adigehaber
  Adıge Dili, Söylentileri Anahtarıdır
 
Adıge Dili, Söylentilerin Anahtarıdır
 
 
Adıge dili ile söylentilerin (sözlü ürünlerin, anlatıların/ IорыIуатэ/ rivayetlerin), birbirine bağlı olduğu ve birbirini aydınlattığı konusunda hiçbir kuşku yok: Söylentinin (sözlü edebiyatın) taşıyıcısı dildir, söylentiler dili düzenler ve canlı tutar. Söylenti, bu yolla dilin gizlerini, dili güzelleştirmeyi, düşünme tekniklerini ve dilin sanatsal özelliklerini korur. Biliminin aydınlattığına göre, söylenti dili, konuşma dilinden (жэрыIуабзэ) daha üst bir düzeydedir, diyalektlerin hizmetindedir, seçilmiş, seçkin bir dil olma özelliği gösterir ve bir sisteme dayalıdır. Bu yönüyle edebi özelliklere yakındır. Dilin binlerce yıl süresince oluşturmuş olduğu bu güzel anlatımlar içinden bugün ne kadarını kullanıyoruz? Bu soru, bu sorunu bilimsel bir bakışla ele almamıza neden oldu.
Gördüğümüz gerçek şu: Bugün yöremizde, Rusya’da ve dünyanın herhangi bir köşesinde, bulunan sorunlara bağlı olarak gelişen ekonomik, politik ve teknolojik gelişmeler sonucu, az nüfuslu ulusların dillerinin statüleri (kullanım olanakları) düşüyor, geriliyor. Adıgeler de o az nüfuslu halklardan biri. Ancak, bizim bazı kazanımlarımız/ dayanaklarımız var: Dilimiz Rusça gibi bir resmi dil, devlet dili. Her iki dili de eşit düzeyde kullanma hakkına sahibiz (*). Ancak bu hakkımızı yeterince kullanamıyoruz. İkinci resmi dilimiz olan Rusça anadilimiz gibi olmuş, kullanıyoruz, o dilde çalışıyoruz, iletişim dili olarak uluslararası ilişkilerde işimize yarıyor, Rusçayı benimsemiş ve içselleştirmiş durumdayız. İyi bir şey bu (**). Ancak unuttuğumuz nokta, bir kuşun tek bir kanatla değil, iki kanadıyla uçtuğu gerçeği. İki kolla başarılabilecek olan bir işi tek kola yükler, öbür kolu kullanmazsan ne olur? Bir kol güçlü bir kol ise, tek bir kolla da bir süre idare edebilirsin ama …Yarım yarımdır…
Bugün Adıge dilimizi yitirme süreci içindeyiz, yarım dilli olma tehlikesi ile karşı karşıyayız. Bahane çok. Elimizden gelen ve gelmeyen çok şey var. Hepsini ele alamayız, çözemeyiz. En önemli nedenlerimizi şöyle sıralayabiliriz:
- Nüfusumuz artmıyor, aksine dili yaşatmak isteyenlerin sayısı azalıyor;
- Adıgecenin kullanılabileceği iş alanları/ iş yerleri gittikçe daralıyor/ azalıyor (“Adıge mak” gazetesi ve radyo-televizyonda Adıge dilinin kullanılması, köy okullarında kalıntı halde sürdürülen azıcık Adıgece saatleri, henüz varlar…);
- Adıge dili ile yaşama, işini görme durumundaki kişilerin sayıları azalıyor. Dil, gereken tempoda kullanılmadığında, gerilemeye başlıyor, gücü azalıyor ve sönüyor;
- Adıgece bugünlerde devlet- kamu alanından siliniyor. Aile içi desek, orada da Adıgece yeterince kullanılmıyor;
- Dilin kaynağı, beşiği saydığımız köylerde yeni iletişim teknolojileri yayılmış durumda. Büyük ulusların dilleri (sözgelişi, Rusça) köye geldiğinde, Adıgece gibi diller boğuluyor;
- Adıgeceyi düzgün kullanan, düşünen ve düşündüğünü ifade edebilen kişiler gün be gün azalıyor. Biraz önce sözünü ettiğimiz sorunlar da bu konuda etken oluyorlar. Buna, okuttuğumuz öğrencilerde de tanık oluyoruz. Öğrencilerimizin hemen hepsi köylerden geliyorlar, ama anadilinin tadını alamamış kişiler, yabancı bir dili konuşuyorlarmış gibiler.
Tek sözcükle söylemek gerekirse, yaşamda beliren her bir dönemeçte görüldüğü üzere, Adıgece bugün de bir testten, sınavdan geçiyor. Yıkımın çok sayıda nedeni var. Sonumuzun ne olacağı belirsiz.
Bütün o işleri tek bir hamlede çözemeyeceğimiz belli. Bugün için çıkış yolları bulamasak bile, ortak akıl etrafında buluşur, mevcut olanakları bir araya getirirsek, Adıge biliminin bulduğu yöntemleri izlersek, Adıgecenin yeniden canlanacağına inanıyorum. Diğer çözülmemiş sorunlar da o çerçevede ele alınıp çözümlenebileceklerdir.
Dili geliştirici, canlandırıcı olanaklardan biri de söylentidir (IорыIуатэ/ anlatı/ rivayetler). Bunu, ünlü dil bilimci, öğretmenimiz Kereşe Zaynab (КIэрэщэ Зайнаб) uzun bir zaman önce anlamıştı. Zaynab, Adıge dil biliminin temelini attığı gibi, Adıgece eğitim sorununa da farklı bir yaklaşım biçimini, kendi eğitim yöntemini ve bir bilim okulunu da getirdi ve bizlere bıraktı. Onun sarsılmaz öğretileri arasında Adıge ulusunun dili, kültürü ve tarihi üzerine çalışan herkesin söylenti ile konuşma dilini bir tutamak ve dayanak olarak ele almaları önerisi (vasiyeti) de vardır. Kendi de o kurala uyuyordu. Dilbilimi sorunları üzerine derlediği, topladığı çok sayıda söylenti niteliğinde tekst günümüze kalmıştır. Bu derlemeler arasında 1950 yılında Kuay Zefes, Haşhaneko Mahmud ve daha başka kişilerin anlattığı söylentiler ve öyküler Adıge Bilimsel Araştırma Enstitüsü arşivindedir. Kereşe Zaynab’ın çalışmalarında söylenti çıkışlı örnekler hemen her yerde karşımıza çıkıyor gibidir. Dilin var olan olanaklarını ve gücünün sınırlarını kanıtlama bağlamında her zaman için, onun başvuru kaynakları atasözleri (гущыIэжъхэр) ve özlü sözler (псэлъэ щэрыохэр) idiler. Eğitim – öğretim alanında da bunlar dilin ilk dayanakları olmuşlardı.
Yıllar boyunca bölgesel diller/ diyalektler bilimi (диалектология) üzerine öğrencilerinin toplamış olduğu belgeler içinde söylentiler geniş bir yer tutuyor.
Kereşe Zaynab ismini taşıyan ofisteki Adıge Filolojisi Bölümü’nde iki bin üzeri el yazması belge bulunuyor, 156 dosya halinde listelenmiş. Belgeler iki kısma ayrılıyor. Birinde Zaynab’ın el yazması bilimsel makaleleri, konuşmaları (лекциехэp) ve özet çalışmaları var. Diğerinde öğrencilere toplattığı belgelerle yazdırdığı bilimsel çalışmalar bulunuyor. Bunlar arasında eskiden ve daha sonraları Adıge yöresinde (шъолъыр) toplanmış – yayımlanmış olan tekstler dışında, hiç yayınlanmamış, ama aşina olduğumuz söylentilerin ilginç ve değişik varyantları bulunuyor. Örneğin, Nart destanı kahramanları Kunıvıd’a (Къуныуд) ilişkin Peçeşho Ahmed’in (Пэк1эшхо Ахьмэд) 1959 yılında yazdırdığı şiirler de (пщыналъэ) bunlar arasındadır. Bu şiirin, şarkının muhteşem bir varyantını biz 1999 yılında Türkiye’de derledik ve yazıya aktardık.
1960 yılında Hoko İbrahim’in (ХъокIо Ибрахьимэ) Degujıyeko Kunçıko üzerine anlatıp öğrencilerin yazıya aktardığı öyküler de çok ilginç güzellikteler. Kobl Osman’ın 1970 yılında yazdırdığı “Psıthaçeğ’ın Öyküsü” (ПсытхьачIэгъ икъэбар), “Sıradın’ın Öyküsü” (Сырадынэ икъэбар) diye yazdırdıkları, Şışha Temar’ın (Шышъхьэ Тэмарэ) 1964 yılı Ağustos ayında Yecerıkuaye köyünde yazdığı “Ceviz Kırbacın Şarkısı” (КIэпщэ даем иорэд) bunlar arasındadır. Şimdilik o tekstten başka çepşe (кIэпщэ), ceviz ağacı üzerine bir anlatı bulmuş değiliz. Zaynab’ın arşivinden buna benzer bir koleksiyon oluşturmak da olanaklı.
Bütün bunların dışında, öğrencilerin çalışmaları arasında geleneksel hizmetler, hayvan besleme, toprağı işleme, tedavi / halk tıbbı, tababetine (Iэзэн) ve ev işlerine ilişkin sözcük dağarcığına/ sözcük hazinesine (лексик) ilişkin öyküler ve sözlükleri de bulunuyor. Neredeyse bütün Adıge köylerini kapsamak üzere ve bir program çerçevesinde öğrencilerin toplamış oldukları belgeler, bilimsel makaleler de ekli olmak üzere toplam 68 çalışma Zaynab’ın arşivinde yatıyor.
Zaynab’ın öğrencileri için düzenlediği yerel diyalektler (диалектология) konusundaki derleme çalışmaları büyük bir bilimsel okuma işlevi görüyordu. “Ulusun değer verdiği, kutsadığı, saygı duyduğu ve özlemini çektiği her şey dilde saklıdır”, - diyordu, “Anadili ulusun biricik yaşam kaynağıdır” (Ныдэлъфыбзэр лъэпкъым ыпсэ зан) adlı makalesinde Kereşe Zaynab, öyle yazmıştı. Bu şey sadece bir söz tekerlemesi olmakla kalmıyor, öğrencilerin bir ders programı konusu oluyordu. Derin işlevli ve anlamlı bir düşünceye dayalı olarak öğrencilerini Adıgece konusunda çalıştırıyordu. En iyisi olmak için, öğrenciler önlerine konan ödevi yerine getirmek için adeta bir yarışma içine giriyorlardı. Zaynab’ın kendilerine güvenmekte olması, tek bir sözcük olsun, yeni ve ilginç bir şey bulduklarında, sevinmekte olması, öğrencileri gururlandırıyordu.
Zaynab, düzenlediği yöntemle derleme konusunda büyük sorumluluklar üstlenmiş ve yerine getirmiş oluyordu: Toplum içine girme-çıkma biçimini, konuşma tekniğini, özenli ilişki kurmayı öğrencilerine öğretiyor, anadilinin lezzetini/ tadını, söylentilerdeki ilginç yanları öğrencilere kavratıyordu. İşin en ilginç yanı da, böyle bir çalışma tekniğine yatkın ve istekli olan öğrencileri ilk kurdan beşinci kura değin aynı işte çalıştırıyordu. Her öğrenci bir yıl boyunca bir konunun değişik yönlerini yazarak, hazırlayarak, çalışmasını tamamlıyordu. Zaynab’ın arşivinde en iyi öğrenci çalışma örnekleri bulunuyor. Bu örnekler düzenlenip değişik kitaplar halinde yayımlandıklarında, eğitim-öğretim, araştırma ve derleme teknikleri yönünden yararlı olma dışında, Adıge dünyasının değişik yanlarını (tarih, dil, etnografya, söylenti) araştıracak bilim insanları için de birer dayanak ve bilgi kaynağı olacaklardır.
Sözünü ettiğimiz bu belgeleri değerli kılan şey de, her konunun (temanın) çok sayıda varyantının bulunuyor olmasıdır. 30 yıl boyunca değişik öğrenciler aynı köyde ve aynı konuda derlemeler yapmışlardır. Değişik diyalektlerin karşılaştırmaları da yapılıyordu. Her bir çalışma, bir sözlük eşliğinde, söylenti tekstlerini ve derlenmiş sözcükleri de içeren, ayrıntılı olarak, aralarında bağlantılar kurularak (контекст) kayda geçirilmiştir. En önemli şey de, Zaynab’ın öğrencilerinin derlemeler yaptıkları dönemlerde köylerde akıllı ve zeki insanlar, söylenti ve öykü anlatıcıları çoktu, dilin ve söylentilerin güçlü ve canlı oldukları bir dönem yaşanıyordu. Arasan bile bugün ulaşılamayacak değerde ilginç bilgiler sözünü ettiğimiz bu çalışmalarda bulunuyor.
Özetleyerek konuşmak gerekirse, Kereşe Zaynab’ın bilim okulu ile başardığı büyük çalışmalardan biri de, dil ve söylenti üzerine bizlere düzenli bir arşiv bırakmış olmasıdır, bunu unutmamak gerekir. Zaynab’ın eğitim konusundaki el yazmalarını da buna eklemek gerekir. Günümüz öğrencileri dışında, bu arşiv Adıge bilim insanları için de güçlü bir dayanak ve kaynak niteliğindedir. Yapılması gereken şey, bu arşivi bilim ortamına taşımakve kolay ulaşılır hale getirmektir. Bunları düzenli kitaplar ve sözlükler halinde yayımlamak gerekiyor. Bu da sıradan bir iş değil. Yıllarca üzerinde çalışılması gereken büyük bir bilimsel proje olarak ele alınmalıdır. İlgili Adıge fakültesi lisans ve lisans üstü öğrencileri, hocaları bu işi ciddi biçimde üstlenmeye hazırdırlar. Bilimsel yeterlilikleri de var. Günümüz Adıge fakültesi hocaları Zaynab’ın eğittiği öğrencileri. Dilbilimi ile birlikte ondan öğrendikleri eğitim tekniklerini (методик) çalışmalarında örneklenen, örnek alan kişiler.
Başlangıçtaki sorumuza, Adıgecenin yarını konusuna dönecek olursak, sözünü ettiğimiz bilimsel proje dilin güçlendirilmesinde, az da olsa, olumlu bir adım olacaktır. Ekleyeceğim şey: Olmayacak şeyler peşinde koşmak, başaramayacağımız şeyleri özlemek akılcı olmaz. Ama hiçbir şey yapmadan oturmak da en kötüsü olur. Sayıca az isek de, bir ulusuz. Ulusun gözü bizde, ulusal aydınların (entelektüellerin) üzerinde. Bilimle, akılla ulusu korumamız bizden bekleniyor. Ama bilime, Adıgeceyi yaşatma mücadelesine maddi destek sağlanmadığı sürece bir arpa boyu yol almak da olanaksızdır. Bu konuda muhatabımız devlettir, Adıge Cumhuriyeti’nin yöneticileridir.
Vınereko Ray,
Dilbilimi doktoru, Adıge Üniversitesi’nde profesör.
Adıge mak, 20.10.2016
(*) - Her iki dil (Rusça-Adıgece) kâğıt üzerinde eşit statülü dil. ‘Eşitliğin’ ölçütünü, biçimini yerel iktidar değil, federal iktidar/ hükümet belirliyor. İsviçre’de kanton (eyalet) hükümeti egemen ve belirleyici...- ç.n.
(**) - Bir dil, bir diğer dili, baskı (zorlama) sonucu bitiriyorsa, ki öyle, buna “iyi bir şeydir” denemez. Zorlama var, çünkü yerel dilin kullandırılmadığı, dahası yasaklandığı birçok alan var, bazı firmalar yasaklanmış yerel dili konuşan personeli, mobesa kamera ile tespit ettiklerinde, sözleşmelerini feshediyorlar. Peki, resmi dil ne oluyor? Birçok başka ülkede ise, durum farklı: İspanya, Belçika, İsveç, Finlandiya, vb. Çok bilinen İsviçre örneğinden söz edelim: 4 resmi dili olan İsviçre’de, Fransızca konuşan kanton (eyalet), Almanca konuşan komşu kantonun dilini de zorunlu ders dili olarak okullarında öğretiyor. Almanca konuşan kanton da, aynısını Fransızca için yapıyor. RF’de ise böyle bir şey, benzeri bir uygulama yoktur, düzenlemeler Rusça yararınadır. Marazi (hastalıklı) bir uygulama söz konusu, dileğimiz biran önce demokratik normlara dönülmesi. Sayın hoca, bu gerçekleri kuşkusuz bizden daha iyi biliyordur. Bu politikayı ‘eleştirmese’ bile, “iyi bir şeydir” dememiş olmasını yeğlerdik. Celladımızı övme durumunda olmamalıyız. Daha önceleri, Sayın Bırsır Batırbıy da, “Rusça bize lazım” demişti. “İyi şey”, herkesin çok iyi bildiği Rusçayı gereksiz yere önermek olamaz. İyi şey, her yönden saldırı altındaki küçük dili özel koruma altına almak olabilir. Rusçanın Adıgece üzerindeki konumu, Brejnev dönemi Ruslaştırma politikalarının bir devamı olabilir. İyi şey, aslında İngilizce, Fransızca ve Almanca gibi teknik dilleri gerektiği ölçüde öğrenmek ve öğretmek olabilir...O yolla, demokratik dış dünya ile daha objektif ve daha ayrıntılı ilişkiler kurulabilir... Unutulan başka bir nokta da, 1950’li yılların koşullarında değil, 2020’li yıllarda yaşadığımız gerçeği. 1950 yılı öncesinde, Türkiye’de Çerkeslerin birçoğu yeterli Türkçe bilmiyordu, anayurtta da Rusçayı iyi bilmiyorlardı. Ya şimdi?.. Son söz: Demokratik olmayan oluşumlara pirim yaptırmamalı, çok dikkatli olmalıyız... - ç.n.
 
  Bugün 28 ziyaretçi (33 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol