. Икуо макъи ащ щызэпыугъ.

 

Пшъэшъэжъыем янэшыпхъоу Хъангуащэ къызщечъэлIэщтым тефэу «Тежьагъ!» ыIуи, командирым унашъо къышIи, чылэм дэкIыжьыгъэх...

 

Сасэ цIыкIум зыкъызешIэ­жьым, янэ дащыгъэхагъ. Нэужым бэрэ сымэджагъ. Хъангуащэ ащ дэгъоу пылъыгъ, къы­декIокIыгъ, ылъи къыты­ри­­гъэ­уцожьыгъ. Сасэ илэгъоу ежьы­ми пшъашъэ иIагъ, ­БыкокIэ еджэщтыгъэх. Хъаджэт пшъэ­шъитIур зэдипIугъ ыкIи зэ­ди­лэжьыгъ.

 

Ашэрхъан къыIотэрэ къэбарым сшIогъэшIэгъонэу седэIузэ, къызэпигъэуи къысиIуагъ:

 

- Сасэ гушIуакIо тыкъыз­фэ­кIогъэ лIымрэ сэрырэ тянэжъ, о уянэжъыр Быку ары. ТызэрэзэIахьылри тызэрэзэ­фыщытыри джары.

 

Зэхэсхыгъэр згъэшIагъо икъугъ. Сасэрэ Быкорэ къа­рыкIуагъэр сшIэ сшIоигъуагъ, Ашэрхъани бэ тыримыгъашIэу къыIуатэщтыгъэм къыпидзэ­жьыгъ:

 

- Илъэсхэр текIыгъэх, Саси Быкуи пшъэшъэпкъым иуцуа­гъэх. ТхьамыкIэ дэдэу псэущты­гъэхэми, псауныгъэ пытэ яIэу, Iофым тегъэпсыхьагъэхэу, пшъэ­шъэ дэгъухэу къэтэджыгъэх.

 

Сасэ янэ фэдагъ: ищыгъагъ, лъэгъупхъагъэ. Шъхьац кIыхьэ дахэ ылъэгуанджэхэм къаблэ­кIэу телъыгъ, ынэ къарэхэр иныгъэх, ыIупшIэ гъэпщыгъэхэм зигъо хъугъэ чэрэзыр угу къагъэкIыщтыгъ.

 

ПшъэшъитIури зы илъэсым унагъо ихьагъэх, кIэлэ дэгъу­хэр шъхьэгъусэ афэ­хъугъэх. Ахэр псыхъоу Нэ­гъыш Псышъо зыщыхэлъэдэжьырэ чIыпIэм дэжь тIысыгъагъэх, яунэхэр зэ­готхэу, Кавказ къу­шъхьэтхым фэгъэзагъэхэу щытыгъэх. Къу­шъхьэм къызэпы­рыкIэу хы ШIу­цIэ лъэныкъомкIэ кIохэрэр зэ­кIэ Сасэ е Быко дэжь къыщыуцущтыгъэх.

 

ЯлIыхэр IофышIэкIошхуагъэх, зэгъусэхэу былымхэр ахъу­щтыгъ, чъыгхатэхэр къагъэ­кIы­щтыгъ, чIыгур ажъощтыгъ, натрыфыр алэжьыщтыгъ, бжьэхэр аIыгъыгъэх.

 

Быко ишъхьэгъусэ, Нэгые, Iэзэгъу уцхэр ­къыугъоищтыгъэх, ащ ятэу Хьаплъыжъи цIыф­хэм яIазэщтыгъ. ТIуми цIыфы­бэ агъэхъужьыгъ. Нэгые джы нэ­мыкI чылэхэм арагъэблагъэу, къауIэхэрэм ыкIи къэсымэджа­гъэхэм ишIуагъэ аригъэкIэу хъугъэ.

 

Апэрэ лъэхъаным унэгъуи­тIу­ри зэдашхэщтыгъ. Сабыйхэр къафэхъухи зы Iанэм пэмыфэжьыхэ зэхъум, шъхьадж иунэ щыпщэрыхьэжьэу рагъэ­жьагъ. Ау зэшыпхъухэм агъэ­хьазырырэ шхынхэр зэфахьы­жьыщтыгъ, зэгурыIохэу псэу­щтыгъэх.

 

Бжыхьэ чэщ оялэ горэм Са­сэ хьэ хьакъу макъэм къы­гъэущыгъ. Хьачэифи остыгъэр пигъани щагум икIыгъ. Хъулъфыгъэ гущыIэ макъэхэр къэ­Iугъэх, етIанэ лIитIу игъусэу унэм къихьажьыгъ. Ахэм якIэ­кIо кIыхьэхэр ощхым ыгъэ­шъугъэхэу псыр къапычъы­щтыгъ.

 

Сасэ псынкIэу джэныкъо ма­шIор къызэкIигъэнагъ, лIым ищыгъын гъушъэхэр къафихьы­хи хъулъфыгъитIум зыщалъэнэу ариIуагъ.

 

ШIэхэу Быкуи къэсыгъ, ащ ыуж Нэгые итыгъ. Ахэм ашхы­щтыр бзылъфыгъэхэм Iэнэ лъэ­къуищым къытырагъэуцуагъ, лы гъэгъугъэрэ пIастэрэкIэ ахьэ­кIагъэх, ащ шъуатэр ты­ра­кIэ­жьыгъ. Дахэу къызэрапэгъо­кIыгъэхэмкIэ, къызэрадэзекIуа­гъэхэмкIэ лъэшэу зэрафэразэхэр лIитIум къаIуагъ.

 

ХъулъфыгъитIум яз ымакъэ къызэрэзэрихъокIыгъэм гу лъи­ти, Нэгые риIуагъ:

 

- ТихьэкIэ лъапI, укъэ­гъой-щэягъэкIэ сенэгуе. ЛIым ынатIэ ыIэ тырилъхьи, къыпидзэжьыгъ. - Ары, плъыр-стырыр къыпкIелъхьэ. Моу уакIыб къыс­фэгъаз.

 

Нэгые хьакIэм ыкIыб ытхьакIумэ кIэрилъхьи, инэу жьы къыщэнэу риIозэ, едэIугъ. ЕтIанэ зыкъифэпэнышъ, ауж ихьанэу къелъэIугъ.

 

- Мэфэ заулэрэ садэжь ущыIэщт. Уитхьабылхэм чъыIэр къягоуагъ, гъогу утехьэ хъу­щтэп, - риIуагъ Нэгые лIым.

 

Ар ядэжь ыщи пчэн дагъэрэ Iэзэгъу уцымрэ зэхэлъэу щыфэ фишIыгъ. ЕтIанэ къушъхьэ лъапэхэм гъэмафэм къащиугъоигъэ Iэзэгъу уц лъа­псэхэм акIигъэжъукIыгъэ псы стырым шъоурэ тIэтIэйрэ хилъхьэхи ригъэшъуагъ. ХьакIэр кIа­кIом чIиухъумэзэ риIуагъ:

 

- ПкIэнтIэпсыр шIэхэу къып­тырикIэу ригъэжьэщт, псынкIэуи ухъужьыщт.

 

Мэфэ заулэ текIыгъэу ­Нэгые джыри хьакIэм едэIугъ, зэхихыгъэм ыгъэрэзагъ. Узыр пэкIэ­кIыгъагъ, ипсауныгъи зыпкъ иуцожьыгъагъ.

 

ХьакIэхэр гъогу техьажьынхэ зэхъум, Сасэрэ Быкорэ хьалыжъохэр агъэжъагъэх, ахэм лы гъэгъугъэрэ къуаерэ ара­гъэгъусэжьыхи гъогу гъомылэу аратыгъэх. Хьачэифрэ Нэгые­рэ къуаджэм щагъэлъэпIэрэ гъукIэу Юсыф ышIырэ шъэ­жъые­хэм афэдэхэр нэпэеплъэу аратыгъэх. Пшызэ Iушъо щы­псэурэ къуаджэу Амжъые щыщ хъулъфыгъитIум цIыфыгъэу къа­пагъохыгъэр лъэшэу агъэлъэ­пIагъ. Унэм икIыжьынхэ зэхъум, Нэгые зэIэзэгъэ Хьалмы­къо (на­хьыкIэм ыцIагъэр Нурбый) лъэгонджэмышъхьэкIэ тIыси Тхьэм елъэIугъ:

 

- Зыфэдэ къэмыхъугъэ Тхьэшху! Сянэ къылъфыгъэхэм афэдэу тибысымыгъэхэр сыщэ­IэфэкIэ слъытэнхэу ­тхьэлъанэ сэшIы. Оры ахэр тапэ къизгъэ­фагъэхэр. Ежьхэм афэдэу тэри ахэм зэгорэм такъыпэгъо­кIы­жьынэу амал къытэптынкIэ ты­къыпщэгугъы.

 

Илъэсыбэ тешIагъ амжъыехэр Сасэрэ Хьачэифрэ яунэ къызыщыуцугъа­гъэхэм. Бэрэ ячылэ рагъэблэ­гъагъэхэми, хэкIынхэ алъэкIы­щты­гъэп. Сабыйхэм къахахъо­щтыгъ, унэгъо хъызмэтхэм зау­шъомбгъущтыгъ... Ау Амжъые къызэрэщяжэхэрэм фэгъэхьыгъэ къэбарыр зэпыущтыгъэп. Пчыхьэ горэм унэгъуитIур зэ­хэтIысхьи, Сасэ икIэлэ нахьы­жъэу зыныбжь илъэс 18 хъугъэ Хъалидэ ягъусэу бзылъфыгъэхэр хьакIапIэ агъэкIонхэу тыраубытагъ. Хьачэифрэ Нэгыерэ былымхэр къу­шъхьэ­хъум афынхэу щытыгъ.

 

Шъоу, дэжъый, къуае, лы зыфэпIощтхэмкIэ кузэкIэтыр аушъи, зыдэкIохэрэ бысымгуа­щэхэм джэнэпхъэ зырыз къафагъоти, гъогу техьагъэх...

 

Шапсыгъэ нэс къикIыгъэ хьа­кIэхэм Хьалмыкъорэ Нурбыйрэ язакъоп къащыгушIукIыгъэр, къэбарыр зэрэчылэу ашIагъ. Амжъые дэсыр зэкIэ щэджагъо нэс мэщытым дэжь къыщызэрэугъоигъ, Iанэр къашыгъ. Зэлъэпкъэгъухэр зэрэзэIукIа­гъэхэм щыгушIукIыгъэх, тхьа­лъэIу ашIыгъ. Адыгэ лъэп­къым, макIэми, къыхэхъожьэу зэрэригъэжьагъэм зэригъэгушхохэрэри къаIуагъ. Шапсыгъэхэм ящыIэкIэ-псэукIэ зыфэдэм къы­кIэупчIагъэх. ЗэкIэми анахь упчIабэ къэзытыщтыгъэр зыныбжь хэкIотэгъэ Аслъанбэч арыгъэ.

 

- Мыщ фэдизэу сызкIэгу­мэкIырэр зэо мэшIуаеу шъузхэтыгъэр сэ сынитIукIэ слъэ­гъугъэу щытышъ ары, - къа­риIуагъ ащ. Ежьыр урысы­дзэм зэдзэкIакIоу аштэгъагъ. - Ша­псыгъэхэр зэонхэу фэягъэхэп, зэо-банэ хэмытэу зэшIокIынхэу пачъыхьэм елъэIущтыгъэх. ЯIашэхэр агъэтIылъынми фэхьазырыгъэх, зыщыпсэухэрэ чIы­пIэхэм арарэмыфхи. Ау урысыпщым зи зэхихынэу фэя­гъэп. «КъушъхьэчIэсхэр сэ си­щыкIагъэхэп. СищыкIагъэр ахэм ячIыгухэр ары», - къариIожьы­гъагъ. Джары идзэхэм цIыфхэр зыкIаукIыщтыгъэхэр, лэжьы­гъэхэр зыкIагъэстыщтыгъэхэр, яунэхэр зыкIызэхагъэ­такъощты­гъэхэр. Ашъхьэ арагъэуджэ­гъужьынышъ, ячIыпIэхэр къарагъэбгынэнхэу фэягъэх.

 

Сэ слъэгъугъэр егъашIэм сщыгъупшэжьыщтэп. Чэщырэ пкIыхьэпIэ гуиххэм са­гъэрэхьатырэп. СыкъыолъэIу, Тхьэшху, шапсыгъэхэм хьазабэу арагъэлъэгъугъэм фэдэ сыд фэдэрэ лъэпкъи тапэкIэ къы­фыкъомыгъэкIынэу.

 

ЛIыжъым къыIорэр зэпи­гъэуи, тIэкIу зэрэхьатыжьым, жьы­шхо къыщи, къэбарым къы­пидзэжьыгъ:

 

- Непэ фэдэу къэсэшIэжьы пачъыхьадзэу сызыхэты­гъэр мафэ горэм зэрапхъогъэ къуаджэу Хьаджыкъотамэ зэрэдэхьэгъагъэр. Ащ ыпэкIэ зэокIо-техакIохэм мыщ дэт псэупIэхэр зэкIэ агъэстыгъа­гъэх. Псаоу къэнэгъэ ныохэр, сабый зиIэ бзылъфыгъэхэр ащ дэсыгъэх. Анахьэу сщымыгъу­пшэрэр бзылъфыгъэ ныбжьыкIэу зэолIхэм егъэзыгъэкIэ якомандир дэжь къалъэшъугъагъэр ары. Ар зэрэдэхагъэр! Зэрэ­къэбзагъэр! Ащ ыуж пшъэ­шъэ­жъые цIыкIу итыгъ, ар ­лъэшэу гухэкIэу гъыщтыгъ. ­Тикомандир нэкIэ ышхыщтым фэдэу бзы­лъфыгъэм еплъыщтыгъ. ЕтIанэ зэкIоцIапхэнэу ичырэхэм ари­Iуагъ. ЗэрилъэкIэу бзылъфыгъэм зыкъиухъумэщтыгъ, ыIэхэр зэтезыпхэнэу къыкIэры­хьэгъэ зэолIхэм къяощтыгъ, къяцакъэщтыгъ. Ар зылъэгъурэ пшъэшъэжъыем икуо ма­къэрэ зэрэгуIэрэмрэ зинэры­лъэгъу зэолIхэм анэпсыхэр къа­шIуакIощтыгъэх. Командирым иунашъокIэ ащ ыжэ зэтырыра­гъэлъхьагъ, сабыим шхончлъэ­бымкIэ хаохи зэхагъэфагъ, аукIыпэгъэнкIи хъун.

 

Сасэрэ Быкорэ лIыжъым джыри къыIотэщтыр амышIэу, жьы къамыщэжьэу ежэхэу щы­сыгъэх.

 

- Тэ къуаджэм тыкъыдэкIы­жьыгъагъ, бзылъфыгъэри шым тырапхагъэу тигъусагъ, - къыпидзэжьыгъ Аслъанбэч. -  Ты­гъэкъохьагъум тыкъэуцуи ты­шхагъ, зыдгъэпсэфыгъ. Бзылъфыгъэу къыздыращэжьагъэми ышхын ратыгъ, ау афэшха­гъэп. Ыужырэ мафэм ипчэдыжьи шхыным хэIэбагъэп, щэ­джэгъуашхэри блигъэкIыгъ. «Ар Iофэп, къызымэлакIэкIэ, хэт фэдэуи шхэщт», - ыIощтыгъ командирым.

 

Пчыхьэми бзылъфыгъэр зафэмышхэм, командирыр ащ ыгъэгубжыгъ. ЛIыгъэкIэ агъэ­шхэнэу зэолIхэм афигъэпытагъ. Ягуапэу кIэлэ мытIыритIу кIэ­рыхьагъэх, афэмышхэ зэхъум, шъэжъыяпэмкIэ ыцэхэр къызэ­тырахынхэу фежьагъэх. Бзы­лъфыгъэм зынимыгъэсыхэу зы­риутэкIыжьэу ригъэжьагъ, шъэ­жъыемкIэ ынэгуи ауIагъ. Агъэ­шхэн замылъэкIым, къыкIэры­кIы­жьыгъэх, бзылъфыгъэр ­яшхын зэрэщымэхъашэрэр къа­гу­ры­Iуагъ. Сэ благъэу сыщытыти, бзылъфыгъэм къыIогъэ гу­щы­Iэхэр зэхэсхыгъэ «Мощ фэдэу къыздэзекIуагъэу хьазаб сэзыгъэщэчыхэрэм яшхын зы­Iуслъхьаным ыпэу сылIэныр къыхэсэхы».

 

Нэф къэшъи бзылъфыгъэм зыкIэрэхьэхэм, ыпсэ зэ­рэхэкIыгъэр алъэгъугъ. «АI-ана­сын, товар дэгъугъ», - къыжэдэзыгъ офицерым - бзы­лъфыгъэ ныбжьыкIэ дахэр ­тыркухэм арищэнышъ, ахъщэ­шхо кIихынэу ары ыгу хэ­лъыгъэр. Ащ фэдэу хьэкIэ-къокIэ зекIуакIэ ащ бэрэ къыхэфагъэу щытыгъ.

 

Командирым сыкIэрыхьи бзылъфыгъэ насыпынчъэр згъэ­тIылъыжьынэу селъэIугъ, ау къысфидагъэп. «Ащ фэдэ хъун ылъэкIыщтэп», - къысиIуагъ ащ ымакъэ гъучIым фэдэу.

 

Сэ ащ дэжьым сыукIын фэягъэ а цIыф шIоир, ау гумэхагъэ къысхэфагъ. А бзы­лъфыгъэмкIэ сэ гунэхьэшхо стелъ, ащ пае Алахьталэми се­гъэпщынэ. Хьазабышхо сте­лъэу сэпсэу, сылIэми джыхьнэмым занкIэу сыкIощт.

 

Иахърэт мафэ къэсыгъэм фэдэу ынэхэр кIосагъэхэу Ас­лъанбэч зы чIыпIэм еплъы­щтыгъ. ЗыкъызешIэжьым, бзы­лъфыгъэ хьакIэу къафэкIуа­гъэхэм языр гухэкIэу зэрэгъы­рэр ылъэгъугъ. ЦIыфхэм ар афэгъэдаIощтыгъэп.

 

- Сыда мы бзылъфыгъэм къэсIотагъэр ащ фэдизэу ыгу зыкIекIугъэр? - яупчIыгъ ахэм лIыжъыр. Хъалидэу Аслъанбэч ыкIыбкIэ дэ­тыгъэм зыкъи­щэий къеIушъэ­шъагъ: «А бзылъфыгъэу зигугъу къэпшIыгъэр мыщ янагъ».

 

- О зыфэдэ къэмыхъугъэ Тхьэшху, - ыпкъ къэлэнлагъэу Аслъанбэч зэхафэзэ, ера­гъэу къыIуагъ. - Сыщэжь уадэжь, сыуиIэрылъхь.

 

Джа гущыIэхэр ары чIы­шъхьашъом Аслъанбэч аужырэу къыщиIожьыгъэхэр.

 

КIакIыхъу Мэдин.

 
  Bugün 18 ziyaretçi (24 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol