adigehaber
  Rus Çarını Ürküten Bir Kitap
 
Rus Çarını Ürküten Bir Kitap
 
2007 yılında ilginç ve benzersiz bazı kitaplar üniversitemiz kütüphanesine gelmişti. Onları Viyana internet kitaplığından satın almıştık. Almanca yazılmış bu kitapları satın alma nedenimiz ne olabilir? Bu kitapların hepsi 19.yüzyılda yayımlanmış, bulunması zor ve tamamıyla Adıgelere ilişkin olan kitaplardı. Aşağıda tanıtacağımız kitap da onlardan biri, Almancaya çevrilmiş, E.P. Laçinova’nın “Kafkasya’da Püf Noktaları” (Проделки на Кавказе) adıyla 1844 yılında St. Petersburg’da yayımlanmış olan broşür romanı. Kitabın üzerinde Khamar-Dabanov (Хамар-Дабанов) takma adı yazılı.
St. Petersburg’da yayımlanmasının üzerinden daha iki yıl geçmeden, kitap 1846’da “Ruslar ve Çerkesler” (Московитянхэмрэ черкесхэмрэ) adıyla Leipzig’de Almanca olarak yayımlandı.
Kitap birçok soruyu içinde barındırıyor:
- Roman Almanların ilgisini ne diye çekti, niçin hemen çevirme ve yayımlama gereğini duydular?
- Yazar niçin erkek takma adı kullanma gereği duymuş?
- Yazar Khamar-Dabanov takma adını ne diye kullanmış?
- Kafkas Savaşına ilişkin bu romanı bu kadın ne diye yazmış olabilir?
Kitap Kafkas Savaşının tırmandığı yıllarda yazılmış. O sıralar dünyanın gözü Kafkasya üzerine çevrilmişti. Rusya İmparatorluğunun Kafkasya halklarına karşı yürüttüğü acımasız savaş çoğu insan tarafından kınanıyor ve savaşa ilişkin haberler ilgiyle izleniyordu. 19. yüzyılda, bu bağlamda Avrupa’da, en çok da Almanya’da, Adıgelerin bağımsızlık savaşına ve yaşam biçimlerine ilgi duyan kitaplar yayımlanmaktaydı.
Rus edebiyatında kadınlar tarafından yazılmış, ama erkek takma adıyla yayımlanmış yazı ve kitap sayısı az değildir. Kadınlar kendi adlarının öğrenilmesini istemiyorlardı. Yazarın kadın olduğunu anladıklarında, Rus eleştirmenler kadın yazarlara insafsızca yükleniyorlardı. Ne denli gizlenmek istense de, edebiyat bilimi ile uğraşanlar ve güçlü eleştirmenler yazarın cinsiyetini ortaya çıkarıyor ve eksiklikleri acımasızca eleştiriyorlardı. Bu roman ise, daha yumuşak bir “anlayışla” değerlendirilme şansına erişmişti. Dönemin güçlü eleştirmenleri V. Belinski ve O. Senkovski, roman için “gerçekçi bir roman… “, “ilginç bir yapıt… ” gibi değerlendirmelerde bulunmuşlardı.
Laçinova varlıklı bir ailenin çocuğuydu, her istediğini bulan nazlı bir kız çocuğu olarak büyüdü, iyi bir eğitim aldı. Rusya’daki adaletsizliği, sıradan kişilerin zorlu yaşamını, serflik (köle) düzeninin insanlık dışı olduğunu erken yaşta kavradı. 1825 yılında soylu (vork) Rus gençleri St. Petersburg’daki Senato Meydanında, sonraları dekabristler (aralık ayı devrimcileri) adı verilen bir ayaklanma çıkarmış, yazar da onları desteklemişti. Ayaklanmanın önderleri asılarak idam edildiler, katledildiler ya da Sibirya’ya sürüldüler…
İki üç yıl sonra Çar, Sibirya’da sürgünde olan dekabristlerden bazılarının cezalarını şiddetli bir savaşın sürdüğü Kafkas Cephesine gönderilme cezasına çevirdi.
E. Laçinova Sibirya’dan dönen dekabristlere yabancı biri değildi, bazılarıyla arkadaştı. Arkadaşları zorlu Sibirya yolculuğunu ona anlatıyor ve anılarını onunla paylaşıyorlardı. En zorlu günlerini Baykal Gölü doğusundaki Khamar-Dabanov adlı dağ sırtını aştıkları sırada yaşamışlardı.
Bu uzun yolculuğa dayanamayıp ölen kişi sayısı az değildi. Dağ sırtını aştıklarında sürüldükleri yere canlı ulaşma umutları yeniden doğmuştu.
Yazar dekabristlerden yana olduğunu ve onlara duyduğu sempatiyi açıkça yazmaktan kaçınmıştı, ama takma adla yazmaktan da geri kalmamıştı.
1836-1841 yılları arasında Ekaterina Laçinova’nın ailesi Stavropol’dan Tiflis’e taşındı. Eşi Nikolay Laçinov bir generaldi ve Tiflis’teki Rus birliğinin komutanıydı, kocasının kardeşi Evdokim Laçinov da birlik karargahında çalışıyordu. Rus komutanlar ve savaşa katılan subaylarla görüşüyordu, bu nedenle savaşa ilişkin güncel olayları öğrenmekteydi.
Yazar, Kafkasyalıların korunduğu, onlara eğitim ve kültür (uygarlık) taşındığı içerikli resmi propagandaların yalan haber ve aldatmaca (dezenformasyon) olduğunu kitabında vurguluyor.
Bu türden bir karalama emri, dönemin Rusya eğitim bakanı S. Uvarov’un genelgesinde de vardı: “ … Yabanılların (- Çerkeslerin-) geri kalmışlığını vurgularken yazılarınızı koyulaştırmayı ihmal etmeyin…”
Rus ordusunun Kafkasya’da işlediği suçlar, yaptığı zulüm, Rus subayların edepsizlikleri, generallerin komuta yetersizliği yazar tarafından açıkça dile getiriliyor ve kınanıyor.
Bir köye baskın yapıp o köyü talan ettikten sonra, aynı köye ikinci kez saldırı yapılabiliyor, köy yeniden yağmalanıyor, köylüler katlediliyor ve bu gibi çirkin davranışlar “büyük bir zafer” imiş gibi şişirilerek St. Petersburg’a rapor ediliyordu, yağmacılar istediklerini alıyor ve hediye olarak üstlerine gönderiyorlardı.
Yazar, Adıgelerin bağımsızlıkları için savaştıklarının altını çiziyor, bunu takdir ediyor ve Adıgelere duyduğu saygıyı, romanının baş kahramanı Aleksandr Pustogorodov’a şöyle söyletiyor: “ Çerkeslerin ilkel (yabanıl) dürüstlüklerini seviyorum! Çerkes’i bir birey ya da aile olarak düşünün, ne muhteşem bir aile ve bir birey! Çerkes ne kadar da dindar! İnancının yüklediği ağır koşullara karşın sarsılmıyor. Gereksindiği ve istediği şeyler çok basit, ne kadar da alçak gönüllü, dostluğa ne kadar da değer veriyor, din adamlarına, yaşlılara, ana ve babasına karşı ne kadar da saygılı! Cesur biri, eksik yanı yok - onurlu biri… Ülkesi onu yurt savunmasına çağırdığında, her şeyini bir yana bırakıyor, düşmanlığı, iç çekişmeleri, öç almayı ve kan gütmeyi bir yana atıyor. Çerkesler eğitimsiz kişiler olarak suçlanırlar, ancak bahçecilik ve el sanatları gibi uğraşlarını bir görsen, eğitimimizin ulaşmadığı o yerlerde ne gibi harikalar yaratmış olduklarını gözlerinizle görecek ve bana hak vereceksiniz ...”
Çağdaşı kişilerin anlattıklarına göre, Çar I. Nikola kitaptan müthiş ürkmüş, derhal toplatılmasını, yayınına izin veren sansür görevlilerinin cezalandırılmalarını polis şefi Dubelt’e emretmişti.
Kitap 1200 nüsha olarak yayımlanmıştı. Bunun 900 kadar nüshası jandarmalar tarafından toplandı ve imha edildi. Çar ve yandaşları üzüldüler, çünkü 300 nüsha halka ulaşmıştı. “Kafkasya’da Püf Noktaları” zor bulunan yasaklı yayınlardan biri olmuştu.
Kitabın yayınına izin veren sansür müdürü ve Moskova Üniversitesi profesörü N.İ. Krilov görevlerinden atıldı. Krilov jandarma komutanı tarafından çağrıldığında ne denli korkmuş olduğunu şöyle yazmıştı: “… Ölü ya da diri biri değil gibiydim, ne yapacağımı bilemiyordum… Orlov… Yakınındaki bir sandalyeye oturmamı buyurdu. Yavaşça ve sessizce sandalyenin bir köşesine iliştim. Bedenim ayak parmaklarıma değin titriyordu ”
Bu kitap Rusya İmparatoru ile yandaşlarını ne diye o denli kızdırmıştı?
Sorunun yanıtı Rus Savaş Bakanı Çernişov’un şu sözlerinde aranmalıdır: “Kitap çok zararlı, çünkü çizgi dışına çıkıyor, sakıncalı konulara el atıyor”.
I. Nikola’nın aynı şeyi savaş bakanına söylediği anlatılır: “Kafkasya konusunda dediğimiz bir şey yok, ama bu kadın her şeyi yazmış!”
Askeri çevrelerin halktan gizlemeye çalıştığı gerçekleri Laçinova “ortaya döküvermişti”.
O dönemde yayımlanmış kitaplar içinde Kafkasya’da verilen savaşın gerçek yüzünü, doğruları açıklayanlar yoktu.
Yüz kırk küsur yıl sonra, 1985 yılında kitabın ikinci baskısı Stavropol’da yayımlandı. Yazar Sergey Boyko kitabın ön sözünde şöyle diyor: “O zamanki Rus halkının bir şansı da, bu kitabın yazarı gibi, olayları ve gerçekleri yazmaktan korkmayan, okuyucularını gerçeklerle yüz yüze getiren cesur insanların bulunuyor olmasıydı”.
Bilim insanlarımız Leipzig ve Stavropol baskılarını karşılaştırdıklarında, Almanca baskının daha detaylı ve daha içerikli olduğunu söylüyorlar.
Almanca yayın etnik yöne de ağırlık vermiş. “Gerçek materyal” bölümünde: Adıgelerin dış görünümü, davranış biçimleri, giyim kuşamı ve ellerindeki silahlar daha ayrıntılı olarak anlatılıyor. Adıgeler için önemli olanı, Adıge tarihinde adları onurla anılan Kafkas Savaşı kahramanları Ĥırśıĵ Ale (Хъырцыжъ Алэ) ve Şerełıkopş (ШэрэлIыкъопщ) gibi kişilerin “gerçek kişilikleriyle “ anlatılmakta olmasıdır. Kitapta Şerełıkopş ile ṕuru (evlatlığı) ve savaşçılarının ilginç bir resmi de yer alıyor. Leipzig baskısında leksik materyal (aydınlatıcı bilgiler) daha geniş, bugün artık kullanılmayan, arkaik olmuş Adıgece atasözü ve deyimlere de yer verilmiş.
Kitabın tarihçiler, etnograflar, dil bilimciler ve Adıge ulusunun geçmişini araştıranlar için ilginç olacağını umuyoruz. Bilim insanları kitap üzerinde çalıştıkları takdirde, çok sayıda ilginç şeye daha yeniden ulaşacaklardır, bunda kuşku yok. Yayımcıların zor bulunan bu kitaba ilgi duymalarını ve yeniden yayınlamalarını bekliyoruz. İlgili üniversite bölümümüzün de kitabı dijital ortama aktarmasını, isteyenlerin kitabın özgün biçimine ya da elektronik versiyonuna ulaşmalarını sağlamalarını diliyoruz.
Kitaba ilişkin dileğimiz, bu ilginç kitaba göz atmanız, içeriğini gözden geçirmenizdir.
Ĥurıme Rahmet
Adıge Devlet Üniversitesi Bilimsel Kitaplar Departmanı Zor Bulunan Kitaplar ve El yazmaları Bölümü müdürü.
Adıge mak, 19 Mart 2020
 
  Bugün 29 ziyaretçi (34 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol